Kur'an-ı Kerim'in her bir ayeti, büyük bir derinlik ve anlam taşıyan mucizelerle doludur. Bazıları şunlardır:
-
"Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti." (Ra’d, 13/2) Bu ayet, göklerin dağlar sayesinde ayakta durduğu inancını yıkmaktadır.
- "O gökleri ve yeri yoktan var edendir." (En’am, 6/101) Kur'an, evrenin sıfırdan büyük bir patlamayla ortaya çıktığı gerçeğini 1400 yıl önce dile getirmiştir; günümüz bilimiyle uyum içindedir.
- Bilim dünyasının artık kabul ettiği gerçeklerden biri, evrenin sürekli genişlediği yönündedir. Bu gerçeğe Kur'an şu ayetle işaret eder: "Biz göğü büyük bir kudretle inşa ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz." (Zariyat, 51/47
- Gözlemler, her yıldız ve gök cisminin belirli bir yörüngede hareket ettiğini gösteriyor. Bu gerçeğe Kur'an şu ayetle işaret ediyor: "Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor." (Enbiya, 21/33)
- Yüzyıllar boyunca güneşin sabit olduğu düşünülürken, Kur'an aslında güneşin hareket halinde ve belirli bir hızla ilerlediğini ifade ediyordu. Bilim de sonraları bu gerçeği doğruladı. Kur'an şu ayetle bu gerçeği ifade eder: "Güneş, kendisi için tespit edilen bir yere doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olanın bilgisiyle tasdiklenmiş bir karardır." (Yasin, 36/38)
Yarılan Yeryüzü:
Kur'an'da yerin yarılan bir yapıya sahip olduğu ifade edilir:
"Dönüşlü olan göğe and olsun. Yarılan yere de." (Tarık, 86/11-12)
Burada geçen "sada" kelimesi Arapça'da "çatlama, yarılma, ayrılma" anlamlarına gelir. Bu ifade, Allah'ın yerin yarılması üzerine yemin etmesiyle dikkat çeker ve bir Kur'an mucizesidir.
1945-1946'da bilim insanları mineral kaynaklarını keşfetmek amacıyla deniz ve okyanusların diplerine indi. Bu araştırmalar, Dünya'nın kırıklı yapısını açığa çıkardı. Yeryüzünün dış tabakası, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda on binlerce kilometrelik çatlaklarla yarılmıştı. Bu kırıklı yapı, Dünya'nın içinde biriken ısıyı dışarı atmasına ve bu sayede yaşamın sürdürülebilir olmasına olanak tanır. Eğer yer kabuğu, bu ısıyı dışarı çıkaramasaydı, büyük miktarda birikmiş ısı olumsuz etkilere yol açabilirdi ve hayatı imkansız hale getirebilirdi. Bu yapı olmasaydı, yer altından çıkamayan ısı, ciddi nükleer etkilere sebep olabilirdi. Bu durumda yaşamın devamı mümkün olmazdı. Kur'an'da bahsedilen bu özellik, Dünya'nın fiziksel yapısının mucizevi bir açıklaması olarak değerlendirilebilir.
Karaların Azalması:
Kur'an-ı Kerim, yeryüzünün değişen yapısına dair çarpıcı bilgiler içeriyor. İlahi kelamda, yükselen deniz seviyeleri ve karaların azalması ile ilgili ipuçları bulunuyor.
"Gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz..." (Ra'd, 13/41) ve "Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı?" (Enbiya, 21/44)
Küresel ısınma, kutuplardaki buz tabakalarının erimesine ve deniz seviyelerinin yükselmesine yol açıyor. Bu durum, kıyıları sular altında bırakarak kara miktarını azaltıyor. İlgili ayetlerde geçen "çevresinden eksiltme" ifadeleri, muhtemelen deniz seviyesinin artması ve kıyı bölgelerinin su altında kalmasıyla ilgili olabilir. Bu, Kur'an'ın doğa olaylarını öngörmedeki şaşırtıcı niteliğine bir örnek teşkil ediyor.
Kıtaların Sürüklenmesi
Yer kabuğu, manto tabakasının üzerinde adeta yüzer gibi hareket ediyor. Bu hareketler, kıtaların zaman içinde ayrılıp uzaklaşmasına yol açıyor. Alman bilim adamı Alfred Wegener, XX. yüzyılın başlarında kıtaların bir arada bulunduğunu, daha sonra ayrılarak farklı yönlere sürüklendiklerini keşfetti.
Yaklaşık 500 milyon yıl önce kara parçaları tek bir dev kara parçası olan "Pangaea" içinde bulunuyordu ve Güney Kutbu'nda yer alıyordu. Ancak 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan bir grupta, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya'nın Hindistan dışındaki bölgeleri ise diğer grupta yer aldı.
Bu kıtasal hareket yılda ortalama 1 ila 5 cm arasında gerçekleşiyor. Bu hareketler, dünya coğrafyasında değişikliklere sebep oluyor. Örneğin, Atlantik Okyanusu her yıl biraz daha genişliyor.
Kur'an'da dağların hareketini "sürüklenme" olarak ifade eder: "Dağları, donmuş gibi görürsün, oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler..." (Neml, 27/88) Bu, günümüz biliminde "kıtasal sürüklenme" olarak adlandırılan hareketle paralellik gösterir.
Yerin Yedi Katmandan Oluşması:
Kur'an'da yeryüzü ile ilgili bilgiler, günümüzdeki bilimsel anlayışla paralellik göstermektedir. Rabbimiz asırlar önce yeryüzünün, yedi kat gökyüzüne benzediğini bildirmiştir:
“Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı…” (Talak, 65/12)
Yeryüzünün yapısıyla ilgili yapılan jeolojik araştırmalar, yedi farklı katmanın varlığını ortaya çıkarmıştır: Hidrosfer, Litosfer, Astenosfer, Üst manto, Alt manto, Dış Çekirdek ve İç Çekirdek.
Hidrosfer, okyanus ve denizlerin üst kısmını, karaların etkilenen kıyılarını kapsar. Litosfer, Dünya'nın en üst katmanını oluşturur; ince, soğuk ve katı bir tabaka olup yeryüzünü kaplar.
Bu tabakanın altında Astenosfer bulunur; yüksek ısı ve basınca maruz kalarak yumuşayabilen, sıcak yarı-katı maddelerden oluşmuştur. Litosfer, Astenosfer üzerinde yavaşça hareket eder.
Altında, kabuktan daha fazla demir, magnezyum ve kalsiyum içeren sıcak ve yoğun bir tabaka olan mantonun yaklaşık 2.900 km kalınlığında bir bölümü yer alır.
Dünya'nın merkezinde ise mantonun iki katı yoğunluğa sahip çekirdek bulunur. Bunlar sıvı dış çekirdek (2.200 km) ve katı iç çekirdek (1.250 km) olarak ayrılır. Sıvı dış çekirdek, Dünya'nın manyetik alanını oluşturur.
Bu bilimsel gerçekler, yeryüzünün katmanlarıyla ilgili olarak Kur'an'da bahsedilen benzerlikleri yansıtmaktadır. Kur'an'daki bu tür bilgiler, kitabın mucizevi yapısının yalnızca birkaç örneğinden biridir.