Faydalı Bilgiler

Hz. Ömer’den Kur’ân Hâfızlarına Altın Öğütler

Hz. Ömer (ra.), Kur’ân hâfızlarına yönelik nasihatlerinde Kur’ân’ın bir şeref ve hidâyet kaynağı olduğunu vurgulayarak, ona tâbî olmanın cennete, ona karşı gelmenin ise cehenneme götüreceğini ifade etmiştir

Abone Ol

Halife Hz. Ömer’in (ra.) idaresi altında 300 küsur Kur’ân hâfızına verdiği öğütlerin bir kısmı şöyledir...

Ashâb-ı kirâm, her hususta olduğu gibi Kur’ân’a bağlılık ve onun muhtevâsını gönül âlemlerinde hazmederek canlı bir Kur’ân hayatı yaşama hususunda da Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in izinde yürümekteydiler.

HZ. ÖMER’DEN (RA.) HAFIZLARA ÖĞÜTLER

Kinâne el-Adevî anlatıyor:

Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- ordu komutanlarına:

“Kur’ân’ı ezberlemiş zevâtı tespit edip bana bildirin, onlara şeref bahşedip ihsanlarda bulunayım ve etrafa göndereyim ki insanlara Kur’ân’ı öğretsinler.” diye yazmıştı.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Hazret-i Ömer’e idaresi altında 300 küsur Kur’ân hâfızı bulunduğunu haber verdi. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın o hâfızlara[1] hitâben yazdığı mektupta yer alan nasihatlerin bir kısmı şöyledir:

“Biliniz ki Kur’ân, sizler için bir sevap ve şeref hazinesidir. O’na tâbî olunuz. O’nu kendinize uydurmayınız. Kim Kur’ân’ı kendisine uydurursa Kur’ân o kimseyi tepe üstü düşürür, tâ cehenneme atıverir. Her kim de Kur’ân’a tâbî olursa, Kur’ân onu Firdevs Cennetleri’ne ulaştırır. Gücünüz yeterse Kur’ân’ın sizlere şefâatçi olmasını, hasmınız olmamasını temine çalışınız. Zira Kur’ân’ın şefâat ettiği kimse cennete, dâvâcı olduğu şahıs da cehenneme gider. Biliniz ki bu Kur’ân, hidâyet menbaı ve ilimlerin en parlağıdır. O, Rahmân’dan gelen ve kendisiyle kör gözlerin, sağır kulakların ve kilitli kalplerin açıldığı en son kitaptır…”[2]

Nitekim bir rivâyette de şöyle buyrulur:

“Ashâb-ı kirâm, Kur’ân-ı Kerîm’i çokça okur; onu okumadıkları ve sayfalarına bakmadıkları bir günün geçmesini istemezlerdi. Günlerine Kur’ân’la başlarlar, göz rahatsızlığı olanlara da Mushaf-ı Şerîf’e bakmayı tavsiye ederlerdi.”[3]

Dipnotlar:

[1] O devirlerde “Hamele-i Kur’ân: Kur’ân Hâfızı” tâbiri Kur’ân’ın lâfzına ve muhtevâsına vâkıf olan âlimler mânâsında kullanılırdı. [2] Ali el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, Beyrut 1985, II, 285-286/4019. [3] Kettânî, Nizâmü’l-Hukûmeti’n-Nebeviyye (et-Terâtibü’l-İdâriyye), Beyrut 1996, II, 197.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan