Yaşam

Evlerimizi Nasıl İhya Edebiliriz? Evlerimizi Nasıl Canlandırabiliriz?

Abone Ol

Ev, aileyi oluşturan bireylerin yaşamlarını sürdürdüğü, hem maddi hem de manevi dünyalarını korudukları, kendilerini ve yetiştirecekleri nesilleri muhafaza eden en önemli mekândır. Ancak ev, yalnızca bir mekân olmanın ötesinde, çok daha derin anlamlar taşır. Şekli ne kadar değişirse değişsin, amacına uygun kullanıldığında bir çadır ya da mülteci kampı bile aile için ev, yuva olabilir.

Evlerimizi Yeniden Canlandırmak

Evlerin varlık amacı yalnızca bir konut olmak değil, aileye yuva olmaktır. Kur'an'da ev için kullanılan "mesken" tabiri, kişiyi ruh huzuruna ve sükûnete kavuşturan, sekine duygusu sağlayan mekân anlamı taşıdığı için önemlidir. Kur'an, aile kavramına ve evlerin işlevlerine dikkat çeken ayetlerle bize yol gösterir .

Ev, somut anlamının ötesinde duygusal bir anlam da taşır. İçinde mutlu olduğumuz, değerli anlarımızın geçtiği korunaklı liman, çocuklarımızın hayatı öğrendiği bir okuldur. Bu sıcaklığın kaynağının aile olduğunu, huzurun kaynağının meşruiyet olduğunu, evi ev yapan ve bizi oraya ait kılan duygunun sevgi olduğunu çok iyi biliriz. Henüz soba yanmamış, oda ısınmamış olsa bile bizi karşılayan hatıralar, bizi sıcacık ev kıvamında karşılar. Huzur mekânı olan ev, kişinin mahrem alanını koruduğu gibi kendisi de korunmayı hak eder.

Müslümanın ev tasavvurunda mahremiyet, temel bir değer ve konut mimarisinin vazgeçilmez bir ilkesidir. Hem ailenin dış dünyaya karşı mahremiyetinin hem de aile bireyleri arasındaki mahremiyetin dikkate alınması gerektiği için bu ilke göz ardı edilmemelidir. Kur'an'da hane dokunulmazlığı, "Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan, ev içindekilere selam vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Sizin için daha iyi olan budur, umulur ki düşünüp anlarsınız." ifadesiyle yer alır.

Evlerimizin Anlamını Yeniden Keşfetmek

Modern kitle iletişim araçları ve kapitalistleşme süreci, özel alanı adeta yuttu. Ev, sabah erkenden çıkılıp akşam saatlerinde dönülen bir barınağa, pansiyona dönüştü. Kadın ve erkek rollerinin değişmesi, dışarıda geçirilen zamanın artması, evin anlamını değiştirdi. Birlikte geçirilecek özel zamanlar dışarıya taşındı. Misafirler dışarıda ağırlanır oldu. Çocuklar dışarıda büyütülüyor, çay kahve içmeye dışarıya çıkılıyor. Evler yaşam alanı olmaktan çok, yorucu bir günün ardından ihtiyaçların giderildiği bir şarj istasyonuna dönüştü.

Ev yemekleri dış mekânlarda yeniyor, "Kendinizi evinizde gibi hissedeceğiniz mekânlar" reklamlarıyla çoluk çocuk zaman geçirilerek, ev anlamını ve değerini her geçen gün biraz daha kaybetmeye yüz tutuyor, manevi dokusu zedeleniyor. Huzur ve sevgi, evlerin bir özelliği değil, bir ismi haline geliyor. Huzur evlerinden, sevgi evlerinden medet umuluyor. Dağılan aile kavramı, bu isimlerle evler inşa etmek zorunda kalıyor.

Zamanımızda modernizmle birlikte evin duygusal anlamının kaybolması için her şey yapılıyor. Aile bireylerinin evden, sorumluluktan ve aileden uzaklaşması için tüm yollar cazip hale getiriliyor. İnsan evinin merkezinden, duygusal aidiyetinden uzaklaştırılarak arka sokaklara itiliyor ve albenili ama sentetik ilişkiler sunuluyor.

Aile yerine birey, anne baba çocuk yerine tek ebeveynli aile (eşcinsellerin çocuk edinmeleri), dışarıda çok eşli, evde yalnız, feminist yaklaşımlarla "ev" ev olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor.

Evin Anlamını Koruma Çabası

Evin saydamlaştırılmaya çalışılması, onu ev olmaktan çıkaran bir başka yaklaşımdır. Evlerde aileye özgü yaşanan mahremiyet konuları iletişim araçları ve sosyal medya ile gözler önüne serilmiş, herkes diğerinin verdiği değere göre yaşamaya, kalıplara girmeye başlamıştır.

Pencerelerin büyüklüğüne, iç bahçe tarafında olmasına dikkat edilen eski dönemlerin karşısında, yalıtım sorunları, bitişik daire kapıları ve balkonlarla günümüzde evin mahremiyetinin korunması oldukça zor görünmektedir.

Bir ihtiyaç olarak evin çevresinin İslami hayat tarzına uygun olması, bulunduğu yerde yol, cami, okul, sağlık merkezi, çarşı pazar gibi dini ve sosyal müesseselerin bulunması dikkate alınmalıdır. Günümüzde alan olarak hayli genişleyen evlerimizin kullanım alanları azalmış, işlevsellik bakımından sığ bir durum oluşmuştur.

Kültürel Beklentiler ve Evin Fonksiyonu

Kültürümüzde, tarih boyunca hayatın devamı için var olan evin; ailenin korunma, barınma gibi temel ihtiyaçlarından başka misafir ağırlamaya da müsait olması evden beklenen bir ihtiyaç olarak görülmüştür. Günümüzde küçük veya büyük her evde "misafir odalarının" var olması, misafir ağırlamanın bir ihtiyaç olarak algılanmasının kültürümüzde varlığını sürdürdüğünü gösterir.

İslam'da ailenin mahrem konularını başkasına anlatmak doğru değildir. Osmanlı döneminde bir kadının hangi yemeği güzel yaptığının bile ortalıkta konuşulmasının doğru olmadığı, toplumda örf olarak yerini almıştır. Çünkü o yemeği iyi yapamayan kadınlar incinmemeli, rencide olmamalı, aile ortamında eziklik yaşamamalıdır.

Mükemmellik Tuzağı ve Evlerimiz

Mükemmellik tuzağı, çağımızda evleri olumsuz etkileyen bir başka önemli problemdir. Özellikle diziler ve sosyal medya aracılığıyla insanlara dayatılan "en güzeli bu" talimatıyla insanlar kusursuzluk peşinde koşuyor. Çağın insanı olabilmek adına kozmetik, abartı ve israfla kusursuz güzelliğin ağına düşüyorlar.

Yaşadığımız çağın zorlamaları ve yönlendirmelerinin yanı sıra, insanın benmerkezci olması ve İslam dininin yapıcı ve onarıcı yönünden uzaklaşması sebebiyle evler, kucaklayıcı huzur ortamı sıcaklığını kaybediyor, hatıraları solduruyor.

Oysa insan ruhu her zaman evini arıyor. Yerini başka bir şeyin dolduramayacağı, başka kelimelerin yerini tutmayacağı, vatan kadar kutsal ama değeri ondan çok daha farklı konumlandırılabilecek o mekânı arzuluyor.

Küresel güçler türlü imkânlarla evleri tek tek yok etmeye çalışsa da insanın fıtratına yerleştirilmiş "ev" arzusu hep var olmaya devam edecektir.

Küçük çocukların onlarca gökdelen, apartman arasında "ev" çizmesini istediğimizde, hâlâ bahçeli, kırmızı kiremitli, tek katlı ev çizmeleri, sözünü ettiğimiz fıtratın tezahürü değil midir? Fıtrattan uzaklaşıp bahçeyi, tek katlı evleri kaybetsek de, evin manasını kurtarabiliriz.

Evi, yeniden aileyi ve ona ait olanları koruyan yapısına döndürmek için çaba göstermeliyiz. Meskenlerimizi biz inşa ediyoruz zannederiz, ama aslında bizi biz yapanın meskenlerimiz olduğunu gözden kaçırırız. Değişen evlerimiz bizi ve aile bağlarımızı etkiliyor. Bu nedenle evlerimizi yeniden huzur ve sükûnet veren yuvalara dönüştürmenin yollarını bulmalı, içinde aile olduğumuz, huzur ortamı evlerimizi rezidansta da olsa, çadırda da olsa güzelleştirmeliyiz.

Evlerin Güzelliği ve Manevi Anlamı

Evlerin güzelleşmesi, dekorasyonu ile değil, işlevi, sahip olduğu ruhu ve huzuru ile ilgilidir. Allah Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evlerinizi kabre çevirmeyin, Kur'an okuyun" , "Namazla evlerinizi nurlandırın", "Kur'an okunan evin hayrı artar." buyurmuştur. Bu nedenle mekân, eşya ve tezyinat bütünlüğü içinde ilahi olanı hatırlatan, hedeflenen hayat tarzına uygun işlevleri yerine getirmeyi sağlayan evler güzeldir. Ve en güzel evler, bir çocuğun sevinç ve mutlulukla çizdiği, bacasından duman tüten sıcak ve canlı evlerdir.


Dipnotlar:

[1] Yunus/87, Ahzap/34.
[2] Nur/27
[3] Tirmizi, Müsafirin, 212
[4] İbni Mace, İkamet, 186
[5] Hz. Enes, r.a

Kaynak: Aylin Korkmaz, Altınoluk Dergisi, Sayı: 461