Haber Merkezi-İnfakın asgari sınırı, yani farz şekli zekâttır. Farz namazda olduğu gibi, zekâtın da mutlaka yerine getirilmesi gereklidir. Zekât, zaten müslüman zenginin, fakir kardeşine olan borcudur. Zekât; zenginin sorumluluğundaki "belirlenmiş, sabit bir hak ve pay"dır. Bu hakkı sahibine vermemek, bir haksızlık ve zulümdür. Rahmetli pederim Musa Efendi -Allah ona rahmet etsin- bu konuya dikkat çekerek şöyle derdi:
"En kötü hırsızlık; zenginlerin, zekâtı vermeyerek fakirlerin malını çalmasıdır."
Kur’an-ı Kerim'de zekât 32 yerde geçmektedir. Daha geniş olan infak ise 72 yerde geçmektedir. Sadaka ile birlikte toplam 125 yerde infak emredilmektedir.
Cenab-ı Hak, zekâtın asgari sınırında kalmamızı arzulamaz. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
"Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: 'İhtiyaç fazlasını (infak edin.)'" (el-Bakara, 219)
Cenab-ı Hak, kullarına en çok Rahmân ve Rahîm isimlerini hatırlatır. Bu, kullarının birer "Rahmet İnsanı" olmalarını istemesidir. Cenab-ı Hak, kullarının duygusuz, acımasız, bencil ve cimri olmalarını istemez. Cennetine davet ettiği kullarının bu niteliklerden arınmasını emreder.
Buna ek olarak;
Allah Teâlâ, kulun kalbinde dünya sevgisinin ağır basmasını istemez. Bu imtihan, kulun bunları Allah yolunda feda edebilmesiyle görülür. Hayrın kemaline ulaşmanın en önemli şartı, sevdiklerinden infak etmektir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
"Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe 'birr'e, hayrın kemaline eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, Allah onu hakkıyla bilir." (Âl-i İmrân, 92)