Görsel Haber-Tarih boyunca ilahi kelimetullah uğruna can verenler olmuş ve nice dava önderleri, âlimler şehadet kervanına katılarak Peygamberlerin bile gıpta ettiği makamlara yükseldiler.

Özellikle şubat ayında birçok âlim şehit edildiği için bu ay "Şehadet Ayı" olarak biliniyor.

İşte Bu Şehidlerden Bazıları:
- 40 bin Hama şehidi,
- İskilipli Atif Hoca,
- Erbilli M. Esad Efendi,
- İmam Hasan El-Benna,
- Seyh Said ve arkadaşları,
- Malcolm X,
- El-Halil Camii şehidleri,
- Şeyh İzzeddin El-Kassam,
- Seyyid Abbas Musavi,
- Şeyh Ragıb Harb,
- Şeyh Şamil,
- Süleyman Akyüz,
- Metin Yüksel,
- Molla Giyasettin Barlak,
- Molla Zeki Atak…

Şubat Ayı Şan ve Şeref Ayıdır

İnsani Hak ve Hürriyetleri Derneği (Hür-Der) tarafından yapılan yazılı açıklamada, yüzlerce âlim ve dava liderinin Şubat ayında şehit olduğu için bu ayın şehadet, şan ve şeref ayı olduğu vurgulandı. Açıklamada, "Bu ayda zulme, baskıya ve dayatmalara boyun eğmeyerek Müslümanların izzet ve şereflerini korumaya çalışan gerçek Müslümanlar zalimlerin gaddar ve hain mermilerine hedef olmuşlardır. Asrımızda da nice dava önderleri, âlimler şehadet kervanına ulaşmışlardır. Bugün İslam coğrafyasında Tahrir Meydanı gibi onlarca meydanda milyonlarca Müslüman, bir okyanus gibi topluca namaz kılıp İslami bir yaşamı arzuladıklarını haykırıyorlarsa, Lübnan'da Siyonist İsrail tankları Müslümanların ayakları altında eziliyorsa, Filistin'de İslami direnişin ufuklarında özgür Kudüs'ün ışıltılarını görüyorsak, tüm bunlar şehitlerin pak ve mukaddes kanlarının bereketlerindendir" ifadelerine yer verildi.

Özellikle şubat ayının bu bağlamda çok bereketli olduğu belirtilen açıklamada, şehitlerin bazılarını şöyle sıralandı;

İskilipli Atıf Hoca (4 Şubat 1926)

İskilipli Atıf Hoca, 4 Şubat 1926'da şapka kanununa muhalefetten İstiklal Mahkemeleri'nde yargılandı ve idam edildi. Bu süreçte, 2 yıl önce yazdığı "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı eseri sebebiyle yargılanmıştır.

İslam alimi İskilipli Atıf Hoca, doğduğu köy olan Toyhane'de 1876 yılında dünyaya geldi. İlk eğitimine köyündeki hocalardan aldığı derslerle başlayan Atıf Hoca, kısa sürede Kur'an'ı ezberledi. Daha sonra 1893 yılında İstanbul'a giderek medrese eğitimine başladı.

Medrese hayatında başarılı bir öğrenci olan Atıf Hoca, 1902 yılında eğitimini tamamlayarak müderris oldu. Fatih Camii'nde ders verirken aynı zamanda İstanbul Dar-ül Fünun'da okudu ve 1905 yılında mezun oldu. Ardından Kabataş Lisesi'nde Arapça öğretmenliği yapmaya başladı. 1910 yılında medreselerin genel müfettişi olarak atandı.

Atıf Hoca, özellikle "Tesettür-ü Şer'i", "Din-i İslam'da Men-i Müskirat" ve "Frenk Mukallitliği ve Şapka" gibi eserleriyle tanındı. Ancak özellikle "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı eseri, dönemin hükümeti tarafından tepkiyle karşılandı. Kitabı, 1925 yılında çıkarılan şapka kanunu sebebiyle toplatıldı ve Atıf Hoca tutuklandı.

İstiklal Mahkemesi'nde yargılanan Atıf Hoca, 4 Şubat 1926 tarihinde idam edildi. Şapka inkılabına karşı çıkanların birçoğu gibi o da haksız yere şehit edilenler arasına katıldı.

Uzun yıllar mezarı gizli tutulan Atıf Hoca'nın kabri, 82 yıl sonra bulunarak İskilip İlçesi Gülbaba Mezarlığı'na defnedildi. İskilip Belediyesi, Atıf Hoca'nın anısını yaşatmak amacıyla kabri çevresinde düzenlemeler yaparken, Sağlık Bakanlığı da Çorum'daki İskilip Devlet Hastanesi'nin adını "Atıf Hoca İskilip Devlet Hastanesi" olarak değiştirdi.

Hasan El-Benna (12 Şubat 1949)

Mübarek olmayan Hüsnü'nün memleketinden büyük önder ve âlim Hasan El-Benna, Mısır'da gayretli ve önemli çalışmalarda bulunarak Müslüman Kardeşler adlı örgütü kurdu. Ancak bir dizi suikast olayına karıştıktan sonra, hükümetin göz yumduğu bir suikast sonucu Kahire'de şehit edildi.

17 Ekim 1906'da Mısır'ın Mahmudiye şehrinde doğan Hasan el-Benna, köklü bir dini ve ilmi geçmişe sahip bir ailenin çocuğuydu. Babası hadis alimi olup, Hasan el-Benna'nın da kendi yazdığı hadis eserleri bulunmaktaydı. İlmi bir ortamda yetişen Benna, genç yaşlardan itibaren üstün bir zekaya sahipti. Gece namazlarına devam ediyor ve perşembe günleri oruç tutuyordu. Küçük yaşlarında Kur'an'ı yarı yarıya ezberleyen Benna, 15 yaşında ise Kur'an'ı tamamen ezberlemeyi başardı.

Yüzünde sürekli bir hüzün ve derin bir düşüncenin izlerini taşıyan Hasan el-Benna, Müslümanların sıkıntılarına çare arama tutkusuyla doluydu. Bu tutku zaman zaman kötülükleri kendisiyle mücadele ederek değiştirmeye götürüyordu.

Nafile ibadetlere devam ederek ruhunu arındıran ve nefsini daha da temizleyen Benna, aynı zamanda İslami çalışmalarıyla genel kültürünü de geliştirdi. Medresede "kötülüklere karşı mücadele" adında bir örgüt kurdu ve önemli şahsiyetlere mektuplar göndererek toplumdaki olumsuzluklara dikkat çekmeye başladı.

Liseyi bitirdiğinde Mısır'daki tüm öğrenciler arasında beşinci sırada yer aldı. Üniversite eğitimini "Darul Ulum"da tamamlayan Benna, bitirme sınavlarında on sekiz bin şiir beyti ve bir o kadar da nesir ezberlemişti. Darul Ulum'u birincilikle bitirerek dikkatleri üzerine çekti.

Üniversiteyi bitirdikten sonra Hasan el-Benna, bir İsmailiye okuluna atandı. Bu dönemde İngilizlerin etkisi altında olan İsmailiye'de Avrupa tarzı eğitim veriliyordu. Benna, İngilizlerin Mısır halkını ezdiğini ve zillete düşürdüğünü gözlemliyordu. Bu durum, onu halkının meselelerine çözüm arama ve İslam'ı yayma konusunda daha da motive ediyordu.

Hasan el-Benna, çeşitli mücahitleri Filistin'e göndererek onlara liderlik etti. Mısır hükümeti, Benna'nın etkisini kontrol altına almak için çeşitli önlemler almaya çalıştı. Ancak Benna'nın İhvan-i Müslimin örgütü hızla yayıldı ve Misir'in dikkatini çekti. Her yerde insanlar ona katılıyor ve onun liderliğinde yeni bir nesil yetişiyordu.

Kral Faruk, Benna'nın etkisinin artmasıyla endişelenmeye başladı. Misir ordusunun Filistin'deki zaferlerinden sonra, hükümet, Benna'yı kontrol altına almak için her türlü çareye başvurdu. Sonunda, gizli istihbarat biriminden beş kişi, Hasan el-Benna'yı öldürmek için görevlendirildi. Benna, Kahire'nin en büyük meydanında, Müslüman Gençler Teşkilatı'nın önünde 12 Şubat 1949'da suikaste uğradı.

Benna'nın ölümüyle liderlikte zayıflık görüldü. Ancak onun mirası, İslam'a olan sadakati ve mücadele azmi, Müslümanlar arasında hala canlılığını koruyor. Hasan el-Benna'nın fedakarlığı ve idealizmi, Müslüman dünyasında derin izler bıraktı ve hala etkisini sürdürmektedir.

İmad Muğniye, 12 Şubat 2008

İmad Muğniye, 12 Şubat 2008'de Hz. Rukeye'nin kabrini ziyaret ettikten ve matem gecesine katıldıktan sonra Suriye'nin başkenti Şam'da eli kanlı Siyonist casusu şebekelerin ihanetiyle uğradığı suikast sonucu şehit edildi.

İmad Muğniye, Lübnan direnişinin önemli isimlerinden biri olarak tanınır. Özellikle İsrail'e karşı mücadelede liderlik rolü üstlenmiş ve birçok önemli operasyonun planlayıcısı olmuştur. Onun hayatı ve mücadelesi, genç nesillere ilham veren bir örneklik sergilemiştir.

Muğniye, Lübnan'ın güneyindeki Sur kentinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. İlköğrenim ve lise eğitimini tamamladıktan sonra, Siyonist rejime karşı mücadele etmek isteğiyle askeri eğitim almak için harekete geçmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu için ABD'ye Gidiyor Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu için ABD'ye Gidiyor

Direniş hareketlerine ilk olarak 15 yaşında katılan Muğniye, zamanla Emel Hareketi içinde aktif rol almış ve daha sonra Hizbullah'a katılmıştır. Özellikle 1982'den itibaren Hizbullah içinde özel operasyonların planlayıcısı ve yöneticisi olarak tanınmıştır.

Muğniye, 25 yıl boyunca CIA ve MOSSAD tarafından aranmış ve Siyonist işgalci rejime karşı mücadele etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, onun yakalanması için büyük ödüller koymuş olsa da Muğniye, Siyonist işgalcilere karşı duruşunu hiçbir zaman değiştirmemiştir.

Çocukluğundan itibaren Siyonist işgale karşı mücadele etme azmiyle dolu olan Muğniye, İmam Hüseyin'in hayatından büyük ölçüde etkilenmiş ve bu etkiyi yaşamına yansıtmıştır. Direnişçi bir ruha sahip olan Muğniye, genç yaşta Siyonist işgale karşı mücadeleye katılmış ve ömrünü bu mücadeleye adamıştır.

Muğniye'nin annesi, oğlunun çocukluğundan itibaren farklı bir kişiliğe sahip olduğunu ve Siyonist işgalciye karşı mücadele azmiyle dolu olduğunu belirtmektedir. Oyun ve eğlenceden çok ilim ve amel için çaba sarfeden Muğniye, genç yaşta Siyonist işgale karşı mücadeleye başlamış ve ömrünü bu mücadeleye adamıştır.

Muğniye'nin liderliğinde gerçekleştirilen birçok operasyon, Siyonist işgalci rejimin hedeflerine büyük darbeler indirmiştir. Özellikle Amerika ve İsrail'e karşı gerçekleştirilen operasyonlar, Muğniye'nin liderlik ve stratejik planlama yeteneklerini göstermiştir.

Sonuç olarak, İmad Muğniye, Siyonist işgalci rejime karşı mücadelede öne çıkan bir liderdir. Onun hayatı ve mücadelesi, genç nesillere ilham veren bir örneklik sergilemektedir ve direniş hareketinin önemli isimlerinden biri olarak hatırlanmaktadır.

Şehid Abbas Musavi 17 Şubat 1992

Şehid Abbas Musavi, 17 Şubat 1992'de Şeyh Ragıp'ın şahadet yıl dönümü merasiminden dönerken, Siyonist İsrail'in atmış olduğu füzeler sonucu kendisi, hanımı ve bir çocuğu Rabb-ı Rahman'a kavuşarak şehit oldular.

Metin Yüksel (23 Şubat 1979):
"Şahadet bir çağrıdır, tüm çağlara ve nesillere" diyerek bu dava ile sadakatini ispatlayan şahadet eri Metin Yüksel, henüz gencecik bir fidan iken Müminlerin bayram günü olan Cuma günü Fatih Camii avlusunda hain kurşunlara hedef oldu ve cesaret timsali yiğit olarak şehit oldu.

El Halil katliamı (25 Şubat 1994):
Sabah namazını kılan Müslümanların 84 tanesi Zalim İsrail'in kahpe kurşunları ile şehit oldu.

Malcolm X (25 Şubat 1965):
Derisi siyah, kalbi aydınlık ve beyaz olan bir devrin büyük adamı Malcolm X, yine Şubat ayında coşkulu bir halk kitlesine seslenirken şehit edildi.

Malcolm X, 19 Mayıs 1925'te Nebraska'de doğdu ve asıl adı Malcolm Little'dı. Babası Reverend Earl Little, siyahilerin Amerika'da hak ettikleri özgürlüğe asla kavuşamayacaklarını düşünen bir Baptist rahipti. Babası, siyahilerin maruz kaldığı ırkçılık ve şiddet nedeniyle hayatını kaybetti ve Malcolm'un ailesi dağıldıktan sonra çocuklar çeşitli ailelere verildi.

Malcolm, gençlik yıllarında parlak bir öğrenci olmasına rağmen, bir öğretmenin avukatlık mesleğinin siyahiler için gerçekçi olmadığını söylemesi üzerine okulu bıraktı. Bu süreçte Harlem'de çeşitli suçlar işleyerek hayatını sürdürdü.

1946'da hırsızlık suçundan hapse giren Malcolm, hapishanede Elijah Muhammad liderliğindeki Nation of Islam hareketiyle tanıştı. Hapisten çıktıktan sonra bu harekete katıldı ve kısa sürede önemli bir figür haline geldi.

Malcolm X, Nation of Islam hareketinde beyazları "şeytan" olarak tanımlayan sert ve ırkçı söylemleriyle dikkat çekti. Ancak zamanla Elijah Muhammad'le arası açıldı ve hareketten ayrıldı.

1964'te Hacc'a giden Malcolm X, dönüşünde ırkçı düşüncelerinden vazgeçtiğini ve Sünni İslam'ı benimsediğini açıkladı. Bu dönemde gerçek kardeşliği ve insanlık birliğini bulduğunu belirtti.

Son yıllarında Afro-Amerikan Birliği Organizasyonu'nu kurdu ancak 1965'te evine düzenlenen bir saldırı sonucunda öldürüldü. Ölümünden sonra Malcolm X'in etkisi ve mirası geniş kitlelere ulaştı.

Malcolm X'in hayatıyla ilgilenenler, Spike Lee'nin yönettiği ve Denzel Washington'ın başrolünde olduğu filmi izleyebilir veya Alex Haley'in "Malcolm X" adlı kitabını okuyabilirler.

Hama katliamı (28 Şubat 1982):
Zalim Hafız Esad, kendi aile sultasını devam ettirmek ve yeryüzündeki müstekbir güçlerini memnun etmek için Allah için kıyam eden Hama ve Humus şehirlerindeki kırk bin mazlum Müslüman'ı katletti. Bu gün, babasını izinde Müslümanların kan emicisi konumunu kimseye kaptırmayan zalim Beşar Esad aynı misyonu devam ettirmektedir.

13 Şubat 1925 Şeyh Said Hareketin Başlangıcı:
İslam için başkaldıran âlim, mücahit ve dava eri Şeyh Said Efendi, başlatmış olduğu İslami kıyamın ardından Allah'a verdiği sözün gereği olarak kendisi ve elliye yakın dava arkadaşıyla birlikte Diyarbakır'da asılarak şehit edildi.

Şahadete giden tüm Allah erlerinin ruhlarının şad olması temennisinde bulunulan açıklamada, "Aziz şehitlerimizin Şehadet yıldönümlerini rahmetle ve saygı ile anıyoruz" denildi.
Haber Merkezi

Editör: Ömer Faruk