2008 yılında ortaya çıkan şok edici bir gerçek, Afiye Sıddıki'nin beş yıldır ABD tarafından Afganistan'daki Bagram Hapishanesi'nde tutulduğunu gözler önüne serdi. Bu olay, uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı ve Afiye Sıddıki'nin dramını daha da derinleştirdi.

Ancak trajedi burada sona ermedi. 2010 yılında, New York'ta yapılan bir mahkeme kararıyla Afiye Sıddıki tam 86 yıl hapse mahkum edildi. Bu karar, onun hayatının bir kez daha kırılmasına neden oldu.

Afiye Sıddıki'nin hikayesi, insanların biyolojik silahların olası tahribatlarına karşı korunmasını amaçlayan bir program üzerinde çalıştığı gerekçesiyle ABD tarafından kaçırıldığı gerçeğiyle daha da karmaşık hale geliyor. Ümmetin yetenekli bilim insanı olarak bilinen Afiye Sıddıki, çeşitli zulümlerle 20 yılı aşkın bir süredir zindanda tutuluyor.

Afiye Sıddıki'nin hikayesi, uluslararası insan hakları tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Onun yaşadığı zorlu süreç, adalet ve hukukun karmaşıklığını gözler önüne seriyor. Uzmanlığı ve çalışmalarıyla tanınan Sıddıki'nin akıbeti, uluslararası kamuoyunun da yakından takip ettiği bir konu haline gelmiş durumda.

Ümmetin Unuttuğu Esir Kadın: Dr. Afiye Sıddıki

17 Temmuz 2008 tarihinde, Kabil'in güneyinde yer alan Gazni eyaletinin başkenti olan Bazazi Camii'nde akşam namazını kıldıktan sonra evlerine yönelen insanlar, cami çıkışında yerde yatan bir kadın fark ederler. Bu kadın, sırtında küçük bir çanta taşıyan ve kucağında 12 yaşlarındaki oğluyla birlikte mavi bir burkayla örtülüdür. İnsanlar etrafında toplanırken, bir kişi bu durumun olası bir bombalı saldırı olabileceğini düşünerek polisi çağırmaya karar verir. Kısa bir süre sonra, 11.000 kilometre uzaklıktaki Washington'daki FBI karargahında telefon çalar. Telefonu açan kişi, Afiye Sıddıki ismini listede bulur ve yanına "yakalandı" notunu düşer.

Afiye Sıddıki Kimdir?
1972 yılında Karaçi'de doğan Dr. Afiye Sıddıki, tıp eğitimini Amerika'da almıştır. Massachusetts Institute of Technology (MIT)'nde tıp okumuş, nöroloji alanında çalışmış ve beyin cerrahı olarak mezun olmuştur. Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönen Sıddıki, başörtüsü takmaya başlamıştır.

Çevresinde sevilen ve merhametiyle tanınan biridir. Onu tanıyanlar, Bosna savaşının mağdur ettiği yetimlere yardım etmek için çabaladığına şahitlik ederler. Genç doktor, insanî değerlere sahip ve ince duygulu bir kadın olarak bilinir.

Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönen Dr. Afiye Sıddıki, 2003 yılında üç çocuğuyla birlikte annesini ziyaret etmek üzere İslamabad'dan Karaçi'ye gitmek üzere havaalanına gider. Ancak bu tarihten itibaren esrarengiz bir şekilde kaybolur ve beş yıl boyunca genç doktor ve çocuklarından haber alınamaz.

(Afiye Sıddıki'ye göre, o gün havalimanı yolunda kaçırılır. Kaçıranlar, çocuklarını Ahmed, Meryem ve bebeği Süleyman'dan ayırırlar. Sıddıki, o gün koluna şırınga ile bir ilaç enjekte edildiğini hatırlar. Daha sonra gözlerini bir hapishane hücresinde açar. Kendisini Afganistan'daki bir askeri üste sanmaktadır çünkü iniş-kalkış yapan uçak seslerini duymaktadır. Sıddıki, beş yıl boyunca bu hapishane hücresinde yalnız kaldığını, maskesiz ve üniformasız Amerikalılar tarafından sorgulandığını ifade eder. Günlerce çocuklarının çığlıklarını dinletmişlerdir. Bu süreçte bebeği Süleyman'ı buzlu bir camın ardından görebilmiştir. 7 yaşındaki Ahmed'in kanlar içindeki fotoğrafını görmüş, Meryem'in ise yakalanan bir hastalık sonucu öldüğünü öğrenmiştir. Sıddıki, kendisine yüzlerce sayfalık bomba ve biyolojik saldırı silahları planlarını yazdırdıklarını ileri sürer.)

2003'te kaybolan Dr. Afiye Sıddıki, 2008 yılında bulunur. Üç çocuğuyla birlikte kaçırılan Sıddıki, Pakistan polisi tarafından gözaltına alınarak Amerika Birleşik Devletleri'ne para karşılığında teslim edilir. Bu bilgiler, Afganistan'da Taliban tarafından rehin alınan ve daha sonra Müslüman olan ünlü gazeteci Yvonne Ridley'in araştırmaları sonucunda ortaya çıkar. Ridley'in araştırması, Sıddıki'nin 2003 yılında Karaçi'den İslamabad'a gitmek üzere havaalanına giderken ortadan kaybolduğunu ve Amerikan basınında Pakistan polisi tarafından tutuklanarak Amerikan güçlerine teslim edildiği şeklindeki haberleri belirler.

Amerikan istihbaratı, Dr. Afiye Sıddıki'nin El Kaide ajanı olduğunu iddia eder.

ACILARI UNUTTURAN ÇIĞLIK

İngiliz vatandaşı Muzam (Moazzam) Begg, 2002 yılında Pakistan topraklarında yakalandıktan sonra ABD'ye teslim edilir ve Afganistan'daki Bagram üssüne nakledilir. Bu üsde, Amerikan güçleri tarafından çeşitli işkencelere maruz kalır. Ancak duyduğu bir çığlık, kendisine yapılan işkenceleri unutmasına neden olur. Bu çığlığın sahibi, üsde işkencelere tabi tutulan ve tek kadın mahkum olan "650 no'lu tutuklu"dur. Bu kadın mahkumun, işkence, tecavüz, dayak ve hakarete maruz kaldığı bilinmektedir. Ayrıca, tuvalet ihtiyacını erkekler tuvaletinde gidermek zorunda bırakılmıştır.

YVONNE RİDLEY İZİNİ SÜRDÜ

Muzam Begg, Guantanamo Hapishanesi'nden İngiltere'ye döndükten sonra 2005 yılında yayınladığı günlüklerinde, Afganistan'da Taliban'ın elinde rehin kaldıktan sonra Müslüman olan gazeteci Yvonne Ridley'in bu kadın mahkumu bulup onunla tanışmasını anlatır. Ridley, bu kadının Afiye Sıddıki olduğunu keşfeder. Afiye Sıddıki'nin 2003 yılında Karaçi'den İslamabad'a gitmek üzere havaalanına giderken kaybolduğunu öğrenir. Bu tarihten sonra Sıddıki'nin akıbeti hakkında bilgi bulunmamaktadır, sadece Amerikan basınında Pakistan polisi tarafından tutuklanarak Amerikan güçlerine teslim edildiğine dair haberler yer almıştır.

Afiye Sıddıki'nin dosyasını yakından takip eden Pakistanlı Senatör Talha Mahmud, Afiye Sıddıki'yi New York'taki hücresinde ziyaret ettiğini belirtir. Mahmud, Sıddıki'nin sağlık durumunun kötü olduğunu ve hücresinin demir parmaklıklarla kaplı olduğunu ifade eder. Sıddıki'nin hücresindeki tuvalet ve banyonun herkes tarafından görüldüğünü vurgular. Talha Mahmud'a göre Sıddıki, Kur'an'ı Kerim hafızıdır ve hücresinde zamanının çoğunu Kur'an okuyarak geçirir. Amerikan askerlerinin Sıddıki'ye yaptığı işkencelerden birinde, ya Kur'an'ı tuvalete atacakları ya da onu çırılçıplak bırakacakları tehdidinde bulundukları belirtilir. Ancak Sıddıki'nin dosyası incelendiğinde uydurma suçlamalarla karşılaşıldığı ve suçun ispatlanamadığı görülür.

Son olarak, Afiye Sıddıki Manhattan'daki ABD Bölge Mahkemesi'nde görülen davada 86 yıl hapse mahkum edilir. Mahkeme görüntülerinde, Sıddıki'nin sağlık durumunun kötü olduğu ve işkence izleri taşıdığı görülür. Afiye Sıddıki'nin Bagram üssündeki işkenceler nedeniyle bilincini kaybettiği söylenmektedir.

CIA Tarafından Kaçırılan ve İşkence Gören Afiyet Sıddıki'nin Hikayesi

Pakistanlı bilim insanı Afiyet Sıddıki, CIA tarafından kaçırılıp işkenceye maruz bırakılmasının trajik hikayesini anlatıyor. İşte bu olayların tarihçesi:

Afiyet Sıddıki'nin Hikayesi İlk Kez Ortaya Çıkıyor

2005 yılında, Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA tarafından hedef alınan Afiyet Sıddıki'nin hikayesi ilk defa gün yüzüne çıktı. O dönemde İngiliz Gazeteci Yvonne Ridley tarafından gündeme getirilen ve Taliban'a esir düştükten sonra Müslüman olmasıyla dikkat çeken Sıddıki'nin hikayesi, Karaman'ın köşe yazısında yer almasıyla daha geniş bir kitleye ulaştı.

Muazzam Begg ve Yvonne Ridley'nin Rolü

Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı Moazzam Begg, Yvonne Ridley'in dikkatini çeken ve onun da ulaştığı kişilerden biriydi. Begg, Bagram Hapishanesine kapatılmış ve Guantanamo Hapishanesi'ne gönderilmişti. Begg'in günlüklerinde Sıddıki'nin hücresinde bulunan "650 numaralı" mahkum olarak tanımlandığına dair bir ayrıntı yer alıyordu. Ridley'in de bu bilgiye ulaşmasıyla hikaye daha da ilgi çekici hale geldi.

Afiyet Sıddıki'nin Kayboluşu ve Arama Çabaları

2003 yılında Pakistan'da, havaalanına gitmek üzereyken kaybolan Afiyet Sıddıki'nin akıbeti bilinmiyordu. Yvonne Ridley, Amerikan basınında onun Pakistan polisi tarafından tutuklandıktan sonra ABD'ye teslim edildiğine dair bazı haberlere rastladı. Bu bilgiyi öğrenen aktivistler, İslamabad'daki Yüksek Mahkeme'ye başvurarak Sıddıki'nin durumunu araştırma ve halka bilgi verme talebiyle bir dava açtı.

Afiyet Sıddıki'nin Suçlamaları

Sıddıki'nin suçlandığı temel iddia, El Kaide ile ilişkisi olduğu iddiasıydı. Ancak bu suçlamalar net olarak kanıtlanamamıştı. Ayrıca, Sıddıki'nin ABD'de kullandığı posta kutusunun El Kaide tarafından da kullanıldığına dair iddia da doğrulanamamıştı. Khalid Sheikh Mohammed'in sorgusu sırasında Sıddıki'nin adını verdiği iddiası da bulunuyordu.

Afiyet Sıddıki'nin Kişiliği ve Etkinlikleri

Sıddıki, İslam dünyasında aktif bir tutum sergileyen bir kişiydi. Massacuhuets Institute of Technology'de öğrenciyken, yerel hapishanelerdeki Müslümanlara yardım etmek için çabaladı. Bosnalı yetimler için düzenlenen organizasyonlarda yer aldı ve İslam'a ilgi duyan insanları bilgilendirmek için çaba harcadı.

ABD'nin Yemen'deki saldırısında ölü sayısı 68'e yükseldi ABD'nin Yemen'deki saldırısında ölü sayısı 68'e yükseldi

Dava Süreci ve İddialar

2008 yılında ABD'ye gönderilen Sıddıki, Afganistan'da ABD askerlerine saldırı teşebbüsü suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldı. Ancak davada bazı çelişkiler ve iddialar vardı. ABD askerleri, Sıddıki'nin saldırı teşebbüsünde bulunduğunu iddia etti, ancak bu iddiaların gerçekliği sorgulandı. Sıddıki'nin avukatı, suçlamaları reddetti ve müvekkilinin işkence gördüğünü açıkladı.

Sonuç olarak, Afiyet Sıddıki'nin hikayesi, CIA tarafından kaçırılması, işkence görmesi ve suçlamalarla dolu karmaşık bir dava sürecini içeriyordu. Bu olaylar Pakistan kamuoyunu ve uluslararası insan hakları örgütlerini harekete geçirdi.

Dr. Afiyet Sıddıki'nin Kız Kardeşi Dr. Fevziye Sıddıki (Fowzia Siddiqui)

Duruşmayı takip eden tarihlerde hakim Richard Bermen, Sıddıki'nin akıl sağlığının yerinde olmadığını ve “çocuklarıyla ilgili halisünasyonlar gördüğünü” belirterek tedavi edilmesi gerektiğini ifade etti. ABD kanunlarına göre, 'ruhsal durumu bozuk' olanlar yargılanamıyor ve akıl hastanesine yatırılıyor.

“YA KUR'AN'A BASARSIN YA DA…”

Afiyet Sıddıki'nin dosyasını yakından takip eden Pakistanlı Senatör Talha Mahmud, 29 Kasım 2009'da TIMETURK'e yaptığı açıklamada, geçen yıl Sıddıki'yi hücresinde ziyaret ettiğini, sağlık durumunun iyi olmadığını, kaldığı hücrenin kapısının demir parmaklıklardan oluştuğunu ve bu hücrede olan tuvaletin ve banyonun herkes tarafından görüldüğünü söyledi. Afiyet Sıddıki'nin Kur'an-ı Kerim hafızı olduğunu ve hücresinde günü sık sık Kur'an okuyarak geçirdiğini belirten Talha Mahmud, Amerikan askerlerinin Sıddıki'ye yaptıkları işkenceleri de aktardı. Mahmud, ABD askerlerinin Sıddıki'ye "ya Kur'an-ı Kerim'e basıp tuvalete gidersin ya da seni çırıl çıplak soyarız" dediğini aktardı.

2010'DA 86 YIL HAPSE MAHKUM EDİLDİ

38 yaşındaki Sıddıki, 23 Eylül 2010 tarihinde Manhattan'daki ABD Bölge Mahkemesi'nde görülen davada 86 yıl hapse mahkum edildi. Bu kararın gerekçesi ise ABD askerlerine ateş açtığı iddiasıydı. Sıddıki, burada da askerlere ateş etmediğini, 2003'te kaçırıldığını ve işkenceye uğradığını belirterek yaşadıklarını anlatmak istedi. Fakat hakim Richard Bermen, Sıddıki'yi yine dinlemedi.

Mahkemeyi takip eden isimlerden Ebu Sabaya, karşılaştığı manzarayı şu şekilde anlatıyor:

"Afiyet'i kefalet duruşması için mahkemede gördüğümde afalladım. Sol taraftaki kapı yavaşça açıldı ve içeriye zayıf, aksayan ve bitmiş bir kadın, kafasını zar zor dik tutarak tekerlekli sandalye üzerinde girdi. Üzerinde Guantanamo tarzı turuncu hapishane üniformasıyla, güçsüz kafasında kemikleri görünen, kollarını örtmesi için aşağıya salınan beyaz bir başörtüsü vardı. (Hapishane üniforması kısa kolluydu.) Avukatları çabucak etrafına oturdular ve duruşma başladı. Avukatı onun durumunu anlatmaya başladığından neden bu kadar mutsuz ve umutsuz olduğunu daha iyi anlamaya başladım: ABD gözaltındayken beyin hasarı oluştu. Böbreklerinden biri gözaltındayken alındı. Yine gözaltında bağırsaklarının bir kısmı alındığı için yediklerini sindiremiyor. Silahla vurulmasından sonra alındığı ameliyattan kaynaklanan yara izleri ve dikişleri hala tam olarak iyileşebilmiş değil. Tüm vücudunu baştanbaşa kaplayan göğsünde büyük bir yara var. Tüm bunlarla birlikte Afganistan'daki üstün körü ameliyattan kaynaklanan "sürekli karın ağrısı" yaşıyor. Ona verilen tek ilaç hafif baş ağrısı ilacı ve gözaltındayken doktor kontrollerine gitmiyor ya da onu görmeye doktor getirmiyorlar."

İNGİLİZ GAZETECİ YVONNE RIDLEY: ABD ASKERLERİNİN ANLATTIKLARININ TAMAMI YALAN

2010'daki mahkemeden iki hafta önce konuyu takip eden ve dünyaya duyuran isim olan Yvonne Ridley, bu sürecin ve ABD askerlerinin yalan beyanlarının o basın açıklamasından sonra geniş şekilde ABD basınında yer aldığını ifade etti. Ridley, kaleme aldığı yazıların birinde konuya ilişkin şu ifadeyi kullanıyor: "Tüm bunlar tesadüf mü? Belki, ancak eğer FBI Amerikan medyasına dağıttıkları saçmalıklara inanacağımızı sanıyorlarsa gerçekten gidip hayal dünyasında (La La Land-Los Angeles) yaşasınlar."

2018 yılında takas iddiaları gündeme geldi. Zaman zaman Pakistanlı yetkililerden açıklamalar gelse de İngiliz Gazeteci Yvonne Ridley, konuya ilişkin kaleme aldığı bir yazıda (Haziran 2018) takasın bizzat Pakistan İstihbaratı tarafından engellendiğini öğrendiğini duyurdu.

2018'DE YAŞANANLAR?

Geçen senenin ortalarında Pakistanlıları sokağa dökecek bir haber geldi. Habere göre Afiyet Sıddıki, Teksas'ta kaldığı hapishanede hayatını kaybetmişti. Haberin duyulması üzerine Pakistan'dan hareket eden özel bir danışman, hapishaneye ulaşıp Dr. Sıddıki ile iki saatlik bir görüşme gerçekleştirdi ve haber yalanlandı.

Ridley, bu haber çıkmadan önce Taliban ile iletişimini kullanarak, örgütün elindeki Amerikan askeri Robert Bergdahl ile Sıddıki arasında bir takas gerçekleştirmeye çalıştığını fakat bunun hayata geçirilemediğini anlattı. Bu esnada Ridley, sıklıkla Afganistan ve Pakistan'a ziyaretlerde bulunuyor ve Taliban'la ABD arasında her iki esirin de hayatta olduğuna dair kanıtlar taşıyarak iletişimi sağlamaya çalışıyordu. Ancak süreç devam ederken Taliban'la yaptığı ve tarihini vermediği bir görüşme sırasında örgütün kendisine "takasın iptal olduğunu" söyleyerek hiçbir açıklama yapmadığını belirtti. Ridley, bu haberi aldığında çok öfkelendiğini ve riskli bir harekette bulunarak karşısındaki isimlere sesini yükselttiği anlattı. Bir süre sonraysa Taliban'dan cevap geldiğini ve olayın içeriğini öğrendiğini belirterek şunları yazdı:

"Sonunda, onca sessizliğin ardından Taliban'ın cevabı geldi. Pakistan İstihbaratı, ISI, Afgan Talibanı ile yaptıkları görüşmeler sırasında takastan haberdar olmuş, sebebi hakkında kesin bilgiler vermemekle birlikte Dr. Sıddıki'nin kesinlikle serbest bırakılmaması gerektiğini, zaten Pakistan'a dönebilse birkaç gün içinde öldürülmüş olacağını belirtmiş. Sebebini sorduğumda, Afganlar olarak Pakistan Gizli Servisi'ni ciddiye aldıklarını ve Molla Ömer'in bu kadar adaletsiz bir takasa neden razı olduğunu anlamadıklarını söylediler. O an bilmediğim ise Molla Ömer'in vefatının üzerinden birkaç ay geçtiği ancak kamuoyunun bir yıl daha bu ölümden haberdar olmayacağıydı. Bir süre kendi aralarında konuştuktan sonra tercüman bana şunları söyledi: "Birçok savaşçımız çatışmalarda yaralandı ve ISI onları Pakistan'da tedavi etmeyi kabul etti. Onların yardımı olmasa şu an çok daha zor koşullarla cebelleşiyor olurduk. Onlara ihtiyacımız var. Şeyh Usame'yi teslim etmeyerek Amerika'ya kafa tuttuğumuzda bir ülkemiz vardı. Biz savaş istemedik, onu bize Amerika getirdi. Ülkemizi geri alıncaya kadar 2001'de olduğumuz kadar güçlü değiliz. Anlıyorsunuz umarım." Kalktım, rehberimle birlikte oradan ayrıldım. O tarihten sonra Taliban ile tekrar görüşmedim. Müsait olduğum ilk anda da Amerikalı kaynağıma anlaşmanın yattığını bildirdim. Doğal olarak büyük bir hayal kırıklığı oluştu ama neden yattığını açıkladığımda şaşırdılar. Ancak neden sonra Amerikan yetkililer esir askere karşılık 5 üst düzey Taliban yetkilisini teklif ettiler. Bu 5 üye şu an Katar'da yaşıyor. Güvenilir bir kaynağım, eğer kendilerinin yerine Dr. Sıddıki'nin serbest bırakılma ihtimali olduğunu bilseler, Guantanamo'da kalmayı tercih edeceklerini söyledi. Pentagon aslında Bergdahl evine dönebildiği için gayet mutluydu ancak Dr. Sıddıki takas edilemediği için ödemeleri gereken ağır bedel onları kızdırmıştı."

KONU ŞU ANDA NEDEN GÜNDEMDE?

Türkiye basınında dün Hayrettin Karaman'ın yazısıyla tekrar hatırlanan Dr. Afiyet Sıddıki'nin tekrar gündeme gelmesinin sebebi, Pakistanlı doktorun ülkesine döneceğine ilişkin dedikodulardır. Afiyet Sıddıki'nin mücadelesi ve başına gelenler, Pakistanlı her ailenin evinde bilinen, zaman zaman konuşulan ve yakından takip edilen bir konudur. Henüz resmi doğrulama yapılmamış olsa da Sıddıki'nin eve döneceğine dair haber, Pakistanlı oyuncu Hamza Ali Abbasi tarafından Twitter'da paylaşıldı. Abbasi, bir hafta önce, 15 Mart 2019 tarihinde yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: "Dr. Aafia Siddiqui yakında evde olacak."