Gazze’de milyonlarca insanın en temel yaşama hakkı olan hakkına saldırılması ve haksız yere yüz binlerce insanın hapishanelerde özgürlüğünden mahrum edilmesi gibi durumlarla karşı karşıyaydık. Mavi Marmara gemisi, Gazze’deki ablukanın ve ambargonun kırılması, bu coğrafyadaki hukuksuzlukların dünya kamuoyuna duyurulması amacıyla uluslararası camiadan birçok vicdan sahibiyle birlikte düzenlenen büyük bir organizasyonun parçasıydı.
Gazze, hala abluka altında bulunmaktadır. İşgalci Siyonist rejim, 2006 yılında yapılan Filistin seçimlerinin ardından Gazze'ye siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. 2007'den itibaren bu yaptırımlar daha da artmış ve Gazze, hava, kara ve denizden abluka altına alınmıştır. İnsan ve ticari mal giriş-çıkışı sınırlanmıştır. İşgalci rejimin Aralık 2008 - Ocak 2009'da 22 gün boyunca sürdürdüğü Dökme Kurşun Operasyonu ile Gazze'deki tarım arazileri, okullar, iş yerleri ve evler yerle bir edilmiştir.
2010 Mayıs ayında, 6 uluslararası sivil toplum örgütü, toplanan bağışlarla temin edilen 6 bin tonluk insani yardımı Gazze'ye ulaştırmak için bir yardım filosu oluşturdu. Filo, 750 aktivisti de yanlarında taşımaktaydı. Almanya, Kuveyt, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır ve Cezayir gibi 36 ülkeden gelen aktivistler arasında 15'ten fazla milletvekili, 60'ın üzerinde uluslararası basın mensubu, sanatçılar ve Nobel Barış Ödüllü aktivistler de bulunmaktaydı.
Gemi, insani yardım malzemelerini taşımaktaydı. 2008 Aralık - 2009 Ocak dönemindeki Gazze saldırılarının ardından, Siyonist yetkililer Gazze'ye insani yardım malzemesi geçişine izin vereceklerini belirtmişlerdi. Bunun üzerine, İHH İnsani Yardım Vakfı Ocak 2009'da Gazze'ye yardım götürmek için İsrail makamlarına başvuruda bulundu. Ancak İsrail makamları bu başvurulara yanıt vermedi. Gazze'deki insani durumun kötüleşmesi üzerine "Filistin'e yol açık" adlı bir organizasyon düzenlendi. Bu organizasyon, yüzlerce aracın katılımıyla kara yoluyla gerçekleştirildi ve amacı Gazze'ye deniz yoluyla ulaşacak 9 gemilik insani yardım filosunu oluşturmaktı.
Bu filo, Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak, hastaları tedavi etmek, İsrail saldırıları sonucu hasar gören okulları, hastaneleri ve sağlık merkezlerini yeniden inşa etmek için yardım malzemeleri taşıyordu. Ayrıca, evsizler için barınaklar, Gazze halkı için rehabilitasyon merkezleri ve çocuklar için oyun parkları kurulması planlanıyordu.
Ancak, 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze Özgürlük Filosu, insani yardım götürmek amacıyla uluslararası sularda İsrail askerlerinin hukuk dışı saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bu saldırıda 10 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetti ve 56'sı ağır şekilde yaralandı. Şehitlerin isimleri Uğur Süleyman Söylemez, Cevdet Kılıçlar, Necdet Yıldırım, İbrahim Bilgen, Furkan Doğan, Fahri Yaldız, Çetin Topçuoğlu, Cengiz Akyüz, Cengiz Songür ve Ali Haydar Bengi olarak belirlendi.
Filoya katılan kişiler haksız bir şekilde tutuklandı, yaralılara kelepçe takıldı, bazı yaralılar günlerce hücrelerde alıkonuldu ve işkenceye maruz kaldı. Filoya katılan herkes kötü muameleye tabi tutuldu, hapsedildi, kişisel eşyalarına el konuldu ve gemilere maddi zararlar verildi.
Saldırının ardından farklı ülkelerde İsrailli yetkililere ve saldırganlara karşı davalara başvuruldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail'in savaş suçu işlediğini, Gazze'nin işgal altında olduğunu ve filodaki tüm yolcuların sivil olduğunu belirledi. Yapılan duruşmalarda saldırının failleri hakkında kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demir yolu veya hava yolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarından dolayı binlerce yıl hapis cezası talep edildi.
Ancak, 28 Haziran 2016'da Türkiye ile İsrail arasında bir anlaşma imzalandı ve bu anlaşma 9 Eylül 2016'da yürürlüğe girdi. Anlaşma gereği, Türkiye, İsrail'den özür dilenmesini, tazminat ödenmesini ve Gazze'ye insani yardımın serbest bırakılmasını talep etti. İsrail, özür diledi ve tazminat ödemeyi kabul etti. Ayrıca, Türkiye, Filistin'e yardım konusunda daha geniş imkanlar elde etti.
Bu anlaşma sonucunda, 2 Aralık 2016'da yapılan duruşmada savcı, Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşma nedeniyle davayı düşürme talebinde bulundu. Mahkeme, sanıkların kasten insan öldürmeye azmettirme suçundan dolayı ayrı ayrı tutuklanmalarına ve uluslararası düzeyde yakalama kararı çıkarılmasına karar verdi. Ancak, Türkiye Adalet Bakanlığı, bu kararı hukuka aykırı olarak değerlendirerek Interpol'e göndermedi.
Yargılama süreci devam etmekte olup, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak adaletin sağlanması için çeşitli çabalara devam edilmektedir. Bu olay, uluslararası hukukun ihlal edildiği ve insani yardım faaliyetlerine yönelik saldırıların sonuçları üzerine ciddi tartışmalara yol açmıştır.