Resûlullah (s.a.v.) Pazartesi günü kuşluk veya zeval vaktinde (öğleye yakın) vefat etmişti. Kendisini yıkama, kefenleme ve defnetme işi ertesi güne kaldı.
PEYGAMBERİMİZİN CENAZESİNİ KİM YIKAMIŞTIR?
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i ğasletmek üzere evde toplananlar, Efendimiz’in (s.a.v.) âile efrâdından Hz. Ali, Hz. Abbas, Fadl bin Abbas, Kusem bin Abbas, Üsâme bin Zeyd (r.a.) ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in azadlı kölesi Şükran (Salih) Hazretleri idi. Bunlar, başkasını içeri almamak için kapıyı kilitlediler. Ensâr’dan bazıları dışarıdan:
“–Biz Rasûlullah Efendimiz’in dayılarıyız! İslâm’da belirli bir yerimiz de vardır!” diye seslendiler. Hz. Ebû Bekir (r.a):
“–Ey Müslümanlar cemaati! Her kavmin kendi cenazelerine başkalarından ziyade öncelik hakkı vardır. Size onlar adına and veriyorum ki eğer içeri girerseniz onları Efendimiz’in hizmetinden alıkoyarsınız! Vallahi, çağrılandan başka hiç kimse içeri girmeyecek!” diye seslendi. Ensâr:
“–Bizim içeri girmeye hakkımız var! Çünkü o bizim kızkardeşimizin oğlu! İslâm’da da belirli bir yerimiz var!” dediler. Hz. Ebûbekir’le (r.a.) görüşmek istediler. Hz. Ebûbekir (r.a.):
“–Ensâr’ın Ali ve Abbas ile görüşmesi daha yerinde olur. Çünkü yanlarına ancak onların istediği kimseler girebilir!” dedi.
Benî Avf bin Hazreclerden ve Bedir savaşına katılmış olan sahâbîlerden Evs bin Havlî, Hz. Ali’ye (r.a.):
“–Ey Ali! Allah aşkına Rasûlullah Efendimiz’in hizmetinden bizi de nasiplendir!” diyerek yalvardı. Hz. Ali (r.a.) ona:
“–İçeri gir!” dedi. O da içeri girdi ve Efendimiz’in yıkanmasına yardımcı oldu.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i yıkamaya başlayacaklarında:
“–Vallahi ne yapacağımızı bilmiyoruz! Ölülerimizin elbisesini soyduğumuz gibi Efendimiz’in elbiselerini de çıkaralım mı, yoksa elbisesi üzerinde bulunduğu hâlde mi yıkayalım?” dediler, anlaşmazlığa düştüler. O esnâda Cenâb-ı Hak onlara bir uyuklama verdi. Hepsi de uyuklayıp çeneleri sadırlarına düştü. Evin bir köşesinden, kim olduğunu anlayamadıkları birinin:
“–Peygamberimizi üzerinde elbisesi olduğu hâlde yıkayınız! Onun gömleğini çıkarmayınız!” diyerek seslendiğini işittiler. Hemen Efendimiz’i (s.a.v.) yıkamak üzere ayağa kalktılar.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i yıkamak için Sa‘d bin Haysemelerin Kuba’daki Gars kuyusundan su getirildi. Zira Rasûlullah (s.a.v.) o kuyunun suyunu sever ve içerdi. Evs bin Havlî testiyle su taşıyor, Hz. Abbas, Üsâme ve Şükran (r.a.) Efendimiz’in (s.a.v.) gömleğinin üzerine su döküyordu. Fadl bin Abbas ile Üsâme gözleri bağlı olarak Hz. Ali’ye (r.a.) su veriyorlardı. Hz. Ali (r.a.) de eline bir bez sarmış, gömlek üzerinden ovuşturarak Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i yıkıyordu.
Hz. Ali (r.a.) Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i bağrına bastı. Hz. Abbas’la (r.a.) oğulları Fadl ve Kusem de, bir yandan öbür yana çevirdiler.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i, gömleği üzerinde olduğu halde, su ve sidr ile üç kere yıkadılar. İlkinde yalnız tatlı su ile ikincisinde su ve sidr ile üçüncüsünde ise su ve kâfur ile yıkadılar. Sonra kuruladılar. Daha sonra da cenâzelere yapılan mûtad muâmeleleri yaptılar.
Hz. Ali’nin (r.a.) yanında mis kokusu vardı. Efendimiz’in (s.a.v.) onunla kokulanmasını tavsiye etti.
PEYGAMBERİMİZİN CENAZESİNİN KEFENLENMESİ
Hz. Aişe’nin (r.a.) bildirdiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i pamuktan dokunmuş sühûliye diye anılan üç parça beyaz Yemen bezine sardılar. Bunlar; izar, lifâfe gibi baştan ayağa kadar bedeni örten örtü, ridâ gibi yakasız, yensiz, etrafı dikişle bastırılmamış ve göğüs tarafı açılmamış gömlekten ibaretti.