Gazze, sadece bir coğrafi konumun adı değil, aynı zamanda dünya gündemini sarsan, vicdanları sızlatan bir gerçekliktir. Artık Gazze, sadece siyasi bir mesele değil, insanlık vicdanını sorgulayan bir trajediye dönüşmüştür. Özellikle son zamanlarda, Gazze'nin yaşadığı acılar, siyasi mülahazalardan ve gündelik tartışmalardan uzaklaşarak çok açık bir şekilde iman meselesi haline gelmiştir.
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de, Gazze'deki zulme karşı tepkiler artmaktadır. Artık sadece sokaklara inenler, Siyonist rejimi değil, aynı zamanda bu zulme sessiz kalan yöneticileri de protesto etmektedir. Devleti ve hükümeti protesto edenlerin temel itirazı, Siyonist rejim ile yapılan ticaretin, tüm çağrılara ve tepkilere rağmen hala devam etmesidir.
Ancak, bu tepkilere verilen cevaplar ve göstericilere yönelik muameleler, hükümet kanadında bir suçüstü yakalanma psikolojisi yaratmaktadır. Siyasi iradenin, Siyonist rejim ile yapılan ticaretin devam ettiği ve hatta savaşta kullanılacak malzemelerin bile bu ticaret kapsamında gittiği iddialarına karşı, kamuoyunu tatmin edecek veya bu iddiaları çürütecek bir açıklama yapamadığı görülmektedir.
Ortada dolaşan birçok resmi belge, ticaretin sonlandırılması yerine artan bir ivme olduğunu ortaya koymaktadır. Siyonist devlet, Gazzeli masum insanları öldürmek için daha fazla silaha ve gıdaya ihtiyaç duymaktadır. Türkiye'nin bu açığı kapatması, tarihi bir sorumluluktur.
Türkiye, kendisini bu konuda 'Kûfe Halkı' pozisyonuna düşürmüş durumdadır. Şair Ferezdak'ın, Hz. Hüseyin'e Kûfe'ye gitmemesini salık verirken söylediği "Onların kalpleri seninle ama kılıçları Yezid ile" sözleri, bugünkü atmosferi çok iyi yansıtmaktadır. Halkın büyük çoğunluğunun yüreği, Gazze için atmaktadır. Ancak, hükümet yetkililerinin kalplerinin nerede attığı konusu, tartışmalıdır. Şu anda, keskin kılıçtan daha önemli olanın ticaret olduğu düşünülmektedir.
Ancak, bu durum hem dünyada hem de ahirette büyük bir utançtır. Kerbela Katliamı'nın neredeyse 1400 yıl öncesine dayanmasına rağmen hala Kûfe ve halkı için bir utanç kaynağı olarak hatırlanması, Gazze'deki şehitlerin sayısının hala artmakta olmasıyla karşılaştırıldığında, Türkiye'nin de bu utanca katkıda bulunduğu düşünülebilir.
Eğer Gazze'ye silah gönderemiyorsak, o zaman onları katledenlere silah yapımında kullanacakları hammaddeleri göndermemeliyiz. Siyonist askerlerin karnını doyuran sebze-meyveler, Anadolu çiftçisinin alın teriyle yetiştirdiği ürünler olmamalıdır.
Ancak, unutulmamalıdır ki, insanların yaptıkları ve yapmadıkları, dünyada ve ahirette bir karşılığa sahiptir. Siyonistlerin Gazze'deki katliamdan sorumlu olduğu gibi, sessiz kalan liderler de yapmadıklarından dolayı hesap vereceklerdir.
Türkiye, hem kendi Siyonistlerle olan ticaretini kesmeli hem de diğer ülkeleri de bu konuda harekete geçirmelidir. Bunun yanı sıra, bu konuda tepki gösterenlere karşı uygulanan şiddetin son bulması için adımlar atılmalıdır.
Son olarak, başörtülü kadınlara karşı gösterilen şiddet, AK Parti gibi bir partinin iktidarına asla yakışmamaktadır. Başörtüsü mücadelesi ile iktidara gelen bir parti, başörtülü kadınlara karşı şiddet uygulamamalıdır. Bu tür haksız uygulamaların, AK Parti'nin yerel seçim mağlubiyeti üzerinde de etkisi olduğu düşünülmektedir.