SEFERİ KİMDİR?

Seferi, kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola çıkmış kişiye de seferi veya müsafir denilir. Bulunduğu yerden ayrılıp 90 km. veya daha uzak bir mesafeye yolculuk yapan kişi yol boyunca seferî hükmündedir. Gittiği yerde 15 gün veya daha fazla kalmaya niyet eden kişi seferî olmaz, mukîm olur ve seferîye tanınan ruhsatları kullanamaz. Ancak 15 günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder.

SEFERİLİKTE SÜNNET NAMAZ KILINIR MI?

  • Seferi olduğunuz durumlarda 4 rekatlık farz namazlar (öğle, ikindi, yatsı), 2 rekat kılınır. Sabah, akşam ve vitir namazı aynı kılınır.
  • Sünnetlerin tamamı kılınır, müsait olunmazsa sünnetler terk edilebilir.

SEFERİLİĞİN HÜKÜMLERİ

Yolculuk durumları genellikle zorluklar ve sıkıntılar içerdiğinden, bu tür durumlarda kişilere bazı kolaylıklar sağlanmıştır. Bu kolaylıklar, yolculara tanınan dinî ruhsatlardır. Bu ruhsatların başında, ramazan ayında seyahat eden kişilere tanınan, orucu seyahat sırasında tutmayıp daha sonra kaza etme izni gelir. Normalde bir gün bir gece süren namaz abdesti (mest) süresi, yolcular için üç gün üç geceye çıkarılmıştır. Ayrıca yolculuk yapan kişilere, dört rek‘atlik farz namazları ikişer rek‘at olarak kılma izni verilmiştir. Bu duruma "kasrü's-salât" denir.

Dört rek‘atlik farz namazları kısaltmanın câiz olup olmadığı konusunda, hem ayetlerde hem de Peygamberimiz'in uygulamasında deliller bulunmaktadır ve bilginler bu konuda genel bir uzlaşıya varmışlardır.

Kısaltmanın câiz olduğuna dair ayet şöyledir: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisâ 4/101). Bu ayette, kısaltmanın bir korku durumuna bağlandığı görülse de, bu ayetin özel koşullara işaret ettiği ve sıradan seyahatlere uygulanmadığına dair bazı yorumlar bulunmaktadır. Ancak tarih boyunca, seyahatlerle ilgili hükümler genellikle bu ayetle bağlantılı olarak ele alınmıştır.

Ayrıca, Hz. Peygamber'in, umre, hac ve savaş gibi yolculuklarında namazları kısalttığına dair birçok güvenilir hadis bulunmaktadır. İbn Ömer, Hz. Peygamber ile yaptığı yolculuklarda, Hz. Peygamber'in iki rek‘atten fazlasını kısaltmadığını ifade etmiştir. Aynı şekilde, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da benzer bir uygulama yapmışlardır.

Yolcu olan kişinin dört rek‘atlik farz namazları kısaltması mecburi değildir; bu konuda kişinin tercihi geçerlidir. Farklı mezheplere göre farklı yaklaşımlar bulunmaktadır:

Onlara göre yolcunun bilerek dört rek‘atlı namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması mekruhtur. Bununla birlikte kişi, iki rek‘at kılıp teşehhütte bulunduktan sonra iki rek‘at daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rek‘at da nâfile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Seferî olan kişi, şayet birinci teşehhüdü terketmiş veya ilk iki rek‘atta kıraatte bulunmamış ise farzı eda etmiş olmaz. Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazâya kalan dört rek‘atlık namazların normal duruma dönüldüğünde yine ikişer rek‘at olarak kılınması gerektiği söylenmiştir. Hanefîler'in bu konuda, Hz. Ömer'den nakledilen seferde namazların kısaltılması hükmünün bir hediye olduğu şeklindeki ifadenin dışında, Hz. Âişe ve İbn Abbas'ın şu sözlerini de delil almışlardır: Hz. Âişe "Namaz ikişer rek‘at olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı" demiş, İbn Abbas da "Allah Teâlâ namazı Peygamberimiz’in dili ile hazarda dört rek‘at, seferde iki rek‘at olarak farz kılmıştır" demiştir (Buhârî, “Salât”, 1; Müslim, “Salâtü'l-müsafirîn”, 1).

  • Hanefîler: Hanefî mezhebine göre, namazları kısaltmak farzdır ve bir kişi dört rek‘atlı farz namazı ikişer rek‘at olarak kılmazsa mekruh olur.

  • Mâlikîler: Mâlikî mezhebine göre, seferde namazları kısaltmak müekked sünnettir, yani güçlü bir sünnet olarak kabul edilir.

  • Şâfiîler ve Hanbelîler: Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre, yolculukta namazları kısaltmak bir ruhsattır ve kişinin tercihine bağlıdır.

Seferî kimse, bir yerde on beş günden fazla kalmaya niyet ederse, artık mukim olarak kabul edilir ve namazlarını tam olarak kılar. On beş günden az kalmaya niyet ederse, seferî statüsü devam eder. Ancak mezheplere göre bu süreç farklılık gösterebilir.

Son olarak, namazın cemaatle kılınması durumunda, mukim bir kişi yolcuya uyar ve yolcu namazı kısalttığında, mukim namazı tam olarak kılar. Ancak bazı detaylar ve süreçler mezheplere göre değişebilir.

Yolculuk hali, kişinin aslî vatanına döndüğünde sona erer. Vatan kavramı, aslî vatan, ikamet vatanı ve geçici ikamet yerinden oluşan üç farklı anlayışa sahiptir ve kişinin niyetine ve durumuna bağlı olarak değişebilir.

1- Vatan-ı aslî. Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kastettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslîden başka yere iş, görev sebeplerle veya yerleşmek üzere göçülünce yeni yer vatan-ı aslî olur, eski yer bu vasfını kaybeder.

2- Vatan-ı ikamet. Bir kimsenin doğduğu, evlenip ailesini yerleştirdiği veya kendisi yerleşmeye karar verdiği yer olmamak kaydıyla, kişinin on beş günden fazla kalmak istediği yere vatan-ı ikamet

3-Vatan-ı süknâ. Bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yere vatan-ı süknâ

Talut ve Calut Kıssası Talut ve Calut Kıssası

Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk esnasında seferî olur.

Editör: Ömer Faruk