“Kıyamet saatinin bilgisi sadece Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman - 34)
Bu ayet, insanın kaderin sadece Allah tarafından bilindiğini ve kontrol edildiğini hatırlatır. İnsan ne kazanacağını, ne zaman öleceğini veya gelecekte neler olacağını bilemez. Bunlar Allah'ın ilminde gizlidir. Bu nedenle insanın mütevazı olması, Allah'ın kararlarına boyun eğmesi ve sınırlarının farkında olması gerekmektedir.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi işitirim. Gökler adeta gıcırdadı, gıcırdaması da onun hakkıdır. Gökyüzünün dört parmak bir yer bile kalmaksızın her yerinde Allah’a secde eden melekler vardır. Allah’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız az güler, çok ağlardınız..” (İbni Mace/Kitabu’z-Zühd 4190)
Bu hadis, Peygamber'in sınırlı insan algısının ötesinde bir bilince sahip olduğunu ve Allah'ın ona ilahi sırları açtığını ifade eder. Peygamber, insanların göremediği ve işitmediği şeyleri görebilir ve işitebilir. Gökyüzünde meleklerin Allah'a secde ettiğini de bildirir. Ancak, bu ilahi bilgilere sahip olmanın, insanlara göre bir sınav ve sorumluluk olduğunu da vurgular.
İmam Şafii ise şöyle der: "Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mademki böyledir, o halde Allahü Teâlâ’ya itaat edenlerle beraber bulun, onları sev."
Bu söz, her insanın hayatta hem dostlarını hem de düşmanlarını barındıracağını ifade eder. İnsan ilişkilerinin karmaşıklığı gereği, bazı insanlar sana destek olacak, seni anlayacak ve seni sevecekken, bazıları da sana karşı çıkacak veya zorluklar çıkaracaktır. Ancak, İmam Şafii'ye göre önemli olan, Allah'a itaat eden insanlarla birlikte olmak ve onları sevmektir. Çünkü bu kişiler, doğru yolda ilerlemeyi hedefleyen, ahlaki değerlere sadık kalan ve seni manevi olarak destekleyen kişilerdir.