Uluslararası toplumun sessizliği ve Batı'nın afallığı, işgalci rejimin pervasızca işlediği suçlara karşı hiçbir tepki göstermemesi insanların beynini yakıyor. Ancak, bu sessizlik, Siyonist rejimin insanlığa karşı işlediği suçların boyutunu daha da artırıyor.

İsrail'in İran'ın Şam'daki elçiliğini bombalaması ve 13 kişinin ölümüne neden olması gibi olaylar, dünya siyaseti için büyük bir tehlike oluşturmasına rağmen, tepkiler sınırlı kalıyor. Siyonist rejimin dünyaya yönelik pervasızlığı ve uluslararası hukuku hiçe sayması, insanlığın nasıl bir uçurumun kenarına sürüklendiğini gösteriyor.

Siyonizmin insanlığı adım adım esir aldığı gerçeğini göremeyen yöneticiler, yazarlar ve kanaat önderleri, insanlığa karşı sorumlulukları olduğunu unutmamalıdır. Ancak, Siyonizmin insanlığı nasıl bir uçuruma sürüklediğini görmemekte ısrar eden herkes, bu acımasızlığa ortak olmaktadır.

Gelinen noktada, insanlık vicdanı sorgulanırken, "bu hale nasıl geldik?" sorusu da akıllara gelmektedir. Geçmişte, azimli bir nesil vardı ve onlar, tüm dünyayı değiştirme azmiyle hareket ediyorlardı. Ancak, zamanla bu asil nesil, zafer nutukları atanların sessiz onaylayıcılarına dönüştü.

İslam'ın zafer ve mağlubiyet anlayışı, diğer ideolojilerden farklıdır. İslam'da galibiyet, Allah'a verilen sözde durmaktır. Ancak, günümüzde insanlar, asil öfkelerini unutmuş gibi görünüyorlar. Nuri Pakdil'in de dediği gibi, muhtaç olduğumuz şey soylu bir öfkedir ve belki de asıl unuttuğumuz şey budur.