Haber Merkezi- İtikâf ibadeti hakkında, tâbiînin büyük âlimlerinden İbn-i Şihâb ez-Zührî -Allah ondan râzı olsun- şöyle buyurur:
“Îtikâf, amellerin en şereflisidir. Çünkü îtikâfa giren kimse, geçici bir zaman için de olsa dünya meşgalelerinden uzaklaşır, kendini tamamen Allâh’a verir, oruçlu olur. Mescidde namazı beklemekte olduğu için dâimâ namaz kılıyormuş gibi sevap alır. Vaktini ibadet ve taatle, Allâh’ı zikrederek, Kur’ân-ı Kerîm okuyarak ve benzeri faydalı şeylerle geçirir. Dünya ve âhireti için faydasız şeylerden uzak durur.”
Ramazan Ayını İbadetle İhyâ Ederdi
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sevâbını Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağını haber vermiştir. Bu vesîle ile farz namazlardan sonra en kıymetli namazın “gece namazı” olduğunu bildirmiş, gece namazında daha dinç olabilmek için gündüz, “kaylûle”den (öğlen uykusundan) destek alınmasını tavsiye etmişti.
Ramazan ayının son on günü girdiğinde; başka zamanlarda olmadığı kadar ibadetlerine ağırlık vermiş, geceyi ihyâ etmiş, ailesini gece ibadeti için uyandırmıştı.
Peygamber Efendimiz bir defasında Abdullah ibni Ömer -radıyallâhu anhümâ- için:
“-Abdullah ne iyi adamdır! Keşke bir de geceleyin namaz kılsa…” buyurmuştu. (Buhârî, Teheccüd, 2)
Bu söz, İbn-i Ömer’in kulağına gidince, o günden sonra gecelerini ihyâ etmeye başladı. Böylece Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizzat seher vakitlerini değerlendirdiği, teheccüd namazını kaçırmadığı gibi, âilesini ve ashâbını da bu vakitleri ihyâ etmeye özendirmiştir.
İftar ve Sahur Yemeklerine Dikkat Ederdi
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın ifadesiyle; genellikle “hurma” ve “su” dışında bir şey bulunmayan Hâne-i Saâdette; Hayber Fethi ganimetleri sonrasında, ashâb-ı kirâmın da maddî olarak rahatlamasıyla birlikte, yemek pişmeye başlamıştır. Ama Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in genel îkazı, insanın kifayet miktarı yiyecekle yetinmesidir. Ancak ille de yenecekse, midenin tamamının doldurulmaması; üçte birinin hava, üçte birinin su, üçte birinin yemek için ayrılması tavsiye edilmiştir.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu “az yeme” ölçüsüne, Ramazan ayında da riâyet etmiştir. Sünnete ittibâ (uyma), yalnızca yokluk anlarında ve normal günlerde değil; bolluk ve Ramazan iftarlarında da olmalıdır.
Nitekim mideyi çok doldurmak, kalbi zayıflatmakta, ibadetlerde tembelliğe sevk etmektedir. Hâlbuki Ramazan ayı; binbir türlü feyz ve bereketin sağanak sağanak yağdığı mübârek bir aydır. Bu ayda kaçırılan fırsatlar için, sonra ne kadar pişman olunsa azdır.
Peygamber Efendimiz, iftar vaktine yakın zamanların çok kıymetli olduğunu haber vermiş, bu vakitte duâ, zikir, istiğfar ve benzeri ibadetleri artırmayı tavsiye etmiştir. Nitekim bir rivâyette:
“Allah her iftar vakti cehenneme girmesi kesinleşmiş kullarını cehennemden âzâd eder. Bu, Ramazan boyunca her akşam tekrarlanır.” buyrulmuştur.
Hayır ve Hasenâtını Artırırdı
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cömert kimsenin Allâh’a, cennete ve insanlara daha yakın olduğunu bildirir ve kendisinden bir şey isteyeni aslâ geri çevirmezdi. Bu vasfı, Ramazan ayında ölçülemeyecek kadar artar, ev halkına:
“-Ben ihtiyaç sahiplerine vermeden size hiçbir şey veremem!” buyururdu.
Ramazan'da Sadaka Verilmesini Tavsiye Ederdi
“-Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulunca ise:
“-Ramazan ayında verilen sadaka.” buyurmuş, Zeyd bin Sâbit -radıyallâhu anh-’e bu aydaki sadakanın fazileti hakkında:
“-Ey Zeyd! Verecek hiçbir şeyin yoksa, bir parça ip ile dahî olsa halkla birlikte fıtır sadakasını ver!” (Taberânî, 5, 123) diye tavsiyede bulunmuştur.
İftar Dâvetlerine İcâbet Ederdi
Ramazan ayının bir coşkusu da birlikte iftar etmekti. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisini davet eden zengin veya fakir hiç kimseye "Hayır!" demez, hatta aynı anda çağırılan kişilere davetteki öncelik sırasına göre icabet ederdi. Bu vesileyle şöyle buyurmuştur:
"Kim Ramazan'da kazandığı helâl rızık ile oruç tutan birini iftara çağırırsa, melekler ona Ramazan geceleri boyunca dua ederler. Cebrail -aleyhisselâm- Kadir gecesi onunla kucaklaşır."
Sahabiler:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek kadar bir şey bulamıyoruz." deyince; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"Allah, aynı sevabı bir hurma tanesi yahut bir yudum su veya su katılmış bir yudum süt ile iftar ettirene de verir. Bu, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Bu ayda kölesinin yükünü hafifletene Allah mağfiret buyurur ve onu cehennem ateşinden âzâd eder. Bu ayda şu dört şeyi çokça yapınız. Bunlardan iki tanesi ile Rabbinizi râzı edersiniz. İki tanesine de çokça ihtiyacınız vardır. Kendileriyle Rabbinizi râzı edeceğiniz işler, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmek ve O'ndan mağfiret dilemektir. Kendilerine muhtaç olduğunuz iki haslet ise, Allah'tan cenneti istemek, cehennemden de sığınmanızdır. Oruçlu birisine içecek bir şey verene Allah, benim Kevser Havuzu'mdan içirecektir ve o, cennete girene kadar da bir daha susamayacaktır." (İbn-i Huzeyme, Sahih, III/191)
Peygamberimiz Ramazan ayında misafirsiz iftar yapmazdı
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- özellikle Ramazan ayında misafirsiz iftar yapmaz, misafirlerine kendi elleriyle ikram eder, onları kapıya kadar uğurlardı. Suffe talebelerinden Vâsile bin Eska -radıyallâhu anh- anlatıyor:
"Ramazan ayında sahabiler bizi bölüşerek iftara davet ederlerdi. Ramazan'ın ilerleyen günlerinde bir akşam hiç kimse bizi iftara götürmedi. Ertesi gün aç karnına oruç tuttuk. İkinci akşam yine gelen olmadı. Açlıktan bitap düşünce Allah Rasûlü'ne giderek durumumuzu anlattık. Hâlimize çok üzülen Allah Rasûlü tek tek bütün eşlerinin evine haber göndererek evde yiyecek bulunup bulunmadığını sordurdu. Eşleri yemin ederek, yiyecek hiçbir şey bulunmadığını, hatta kendilerinin de bir lokma dahî yemediklerini söylediler. Allah Rasûlü mübarek ellerini açtı ve şöyle dua etti:
'Allah'ım, Senin fazlın ve rahmetinden istiyoruz. Her şey Senin elindedir. Senden başkasının hiçbir şeye gücü yetmez!'
Rasûlullâh'ın duası henüz bitmişti ki, bir adam elinde kızarmış bir koyun ve ekmekle içeri girdi. Rasûlullah bizim önümüze koydu, biz de doyuncaya kadar yedik. Daha sonra Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
'Biz Allah'ın fazl ve rahmetinden istedik. Zira O, rahmetini katında bizim için saklamıştır.'" (Hilyetü'l Evliyâ, II, 22
Çocukları sevindirirdi
Çocukların saf gönülleri, hem sevinçlerin hem de üzüntülerin derin izlerini taşır. Bu duyguları içtenlikle hisseden Gönüller Sultanı Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuklara özel bir önem verirdi. Ramazan ayı ve bayramlar gibi özel zamanlarda da çocuklarla yakından ilgilenir, onları sevindirmek için çaba gösterirdi. Mescitten evlerine dönerken çocukları kucağına alır, bayramlarını kutlar, onlara hurma ve meyveler verirdi.
Bir bayram sabahı, sokakta oyun oynayan çocuklar arasında üzgün birini gördüğünde yanına gitti, başını okşadı ve neden diğer çocuklarla oynamadığını sordu. Çocuk şöyle cevap verdi:
“-Benim babam şehit oldu, annem de başka biriyle evlendi. Üvey babam beni evde istemiyor!”
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuğun üzgün ve masum yüzünü avuçlarının içine alıp:
“-Benim baban senin baban, Âişe’nin annen, Hasan ve Hüseyin’in de kardeşlerin olsun ister misin?” diye sordu.
Çocuk sevinçle Peygamber Efendimiz'in boynuna sarıldığında, Rasûl-i Ekrem Efendimiz, onu evine götürüp yedirip içirdi, yıkadı ve giydirdi. Sonra çocuk sokağa çıktı ve yeni ailesiyle gurur duyarak arkadaşlarıyla buluştu.
BAYRAMLARDA ASHÂBİYLE BAYRAM KUTLARDI, EĞLENMEYE İZİN VERİRDİ
Bayramlar, Allah'ın rahmet ve mağfiretinin bolca yağdığı mübarek günlerdir. Bu günlerde sevinç ve şükranla dolup taşmalı, mutlu ve bereketli geçirilmelidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bayram günlerinde sevinç ve coşkunun ifadesi olan meşru eğlencelere izin verirdi. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, bir bayram günüyle ilgili bir anısını şöyle aktarıyor:
“Bir bayram günü Allah Rasulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eve geldiğinde yanımda iki cariye vardı. Def çalıp, Medînelilerin yaptıkları Buas Savaşı’nı anlatan şiirler söylüyorlardı. Peygamber Efendimiz, onları görüp bir şey söylemeden bir örtüye bürünüp yattı ve bize dönerek sırtını çevirdi. Biraz sonra babam Hazret-i Ebubekir -radıyallâhu anh- geldi ve:
«-Allah Rasûlü’nün yanında şeytan çalgısı ha!» diye kızdı.
Bunun üzerine Allah Rasûlü yüzünü açarak döndü ve:
«-Onları kendi hâllerine bırak, ey Ebûbekir! Her milletin bir bayramı vardır, bugün de bizim bayramımız!» buyurdu.
Bunun üzerine, ben babam bir şeyle meşgul olunca kızlara işaret ettim, onlar da dışarı çıktılar.”
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bayram gecelerini ibadetle geçirirdi:
“Kim bayram geceleri kalkıp karşılığını Allah’tan bekleyerek namaz kılar, geceyi ihyâ ederse, kalplerin öldüğü o günde kalbi ölmez.” buyururdu. (İbn-i Mâce, Sıyâm, 68)
Bayram namazına gitmeden önce Peygamber Efendimiz yıkanır, güzel koku sürünür, en güzel elbiselerini giyer, birkaç hurma yer ve Ramazan bayram namazına giderdi. Namaz sonrasında, birçok kişiyle bayramlaşmak için farklı yolları kullanırdı.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bayram namazlarına kızları ve eşleri ile birlikte gider, sahabe eşlerini de teşvik ederdi. Hatta hayız gören kadınlar da bayram namazına gelir, namaz kılmazlar ama hayır işlerinde ve dua etmekte hazır bulunurlardı.