Yazısında "Asra, Fecre; Kendini kınayan NEFSe AND olsun ki;.." ifadesiyle başlayan Yıldırım, İslam ve Müslümanların temsilcisi olarak Gazze'nin direniş hareketini gösterdi.

Yazar, Gazze'nin direnişi karşısında insanlık değerlerini savunan, canlarını feda eden insanların İslam ve Müslümanları temsil ettiğini ifade etti. Gazze'nin direnişçilerini "Allah’tan, Allah da onlardan razı olarak Cennete giren" destan kahramanları olarak nitelendirdi ve başka ad ve adreslere atıfta bulunarak eleştirilerde bulundu.

Mirali Yıldırım, Müslüman ülkelerin çoğunluğunun içinde bulunduğu durumu sorgulayarak, "Müslüman Dünya" diye tanımladığı coğrafyanın durumunu değerlendirdi. Yazısında, Halkı Müslüman ülkelerin kendi halkına ve diğer Müslümanlara karşı projeler geliştirdiğini, red, inkâr, asimilasyon ve imha politikalarını uyguladığını belirtti. Yazar, bu ülkelerin içinde bulunduğu sorunları görmezden gelip, milyonların katledildiği durumlarda bile sadece güçlerini göstermeye çalıştıklarını savundu.

Yıldırım, Müslüman coğrafyalardaki liderleri ve devletleri eleştirerek, Siyonist katillere karşı duranların nezaketini kaybetmediklerini ve cihad anlayışlarını devam ettirdiklerini ifade etti. Yazısında, Gazze'den bakarak İslam ve Müslümanların nasıl selamete çıkacaklarına dair düşüncelerini dile getirdi.

Ne mutlu güzel ahlâk sahibi olmaya özen gösterenlere! Ne mutlu güzel ahlâk sahibi olmaya özen gösterenlere!

Sonuç olarak, Mirali Yıldırım, Gazze'nin direnişi vesilesiyle dünya İslam'ının, İslam'ın ana karasındaki Müslüman halklarının bir araya gelip, birbirlerini tanıdığını ve birlikte mücadele etmeye başladıklarını belirtti.

Gazze’den Bakınca İslam Ve Müslümanlar

“Asra; Fecre; Kendini kınayan NEFSe AND olsun ki;..” halihazırda İslam ve Müslümanın adı ve adresi; Filistinli Gazze’nin şahsındaki Filistin Direniş Hareketi’dir.

Kardeşlerim kusura kalırsa da kalsın! Gazze’nin Can Pazarında can satarken insanlıktan zerre nasiplenmiş milyarları hayran bırakan bu insanlık timsalleri; “..onlar Allah’tan, Allah da onlardan razı olarak Cennete giren” o Destan Kahramanları varken başka ad ve adresleri anmaya ar ederim; Allah’tan korkarım, kuldan utanırım, Resulüme mahcup olurum!

Tabi ki iki milyarlık bir diğer Müslüman Dünya da var! İşte onu anlatacağım. Gelin “Günleri insanlar arasında döndüren” Seriul Hîsab’ın kelamından yani Gazze’den bakalım:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur..” (Maide-54)

İstatistikler; 60 civarında devlet ve 80 dolayında Müslüman topluluktan bahseder. Ayetin nazarından bakalım.

-“Müminlere karşı alçak gönüllü” olan devlet, cemaat, topluluklar hangileridir?

Cevap: Hakkını teslim edelim. Açlıktan ölümlerin olduğu Yemen’in Husî Cenahı; feryada duyarsız kalmadı. Elindeki kıt imkânlarla Kızıldeniz’i Siyonist’e dar etti, ediyor. Afganistan, uzak mesafeye rağmen Gazzeli olma aşkıyla yanıp tutuşuyor ve daha nice diyarların şehadet âşıklarının on binleri, yüz binleri bizatihi Gazzeli bir Mücahit olmanın aşkıyla yanıyor. Sözüm onlardan dışarı.

Diğerleri için cevabım: Bu gün Halkı Müslüman ülkelerin; halkına ve din kardeşlerine karşı kardeşi red, inkâr, asimile ve imha projeleri var.

On binlerin, yüz binlerin hatta milyonların katledildiği bir sorun ve süreç için konuştukları tek şey “sorun yok; daha ne istiyorlar ki; gücümüzü görecekler…” gibi akıl tutulmalarıdır. Yani alayı; kendi halkına veya kardeş bir ülkeye, millete veya topluluğa Halepçeler yaşatmıştır.

“Bu akl u fikr ile davranan zihniyetlerin Siyonist katillere ne sözü/yüzü olabilir ki? Netanyahu, tam da bu yüzden “Makamınızı seviyorsanız oturun, konuşmayın” demedi mi? Tencere yüzün kara, seninki benden kara..

İşte bu liderlere; şüpheli mi desem, şaibeli mi desem? Mümin mi desem, münafık mı desem? Fitne mi desem, fücur mu desem? Bizde yemlenip Siyonist’e yumurtluyor mu desem, sütten yumurtadan kesilmiş mi desem?.. Mi go himm? We go çii?

-“Allah yolunda cihad” eden devlet ve topluluklarımız mı?

Cevap: Bu konuda diyeceklerin elbette vardır. Fakat mesele Gazze’min ağır yarası ve feryadı olduğu için hariçtekilere cûlûsîye/caize dağıtmayacağız.

Tövbe yok, pişmanlık yok.. Her biri diğerinden haklı. Hem de çok haklı amma kendi zannınca.. Güçlü olan haklı. İlk vuran kazanıyor. Fırsatı bulan affetmiyor!..

Müslüman coğrafyalarda; cihadın tanımını verilen siparişler üzere yapıyorlar. Şehitlik ise resmi mühür ve imza ile..

“Akan kardeş kanı nasıl durur; istikrar ve güven nasıl gelir?..” Bunu, konuşmak bile suç! İstanbul konsolosluğunda doğranan Cemal Kaşıkçı ve daha nice cinayet, suikast hatta katliamlar; ümmeti yöneten devletlerin resmi kimliği; sorunlara cevabıdır.

-“Mümin/mazluma karşı alçak gönüllü; kafir/zalimlere karşı haşindirler..” ilkesini uygulayan kim?

Cevap: Bir soruyla açıklayalım. “Mahabad; Zilan, Dersim, Koçgiri, Ağrı, Sason, Palo; İkinci Hiroşima-Halepçeleri..” hangi Yahudi/Siyonist veya Hristiyan devlet yaptı? Kangren olmuş asırlık meseleleri yüzyüze konuşamayan, red ve inkârlarla öteleyen hatta yok-muş gibi işi salağa vuran devletler hangi kıtada, hangi dinde, hangi ırkta var? Gazze’deki feryatlar, harabeler, parçalanan sabiler aşkına! “Muhammed, İsa Aşkına?..”

NETİCE OLARAK: Gazze’den bakınca İslam ve Müslümanın nasıl selamete çıkacağını demek lazım. Gazze vesilesiyle dünya İslam’ı, İslam’ın anakarasındaki Müslüman halklar da dünya halklarını gördü, tanıdı, buluştu. Gördüğüm şudur:

*Üstad Bediüzzaman’ın kerametkarane teşhis ve tespitidir: “Avrupa ve Amerika İslamiyet’e hamiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak..” el-Hakk! Gün o gündür der ve uyarırız.

Maide-54. Ayetin de işaret ettiği gibi; Vahyin Anakarasındaki her devlet, millet ve cemaat kendine gelsin. Adam olsun. Yüzyıldır dayatılan sahte kahraman, yasa, sekuler hafriyat ve molozları geldiği yere, Frengistan’a göndersin ki düştüğü bu zillet ve ihanetten sahil-i selamete çıksın..

Gün Batı’dan doğmadan! Diren Gazze’m. Vesselam!

Editör: Ömer Faruk