Mehmet Eşin, Doğru Haber Gazetesi'nde kaleme aldığı son makalesinde, Çanakkale Zaferi'nin önemi ve günümüzdeki Gazze trajedisinin paralelliklerine vurgu yaptı.
Usta Yazar Mehmet Eşin'in Doğru Haber Gazetesi'nde yayımlanan son yazısında, tarih bilincinin önemi ve geçmişin ışığında bugünü anlamanın gerekliliği üzerinde durdu. Çanakkale Zaferi'nin tarihsel önemi ve günümüzdeki Gazze trajedisinin benzerlikleri üzerine yapılan bu değerlendirme, okuyuculara tarih ve insanlık perspektifinden önemli bir bakış açısı sundu.
Yazar, Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde yapılan anma törenlerinin sadece kahramanlıkları ve destanları hatırlatmanın ötesinde, o dönemin siyasi ve sosyal bağlamını da ele alması gerektiğini belirti. Çanakkale'nin nasıl bir süreç sonucunda yaşandığı, nedenlerinin ve sonuçlarının detaylı olarak incelenmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Ayrıca, Çanakkale'nin günümüzdeki yansımaları ve Gazze'deki insanlık dramı arasında paralellikler kuruluyor. Günümüzde yaşanan zulmün, tarih boyunca benzer şekillerde tecrübe edildiği ve hala dersler çıkarılmadığı üzerinde durdu.. Gazze'deki acıların ve direnişin, Çanakkale ruhunu anlamak adına önemli bir örnek olduğu ifade etti.
İşte O yazı
Günümüzün Çanakkale’si Gazze’dir
Tarihini bilmeyen bir milletin geleceği yoktur.
Tarihinden koparılmış, tarihine düşman edilen bir nesil, düşmanını ve dostunu tanıyamaz.
Tarihinden ders almayan bir millet, düştüğü badireleri atlatamaz.
Yakın tarihimizin önemli evrelerinden biri de 18 Mart Çanakkale Zaferidir.
Bu yıl, bu zaferin 109. Yılını idrak ettik.
Zaferin yıldönümünde siyasiler, devletin yetkilileri hamasi konuşmalar yapar, nutuklar atarlar…
Yedi düvele karşı nasıl savaşıldığı, nasıl kahramanlıklar ve destanlar yazıldığı anlatılır.
Siperdeki kahraman askerlerin bütün imkânsızlıklara karşı nasıl kahramanca savaştıkları anlatılır.
Elbette bunlar anlatılmalı ama yetersiz ve eksiktir.
Çanakkale’ye nasıl gelindi, koskoca imparatorluk neden bir cihan harbine girmek zorunda bırakıldı? Çanakkale’yi geçemeyen düşman orduları nasıl oldu da boğazları geçerek İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal etti?
Çanakkale’de neden bu kadar zayiat verildi, bunun müsebbibi kimlerdi ve bunun hesabı soruldu mu?
Çanakkale’de bulunan ve savaşı idare eden paşa ve generaller olmasına rağmen bütün paye nasıl olur da bir subaya mal edilir?
Çanakkale’de Kudüs’ten, Şam’dan, Gazze’den, Diyarbakır’dan, Erbil’den, Bağdat’tan, Tebriz’den, Rakka’dan, Halep’ten, Selanik’ten… hatta gayr-ı müslim Ermeniler bile vardı.
Tarihimiz, sevinç ve acılarımız bir şahsa ve bir ırka mal edilince uhuvvet, birlik ve beraberlik dağıldı.
Birbirimizden koptuk, birbirimize yabancılaştık ve zamanla düşmanlaştırıldık. 20 milyon km2’lik bir bütün iken paramparça olduk.
Malazgirt’te, Hıttin’de, İstanbul surları önünde, Çanakkale’de, Kafkaslarda, Libya’da, Filistin’de savaşanlar bir ırk ve bir şahıs için savaşmadı, hayatını feda etmedi.
Bu açıdan Çanakkale iyi anlaşılmalı.
Çanakkale’deki ruhu iyi anlamazsak Gazze’yi, Kudüs’ü anlayamayız. Siyonizmi, emperyalizmi anlayamayız.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve diğer emperyalistlerin devasa savaş filolarıyla neden Çanakkale’ye geldiklerini anlayamazsak; on bin km. öteden Siyonist işgal rejimine yardım için savaş filolarıyla Gazze’ye gelen ABD, İngiltere ve Fransa’yı anlayamayız.
Çanakkale’yi geçmeye çalışan düşmana karşı Gazzeli, Kudüslü, Halepli kardeşim, ‘bana ne demedi’ sadece kınamakla yetinmedi.
Evinde, köyünde rahat oturamadı, uyuyamadı.
Menfaat ve maslahat adı altında işgalcilerle ilişki kurmadı, onları tanımadı. Onlarla ticaret yapmadı. Tek kuruşluk dahi olsa ne mal aldı ne de mal sattı.
Gazzeli kardeşim, binlerce km. öteden evlâdü iyalini arkasında bırakarak Çanakkale’ye koştu. Dilini bilmediği, yabancı olduğu coğrafyalarda kardeşleriyle aynı siperde, aynı mevzide aynı idealler uğruna savaştı, kucak kucağa birlikte şehadet şerbetini içti.
Gazze’de işgalci Siyonistlere karşı verilen mücadele de günümüzün Çanakkale’sidir.
Ne yazık ki Çanakkale’deki ruh halinden uzağız. Yardımımıza koşan Gazzeli kardeşlerimizin torunlarının yardımına koşmuyoruz, koşamıyoruz…
Ayaklarımıza bağ olan dünya ve mal sevgisi, ölüm korkusu, prangalarını kıramıyoruz…