Geçmiş bölümlerde namazın ikamesinin beş şarta bağlı olduğunu bildirmiştik. Aynı zamanda namaz, kişinin küçük günahlarına kefaret niteliği taşır. Bu günahlar istemeden, anlamadan, bilmeden veya unutarak işlenen günahlardır. Ancak unutmamak gerekir ki namazın geçerliliği için beş esasa ve içeride altısı, dışarıda altısı olmak üzere toplamda on iki farza bağlıdır.
Namaz baştan sona bir ibadettir ve kişinin günahlardan temizlenip, Hakk'ın huzuruna saygı ile çıkıp görevini ifa etmesini içerir. Bu durum abdest almadan namazın bitimine kadar geçerlidir. Hatta camiye giderken bile attığın adımların sayısı kadar sevap kazanabileceğin hadis-i şeriflerde ve İslam alimlerinin görüşlerinde yer almaktadır.
Örnek olarak, bir iş görüşmesine gitmek için kendini hazırlarsın. Kılık kıyafetine, temizliğine, kişisel bakımına önem verirsin. Çünkü ilk görüşmenin önemli olduğunu ve karşı tarafa iyi bir izlenim bırakmak istediğini bilirsin. Peki, neden Hakk'ın huzuruna çıkarken aynı özeni göstermezsin?
Namazda kılık kıyafet (Setr-i avret) için aynı özeni göstermezsin ve elbisenin temizliği ile namazın geçerlilik şartlarından olan Necasetten taharete dikkat etmezsin. Yaratılanın karşısına çıkmak, yaratıcıyı karşısına çıkmaktan daha cazip ve çekici mi geliyor?
Yukarıda belirtildiği gibi namaz, küçük günahlara bir nevi kefaret olduğu gibi, Hakk'ın huzuruna temiz bir şekilde çıkıp ona saygı ile eğilme anlamına gelir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Müslüman bir kul abdest alırken ağzına su verdiği zaman ağzı ile yaptığı hatalar ağzından çıkar. Burnunu temizlediği zaman burnu ile yaptığı hatalar burnundan çıkar. Yüzünü yıkadığı zaman yüzünden hatta kirpiklerinin sona erdiği göz kapaklarından. Ellerini yıkadığı zaman hatalar; tırnaklarının altına varıncaya kadar ellerinden. Başını mesh ettiğinde hatalar; kulaklarının altına varıncaya kadar başından. Ayaklarını yıkadığında hatalar; bütün tırnak altlarına varıncaya kadar ayaklarından sıyrılıp çıkar. Sonra da camiye girip kıldığı namaz kendisine kalır."
Başka bir hadis-i şerif de şöyle der: "Beş vakit namaz kılan, evin önünde akan gür ve tatlı bir suya günde beş defa dalıp yıkanan gibidir. Böyle bir adamda kir diye bir şey kalır mı? Hayır, bir şey kalmaz." Yine aynı şekilde "Namaz, büyüklerinden kaçınmak şartıyla iki namaz arasında işlenen küçük günahlara kefaret olur" şeklinde buyurmuştur.
Abdest, işlenen günahların temizlenip döküldüğü ve Hakk'ın huzuruna temiz bir şekilde çıkıp niyazda bulunma anlamını taşır. Tövbe ve şükür geçerlidir, ancak bunun ibadetle ve günahlardan arınmakla desteklenmesi daha makbul ve değerlidir.
Abdestli olmak başlı başına bir ibadettir ve namazla desteklenmesi ayrı bir önem taşır. Ancak sadece abdestli dolaşmanın sevap kazandırdığını söyleyip namaz kılmamak gibi bir düşünceye kapılmamak önemlidir. Buna saçmalık demek bile az gelir. Unutmayın, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim adabına uygun hareket ederek abdest alır ve başını göğe kaldırarak şu duayı okursa, kendisine sekiz cennet kapısı açılır, o da istediğinden içeri girer. Allah'tan başka ilah olmadığına, bir olduğuna, ortağı olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim."
Elbette abdest almanın yanı sıra ezana da kulak vermek gerekir. Ancak gerçeklere karşı gözlerini ve kulaklarını kapatıp basiret gözünün körleşmesine neden olanlar, ezan saatlerinde müzik dinlemeyi tercih ederler veya sevdiği bir diziyi kaçırmamak için ezana saygı göstermezler. Bu durumda Hakk'a saygı duyulması gereken yerde, kişinin Hakk'a ulaşmasını engelleyen televizyon, müzik veya sevdiği bir kişiye saygı duyarlar.
Ancak şunu unutmayın ki gözü namazda olanın kulağı ezanda olur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Ezan sesini duyduğunuzda, onun dediklerini siz de söyleyin."
İlk başta belirtildiği gibi Yüce Allah namazı belirli vakitlerde müminlere farz kılmıştır. Ancak "Namaz kılmıyorum ama kalbim temiz" diyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu ifadeye göre, namazı basite almak ve önemsememek anlamına gelir ki Allah bunun hesabını elbet soracaktır. Aynı ifadeye göre, namaz kılmayanların kalbi temizse, o zaman namaz kılanların kalbinde leke olduğunu düşünmek anlamına gelir. Bu da tüm namaz kılanlar hakkında su-i zan içerir ve kul hakkı yemek anlamına gelir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Namazını kılmadan Allah'a yaklaşan kimsenin diğer iyiliklerine Allah değer vermez." Başka bir hadis-i şerif de şöyle der: "Namaz dinin direğidir. Onu terk eden kişi şüphesiz ki dini batmış olur."
Son olarak, bile bile namazı terk edenler hakkında şu hadis-i şerif her şeyi anlatır: "Kasten bir namazı terk eden, Muhammed (s.a.v)'ın ümmetinden uzaklaşmış olur."