Kibir Nedir?
Görsel Haber- Kibir, insanın başkalarını küçümseyerek kendini onlardan üstün görmesi anlamına gelir. Bu kavram genellikle övünme, kendini beğenme ve büyüklenme gibi tutumlarla ilişkilendirilir. Bunlar, birbirini besleyen ahlaki durumlar arasındadır. Kişi, doğuştan gelen özellikleri ya da sonradan kazandığı nimetleri kullanarak kendini beğenmeye meyledebilir. Bu özellikleri kullanarak övünmeye, diğerlerinden üstün olduğunu düşünmeye başlayabilir. Kendini en üstün gördüğü hissiyle çevresindekileri küçümseyerek kibri hastalığına yakalanabilir.
Kibirli insan, daima kendinden aşağıdakilere bakar, onları kıskanır ve onların seviyesine ulaşmaya çalışır. Bu hedefine ulaşamazsa hayattan zevk alamaz hale gelir, sürekli şikayet eder. Eğer başarılı olursa bile, daha üstündeki insanların varlığı onu doyumsuz hale getirir. Oysa Hz. Peygamber, "Sizden daha aşağı olanlara bakın, sizden üstün olanlara bakmayın. Allah'ın size verdiği nimetlere şükretmeniz için en uygunudur." diyerek mütevazi ve şükreden bir hayatı önerir.
Abdullah b. Mes'ûd'un rivayetine göre, bir gün Hz. Peygamber (sav), "Kalbinde en ufak bir kibir bulunan kimse cennete giremez." buyurdu. Bunu duyan bir adam, "Ama insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!" dedi. Bunun üzerine Allah'ın Elçisi şu açıklamayı yaptı: "Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçümsemektir." (Müslim, Îmân, 147)
Ebû Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah için tevazu gösteren kişiyi Allah ancak yüceltir." (Müslim, Birr, 69)
Mücâşioğulları'nın kardeşi İyâz b. Hımâr'ın anlattığına göre, Resûlullah (sav) bir gün hutbe vermek üzere ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Allah bana, birbirinize karşı tevazu göstermenizi ve birbirinize karşı kibirli davranmamanızı vahyetti." (Müslim, Cennet, 64)
Ebû Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslüman kardeşini küçümsemek, kişiye kötülük olarak yeter." (Müslim, Birr, 32)
Kibir ve gururun zararları nelerdir?
Tevazu, ölçüyü aşmak yerine kişiyi alçaltmaktan ziyade, dolaylı bir gurura ya da zillet duygusuna götürebilir. Gerçek tevazu, ruhen olgun insanların faydasına olan bir niteliktir. Fakat bu nitelikten yoksun olanlar, tevazu maskesi altında aslında kibirlenip riyakarlık yaparlar.
Şeyh Sâdî'nin şu sözleri çok anlamlıdır: "Kendisinde fıstık gibi bir iç olduğunu sanan, aslında hep soğan kabuğu soyar."
Bazı kişilerin, kendilerinde olmayan bir nitelikle ilgili olarak gösterdikleri tevazu, ayrı bir riyakarlık örneğidir.
Olgunlaşmış ağaçların meyveleri gibi, ancak akıl, bilgi ve anlayış sahibi seçkin insanlar, mütevazı ve cömert olurlar. İnsan, iç dünyasını, gösterişli şöhret ve büyüklük yerine, tüm varlıkların faydalanabileceği bir hazineliğe dönüştürmelidir.
Bazıları ise sadece "Ne kadar mütevazı bir insan" izlenimi vermek için kendi tevazularını sergilerler. Bu durum, aslında tevazunun bir türü değil, sadece "tevazu maskeli" bir kibirdir.
Örneğin; "Ben fakir biriyim, sadece şu kadar hayır işi yapabildim, şöyle ibadetlerim var." gibi sözler, gurur ve kibirden örtülü bir tevazu sunumudur.
Hasan-ı Basri'nin sözleri ise şöyle der: "Kendisini diğer insanlardan çok aşağı gören kişi, aslında kendini över. Bu da riyakarlığın belirtilerindendir."
Mütevazi Kişinin Sahip Olduğu Vasıflar:
Mütevazı kişi, yaratılışındaki nimetlerin Allah'a ait olduğunu bilir ve O'nun rızasını kazanmaya çalışır. Kuran'da bu tür insanların özellikleri şöyle anlatılır: "Alçakgönüllü kimseleri müjdele! Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve rızıklarını Allah yolunda harcayan kimselerdir." Bu insanlar, kendilerinin de bir kul olduğunu ve takva ile üstünlük kazanabileceklerini bilir. Niyetlerin amellerin değerini belirlediğine inanır ve diğer insanları küçümsemez. Sevgi, saygı, dayanışma ve yardımlaşma içinde yaşarlar.
Hz. Peygamber, Kur'an ahlakını insanlara gösterirken tevazuyu da öğretmiş, sade bir yaşam sürmüştür. O, kendisine yapılan aşırı övgülerden kaçınmış ve insanlara aşırı övgülerde bulunmamalarını öğütlemiştir. Kendisine aşırı saygı gösterilmesini istememiş, en fakir insanlarla birlikte olmuş, onlara değer vermiş ve herkesle eşit bir şekilde iletişim kurmuştur. Kibirden uzak durmalarını ve alçakgönüllü olmalarını tavsiye etmiştir. Ayrıca, kibirin zararlarını göstermek için geçmişte yaşanan olayları insanlara aktarmış ve "Müslüman kardeşini küçümsemek, kişiye kötülük olarak yeter." demiştir.
TEVÂZÛ'DA AŞIRIYA KAÇMAK
Tevazu ölçüyü aşmakta tehlikeli olabilir. Çünkü kibir ve gurur, bedeni yüceltirken ruhu öldüren dışsal yükselmelerdir. Mevlana'nın öğüdü de şöyle: "Köle gibi mütevazi ol, ama at gibi yükseklere çıkmaya çalışma. Nefis, çok övgü alınca Firavun gibi olur. Sen alçak gönüllü ol; ne kadar yüce olursan ol, asla büyüklük taslama!"
Gerçek tevazu, kişinin Allah'a karşı boyun eğip insanlara adil bir şekilde yaklaşmasıdır. Yani Allah'ın emirlerine içtenlikle itaat etmek, kendi kusur ve eksikliklerini kabul etmekle beraber, insanların haklarına saygı gösterip onların doğru sözlerini kabul etmek, kibirli bir tutumla hakikatler üzerinde inatlaşmaktan kaçınmaktır.
Fudayl bin Iyâz (r.a.) şöyle der: "Tevazu, cahilden de olsa, çocuktan da olsa, doğru ve gerçek bir şey duyduğunda ona boyun eğmek ve kabul etmektir."
Haber Merkezi