Gönül, yaşanan olayları savaş veya katliam değil, soykırım olarak tanımlayarak Güney Afrika'nın bu durumu Uluslararası Adalet Divanına taşıdığını belirtti. Yazısında, yardımların engellendiği, söylemlerin kısıldığı ve korkunun hakim olduğu bir dünyada insanlık onurunun ve haysiyetin zedelendiğini ifade etti.
Gönül, dünyada yaşanan zulme karşı bazı ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarının direnişini vurgulayarak, insanlığın gözyaşı dökebiliyor olmasının merhametin hala var olduğunu gösterdiğini belirtti. Soykırım karşısında yaşanan acı ve gözyaşının, insanların hala umut taşıdığını ve yaşamaya devam ettiğini ifade etti.
Yazar, insanlığın yaşadığı soykırım karşısında duyduğu acının, merhametin kaybolmadığını ve umutların hala canlı olduğunu gösterdiğini belirterek, işgalcinin sona ereceğine olan inancını dile getirdi. Gönül, dünya genelindeki liderlerin ve kurumların, işgalcilerle ilişkilerine dikkat çekerek, bazı güçlü isimlerin gizli kasetlere sahip olabileceğini vurguladı.
Yazar, soykırım konusundaki hassasiyetin ve direnişin devam etmesi gerektiğini belirterek, Jeffrey Epstein örneği üzerinden işgalcinin insanları manipüle etme ve kontrol altına alma çabalarını eleştirdi. Gönül, dünyanın işgalciye boyun eğmediğini, vicdanı ve umudu koruyan insanlar ve devletlerin varlığını vurgulayarak, gelecekte işgalciden kurtuluşa dair ümitlerini paylaştı.
İşgalcinin Kasetleri var mı?
İnsanlığın vicdanını yitirdiği bir günü daha geride bıraktık. Arkamızda 60 bine yakın yaralı ve 23 bine yakın şehit vererek…
Bu olayın adı artık savaş değil, katliam değil; olsa olsa SOYKIRIMDIR! Ki bu sebeple Güney Afrika, işgalciyi Uluslararası Adalet Divanına yani mahkemeye verdi.
Yardımların engellendiği, söylemlerin yavaş yavaş kısıldığı ve hayatın hemen her alanında kalplerde bir korkunun yer aldığı bu kirli dünyada ne onur kaldı ne haysiyet…
İnsanlığın elinde kala kala eylemlerin verdiği cesaret ve izzet; bazen kendini Kanada, ABD, Yemen, Türkiye, Malezya ve bazı Avrupa ülkelerindeki Sivil Toplum Kuruluşlarının henüz ölmeyen diri bir duygusu olarak gösteriyor.
İnsanlık yaşanan soykırım karşısında hala gözyaşı döküyor ve acıyı hissediyorsa, acıyı hissettiği müddetçe yaşıyor demektir.
Gözyaşı dökebiliyorsa kalplerden merhamet kaybolmamış demektir, bu da insanlık adına ümitlerimizin hala ölmediği anlamına geliyor.
Bir tek kişi kalıncaya, bir tek kişi nefes alıncaya, bir tek kişi gözyaşı dökünceye kadar bu ümit var olacak ve işgalcinin helak olacağına olan inancımız yaşayacaktır.
Yeryüzü kocaman ve potansiyel bir güç gibi görünse de işgalcinin elinde hemen herkes başta ABD olmak üzere diğer birçok ülkenin yöneticisinin veya kurumlarının ileri gelenlerinin gizli kaseti mutlaka vardır.
Hatırlayalım ki soykırımın ilk günlerinde koşa koşa Netenyahu’ya sarılanlar kimlerdi ve hangi güç onları bunu yapmaya zorladı.
Acaba kaseti olanlar bir şeyden endişe mi ettiler de koşa koşa kendilerini işgalcinin kucağına attılar?
Kaseti olmayanlar, zaten gönüllü Siyonist olduğundan “Ben buraya bir Yahudi olarak geldim” diyen gibidir.
Bunu bir iddia olarak söylemiyorum, ABD’nin en zenginlerinden olup çocuk istismarcısı olarak bilinen Jeffrey Epstein, hapiste hücresinde ölü bulunmuştu.
Jeffrey Epstein'in; ABD Başkanı Donald Trump, eski ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere York Dükü Andrew gibi güçlü isimlerle yakın arkadaş olduğunu herkes biliyor.
Neticede mahkeme kararıyla açıklanan bilgilere göre bu adamın çocuk istismarı yaptığı ve çocukları kötü emellerine alet ettiği bir adaya kimler gitmemiş ki!
Kaset var deyişimin altında yatan bu gerçek işgalcinin hemen her alanda insanları gönüllüler hariç kendi casuslarıyla teslim alması ve siyaset yahut ekonomi ve benzeri sosyal hayata yön vermeye çalışmasıdır.
Dünya işgalciye teslim olsa da vicdanı henüz ölmemiş insanlar ve devletler var.
Ümitliyiz ki Şeyh Ahmet Yasin’in dediği gibi inşallah 2027’de tüm dünya işgalciden kurtulacaktır.