Büyü (sihir) lügatte sebebi gizli ve üstü kapalı olan şey demektir. Asıl mânâsı, bir şeyi hakikatinden başka bir şeye çevirmektir. Örfte sihir denilince, başkası üzerinde meydana getirilen bir tesir, yönlendirme, aldatma ve zanna düşürme anlaşılır.
Sihir veya büyü, literatürde el hüneri, göz aldatıcılığı veya parlak sözler kullanılarak yapılan hileli ve aldatıcı işler ya da şeytanla ilişki kurup ondan yardım talebiyle nesnelerin şeklinin değiştirilme iddiası olarak tanımlanır (Bkz. “Sihir”, DİA, XXXVII, 170-172). Sihir pratikleri dini değerlerle bağlantılı değildir ve bu işlerle uğraşanlar genellikle ahlaki bir amaç güdemezler. Temel amaçları genellikle kişisel çıkar sağlamaktır.
Kur'an-ı Kerim, sihir olgusuna atıfta bulunmuştur (Bakara, 2/102; A’râf, 7/116; Tâhâ, 20/66). Hz. Peygamber (s.a.s.), sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, İmân, 145). Ancak, büyücülerin her şeyi bilebildiği, başaramayacakları şeylerin olmadığı gibi inançlar İslam'a uygun değildir. Bu nedenle, bazı Müslüman bilginler, büyünün gerçekliğini reddetmiş ve bunun gerçek dışı bir aldatmaca olduğunu savunmuşlardır (Bkz. Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 50; Nevevî, Ravda, IX, 128, 346).
Sihir etkisi altında olduğunu düşünen biri, Hz. Peygamber'in önerdiği korunma yöntemlerine başvurmalı ve cin ve falcıların tuzağına düşmemeye özen göstermelidir. Büyü yapıldığını sanan ve ruhsal sorunlar yaşayan kişilerin doktora veya psikiyatri uzmanına başvurmaları tavsiye edilir.
İSLAM’DA BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK
İslam'a göre bilgi kutsaldır, her türlü ilim saygıdeğerdir ve öğrenilmesi yasaklanmış herhangi bir bilgi yoktur. Hatta kötülüklerden korunmak için sihir bile öğrenilebilir, ancak bilgiyi kötüye kullanmaya kesinlikle izin verilmez. Bu nedenle, sihir yapmak haram kılınmış ve hatta küfür olarak kabul edilmiştir.
Sihir, insanları gizlice etkileyerek büyük zararlara yol açtığı için son derece günahkar ve cezası büyük bir eylemdir. Sihirle uğraşanlar genellikle Allah'tan korkmayan ve zayıf inanca sahip kişilerdir. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Ehl-i kitaptan bir grup, Süleyman'ın hükümranlığına karşı şeytanların uydurduğu iftiralara uydu. Oysa Süleyman, sihir yaparak kâfir olmadı; fakat şeytanlar kâfir oldular. Çünkü onlar, insanlara sihri öğretiyorlardı. Babil'de Hârut ile Mârut adında iki meleğe indirilen bilgileri öğretiyorlardı. Ancak ikisi, 'Biz sadece bir imtihanız, bu yüzden kâfir olmayın' demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. Bu bilgiyi kullanarak kişi ile eşinin arasını ayırıyorlardı, fakat Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar, kendilerine zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Gerçek şu ki, sihri satın alanların ahirette hiçbir payı olmayacak. Kendilerini Allah'ın kitabından vazgeçirip sihirle uğraşanlar ne kötü bir alışveriş yapmışlardır! Keşke bilselerdi!" (Bakara, 102)
Bu ayette "Süleyman asla sihir yapmadı" değil, "Süleyman asla kâfir olmadı" ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade, sihrin küfürle aynı derecede kötü bir günah olduğunu gösterir; sihirin ve büyünün çirkinliğini vurgular. Hârut ile Mârut'un öğrettikleriyle ilgilenenlere "Biz sadece bir imtihan için gönderildik, bu bilgiyi kullanarak kâfir olmayın!" uyarısında bulunmaları da, sihirin küfre götüren sebepler arasında olduğunu gösterir. Çünkü sihir ve büyü, Allah'ın irade ve gücünün ötesinde işler yapma iddiasını içerir. Oysa "Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeyin olmadığı" gibi inançlar İslam'a aykırıdır.
BÜYÜCÜLER DİNİ İSTİSMAR EDER
Sihir ve büyünün temelinde çoğu zaman kişisel kazanç düşüncesi yatar, bu nedenle bu uğraş içinde olanlar dinî değerlere ve kutsallara saygı göstermezler. Bazı durumlarda, dinî ve kutsal metinleri istismar edebilirler.
Cenab-ı Hak, Babil'e inmesi için Hârut ve Mârut adında iki meleği göndermiş ve onlara bazı derin ilmi gerçekleri öğretmişti. Bu melekler, insanların iyiliği için ve onları imtihan etmek amacıyla İsrailoğulları'na bazı bilgiler aktarmışlardı. Ancak, bu iyilik için öğretilen gerçekler, kötü niyetli kişiler tarafından kötüye kullanılabilirdi. Bu yüzden melekler, insanlara kesin bir dille şunu söylemişlerdi:
"Biz buraya imtihan için gönderildik, öğrettiklerimiz fitneye yol açabilir ve kötüye kullanıldığında insanı küfre götürebilir. Bunları sihir yapmak için kullanarak sakın küfre girmeyin!" İnsanlar ve cinlerden olan şeytanlar ise, meleklerin öğrettiği bu gerçeklerle insanlara sihir yapmayı öğretiyorlardı, kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için.
Sihir, Yahudilerin sihirbazlardan ve meleklerin öğrettiklerinden, kişiyle eşinin arasını bozacak bilgiler edindikleri bir gerçektir. Bu durum, sihirin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gösterir; aile bağlarını bile zayıflatabilecek kadar güçlüdür. Sihir, en yakın ilişkileri olan insanları dahi birbirinden uzaklaştırabilir ve komşuları, akrabaları, toplumu ve milletleri perişan bir duruma getirebilir.
Ancak, söylenenler sihirin gücünü abartarak sihirbazların her şeye gücünün yettiği inancına kapılmamak gerekir. Gerçek etki, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne şeytanda, ne de meleklerdedir. Her şey Allah'ın kudretiyle belirlenir. Allah'ın izni olmadan sihirbazlar zarar veremezler, yalnızca Allah'ın izniyle etki gösterebilirler. Bu nedenle, her şeyden önce Allah'tan korkmak, O'na sığınmak ve O'nun kitabı Kur'an-ı Kerim'e sımsıkı sarılmak gerekir.
Sihir her zaman insanlara zarar verir, onlara hiçbir fayda sağlamaz. Bu yüzden, Allah'ın kitabını ve hayırlı işleri bırakıp sihir gibi büyük zarara neden olan günahlarla meşgul olan kişilerin ahirette hiçbir payları olmayacağı açıktır. Bu insanlar, aslında kendilerini şeytana ve nefislerine uydurarak helak olma yoluna sokmaktadırlar. Ebedi hayatlarını bir anlık dünya zevki için feda etmek ne kötü bir kazançtır! İnsanlar yaptıkları hataların büyüklüğünü ne kadar anlasalar keşke!
Cenab-ı Hak, sihirbazın nerede olursa olsun felaha eremeyeceğini, başarılı olamayacağını ve bozguncu olan bu kişinin işlerini düzeltemeyeceğini bildirmiştir.
Peygamber bir gün şöyle buyurmuştu: "İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakının!" Ashab-ı Kiram sordular: "Ey Allah'ın Resulü, nelerdir o yedi şey?" Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi: "Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak -dini bir ceza olmadan usule uygun olarak öldürülen hariç- Allah'ın haram kıldığı bir insanı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmanla savaş halinde savaştan kaçmak, temiz ve iffetli müslüman kadınlara zina iftirasında bulunmak."
Yine Peygamber şöyle buyurur: "Kim bir düğüm atar ve ona üfürürse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim (nazarlık, hayvan tırnağı gibi cahiliye adetlerinden) bir şeyi (herhangi bir yere) asarsa, o asılan şeye havale edilir (Allah'ın yardımı ondan kesilir)."
BÜYÜ (SİHİR) NASIL YAPILIR?
Sihir genellikle bir ip alıp ona düğüm atmak ve birtakım sihirli sözler söyleyerek düğüme üflemek suretiyle yapılır. Bu tarz eylemler sihir ehlinin uyguladığı işlemlerdir. Sihir yapmak, bir tür şirk olan sihir ehlinin amellerindendir ve insanı adım adım şirke götürebilir. En azından tevekkülü ve Allah'a olan güveni zayıflatıp sihire güvenme durumundan dolayı gizli bir şirke sebep olur.
İslam alimleri, sihir öğrenip uygulamanın hükmü konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazı alimlere göre sihir öğrenmek ve uygulamak küfürdür. Hanefi mezhebi imamlarından bazılarına göre, sihirin zararlarından korunmak için sihir öğrenmek mümkündür ancak bunun küfür olmadığını belirtirler. Ancak sihir yapmanın meşru olduğuna veya fayda sağladığına inanmak küfürdür. Sihir ve büyü yapanlar cezalandırılır ve bu konuda fıkhi kitaplarda detaylı bilgiler verilmiştir.
BÜYÜ (SİHİR) NASIL BOZULUR?
Bir kişinin üzerine sihir yapılmışsa, bu durumdan kurtulmak için o kişinin sihir ehli olmayan, takva sahibi, güvenilir bir alime veya Allah'a sığınmaya, ibadet etmeye, dua etmeye ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye odaklanması gerekmektedir. Kur'an'da da sihirin kötülüğünden korunmak için Rabbimize sığınmamız gerektiği belirtilmiştir.
[1] (A‘râf, 116; Yûnus, 76-81; Tâhâ, 69; Zuhruf, 30; Zâriyât, 52)
[2] Hadislerde, fayda umarak sihirbazlar gibi cahiliye dönemine ait muska, nazarlık, hayvan tırnağı ve kemiği gibi şeylerin asılmasının yasaklandığı belirtilir. Bu tarz eylemler yapanlar, Allah'ın yardımından yoksun bırakılır. Ancak Kur'an'dan veya ilahi isimlerden bazı şeyleri yazarak asmanın bu hükümden ayrı tutulduğu belirtilir. Abdullah bin Amr (r.a.) gibi bazı sahabeler küçük çocuklara bu tür şeyleri takmıştır, fakat bunların bir fayda sağlayıp zararı defetmesi inancı doğru görülmemiştir. Çünkü şifayı ve kötülükleri defetmeyi yalnızca Allah'tan beklemek gerekir.