Halkın alışık olduğu darbelerden farklı olan 28 Şubat, İslam'a karşı düşmanlık besleyen tüm kesimlerin mobilize olduğu, sivil katılımın belirgin olduğu bir darbeydi. Bu süreçte, dönemin cumhurbaşkanı, muhalefet, sendikalar, üniversite yönetimleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşları iş birliği yaparak İslam'a mensup kişilere yönelik adeta bir cadı avı başlattılar. Etik değerlerini ayaklar altına alan medya da ajitasyon ve manipülasyonlarla darbenin önemli bir unsuru haline geldi.

Bu karanlık dönemde milyonlarca kişi hedef alındı. Başörtülü kız öğrenciler okullarından uzaklaştırıldı. Binlerce kamu görevlisi dindar oldukları gerekçesiyle işlerinden atıldı. Kamusal alanın her yerinde dindarlara yönelik baskı ve zulüm uygulandı. Cunta tarafından oluşturulan Batı Çalışma Grubu (BÇG), tüm kurumları denetleyerek dindar insanları bu kurumlardan uzaklaştırdı.

Darbenin en vahşi yüzü ise özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görüldü. Sadece dindar oldukları veya camide Kur'an dersi verdikleri için binlerce kişi gözaltına alındı ve akıl almaz işkencelere maruz kaldı. Darbenin cesaretiyle, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da dahil olmak üzere herkes işkence gördü. İslam'ın kutsallarına saldırıldı, tesettüre müdahale edildi ve camilere baskınlar düzenlendi. Dönemin mahkemeleri, özellikle de FETÖ'cü yargıçlar tarafından yüzlerce kişi, delillere bakılmaksızın sadece iddialar üzerinden yargılanıp müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Darbe süreci nasıl başladı?

Dindarlara yönelik baskılar Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren devam etse de 28 Şubat darbesine giden süreç, 1990'ların başından itibaren belirginleşti. O dönemde Türkiye'de yaşanan ekonomik istikrarsızlık, koalisyon hükümetleri, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, halkı yeni arayışlar içine soktu. Ekonomik sorunlar, 1994 yılında krize dönüştü. Bu gelişmelerin ardından, ağır ekonomik tedbirler olarak bilinen "5 Nisan Kararları" hayata geçirildi.

Süreç boyunca güçlenen Refah Partisi, Batı dünyasında endişeye neden olurken Türkiye'de özellikle İslam karşıtı çevreleri rahatsız etti. Refah Partisi'nin lideri merhum Necmettin Erbakan'ın "İslam Birliği" gibi vizyonları, Batı'yı ve özellikle siyonist işgal rejimini korkuttu. Refah Partisi'nin Türkiye genelindeki başarısı, özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin belediyelerini kazanmasıyla, ülkenin muhafazakârlaşması ve dindarlaşması olarak algılandı ve bu gelişmeler "irtica" adı altında ideolojik bir tehdit olarak sunuldu.

Refah Partisi'nin zaferi

27 Mart 1994'te Refah Partisi, yerel seçimlerde %19,14 oy alarak 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı, İstanbul ve Ankara da dahil. Millî Görüş geleneğinin ilk kez bu kadar güçlü bir performans sergilemesi dikkatleri üzerine çekti.

13 Nisan 1994'te Erbakan'ın seçim sonrası partisine yönelik tepkileri eleştiren açıklaması, uzun süre tartışıldı. 27 Aralık 1995'teki genel seçimlerde ise Refah Partisi %21,37 oy alarak birinci çıktı ve 1969'dan bu yana siyaset sahnesinde olan Millî Görüş geleneğine ilk kez hükümet kurma hakkını kazandırdı. Ancak, hükümeti kurma sürecinde yaşanan krizler ve askeri müdahaleler, Erbakan'ın liderliğindeki hükümetin kısa ömürlü olmasına neden oldu.

CHP'nin İftar Yemeği Gerginliği

28 Şubat cuntasının baskısıyla, 7 Ocak 1997'de, bazı Doğru Yol Partisi milletvekilleri istifa etti. Bu istifaların nedeni, Refah Partisi ile devam etmek istememeleriydi. İstifa eden milletvekilleri daha sonra Demokrat Parti'ye katıldılar.

11 Ocak 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Resmi Konutu'nda çeşitli din adamlarını ve kanaat önderlerini iftar yemeğinde ağırladı. Davetlilerin dini kıyafetlerle programa katılması, medyada geniş yer buldu ve askerlerle hükümet arasında gerilimin artmasına yol açtı.

16 Ocak 1997'de CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin ve bir grup milletvekili, Başbakanlık Konutu'nda düzenlenen iftar yemeği için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

17 Ocak 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'dan Genelkurmay Başkanlığı'nda bir brifing aldı.

26 Ocak 1997'de, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları, Gölcük Donanma Komutanlığı'nda, 3 gün süren olağanüstü bir şura toplantısı gerçekleştirdi.

Danıştay'ın Ramazan Ayı Kararı

28 Ocak 1997'de Danıştay, Bakanlar Kurulu'nun memurların çalışma saatlerini Ramazan ayına göre düzenlemesini öngören kararnameyi durdurdu. Danıştay, kararnamenin laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle durdurulduğunu açıkladı.

31 Ocak 1997'de, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Müsteşarı Sönmez Köksal, Cumhurbaşkanı Demirel'i ziyaret etti. Bu ziyarette, "Taksim Meydanı'na cami yapılması, başörtüsü meselesi, Ramazan mesaisi" gibi konular ele alındı.

Tanklar Sokağa Çıkarıldı

31 Ocak 1997'de, Refah Partili Sincan Belediyesi, Filistin'le dayanışma gecesi düzenledi. Bu geceye İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de davet edildi. Programda, Filistin intifadasını canlandıran bir tiyatro gösterisi yapıldı ve çeşitli konuşmalar gerçekleştirildi. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, burada yaptığı bir konuşma nedeniyle 6 Şubat'ta gözaltına alındı. Daha sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından 4 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sincan'daki etkinlik, cunta medyası tarafından günlerce manşetlere taşındı ve hükümeti zor durumda bırakmak için yoğun bir çaba sarfedildi.

4 Şubat 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan, Sincan'daki olayları yumuşatmak amacıyla "Biri hataen bir resim asarak bu ülkeyi yıkamaz." dedi. Aynı gün, 20 tank ve 15 zırhlı araç Sincan kent merkezinden geçti. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, tankların Sincan'dan geçişiyle ilgili olarak daha sonra yaptığı açıklamada "Demokrasiye balans ayarı yaptık." ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Demirel, Sincan'daki olaylar nedeniyle Başbakan Erbakan'a bir "uyarı mektubu" gönderdi.

Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü

15 Şubat 1997'de, Cunta'nın yönlendirmesiyle Ankara'da "Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü" adı altında bir organizasyon düzenlendi. Yürüyüşe TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı.

24 Şubat 1997'de, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, siyonist işgal rejimini ziyaret etti. Karadayı, dönemin siyonist işgal rejimi sözde Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Amnon Şahak ile görüştü. Karadayı, Netanyahu'ya "Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler her zaman iyi olmuştur. Bundan sonra daha iyi olacaktır." dedi. MGK kararlarından hemen önce siyonist işgal rejimine yapılan bu ziyaret, darbenin arkasında siyonistlerin olduğu iddialarını güçlendirdi. ABD'deki Yahudi lobilerinden Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü (JINSA), 28 Şubat bildirisinden bir yıl sonra yaptığı açıklamada Erbakan hükümetini devirdiklerini itiraf etmişti.

28 Şubat Kararları

24 Şubat 1997'de, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "İrtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir." dedi.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında 28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplandı. 9 saat süren bu toplantının ardından 28 Şubat kararları açıklandı. "Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler" başlıklı bildiri, toplam 18 maddeden oluşuyordu.

Buna göre; temel eğitim 8 yıla çıkarılacak, imam-hatip okulları meslek okuluna dönüştürülecek, irticai faaliyetlere katıldıkları için TSK'daki görevlerine son verilen askerler belediyelerde istihdam edilmeyecekti. Tüm Kur'an kursları Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullara bağlanacak, tarikatların faaliyetleri yasaklanacak ve bunlarla ilişki içinde olan finans kuruluşları ve vakıflar kapatılacaktı.

28 Şubat kararlarının ayrıntılı düzenlemelerden ziyade çerçeve niteliğinde olması, kararları uygulayacak mercilere geniş bir inisiyatif vermiş, ilgili tüm alanlara askerin müdahalesi için açık kapı bırakmıştı.

Erbakan, MGK Kararlarını İmzalamadı

4 Mart 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'tan kararların yumuşatılmasını istedi, aksi halde bildiriyi imzalamayacağını söyledi.

13 Mart'ta Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından MGK kararlarını "imzaladı" şeklinde sunuldu. Ancak 2013'te başlatılan "28 Şubat Post Modern Askeri Darbesi Davası" soruşturmasında Erbakan'ın kararları imzalamadığı, MGK tutanakları incelenerek teyit edildi.

Kararların açıklamasından sonra işçi ve işveren sendikaları konfederasyonları, 28 Şubat kararlarına destek verdiklerini açıkladı.

5 Mart 1997'de MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Başbakan ile görüşmesinden sonra, 28 Şubat kararları için imzaların atıldığını söyledi. Erbakan, MGK kararlarının uygulanmaması için harekete geçti. Kararların TBMM'de tartışılmasını istedi. Buna karşı TBMM Başkanı Mustafa Kalemli, "MGK kararlarının muhatabı hükümettir. Kesinlikle bunları Meclis'te tartıştırmam." diyerek safını belirledi.

7 Mart 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, MGK kararlarının arkasında olduğunu göstererek söz konusu kararların uygulanmaması durumunda uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.

Binlerce Kur'an Kursu, Dernek ve Vakıf Kapatıldı

12 Mart 1997'de 28 Şubat kararları doğrultusunda ilk olarak Ankara'da 3 Kur'an kursu kapatıldı. Daha sonra baskılar tüm ülkeye yayılarak binlerce Kur'an kursu ve dini eğitime ağırlık veren dernek ve vakıf kapatıldı.

22 Mart 1997'de Millî Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerini de kapsayan bütün ortaokulların aşamalı olarak kaldırılması yöntemi üzerinde durulduğunu açıkladı.

25 Mart 1997'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, MGK kararlarına atıfla "Burada alınan kararlar, herkesin riayet etmesi gereken kararlardır." diyerek MGK'nın, hükümetin ve Meclisin üzerinde olduğuna işaret etti.

"İlk Hedef İrtica"

31 Mart 1997'de 28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısı yapıldı. Toplantıdan sonra açıklamada bulunan Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, laiklik karşıtı akımlarla mücadele etmenin TSK'nın birinci önceliği olduğunu ifade ederek "İlk hedef irticadır." dedi.

4 Nisan 1997'de darbe sürecinde hükümet karşıtı tavırlarıyla dikkat çeken TÜSİAD darbecilere açık destek verdi. TÜSİAD Başkanı Muharrem Kayhan, yaptığı açıklamada "MGK sivillerin boşluğunu doldurdu." dedi.

Fetullah Gülen'den Darbecilere Destek

16 Nisan 1997'de FETÖ lideri Fetullah Gülen, katıldığı bir televizyon programında 28 Şubat darbesini destekledi. Gülen MGK kararları için "İslami usullere göre değerlendirildiğinde bu bir içtihattır. Hata yapsalar bile sevap alırlar." dedi.

18 Nisan'da Hürriyet gazetesinin manşetinde Gülen'in Refah-Yol hükümetine çağırısı yer aldı. Gülen, "Emaneti iade edin, çekilin!" diyordu. Gülen daha sonra çıktığı bir televizyon programında ise cuntacıları överek "Asker daha demokrat." ifadelerini kullanmıştı.

Tesettüre Uygun Giyinenler Baskı Altına Alındı

17 Nisan 1997'de 28 Şubat sürecinin verdiği cesaretle haddini aşan Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in, Başbakan Necmettin Erbakan'a küfür ettiği konuşması medyaya yansıdı.

14 Mayıs 1997'de 28 Şubat kararları doğrultusunda Kılık Kıyafet Kanunu'na aykırı hareket edenlere karşı operasyonlar başladı. Tesettüre uygun giyinenler baskı altına alındı. Cübbe giyip sarık takanlar kamu kurumlarına alınmadı. Aileleri tesettürlü olan askerler büyük baskıya ve tecride maruz kaldı.

Boykot Hassasiyeti Olanlar İçin: Boykot Dedektifi Uygulaması Yeni Sürümüyle Yayında! Boykot Hassasiyeti Olanlar İçin: Boykot Dedektifi Uygulaması Yeni Sürümüyle Yayında!

Refah Partisi'nin Kapatılması Talebi

21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisi'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Türkiye'nin iç savaşa sürüklendiğini öne süren Savaş, Refah Partisi'nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu savunarak kapatılmasını talep etti.

27 Mayıs 1997'de Olağanüstü toplanan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla 161 subay ve astsubay terfi beklerken sebep gösterilmeden ordudan atıldı. Bu askerler ya namaz kıldıkları için ya da eşleri başörtülü oldukları için fişlenerek ordudan atıldı. Bu fişlemeler Batı Çalışma Grubu adı verilen illegal bir yapı tarafından yapılıyordu.

7 Haziran 1997'de Genelkurmay Başkanlığı, sözüm ona irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği bazı firmalara ambargo koydu.

10 Haziran 1997'de Genelkurmay Başkanlığına çağırılan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyelerine brifing verildi.

11 Haziran 1997'de Genelkurmay Başkanlığında basın mensuplarına brifing verildi. Kendi programlarının her alanda uygulamaya girmesi için kamuoyunda baskı oluşturmak isteyen 28 Şubat cuntası daha sonra rektörler, STK temsilcileri gibi kesimlere de brifingler verdi. Brifinglerde Refah-Yol hükümeti hedef gösterildi.

18 Haziran 1997'de Necmettin Erbakan başbakanlık görevinden istifa etti. İstifasının sebebini, başbakanlık görevini Tansu Çiller'e devretmek olarak açıkladı.

19 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, gelenekleri göz ardı ederek TBMM'de çoğunluğu bulunan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a hükümeti kurma görevini verdi.

30 Haziran 1997'de 28 Şubat sürecinin direktifleri doğrultusunda Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk ile birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu. Yeni hükümet, askerin sıkı denetimi altında tutuldu ve askerin sivil bürokrasiyi denetlemesine olanak sağlayan "Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma" (EMASYA) protokolü imzalandı.

8 yıllık zorunlu eğitim

17 Ağustos 1997'de ANASOL-D Hükümeti, 8 yıllık zorunlu eğitim yasasını TBMM'den geçirdi. Bu yasa, imam hatip ortaokullarının kapatılması ve Kur'an kurslarına katılım yaşının 14'e çekilmesi amacını taşıyordu. Bu yasa tasarısına karşı gelen tepkilere rağmen Başbakan Yılmaz, "Bu yasayı çıkaracağım, siyasi kariyerimi riske atsam bile" dedi.

İkna odaları

7 Ekim 1997'de İstanbul Üniversitesi başörtülü öğrencilerin kayıtlarını yapmadı. Başörtülü öğrenciler, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter'in öncülüğünde kurulan ikna odalarında baskı altına alındı.

17 Aralık 1997'de İsmail Alptekin başkanlığında Fazilet Partisi kuruldu. Fazilet Partisi, Refah Partisi'nin kapatılma ihtimaline karşı oluşturuldu.

Refah Partisi kapatıldı

16 Ocak 1998'de Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, partinin "laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı olduğu" gerekçesiyle kapatıldığını açıkladı.

Refah Partisi'nin kapatılmasının ardından bağımsız kalan milletvekilleri, Fazilet Partisi'ne katıldı.

Recep Tayyip Erdoğan'a hapis cezası

21 Nisan 1998'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Aralık 1997'de Siirt mitinginde okuduğu şiir sebebiyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Erdoğan'ın hapis cezası almasının ardından Hürriyet gazetesi "Muhtar bile olamayacak" manşetini attı.

Erdoğan, belediye başkanlığı görevini bırakarak 26 Mart 1999'da cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999'da tahliye edildi.

3 bin 500 başörtülü öğretmen görevden alındı

9 Haziran 1998'de İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu'na sınav girmek isteyen başörtülü öğrenciler polis tarafından okuldan çıkarıldı. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi'nde 11 başörtülü öğrenci, mezuniyetlerine bir hafta kala okulla ilişkileri kesildi. Bu olayın ardından farklı üniversitelerde ve liselerde başörtülü öğrenciler sınavlara alınmadı.

24 Haziran 1998'de Milli Eğitim Bakanlığı, başörtülü oldukları için 3 bin 500 öğretmeni görevden aldı.

2 Ağustos 1998'de cami yapımını kısıtlayan yasa yürürlüğe girdi.

Başörtüsü yasağına karşı Türkiye genelinde eylemler

9 Temmuz 1998'de Milli Askeri Stratejik Konsepti (MASK) değişti. İslami kesime ait şirketlere karşı "Yeşil sermaye" olarak adlandırılan kampanyalar başladı.

9 Ağustos 1998'de 28 Şubat'ın figürlerinden İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, üniversitelerde kılık-kıyafet yasağını serbest bırakan 2547 sayılı Kanun'un ek 17'nci maddesini üniversitenin mevzuat kitabından çıkarttırdı.

11 Ekim 1998'de Türkiye genelinde Başörtüsü yasağına karşı eylemler yapıldı. Polis, müdahale ettiği eylemlerde 600 kişiyi gözaltına aldı.

26 Kasım 1998'de İlahiyat fakültelerinde de başörtüsü yasağı getirildi.

Merve Kavakçı Meclis'ten çıkarıldı

11 Şubat 1999'da irticai faaliyetleri izlemek için emniyet müdürlüklerinden 20'şer kişilik izleme birimleri kuruldu.

6 Nisan 1999'da Fazilet Partisi lideri Recai Kutan, imam hatiplerde okuyan 500 bin öğrenciden 150 bin öğrencinin k

aldığını açıkladı.

18 Nisan 1999'da Türkiye'de erken genel ve yerel seçimler yapıldı. Hiçbir parti tek başına iktidar olamadı.

3 Mayıs 1999'da Merve Kavakçı'nın Mecliste başörtülü olarak yemin etmesi engellendi. Bülent Ecevit, Mecliste yaptığı konuşmada Merve Kavakçı'yı hedef alarak "Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!" dedi.

Kur'an-ı Kerim'in öğrenilmesi yasaklandı

31 Mayıs 1999'da Malatya'da görülen başörtüsü davasında sanıklar hakkında idam cezası istendi.

23 Temmuz 1999'da Kur'an-ı Kerim'in 12 yaşından önce öğrenilmesi yasaklandı.

25 Ağustos 1999'da İstanbul Valiliği, deprem mağdurlarına yardım eden Mazlum-Der ve İHH gibi sivil kuruluşların hesaplarına el koydu.

4 Eylül 1999'da Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, "28 Şubat bir süreçtir. İrtica tehdidi bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecek." dedi.

28 Şubat davası

Anayasa'da yapılan değişikliklerle birlikte 28 Şubat darbecilerinin yargılanmasının önü açıldı. Ülke genelinde 28 Şubat'ın sorumluları hakkında birçok suç duyurusunda bulunuldu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma, birleştirilen suç duyurularının ardından 12 Nisan 2012'de operasyonlarla sonuçlandı.

Davanın 1309 sayfalık iddianamesinde suç tarihi olarak 8 Temmuz 1996'dan sonra gösterildi. İddianamede Tansu Çiller "mağdur", Meral Akşener "tanık", Şevket Kazan, Şeref Malkoç, Merve Kavakçı, Mehmet Bekaroğlu ve diğerleri "müşteki/mağdur" olarak yer aldı.

Batı Çalışma Grubu

İddianamede, Refah Partisinin hükümet ortağı olmasının ardından ordu içindeki cuntacıların parti ve halk üzerinde psikolojik harekât yürüttüğü belirtildi. Bu süreçte faaliyet gösteren Batı Çalışma Grubu'nun da (BÇG) alınan kararlara etki ettiği vurgulandı.

13 Nisan 2018'de Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, yaklaşık 6 yıl süren 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın yargılandığı davada karar açıklandı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir dahil olmak üzere 21 sanık müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

65 sanık beraat ederken, 10 sanık hakkındaki kamu davası zamanaşımı nedeniyle düşürüldü. Karar açıklanmadan ölen sanıklar hakkındaki kamu davası düşürüldü.

28 Şubat postmodern darbesi ve yaşattıkları

28 Şubat zihniyeti ve Batı Çalışma Grubu, toplumu inançlar üzerinden kutuplaştırmış ve Müslüman siyasetçilerin iktidarda olmasını cezalandırmıştır.

Aslında bu süreç, sol-seküler anlayışların önünün açıldığı, dindar kesimlerin ise yok edilmesi girişimidir. Bu süreçte brifingli ve talimatlı yargı sistemiyle pek çok Müslüman şahsiyet haksız yere cezalandırılmıştır.

Bu sürecin sona erdirilmesi için 1982 Anayasası yerine yeni bir sivil anayasa yapılmalı, manipülatif hafıza temizlenmeli ve mağduriyetler giderilmelidir.

Haber Merkezi

Editör: Ömer Faruk