Kendilerini başkalarından üstün görerek, "Kim bize karşı koyabilir?" şeklinde övünenlerin akıbeti nasıl oldu? Geçmişte Âd ve Semûd kavimleri gibi toplumların nasıl helak olduğu üzerine düşünmeye değer. İşte bu durum, "Ben" diyenlerin sonunun ne kadar acı olduğunu bize anlatıyor. Allah Teâlâ'nın bahşettiği güç ve kudreti, kendi bencil düşüncelerine dayayarak O'nun yüceliği ve büyüklüğüyle yarışmaya kalkışan, Hakk'a meydan okuyan zalimler,
"–Kim bizden daha güçlü?" şeklinde övünen Âd ve Semûd gibi topluluklar,
"–Bu serveti, kendi bilgi ve yeteneklerimle elde ettim!" şeklinde gururla böbürlenip kibirle dolan Kârunlar ve gururun pençesindeki insanlar, her daim ilahi gazabın hedefi olmuş ve tamamen mahvolmuşlardır.
Geçmişte bu gururlu zalimlerin görkemli saraylarını aydınlatan güneş, bugün yıkıntılarının üzerine doğuyor.
Büyük düşünür Hz. Mevlânâ'nın ifadesiyle:
"Firavun ve Âd kavimlerine gelen ilahi kahrı gören akıllı insanlar, kendi varlık iddialarından vazgeçer, hırs ve gururu terk ederler. Eğer gurur ve hırslarından vazgeçmezlerse, bu sefer onlar sıkıntılara maruz kalır ve başkaları, onların zor durumlarından ibret alır." Gerçek büyüklük, tevazu ve alçakgönüllülük içindedir, çünkü insanlık yüce güç karşısında mütevazi olmayı öğrenmelidir.