GİRİŞ: Tüm eksikliklerden münezzeh, en güzel isim ve sıfatların sahibi olan Allah Teâlâ’ya hamd ve senalar olsun.
Salat ve selam; küfrün, şirkin, zulmün ve zorbalığın hüküm sürdüğü karanlıkları nuruyla parçalayıp yeryüzünü aydınlatan, cahili düzenleri yerle bir edip insanları hakikate uyandıran Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın üzerine olsun.

Cuma Hutbesi: Bizi Millet Kılan Ruh ve Vatan Sevgisi Cuma Hutbesi: Bizi Millet Kılan Ruh ve Vatan Sevgisi

Ve yine salat ve selam Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın yolunu sürdüren pak ehl-i beytinin, ashabının, İslam şehitlerinin ve hakkın hâkimiyeti için canla başla çalışan muvahhid Mü’minlerin üzerine olsun.
Kur’an-ı Kerim, Müslümanların en büyük sermayesi ve hayat kitabıdır. Allah Teala’nın her şeyi zikrettiği, okunuşuyla Müslümanları mesrur eden, hükümlerini yaşamalarıyla onur ve izzet bahşeden bu kitap Müslümanların hayatlarının çok uzağında bulunmaktadır.
Oysa Allah Teala onu, hayatımızın kitabı olarak yaşamamız, yol, yordam ve hükümlerine göre hayatımıza çeki düzen vermemiz için gönderildi.

Bu çalışmamızda Kur’an-ı Kerim’den yola çıkarak Mü’minlerin özelliklerini zikretmeye çalıştık. Mü’minlerin nasıl
olması gerektiğini Kur’an-ı Kerim’in ölçüsüne göre beyan
8 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
etmek için ağırlıklı olarak ayet-i kerimelerden istifade ettik.
Konuyu daha fazla pekiştirmek için kimi zaman Hz. Resul-i
Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın hayatından ya da hadislerinden
misaller getirdik.
Çalışmamızın asıl hedefi okuyucu kardeşlerimizi daha fazla
Kur’an-ı Kerim’le irtibatlandırmak ve Kur’an’ın ölçüsüne
göre Müslümanların nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktır.
Faydalı bir çalışma olmasını umuyoruz. Bu naçizane çalışmamızda
eksikler varsa bizden, tevfik ise Allah’u Teâlâ’dandır.
ARAŞTIRMA
A)
İTİKADİ
VE AMELİ ÖZELLİKLER
1-İMAN
Kısaca iman; hiçbir şüphe taşımadan kesin olarak inanmaktır.
İçerisinde şek ve şüphenin bulunmadığı, itmi’nan derecesinde
kalbe yerleşen inançtır.
Bir akaid terimi olarak iman;”Allah’ın varlığını ve birliğini,
Hz. Muhammed Aleyhisselatu Vesselam’ın Allah Teâlâ’dan
getirmiş olduğu kesin olarak bilinen hükümleri (zarûrât-ı diniyye)
kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmek”1
İman iki temel dayanak üzerine bina edilmiştir. Bunlardan
biri kalbin tasdiki diğeri ise dilin ikrar etmesidir. Esas olan
kişinin kalben kabul etmesidir. Ancak, Mü’min olduğunun bilinmesi
için dille ikrar da şart koşulmuştur.
Bütün insanların imanları aynı derecede değildir.
Mü’minler, her yerde hazır ve nazır olan Allah Teâlâ’ya, gaybe
ve ahiret gününe imanda birbirlerinden farklı seviyede bulunur,
farklı tabakalar oluştururlar.
İman, Kur’an toplumunun en önemli özelliğini oluşturur.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de bu sıfatla bir topluluk olarak
iman edenlere “Ey iman edenler” şeklinde defaaten hitap
etmektedir. İslam dininin en temel itikadi dayanağıdır. Allah
1. Doç. Dr. Muhsin Demirci, Kur’an’ın Temel Konuları, İfav Yayınları: 126.
ARAŞTIRMA
Tela’nın gönderdiği kitaplar ve insanlığa Allah Teâlâ’nın dinini
tebliğ eden peygamberler imanı, dinin en önemli temeli
sayıp imanla işe başlamışlar.
Dolayısıyla Kur’an toplumu, Allah Teâlâ’nın istediği şekilde
içerisinde şek ve şüpheden zerre miktarının bulunmadığı,
saf ve kâmil imana sahip topluluktur.
Kur’an toplumu nelere iman etmelidir? Allah Teâlâ’nın
kitabı, Kur’an toplumunun neye iman etmesi gerektiğini
bir bir açıklar. Genel olarak Kur’an toplumu şu hakikatlere
iman etmeye davet edilir; Allah’a, Allah’ın meleklerine,
geçmiş peygamberlere, Allah’ın kitaplarına, ahiret gününe,
Kur’an-ı Kerim’e, gayb âlemine, Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem’e ve Allah Teâlâ’nın ayetlerine inanmaya…
İman ile ilgili ayet sayısı oldukça fazladır. Kur’an toplumunun
iman etmekle yükümlü olduğu konuları zikreden birkaç ayet-i
kerime konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır:
“Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar,
kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda
harcarlar. Yine onlar, sana indirilene
ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret
gününe de kesinkes inanırlar.”2
Burada “gayb” kelimesiyle insanın his ve duyularıyla kavranmayan
varlıklar kastedilmektedir. Örneğin Allah Teâlâ’yı ve
Allah Teâlâ’nın ayetlerini his ve duyularımızla kavrayamayız.
Duyu organları gaybı anlamada ölçüyü oluşturamadığından
bazı ayetlerde Allah Teâlâ’nın kullarının bakışlarını duyularıyla
kavradıklarına ve maddeye hasretmemeleri gerektiği
ifade edilmiş, salim akılla hareket etmeleri istenmiştir.
2. Bakara: 3-4
10 kur’an toplumunun özellikleri
Gaybe imana gelince, duyuları aşan hisler ötesi gerçeklere
inanmaktır. Kur’an toplumuna bağlı fertlerin özellikleri, “gaybe
iman ettiklerini kalpleriyle tasdik ve dilleriyle ikrar eden ve
amelleriyle doğrulayanlar” şeklinde izah edilebilir.
“Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail,
İshak, Yakup ve esbâta indirilene, Musa
ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer
peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri
arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz
sadece Allah’a teslim olduk” deyin.3
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine
indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler).
Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden
hiçbiri arasında ayırım yapmayız.
İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına
sığındık! Dönüş sanadır” dediler.”4
Bütün peygamberler tek bir çizgiyi ve tek bir grubu temsil
ederler. Biri diğerini tamamlamakta, her biri diğerini desteklemektedir.
Her peygamber bir sonraki peygamberi müjdelemekte
ve kendi taraftarlarını ona iman etmeye, kendisinden
önceki peygamberin risalet misyonuna saygılı olmaya
çağırmaktadır. Çünkü bütün peygamberlerin davetleri ve
şeriatları kendi bütünlükleri içerisinde birbirleriyle çelişmez ve
birbirlerine aykırı düşmez. Aralarındaki farklılıklar aşamalardan
kaynaklanmaktadır. Eşyanın zamana göre planlanması
ve sınırlandırılması ile ilgilidir. Bir zamanlar için geçerli olan
3. Bakara 136
4. Bakara 285
hüseyin yıldız 11
ARAŞTIRMA
en yararlı uygulama başka bir zamanda daha değişik bir uygulama
gerektirebilir. Bu da yeni bir maslahat için yeni bir
hükmün belirlenmesine ihtiyaç duyabilir.
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine,
Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce
indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim
Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini
ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla
sapıtmıştır.”5
Peygamberlerin insanlara sunduğu kitaplarının kaynağı
Allah Teâlâ’dır. Allah’a teslim olmak, bütün sıfatlarıyla Allah
Teâlâ’yı birlemek, hayatta uyulup uygulanması gerekenin sadece
yüce Allah’ın belirlediği sistem olduğunu kabul etmektir.
İşte bu bütünlük içerisinde bütün kitaplar Allah Teâlâ’nın insanlığa
hidayet kılavuzu olarak gönderilmişlerdir. Allah Teâlâ,
peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplarda insan hayatının
neşrü nema bulduğu en güzel hayat sistemini dizayn etmiştir.
“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları
o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar
(var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği
emreder, onları kötülükten meneder, onlara
temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren,
ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen
nûr’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa
erenler onlardır.”6
5. Nisa 136
6. Araf 157
12 kur’an toplumunun özellikleri
13
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Ayet-i kerimelerde Kur’an toplumunun rehberi Hz. Resul-i
Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem’in dokuz sıfatı zikredilmiştir:
Nebi, resul, ümmi, “yanlarındaki Tevrat ve İncil’de (ismini
ve sıfatlarını) yazılı bulacakları...” ifadesiyle ile anlatılan
peygamber, “kendilerine iyiliği emrediyor” sözleriyle
tarif edilen peygamber, ‘’onları kötülükten nehyediyor” ifadesiyle
tasvif edilen peygamber, Allah Teâlâ’nın helallerini
duyuran peygamber, haramlardan uzak durulmasını isteyen
peygamber, son olarak da, “O, onların ağır yüklerini ve
sırlarındaki zincirleri indiren…” peygamber şeklinde anlatılmıştır.
“Ve onlar ki Rablerinin ayetlerine
inanırlar.”7
Burada “Rablerinin ayetleri”nden maksat, insanlığın
yönünü Allah Teâlâ’ya yönlendiren, insanların Allah’a
yönelmesinde kılavuzluk yapan şeylerdir. Bunlar Allah’ın
peygamberleri, kitapları ve bu peygamberlerin tebliğ ettiği
şeriatları olup, Allah’ın elçilerinin nübüvvetlerini ortaya
koymaktadır. Kur’an toplumu bütün bunlara iman etmekle
yükümlüdür.
Diğer taraftan bazı müfessirler “ayet” kelimesini Allah
Teâlâ’nın varlığına işaret edip buna delil teşkil eden tabiat
kanunları olarak da açıklamışlardır.
İman konusunda Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi
Vesellem’den birçok hadis rivayet edilmiştir. Meşhur Cibril
hadisi bunların başında gelir. Ayet-i kerimelerin vurguladığı
imani hususlara bu hadiste de vurgu yapılmış, Cebrail
Aleyhisselam’ın “İman nedir?” sorusuna;
7. Mu’minun 58
14 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine,
ahiret gününe inanmandır.
Kadere yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna
da inanmandır.”
şeklinde cevap vermiştir.8
Yine Ebu Sa’id (ra) der ki:
“Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem
şöyle buyurdular: «Kim: 'Rab olarak
Allah›ı, din olarak İslam›ı, Resûl olarak Hz.
Muhammed›i seçtim (ve onlardan memnun
kaldım)’ derse cennet ona vacip olur”9
İmansız Kur’ani bir toplumdan söz edilemez. Zira dinin temelini
oluşturan bütün hususlar kayıtsız şartsız kabul edilmeli
ve inanılmalıdır.
Allah’ın Hükmü Karşısında Kur’an Toplumu
Allah Teâlâ yeryüzü düzen ve intizam üzere bina etti. Boşluk
ve anlamsızlıklardan eser bulunmaz. Her şeyin yerli yerinde
oturtulduğu mükemmel bir düzen kuruldu. Hayat için
gerekli olan her şey yaratıldı. Kâinatın içerisinde eksik olan
tek varlık insanoğluydu. İnsana hayat yolunun açılmasıyla
yeryüzü kemaline ulaştı.
Kemal üzerine bina edilmiş bu sistemde tabiat kanunları
insanın dışındaki varlıkların ilişkilerini sonuna kadar düzenliyordu.
Akıl nimetiyle donanıp iradeyle kuşatılan insanın eline
8. Buhari, İman, 37
9. Ebu Davud, Salat 361 (1529)
15
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
büyük fırsatlar verilmişti. Akıl, büyük işler başaracak güce ve
enerjiye sahipti. İnsanoğlu akla dayanarak yeryüzünü cennetin
bir köşesine çevirebilirdi. Aksi de mümkündü. Ancak,
farklı yollara yönelmeyi tercih etti. Allah Teâlâ’nın koyduğu
ölçüyü çiğnedi. Paylaşıma yanaşmadı. Her şeyi kendine ait
kılmak için çırpındı. Bozgunculuğa çanak tuttu. Aklını kullanıp
kâinatın müesses nizamına uygun bir düzen oluşturamadı.
Çoğu zaman kötüyü tercih etti. Kullarının başıboşluğunu
kabul etmeyen Allah Teâlâ müdahalede bulundu. Elçilerini
gönderdi. Rotasını kaybetmiş akılların bozuk düzenlerini
ıslah etmeleri için kitaplar gönderdi. Rahmani elin dokunmasıyla
birlikte yeniden nefes almaya başladı.
Doyumsuzluk ve bencillikten vazgeçmeyen insan elçilere
isyan etti. Allah’ın kitaplarına müdahaleye kalkıştı. Sonu gelmeyen
mücadele bu minval üzere devam etti. Dünyayı yaşanılabilir
kılmak için 124 bin peygamber kıyasıya mücadelede
bulundu. Son peygamberini kitapla gönderen Allah Teâlâ,
böylece peygamberlik silsilesine son noktayı koyuyordu.
Toplumların değişimi, medeniyetlerin şekillenmesi ve teknolojinin
zirveyi yakalamasına rağmen bütün çağlara ve bütün
toplumlara hitap eden bu ilahi kitap, insana mutlu hayatı yaşatacak
en güzel hükümleri içeriyordu.
Kur’an toplumu, beşerle hemcins olmasına rağmen faziletli
ve ideal bir toplumdur. Sürekli bir adım öndedir. Hayat kriterleri
ilahi kitapta yazılmıştır. İnsanlar tarafından oluşturulan
kriterler bunların yanında basit ve hafif kalır.
Kur’an toplumunun inanç ilkelerinin çerçevesi Kur’an-ı
Kerim tarafından çizilmiştir. Yol çizilmiş, yöntem belirlenmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in parıldayan nurları hayat çerçevesinin
çehresini ve rengini belirleyip en son noktayı koymaktadır;
ARAŞTIRMA
“Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve
atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka
bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi
bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece
Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına
ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru
din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.10
İnsanların her şeyden sıyrılıp Allah’ı “Rab” olarak tanımalarıyla
son nokta konulmuş olur. Bundan sonra hayat
ve gelecek Allah Teâlâ’nın tayin ettiği çerçeveyle sınırlandırılmıştır.
Belirleyici Allah Teâlâ’dır. O’nun ayetlerinin tayin
ettiği sınır, aşılamayan kesin sınırdır. Hayatın bir kısmının
Allah Teâlâ tarafından bir kısmının ise başkaları tarafından
düzenlenmesi düşünülemez.
Gönderdiği kanun ve prensipler çerçevesinde kullarının
hayatlarını şekillendirmesini isteyen Allah Teâlâ, kullarının
erdemliliğini, özgürlüğünü ve izzetli bir hayat sürdürmelerini
istemektedir.
Allah Teâlâ’nın ibadete ihtiyacı yoktur. İbadet, insanın etrafını
kuşatan bağlardan sıyrılma, özgürce yaşama ve ebedi
alemde seçkin kullar için hazırlanan güzelliklere ulaşmanın
vazgeçilmez köprüsüdür.
Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem hidayete
ulaşmada, erdemli bir hayat oluşturmada ve özgürce yaşamada
en büyük kılavuzdur.
Resulünü yetkilerle donatan Allah Teâlâ, Hz. Resul-i Ekrem
Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaati kendisine itaat saymaktadır:
10. Mu’minun 58
16 kur’an toplumunun özellikleri
17
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş
olur. Yüz çevirene gelince, seni onların
başına bekçi göndermedik!” 11
Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem, Allah
Teâlâ’nın mesajını kullara ulaştıran elçidir. Günahlardan
arınmıştır. Hayatı Müslümanlar için numunedir. Zevkine göre
hüküm vermez.
Sözleri ve davranışları Mü’minlerin hakikate ulaşması için
birer kılavuzdur. Allah Teâlâ, Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi Vesellem’i peygamber ve rehber kabul etmeyenlerin
Allah’a itaat etmediğini bildirir. Aziz Peygamber Sallallahu
Aleyhi Vesellem’i hak ettiği makama oturtmayan düşünce
kabul edilemez. Peygamber, İslami inanç ve düşüncenin tamamlayıcısıdır.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman,
inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi
isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim
Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa
düşmüş olur.”12
Ayetin nüzul sebebi Hz. Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem’in Zeyneb bt. Cahş’la evliliği hakkındadır. Ancak
Kur’an-ı Kerim’in metodu göz önünde bulundurulduğunda,
hitabın bütün Mü’minleri kapsadığı görülür.
Ayet-i kerime Hz. Peygamber’in ismini Allah Teâlâ’nın
ismiyle birlikte zikretmekle Hz. Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem’in hükmünün yüceliğini ifade etmektedir.
11. Nisa 80
12. Ahzab 36
18 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İşte Allah ve Resul’ü Sallallahu Aleyhi Vesellem bir konuda
hüküm koydukları zaman son nokta konulmuştur. Bundan
sonra Mü’minlerin seçme hakkı kalmamıştır.
Kılıçların hizaya getirmede zorlanacağı Mü’minler topluluğu,
gökten gelen bir emirle hizaya gelmiş, ordu taburu
gibi hazır ola geçmiştir. Manzara tamamıyla berraklaşmıştır.
Kitabı getiren Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem
kalplerin derinliklerine kadar nüfuz etmiştir.
Allah Teâlâ’nın kitabı çerçeveyi açıkça ortaya koymuştur.
Allah Teâlâ tarafından görevlendirilen Hz. Peygamber Sallallahu
Aleyhi Vesellem, insanlığa Allah’ın hükümlerini duyurmaktadır.
Çaresiz kalan bazılarının Allah’ın hükmünü alıp
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’e tavır koymaları,
insanlardan biri olduğu için “postacı” ve “haberci” gibi nitelendirmelerle
hakaretlerde bulunup hafife almaları üzerine
Allah Teâlâ yeniden müdahalede bulunmuştur. Resulünün
adını adıyla birlikte zikrederek, Peygamberin makamının yüceliğini
ortaya koymuştur.
Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem’ın hevasıyla
hareket etmediği, konuşmadığı, yaptıklarının ve emrettiklerinin
Allah Teâlâ’nın emri çerçevesinde olduğu açıkça beyan
edilmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi
Vesellem’in sözleri, fiilleri ve takrirleri, Kur’an’dan sonra
Mü’minler için yol haritasını niteliğindeki ikinci kaynaktır.
Allah Teâlâ’nın koyduğu hükümler Mü’minler için belirleyici
özelliklere sahiptir. Mü’minler Allah Teâlâ’nın hükümlerini
bırakıp başka kanun ve hükümlere tabi olamazlar.
Allah Teâlâ, Mü’minlerden emirlerine uymalarını ve hayatlarını
Allah’ın hükümlerine göre düzenlemelerini istemektedir:
19
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
a- Mü’minler Allah Teâlâ’nın
Emirlerine Uymakla Yükümlüdür
“Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru
kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların
ecrini zayi etmeyiz.”13
Allah Teâlâ’nın kitabına sarılıp, hayatlarını kitabın koyduğu
çerçeveye göre şekillendirip namazlarını da dosdoğru
kılarlarsa salih amel işlemiş olurlar. Bunun karşılığında Allah
Teâlâ’nın mükâfatıyla ödüllendirilirler.
“İşte bu (Kur›an), bizim indirdiğimiz mübarek
bir kitaptır. Buna uyun ve Allah›tan korkun
ki size merhamet edilsin.”14
Allah Teâlâ, inanıp ve salih amel işlenmesini, Kur’an’ın
hükümlerini hayatın bağlayıcı desturları kabul edip uyulmasını,
Allah Teâlâ’dan hakkıyla korkulmasını; işte bu durumda
Allah Teâlâ’nın merhamet edeceğini haber vermektedir.
Çünkü Kur’an’ın hükümlerine bağlılık hem dünyada ve hem
de ahirette mutluluğun ve kemalin yoludur.
Böylece Mü’minler, Allah Teâlâ’nın merhamet çemberiyle
kuşanmaktadırlar.
“Siz farkında olmadan, ansızın başınıza
azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin
en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun.”15
13. Araf 170
14. En’am 155
15. Zümer 55
ARAŞTIRMA
Beklenmeyen, hazırlıkların yapılmadığı, boğaza kadar günahların
içinde debelenme esnasında ansızın Allah Teâlâ’nın
azabı kapıyı çalabilir. Böylece amellerdeki eksiklikleri telafi
imkânı bulunmayacağı ve günah yükü altında son fırsatın
elden çıktığı bir fırtınaya tutulmadan önce Mü’min kullar
uyarılmaktadır. İşte Allah Teâlâ, insan hayatının çerçevesini
çizen hidayet kaynağı Kur’an’a yönelip tabi olmayı istemektedir.
Mü’minlerden bütün desturlarına uyacakları bir hayat
kaynağı olarak Kur’an’a yapışmaları istenmektedir.
b- Mü’minler Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın Emirlerine Uymakla Yükümlüdür
“(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız
bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece
bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve
Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler
ki Allah kâfirleri sevmez.”16
Allah Teâlâ’yı ve Hz. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi
Vesellem’in sevme, emir ve nehiylerine harfiyen uymayı
gerektirir. Allah’ın koyduğu ölçülere uymayanların Allah ve
peygamber sevgisi boş iddiadan öteye bir anlam ifade etmez.
Kulların Allah Teâlâ tarafından sevilmelerinin yolu, Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam’ın getirdiklerine iman etmeyi,
hayatı bu düsturlar çerçevesinde şekillendirmeyi, sıkıntıda,
darlıkta ve bollukta, kısaca hayatın bütün alanlarında bu
düsturlara sıkıca sarılmayı gerektirir. Ayette açıkça belirtildiği
16. Al-i İmran 31-32
20 kur’an toplumunun özellikleri
21
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
gibi, “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah
da sizi sevsin...” desturu, Allah Resulü’nün çizgisine tabi olmayı
ve O’nun belirttiği ölçülere sıkıca yapışmayı ortaya
koymaktadır.
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a
ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin
sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleridir.
İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Her kim
Allah’a ve Resûlüne itaat eder, Allah’a saygı
duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar
mutluluğa erenlerdir.”17
Mü’minler Allah’ın kitabı ile Resulü Sallallahu Aleyhi
Vesellem’in sünnetinin hakem kılınması konusunda Allah’a
ve Resulüne Aleyhisselatu Vesselam davet edildikleri zaman
dilleriyle ve kalpleriyle: “İşittik ve itaat ettik” derler. Yani
“Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i ve O’nun getirdiği
İslam’ı hakem kılma konusundaki çağrıyı işittik, buna iman ve
itaat ediyoruz” cevabını verirler.
Dünyanın bütün meselelerinde Allah’a ve Resulünü ölçü
alan, bu ölçüden başka ölçüleri tanımayan, ortam ve şartlar
ne olursa olsun Allah ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in
çizgisinden şaşmayanlar kurtuluşa erenlerdir. Çünkü onlar
Allah’a ve Resulüne itaati her şeye tercih etmekle, İslami anlayış
ve yaşamı biricik alternatif tanımakla bu özelliği elde etmişlerdir.
Hz. Resul-i Ekrem Sellallahu Aleyhi Vesellem’den gelen
hadisi şerifler de aynı şekilde önümüzü aydınlatmakta ve
bize yol göstermektedir.
17. Nur 51-52
22 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Mikdam İbn-i Ma’dikerib (ra) anlatıyor:
Resulullah Sellallahu Aleyhi Vesellem
buyurdular ki: “Haberiniz olsun, rahat koltuğunda
otururken kendisine benim bir hadisim
ulaştığı zaman kişinin: “Bizimle sizin
aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda nelere
helal denmişse onları helal biliriz. Nelere
de haram denmişse onları haram addederiz”
diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam’ın haram
kıldıkları da tıpkı Allah’ın haram ettikleri
gibidir”
Ebu Davud’un rivayetinin baş kısmında şu ziyade vardır:
“Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi.”
Rivayetin gerisi yukarıdaki manada devam eder.
Ebu Davud’un rivayetinin sonunda şu ziyade de
mevcuttur:
“Haberiniz olsun (Kur’an’da zikri geçmeyen)
ehli eşeğin eti de size helal değildir, vahşi
hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi)
olanlar, keza muahedeli olanların yitikleri de
haramdır. Ancak eşya sahibi, ihtiyacı olmadığı
için, kasten terk etmişse o müstesna. Bir
kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram
etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse,
o kimse, hak ettiği ikramın mislince
onları cezalandırabilir.”18
18. Eb-u Davud, Sünen 6 (4604)
23
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam
buyurdular ki: “ Benim misalimle sizin misaliniz,
şu temsile benzer: Bir adam var ateş
yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler
(gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım
hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya
başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya
(mani olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar
galebe çalarak çoklukla ateşe atılırlar. Ben
(tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için belinizden
yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe
koşuyorsunuz”19
c- Mü’minler Allah Teâlâ’nın Belirlediği
Sınırları Gözetmekle Yükümlüdür
“…Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerdir.”20
Mü’minler Allah Teâlâ’nın çerçevesini çizdiği sınırları gözetmekle
yükümlüdür. Bu sınırları aşma Kur’an toplumunun
düşünce ve kimliğiyle bağdaşmaz. Allah Teâlâ’nın koyduğu
sınırları ve belirlediği kırmızı çizgileri çiğnemek yasaklanmıştır.
Allah Teâlâ’nın koyduğu sınırları aşanlar öncelikle kendilerine
zulmederler. Fıtrat üzere yaratılmış kişiliği günahlara
daldırarak çizgiden saptırıp kirletirler. Allah Teâlâ kulundan,
tertemiz yarattığı kişiliğin kirletilmemesini ve fıtratın
19. Buhari, Rikak 26
20. Bakara 229
24 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
bozulmasını istemektedir. Allah Teâlâ’ya rağmen buna yeltenenler
“zalim” olarak nitelendirilip cehennem ile tehdit
edilmektedir.
“Kim Allah’a ve Peygamberine karşı isyan
eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı
kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı
bir azap vardır.”21
d- Mü’minler İslam’ın Hakimiyeti İçin Çalışırlar
Bu dinin yegane gayesi İ’layı
Kelimetullah’ı hakim kılmaktır.
İslam’ın yeryüzünde hükmetme makamına ulaşmasına
kadar her Müslüman bu mücadelenin bir neferi olarak
çalışmakla yükümlüdür. Kur’an Toplumu tabii olarak bu misyonu
yüklenmiştir. Hiç kimsenin bu çizginin dışına çıkması ya
da kendisini bundan azade görme serbestiyesi yoktur.
“Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat’ı, İncil’i ve
Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça,
(doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir”
de. Rabbinden sana indirilen, onlardan
çoğunun küfür ve azgınlığını elbette
artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme.”22
İnsanlar, Allah Teâlâ tarafından gönderilenleri uygulamakla
mükellef kılındılar. Allah Teâla’nın peygamberleri,
geçmişlerin hikâyelerini insanlara duyurmak için kitaplarla
gelmediler. İnsanın fıtratına hitap eden ve hayatının bütün
aşamalarında yol haritası niteliğinde hükümler taşıyan kitapları
hayat kılavuzu olarak getirdiler.
21. Nisa 14
22. Maide 68
ARAŞTIRMA
Oysa insan, nankörlük ipine sarılıp fıtrat çizgisinden uzaklaşmayı
tercih etmekte, Allah Teâlâ tarafından gönderilenleri
beğenmeyip bir tarafa bırakmakta kendi çıkarlarına uygun
zannettiği kurallar üretip ardına takılmaktadır. İnsanın ruhuna
ve fıtratına uymayan bu yöneliş sorunların, sıkıntıların
ve musibetlerin doğmasına ve toplumların bozulmasına neden
olmaktadır
“Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin”
diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi,
İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye
ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat
kendilerini çağırdığın bu (din), Allah’a ortak
koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine
(peygamber) seçer ve kendisine yöneleni
de doğru yola iletir.”23
e- Hükmün Çerçevesi Kur’an-ı Kerim
Tarafından Çizilmiştir
Kur’an-ı Kerim hayat kitabıdır. Uyulması gereken desturları
açık şekilde beyan etmektedir. Bütün zamanlara hitap eden
mesajıyla yolu çizmekte ve hayatın yönünü tayin etmektedir.
Mü’minlere düşen teslim olmaları ve yaşamalarıdır.
“Sana da (Ey Muhammed,) önündeki
kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’
olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik.
Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle
hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların
heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden
her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem
kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek üm-
23. Şura 13
hüseyin yıldız 25
26 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
met kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi
denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız.
Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında
anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber
verecektir.”24
Mü’minler, farklı görüş, düşünce ve menfaatler yüzünden
birbirleriyle uğraşan, birbirlerini yemek için can atan insanlar
gibi olamazlar. Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın çağırdığı
hayırlı hedeflere ulaşmak için çabalarlar.
“(Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.
Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından
seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden)
yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak,
günahlarının bir kısmını onların başına belâ
etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan
çıkmışlardır.”25
Haram ve günahlar; terör, kan dökmeler, işgaller, depremler,
sel baskınları, salgın hastalıklar gibi musibet ve felaketlerle
kendini gösterir. Allah Teâlâ’nın koyduğu hükümlerin
bir tarafa bırakılması ve işlenen hadsiz günahlar bela ve
musibetlere davetiye çıkarmakta, dengenin bozulmasına ve
fesadın artmasına sebep olmaktadır.
Mü’minler, Allah Teâlâ’nın hükümlerini ellerinin tersiyle
itip haramlara ve günahlara yönelemezler. İslami çizgiden
saptıkları kafaları duvara çarpar, belalarla karşılaşırlar. Allah
Teâlâ’nın hadsiz mağfireti olmasaydı hiçbir şey karşılıksız
24. Maide 48
25. Maide 49
27
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
kalmayacaktı. Çünkü Allah Teâlâ Mü’min kullarını yakıcı
azaptan korumak için henüz dünyadayken işledikleri günahlara
karşılık bela ve musibetlere duçar etmektedir. Kimi
zaman sıkıntılarla yüzleştirmekte, yanlışlarını anlayıp Allah
Teâlâ’ya dönmeleri için de fırsat tanımaktadır.
Oysa boğazlarına kadar günaha dalmış toplulukların refah
içinde yüzmelerine gelince, bunların günahları haddi aştığından
hesapları ağırlaşmış ve cezaları ahirete bırakılmıştır.
Dünyadaki birkaç günlük refahlarına karşılık ahirette zor bir
imtihanla karşı karşıya geleceklerdir.
“Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini
mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma
göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim
vardır?”26
“…Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse
işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”27
“Tevrat’ta onlara şöyle yazdık: Cana can,
göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş
(karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her
yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası)
bağışlarsa kendisi için o kefaret olur. Kim
Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar
zalimlerdir.”28
“İncil’e inananlar, Allah’ın onda indirdiği
(hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği
ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.”29
26. Maide 50
27. Maide 44
28. Maide 45
29. Maide 47
ARAŞTIRMA
2- SALİH AMEL
Kur’an toplumunun en önemli özelliklerinden biri de salih
ameller işlemesi, güzel işler yapması ve en uygun davranışlarda
bulunmasıdır. Güzel ve salih ameller, Kur’an toplumunun
bireylerini ferdi, toplumsal (siyasi, ekonomik, kültürel) ve ailesel
olarak kuşatan hayatlarının kopmaz parçasıdır.
“Salih” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de müfred (tekil) olarak
30 yerde geçerken, çoğul (cem) olarak 60 yerde zikredilmiştir.
Salih amel ile ilgili ayet-i kerimeler incelendiği zaman,
bu amellerin hayatın sadece bir bölümünde, bazı işlere has
olmadığı, aksine hayatın bütün alanlarını kapsadığı görülür.
Dolayısıyla Kur’an toplumu, hayatın bütün aşamalarında ve
bütün alanlarında işleyeceği salih amellerle toplumun büyük
bir numunesi olduğu gibi salih amellerin vereceği meyveler
neticesinde toplumun İslam’la kuşanmasına ve İslam’ın rengiyle
boyanmasına önayak olmalıdır.
Kur’an-ı Kerim, meramımızı tatlı ve hoş söylemiyle en güzel
şekilde ifade etmektedir
“Erkek veya kadın, mümin olarak kim salih
bir amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat
29
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta
olduklarının en güzeli ile veririz.”30
Çoğu zaman “güzel işler” olarak anlamlandırılan “salih
amel” kavramı, insanların dünya ve ahiret hayatının
güzelleşmesi için yapılan güzel amellerin tümünü kapsar.
Allah Teâlâ bu tür amelleri işleyenlere güzel bir hayat yaşatacağını
vaad etmektedir. Ayette, salih amelin insan hayatını
güzelleştireceği zikredilir. Mükâfatlarının yapmakta olduklarına
karşılık en güzeliyle verileceği vaadi, salih amelin hem
dünyada hem de ahirette mutlu bir hayata ön ayak olacağının
göstergesidir.
Derin anlamlar ifade eden bu ayet, salih amel işlemeyi
hayatının bir parçası haline getiren Kur’an toplumunun dünyada
ve ahirette mutlu ve mesut olacağı bir hayatla karşılaşacağını
bildirmektedir. Bu arada yeryüzünde güzel bir hayatla
yaşatma vaadi, Mü’minlerin bol para kazanmaları ve
zenginleşmeleri şeklinde anlaşılmamalıdır. Haramların ve günahların
cenderesinden kurtulmuş tertemiz bir aile yapısı,
huzur, mutluluk ve bereket dolu, Allah Teâlâ’nın sevgisinin
kalplerde yer edindiği ve hareketlerde canlandığı tertemiz bir
yaşam biçimidir. Bu arada Allah Teâlâ’nın kullarına vereceği
mal ve mülk nimetin başka bir ayağını oluşturur.
“İman edip salih amel işleyenlere, içinden
ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O
cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık
olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize
verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara
(bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak
30. Nahl 97
30 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler
de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.” 31
Kur’an toplumunun fertlerinin işlerinin evvelinde ve
ahirinde, zahirinde ve batınında Allah rızası vardır. Her
şeylerini Allah için yaparlar. Hayata bu zaviyeden baktıklarından
günahlardan kaçınma ve Allah Teâlâ’ya hakkıyla
ibadet etme ruh ve bilinci hayatlarını kuşatmıştır.
Allah Teâlâ, bazen çağrısına bütün insanları muhatap kılmakta,
bazen de bunu sınırlandırıp hedefine Mü’minleri yerleştirmektedir.
Ancak bu ayette insanlığa topyekûn bir çağrıda
bulunduğunu görüyoruz. Önce iman edilmesini, ardından
bunun amele dönüştürülmesini, bunun karşılığında insanı
hayrette bırakan muhteşem cennet nimetlerinin olduğu zikredilmektedir.
İnsanların derk etme ve anlama kabiliyetleri göz önünde
bulundurularak cennetteki nimetler dünyadaki nimetlerle
mukayese edilerek açıklanmaktadır. Aklın dünyanın
ötesindekileri yani karşılaşmadığı şeyleri tasavvur etmesi ve
kavraması zor olduğundan bu mukayese ile insanların daha
iyi kavramaları sağlanmaya çalışılmıştır.
“Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan
içindedir. Bundan ancak iman edip iyi
ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye
edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” 32
Kısa surelerinden biri olmakla birlikte Asr Suresi, Kur’an-ı
Kerim’deki dini ve ahlaki yükümlülüklerin ve öğütlerin özü
sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir.
31. Bakara 25
32. Asr 1-3
31
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Amel-i salih iman’dan sonraki en doğal aşamadır. İman
hakikatinin kalpte yerleşmesiyle harekete geçen Mü’min, salih
amellere yönelmeye başlar. İmanın gerçekliği; aktiviteye
ve harekete geçirici özelliklere sahip oluşundandır. İmanın
kalpte yer edinmesiyle hareketsiz durması ve aktiviteye dönüşmemesi
düşünülemez. Amel, hakiki imanın ikizi gibidir.
İmanın kalbe girişiyle salih amelin çırpıntıları başlar. Özellikle
Kur’an toplumunun bireylerini bir an bile durdurmayan, peşinden
sürükleyip hayırlı işler yapmalarına yol açan en büyük
enerjidir. Ayetlerde belirtildiği gibi, insanların hüsrandan, zarardan
ve iflastan korunmalarının biricik yolu iman ve imanı
izleyen salih ameldir. Hakkı ve sabrı tavsiye etme ise iman ve
salih amelin meyveleridir.
“Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek
için, ölümü ve dirimi yaratan O’dur. O, güçlüdür,
bağışlayandır.”33
İnsanların işleyeceği salih amellerin imtihana tabi tutulacağı
bilinci tembellikten, uyuşukluktan, günahlardan ve
şeytani tuzaklardan uzaklaşmaya ve Allah Teâlâ’nın hoşlanacağı
güzel amellere yönelmeye sebep olur. Tamamıyla
Allah Teâlâ’ya teslim olmuş, yaşamı ve ölümü Allah’a bağlayan,
hayatı Allah’ın rızasına vakfeden Kur’an toplumunun
adımları salih amel ile kuşatılmıştır. Olaylar İslami bakış açısıyla
değerlendirildiği ve eylemlerde Allah’ın rızası arandığı
için her şey kontrollü, ölçülü ve hakkın istediği minval üzere
yürümektedir.
“İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki
hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yükle-
33. Mülk 2
ARAŞTIRMA
meyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar
ebedî kalacaklar.”34
Allah Teâlâ’nın rahmet dalgalarının Mü’minleri nasıl kuşattığını,
iman ile birlikte salih amellerin cennet kapılarını nasıl
açtığını görüyoruz.
Zaten Kur’an toplumunun fertleri Allah’a teslimiyetin en
numune şeklini oluştururlar. İbadet vakti gelince içinde riya
bulunmayan halis ve samimi kalple ibadetlerini yerine getirirler.
Allah yolunda mücadele, direniş ve cihada ihtiyaç duyulduğunda
evlatlarını, mallarını ve engelleyici her türlü bağı
ellerinin tersiyle itip canla başla çalışırlar. Önlerine çıkacak
her sona hazırdırlar. Vazifelerini hakkıyla icra durumunda
karşılaşacakları her sonun hayırlı olduğuna inanırlar.
Siyaset ve ekonomi alanında en güzelini yaparlar. Ahlak
alanında en iyiye ve kemalin zirvesine ulaşmak için çabalarlar.
Kur’an toplumunun fertlerinin işlediği salih ameller,
Mü’ninlerin tekdüze ve donuk kişilikler olmadığını, ihtiyaç
duyulan her alanda en iyisini işleme azmine sahip olduklarını
ortaya koyar.
“Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak
kim salih bir amelde bulunursa, onlar
cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin
sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa
uğramayacaklardır.”35
Allah Teâlâ, insanların cennete giriş şartını iman ve salih
amele bağlamaktadır. Dolayısıyla inanmak, Allah’ın rızasını kazanmak
ve cennete gitmek için yeterli ölçü değildir. Zaten insa-
34. A’raf 42
35. Nisa 124
32 kur’an toplumunun özellikleri
33
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
nı ameli salihe sevk etmeyen pasif bir imanın faydası da yok.
Allah Teâlâ’nın Mü’minlerden istediği ettiği iman, salih amele
sevk eden, Allah’a kulluğu yerine getirmeye zorlayan imandır.
“Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir
ve salih amellerde bulunan Mü’minlere, onlar
için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde
verir.” 36
Kur’an’ın Mü’minleri ilettiği yol, her yerde ve her zaman
kullanılabilecek bir yöntem ve metodu kapsamakta ve insanları
salih amellere yönlendirmektedir.
Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah Teâlâ’nın
koyduğu ilkeler bu şekilde tezahür etmektedir. Kullarını iyi tanıdığından
kendileri için nelerin daha hayırlı ve iyi olduğunu,
nelerin de şer ve kötü olduğundan haberdardır. Bu nedenle
insanın ferdi ve toplumsal hayatını kuşatan bütün alanlarda
en güzel ölçüyü O koymuştur. İnsanlar, O’nun ölçüsüne göre
hareket ettikleri zaman mesut olurlar, başka ölçüleri esas aldıkları
zaman ise hüsrana uğrarlar.
“Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden
yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının
çiğnenmesinden korkar.”37
Ayet-i kerimeler Kur’an toplumunun ahlaki özelliklerini bir
bir sıralamaktadır. Salih amel işleyenleri, yani Allah’a karşı
vazifelerini hakkıyla icra edenleri ne baskılar korkutur ne de
zalimlerin zulmü. İmanla birlikte işledikleri salih ameller çelikten
bir zırh gibi korumaya almıştır. Düşmanın anlık vereceği
zarar ve sıkıntıların kalıcı bir tesiri yoktur.
36. İsra 9
37. Taha 112
34 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Artık kim, bir mü’min olarak salih amellerde
bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak)
küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz, onun
yazıcılarıyız”38
Hiçbir hayırlı çaba boşa gitmez. Dünyada karşılığı olmasa
da kayıt altına alınmış her iyilik ve salih amel, ahirette en güzel
karşılıkla mükâfata dönüşecek.
“Onu dosdoğru (bir Kitab) olarak indirdi ki
katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)
uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere
kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjdelemek
için.”39
Yani insan, canının istediği gibi yaşayan ve ömrünü sorumsuzca
tüketen başıboş bir varlık olarak yaratılmadığı gibi,
ölümünden sonra da kendi başına bırakılmayacak. İmanla
birlikte salih amellerde bulunmuşsa en güzel mükâfatla karşılığını
bulacak. Aksi takdirde büyük bir azabın beklemekte
olduğuyla ilgili şiddetli bir tehdit yapılmaktadır.
Bu ayette bir incelik göze çarpmaktadır. Salih amel ile ilgili
fiil, muzari olarak zikredilmiş. Yani bununla amellerin sadece
bir defaya has olmadığı, sürekli olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu süreklilik, hayatın bütün boyutlarını kuşatmalı
ve insanda ahlak halini almalıdır.
Salih ameller, adımlarını kuşatan, kişiliklerinin çerçevesini
çizen, hayat alanlarını şekillendiren ve ilişkilerine çeki düzen
veren Kur’an toplumunun en önemli özelliklerindendir.
38. Enbiya 94
39. Kehf 2
ARAŞTIRMA
3-İBADET
Salih amellerin başı Allah Teâlâ’nın mü’minlere farz kıldığı
ibadettir. Bu vücubiyetin yerine getirilmesi Kur’an Toplumu
için hayati öneme haizdir. İslam, itikad boyutunda ruhlar
âlemini ihya ederek diriltirken maddeden uzak ve bağımsız
değildir. Kur’an toplumunun manevi boyutlarının sınırları çizilmiştir.
Zihinlere kazınan itikadi bağlılık kulluk, bedende
kendini namaz, oruç, hac ve zekât gibi amellerle ortaya koyarak,
Kur’an toplumunu diğer topluluklardan ayırır. Kulluğu
göstermenin ve ilan etmenin sessiz nişaneleridir ibadetler.
Aynı zamanda Allah Teâlâ’nın uluhiyetini bedenen haykırmaktır.
Müslümanlar bütün namazlarında bunu dile getirirler;
“(Rabbimiz!) Ancak sana ibadet ederiz ve
yalnız senden yardım dileriz”40
İbadet kulluğun en bariz göstergesidir. Hayatın anlamını
tayin eden ibadet, ölü bedeni harekete geçiren ruh mesabesindedir.
Mü’minlerin hayatı ibadetsiz düşünülemez. İbadetin
olmadığı yerde Allah Teâlâ’nın razı olacağı kullardan da
bahsedilemez.
Bu sebeple Allah Teâlâ bir çok ayet-i kerimede Kur’an
toplumuna ibadeti emretmekte, yapanlara mükafat yapma-
40. Fatiha 5
36 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yanlara da azap vadetmektedir. İbadet, can bedende oldukça
yerine getirilmesi gereken amellerdir. Mü’minin hayatının
vazgeçilmez unsurlarıdır.
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya,
yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında
bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine)
iyi davranın; Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”41
“Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine
ibadet et!”42
“Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın;
Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki
kurtuluşa eresiniz.”43
Mescit ve Namaz
İslam’ın şiarı olan Mescid, Kur’an toplumunun merkezidir.
Mü’minlerin omuz omuza, gönül gönüle birbirlerine
yaslandıkları ve secdeleriyle Allah Teâlâ’ya kulluklarını ifa ettikleri
mekanlardır. İbadetin ikame edildiği, acı ve sevinçlerin
paylaşıldığı ve kültürel etkinliklerin yapıldığı alanlardır.
Bu merkezde toplanan mü’minler kulluklarının göstergesi
olan ibadetlerini yerine getirirken, kenetlenmiş tuğlalar gibi
birbirlerine bağlılıklarını ortaya koymakta ve bu halleriyle Allah
Teâlâ’nın hoşlandığı Mü’min kardeşliğin özünü yansıtmaktadırlar.
41. Nisa 36
42. Hicr 99
43. Hac 77
ARAŞTIRMA
Mecidler Allah Teâlâ’ya kulluğun yapıldığı mekanlardır.
İslam’ın şiarı olan namazın daha çok cemaatle kılındığı yerlerdir.
Bu mekânda toplanan mü’minler hep birlikte Allah’a
kulluklarını ortaya koyar, rağmet ve mağfiretini niyaz ederler.
Mecsid, sadece namaz ibadetiyle sınırlandırılmış mekan
değildir. Buranın ruhi atmosferi Kur’an toplumunu her açıdan
eğitir. Birlik olmanın, kulluk için toplanmanın ve safları
sıklaştırmanın sadece bedenen değil aynı şekilde ruhen de
olması gerektiğini öğretir.
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret
gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan
kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden
olmaları umulanlar bunlardır.”44
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
buyurdular ki:
“Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için
mescidi vatan edindiği (çokça gitmeyi alışkanlık
haline getirdiği) zaman Allah’ın onun bu
halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı
olan kimselerin onun yanlarına dönmesiyle
(kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir.”
Kur’an toplumunun fertleri namazlarını en güzel şekliyle
ikame ederler. Namaz ibadeti Kur’an toplumunun en önemli
mihenk taşıdır. Namaz kılmayanların Kur’an toplumunun
içinde yerleri yoktur. Namaz ayrıştırır ve ayıklar. Keskin kılıç
gibi Kur’an toplumunun fertlerini diğerlerinden ayırır:
44. Tevbe 18
hüseyin yıldız 37
38 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Yine onlar, Rablerinin davetine icabet
ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında
danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz
rızıktan da harcarlar.”45
“O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler;
onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.”46
Resulullah Aleyhusselati Vesselam birçok hadisi şeriflerinde
namazın ehemmiyetine dikkat çekmektedir;
İmam Malik (ra)’e ulaştığına göre, Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam şöyle buyurmuştur:
«İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz
sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz
namazdır. (Zahiri ve batini temizliği koruyarak)
abdestli olmaya ancak mü’min riayet
eder.” 47
Câbir (ra) şöyle dedi:
– Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i:
“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında
namazı terk etmek vardır” buyururken işittim.48
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın
şöyle söylediğini işittim: “Sizden birinizin kapısının
önünden bir nehir aksa ve bu nehirde
her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç
45. Şuara 38
46. Lokman 4
47. Muvatta Taharet 36
48. Müslim
39
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
kir kalır mı, ne dersiniz?” “Bu hal, dediler,
onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” Aleyhisselatu
Vesselam:”İşte bu, beş vakit namazın
misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları
siler” buyurdu.”49
Hacc
Hacc Kur’an toplumunun yeryüzüne yayılmış milyonlarca
ferdinin ibadet amacıyla belirlenmiş zaman ve mekanda bir
araya gelmesidir.
İçinde büyük hikmetleri barındıran hacc, İslam’ın temel
rükünlerinden biridir. Bundan dolayı fıkıhta İslam’ın 5
esasından biri olarak zikredilmiş, hem beden hem de mal
ile yapıldığından dolayı ayrı bir önem atfedilmiştir. Fıkıhta
“Arafat’ta belirli vakitte bir miktar durmak ve ardından Kabe-i
Muazzama’yı usulüne uygun olarak tavaf etmek” olarak tanımlanan
haccın eda şartları, ihram, Arafat’ta vakfe yapmak,
Kabe’yi tavaf, Safa ile Merve arasında sa’y etmek ve başı tıraş
etmektir. Bu temel şartları yerine getiren mü’min hac ibadetini
yerine getirmiş olur.
Hacc, namaz ve oruç gibi bedeni, zekât gibi mali, Cuma
namazı gibi sosyal ve siyasi anlamlar içermektedir. Yeryüzünün
dört bir yanından farklı kavim ve milletlere mensup Müslümanların
bir araya gelip kaynaştıkları, sorunlarını ve sıkıntılarını
gündeme getirdikleri, farklı bölgelerde sıkıntı ve zulüm
altında yaşayan Müslümanların dertlerine çareler aradıkları
Kur’an toplumunun yıllık kongresi niteliğindedir. Gereği gibi
yapılması durumunda İslam ümmetinin boğuştuğu sorunlardan
birçoğunun çözüme kavuşturulacağı, el ele vererek da-
49. Buhari, Mevakit 6
40 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yanışma içinde sıkıntı ve problemlerin halledildiği bir ibadet
olarak asli fonksiyonunu icra etmiş olur.
Hacc, diğer yönüyle mahşer gününün provası niteliğindedir.
Hacı adaylarının sırtlarındaki ihramlarıyla kefenli mahşer
yürüyüşünü hatırlatırken dünya hayatının bir anlam ifade etmediğini
göstermesi açısından önemlidir.
İnsanı kuşatan, özünden uzaklaştıran ve değerlerine yabancılaştıran
dünyanın debdebelerine karşı Mü’minlerin hakikatten
haberdar olması ve ona yönlendirilmesiyle ayrı bir
anlam taşımaktadır.
“İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak
ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla
sana varsınlar. Böylece onlar dünyevî
ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde,
Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanları kurban ederken, Allah’ın adını ansınlar.
Siz de onlardan yeyin, yoksula ve fakire
yedirin “50
“Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim’in
makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna
gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden
müstağnîdir.”51
“Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı, haccı
ifa ediniz”52
50. Hac 27-28
51. Al-i İmran 97
52. Müslim Hac 412
ARAŞTIRMA
Ebû Hureyre (ra)’den şöyle dediği nakledilmiştir:
“Allah elçisine hangi amelin daha faziletli
olduğu sorulunca şöyle buyurdu: Allaha ve
Resullüne iman’. Sonra hangisi? denildi. Allah
yolunda cihad’, buyurdu. Sonra hangisi sorusuna
ise; “mebrûr hac”, cevabını verdi”53
53. Buhârî, Cihad l; Hac, 4, 34, 102
hüseyin yıldız 41
ARAŞTIRMA
4-HAYÂ VE İFFET
Hayâ
Sözlükte “utanma, çekinme; tövbe, vazgeçiş” gibi anlamlara
gelen “hayâ” kelimesi, ahlaki bir terim olarak nefsin
çirkin davranışlardan rahatsız olup terk etme, hoş ve güzel
olmayan bir olayın ortaya çıkmasından dolayı kalpte meydana
gelen bir incelik ve ıstıraptır. Hayâ ahlakın yüce seciyelerindendir.
Allah korkusundan dolayı insanın kötülüklerden,
ahlâk dışı davranışlardan ve günahlardan uzak durmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de hayâ kelimesi üç yerde farklı anlamlarda
zikredilir. Hz. Musa (as)’ın hicreti esnasında yaşadıklarını
anlatan olayda zikredilen hayâ kelimesi yukarıdaki tarifi kapsayan
bir inceliği barındırır.
“Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını)
sulayan birçok insan buldu. Onların
gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın
gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. Şöyle
cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden
biz (onların içine dalıp hayvanlarımızı) sulamayız;
babamız da çok yaşlıdır. Bunun üzerine
Musa, onların yerine (hayvanlarını) sulayıverdi.
Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu
bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhta43
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
cım, dedi. Derken, o iki kadından biri utana
utana yürüyerek ona geldi: Babam, dedi, bizim
yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını
ödemek için seni çağırıyor. Musa, ona (Hz.
Şuayb’a) gelip başından geçeni anlatınca o:
Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.”54
Hayâ ile iman iç içedir. Bundan dolayı Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam hayânın imanın şubelerinden biri olduğunu
zikreder.
Hayâ, insan fıtratında bulunan bir özelliktir. Allah vergisi
bu üstün vasfın korunmaya ve güçlendirilmeye ihtiyacı var.
Allah’a iman gibi insanın zatında ve fıtratında yaratılan hayâ,
kirlere ve pisliklere karşı insanı tepkiye yönlendirir. Aynı zamanda
insanda güzelliklere yönelmenin ve kemalata ulaşmanın
anahtarıdır.
Onur ve izzet elbisesi görevi gören hayâ ile örtünenler ayıp
ve eksikliklerini örtmekle birlikte herkes tarafından saygı ve
ikram gören bir konuma yükselirler. Hayâdan sıyrılmışların
ve bu muhkem zırhtan yoksun halde bulunanların haysiyet
ve itibarlarının kendilerine getirecekleri bir iyilik veya faziletten
bahsedilmez.
Kişilikleri ihlas üzere bina edilen Mü’minler, kendilerini her
zaman Allah Teâlâ’nın huzurunda gördüklerinden günahlardan
kaçınmak için yoğun çaba harcarlar. İslam’ın terbiyesinden
geçtikleri için kötü ve çirkin amellere tepki gösterirler.
Elbiseleri hayâ olduğundan korunakları güçlendirilmiştir.
Hayâ elbisesi, günahların önünde duran ve günahların geçişini
engelleyen set görevi görmektedir. İcra ettiği vazife
54. Kasas 23-25
44 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
maddi elbiseden daha kapsamlıdır. Hayâ örtüsüyle örtünen
Mü’minin etrafındaki günah mazgalları birer birer
kapanmıştır. Bu aşamadan sonra kendisinden emin olup,
bol meyve veren bereketli bir ağaç gibi etrafına hayırlı ve hoş
dalgalar yaymaya başlar.
“Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek
giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva
elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın
ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar
(diye onları indirdi).55
Ashab-ı kirama seslenen Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyururlar:
«Allah’tan hakkıyla hayâ edin!» Abhab: «Ey
Allah›ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah›tan
hayâ ediyoruz» dediler. Bunun üzerine Resul-i
Ekrem Aleyhisselatu Vesselam şöyle buyurdular:
«Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız
hayâ) değil. Allah›tan hakkıyla hayâ etmek,
başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtivâ
ettiklerini muhafaza etmek, ölümü ve toprakta
çürümeyi hatırlamaktır. Kim ahireti dilerse
dünya hayatının ziynetini terk etmeli, âhireti
bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri
yerine getirirse, Allah’tan hakkıyla hayâ
etmiş olur.”56
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ayrıca şöyle buyururlar:
55. Araf 26
56. Tirmizi Kıyamet 25 (2640)
45
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm’ın ahlâkı
ise hayâdır”57
Hz. Ali (ra) hayâ ile ilgili şöyle buyurmaktadır: “Hayânın
en güzeli, insanın kendisinden utanmasıdır.”
Mü’minin kişiliğini şekillendiren hayâ, ahlaki olmayan
kötü davranışlarda bulunmaktan alıkoyar. İnsanı koruyan,
çirkin şeylere karşı önüne engeller çıkaran hayâ duygusu,
aynı zamanda güçlü bir koruyucu gibi günahlara karşı çembere
almaktadır.
Müslüman toplumlarda ahlaksız ve kişiliksiz insanlar
“hayâsız” “terbiyesiz” olarak nitelendirilirler. Hayâ perdeleri
yırtılmış, etraflarındaki koruyucu halka yıkılmıştır. Böyleleri
her kötülüğü yapmaya müsaittirler. Zaten insanlardaki hayâ
duygusu kaybolunca önleri açılır, insaflarını kaybeden birer
canavara dönüşürler. İnsanların yaşadığı haramla dolu hayat,
ırz ve namus düşmanlığı toplumda gün geçtikçe artan
hayâsızlığın ürünüdür. Hayâ duygusu zayıflayınca insanı günahlardan
alıkoyan refleksler birer birer yok olur. Toplumda
gevşemeler ve bozulmalar başlar. Zamanla toplumdaki güvenlikli
ortam kaybolur. İnsanların aralarındaki güven duygusunda
ciddi sarsıntılar baş gösterir.
Hayâlı insanlar hayatlarının Allah Teâlâ tarafından kontrol
edildiği bilinciyle yaşarlar. Allah Teâlâ’dan duydukları büyük
utanç, hayırlı ortamlara ve hayırlı işlere yönelmelerine
yol açar.
İmamı Gazali, hayâ duygusunun insanlara küçük yaşlarda
verildiğini, çocuklarda ilk temyiz melekenin ilk alametlerinden
birinin hayâ duygusu olduğunu ileri sürer. Çocuklar,
57. İbn-i Mace Zühd 17
ARAŞTIRMA
henüz küçükken bile bazı fiilleri işlemekten kaçınırlar. İşte bu,
hayânın kuşattığı ruh halinin davranışlarına yansımış halidir.
Bundan sonraki dönemlerde bu duygunun daha da güçlenmesi
ve derinleşmesi için güçlü eğitime ihtiyaç duyarlar. İçinde
yaşadıkları toplumda hayâ duygusu zayıfsa veya yoksa
zayıf bünyeleriyle direniş gösteremediklerinden toplumun
etkisiyle taşıdıkları hayâ duygusu yavaş yavaş solmaya ve
körelmeye başlar.
İslam alimlerinden bazıları hayâ ile akıl arasında ilişki kurmaya
çalışırken, hayâyı sadece bir duygu değil, aynı zamanda
bir düşünme ve muhakeme ürünü olarak değerlendirirler.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam “Utanmıyorsan
(hayâ etmiyorsan) dilediğini yap” hadisiyle hayânın en
sade ve en mükemmel tarifini ortaya koyar.
İslam, kadının varlığına hayâ tohumunu ekmek için çabalamakta,
var olan hayâyı geliştirmeyi hedeflemektedir.
Oysa Batıya sırtlarını dayamış kadınların durumu tamamıyla
bunun aksinedir. Batı kadınında hayâ gün geçtikçe varlığını
yitirmekte ya da düzenli olmayan şekilde gelişmektedir. Örneğin
bedeni açığa çıkaracak şekilde giyinerek var olan hayâ
tohumu solmakta, gelecek nesillerde varlığını yitirmektedir.
Neticede kadın, kadınlık özelliklerinin bir kısmını kaybetmektedir.
Batının kaynaklık ettiği, ülkemizde gün geçtikçe yaygınlık
kazanan cinsel hastalıklar, kargaşalar, kavgalar, kadın
haklarını çiğneyip köle gibi istifade etme çabaları günümüzün
en açık ve yaygın zulüm türleridir.
İffet sadece kadınlara mahsus bir şey değildir. Kur’an toplumunda
her erkek iffetli davranmalı gözünü haramdan sakınmalıdır.
Bu hem erkek hem de kadın için geçerli olan bir
husustur.
46 kur’an toplumunun özellikleri
47
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İnsanların biricik numuneleri olan Peygamberler, hayâ
alanında insanlığın önünde aydınlık yollar açmışlar. Hz. Yusuf
(as)’ın Mısır sarayında azizin hanımına karşı takındığı numune
tavır, Allah›tan utanma duygusunun dinin kuvvetinden
ve imanın sağlamlığından kaynaklandığının en belirgin göstergesidir.
İleriki konularda tesettür konusunu müstakil başlık halinde
işleyeceğiz. Ancak hayâ ile yakından ilişkisi bulunduğundan
tesettüre bir nebze olsun değinmek yerinde olur.
Tesettür
Tesettür, lügatte gizlenme, saklanma ve örtünme anlamlarına
gelir. Örtünme anlamı yoğun şekilde kullanılmıştır. Tesettür
kavramı örtü vesilesi olduğu için örtünme ve kapanma
anlamı verilmiştir. Ancak her örtü tesettür vesilesi sayılmaz.
Örtünün tesettür olarak adlandırılması, perde arkasında
olma, örtme, gizleme ve engellemeyle oluşur.58
Örtüden İslami tesettürü kastediyoruz. İslami tesettür ise,
İslam’ın farz kıldığı hükümlerden biri olarak kadın erkek ilişkilerinde,
kadının bedenini örtmesi ve gösterişten kaçınmasına
vesile olmasıdır.
İslami örtü olan tesettür iki özelliğe sahiptir. Birincisi bedeni
örtmenin farz oluşu, ikincisi ise namahremlerin bulunduğu
ortamda gösterişin yasaklanması! Her ikisine riayet edildiği
zaman İslami tesettürün şartları yerine getirilmiş olur.
Bazı kadınların tesettürlerinde tahrik edici renklerden istifade
ettikleri görülür. Bu durum onların boy ve poslarına
cezabiyet katarken bedenleri örtülü olduğu halde cezbedi-
58. İslam’da Kadın ve Tesettür, Hüseyin Yıldız
48 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
cilikleri göze çarpmakta ve üzerlerinde örtü yokmuş gibi bir
görüntüye yol açmaktadır. Bütün bunlar tesettüre saygısızlık
olduğu gibi, İslam’ın örtünme mantığına karşı gelmektir.
Genel olarak günaha ulaşmaya engel olan her türlü örtü
tesettür olarak nitelendirilirse de, tesettürü farklı çeşitlere
ayırmak mümkündür. Bunun bir çeşidi bedensel organların
tesettürüyken, diğer bir çeşidi ise düşünsel, fikri ve ruhi tesettürdür.
Örneğin İslami öğretiye göre tevhide iman kişiyi ruhi
ve fikri günahlardan, küfre düşmekten ve şüpheli şeylerden
koruyan zırh görevini görür.
Kur’an-ı Kerim’de dışarı ile olan ilişki ve irtibatlarda bütün
Mü’minlerden tesettüre uygun şekilde hareket etmeleri istenir.
Kadın olsun erkek olsun namahrem insanların haramla
karşılaşmalarında ya da karşı cinsle yüz yüze geldiklerinde
tesettüre riayet farz kılınmıştır.
“Mü’minlere söyle: “Gözlerini (harama
çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını
korusunlar.”59
“Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama
çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını
korusunlar”60
Müslüman kadınlar namahrem erkeklerle karşılaştıkları
zaman, tesettüre uygun şekilde konuşmalı, yani kendilerini
muhafaza edecek şekilde sözlerini sarfetmelidirler. Böylece
tesettüre halel gelmesini engelleyebilirler:
“Sözü yumuşak, tatlı bir eda ile söylemeyin
ki, kalbinde hastalık bulunan kimse kötü şeyler
ümit etmesin”61
59. Nur 30
60. Nur 31
61. Ahzab 32
49
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Müslüman kadınların yürüyüş şekli ve sokaktaki davranışlarında
tesettüre riayet etmeleri, aksi takdirde ruhunu yitirmiş
tesettürün bir şey ifade etmeyeceği ve günah kapısını açacağı
uyarısında bulunulur. Yürüyüşlerine dikkat etmeleri, ziynetlerinin
namahremler tarafından görülmemesi için itina ile hareket
etmeleri istenir.
“Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve
cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla
yürümesinler”62
Tesettürün Sınırı
Allah Teâlâ tesettürü farz kıldıktan sonra, İslam’ın zaruriyatından
olan tesettür Müslüman kadınlar tarafından yaygın
bir şekilde kullanılmaya başlandı. Allah Teâlâ’nın tesettürle
ilgili ilk emri; “Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar)
örtsünler”63 şeklindeydi.
Ayet-i kerimede geçen “ğumar” kelimesi, lügatlerde kadınların
başlarını örttüğü örtü şeklinde izah edilmektedir.
Ayet-i kerimeyi tefsir eden İbn-i Abbas (ra) şunları dile getirir
“Kadının saçlarını, göğsünü, boynunun etrafını ve çenesinin
altını örtmesidir”
Allah Teâlâ’nın emrine göre bu görevi en iyi üstlenecek
örtü uzun meknee ve başörtüsüdür. Başla birlikte boynu örtüp
aşağıya doğru indirilmeleri gerekir. Kadınların boyunlarını,
özellikle de başlarını döndürdükleri zaman örtemeyen örtüler,
kapanma ile ilgili vazifeyi icra edemezler. Sadece başın
kapatılması Allah Teâlâ’nın başı ve boğazı örtmeyle ilgili em-
62. Nur 24
63. Nur 31
50 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
rinin yerine getirememektedir. Ancak meknee’, özelliği gereği
boğazı ve çene altını örtebilen bir örtüdür. Örtüden müstesna
edilmeyen çenenin altını kâmil bir şekilde örtebilmektedir.
Bundan dolayı sade bir meknee’, en küçük tahrikleri utanma
olarak nitelendiren afife kadın ve kızların istifade edebileceği
sağlam ve uygun örtü türlerindendir.
Bazı fakihler, yüzün örtünmesini ihtiyati vacip olarak kabul
ederler. Bahsedilen kirli bakışlar zamanımızda epeyce yoğundur.
Ancak ulemanın çoğunluğu, bu tür ihtiyatı sadece
kirli bakışların zamanına has kılmamışlar. Aksine bunu saygın
bir ihtiyat olarak kabul etmişler.
Kadınların yüz ve elleri diğer organlarından daha az cezabiyete
sahip değildir. Yüz ve elleri örtmenin hayatı zorlaştırması
düşülerek bu konuda Müslümanlar kadınlara kolaylıklar
getirilmiştir. Bu şekilde kadınların, yüz ve ellerini örtmeden
toplumsal faaliyetlerini daha rahat şekilde yürütmelerine
imkân tanınmıştır. Ancak kadınlar bir ortamda sıkıntı çekiyorlarsa,
tanınmaları bazı sorunlar doğuruyorsa yüz ve ellerini
örtmeleri en uygun olanıdır.
Kadının Süslenmesi
Kadının cemali ve cezbediciliğinin yansıması “ziynet” olarak
isimlendirilebilir. Bundan dolayı ziynet hem kadının tabii
ve yaratılıştan gelen cemali, hem de sonradan oluşturulan
arızi cemalini kapsar. Bunlar sürme, kına gibi bedenle birlikte
olanlarla, bilezik ve kolye gibi bedenden ayrılabilen takılar
şeklinde ifade edilebilir.
İslam, kadınların süslerini göstermesini yasaklamaktadır.
Ayet-i Kerime bunu açıkça ifade etmektedir:
51
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama
bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini
esirgesinler. Görünen kısımları müstesna
olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini,
yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…
zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları
zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere
vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda
yürümesinler)…”64
Ayet-i kerime bizi şöyle bir neticeye yönlendirmektedir;
Namahremlerin dikkatlerini kadınların üzerine çeken ve şehevi
bakışlara yol açan her hareket haramdır.
Bu ayet-i kerimeyi tefsir eden bazı müfessirler ziynet lafzını
takıların takıldığı el, ayak, boyun, göğüs ve kulak gibi kadının
bedeninin uzvu olarak nitelendirmişler. Zira takılara bakmanın
bir mahzuru yoktur. Ancak esas sorun, kadının bu takıları
takmasıyla başlamaktadır. Takıların takıldığı alanların namahremlerin
bakışlarına açılması ya da görünmesi haramdır.
Ancak bazı alimler buradaki ziynetten kastın, ziynetin kendisi
olduğunu ileri sürmektedirler. Her iki durumda da ziynetin
kapatılmasının ve namahremlere görünmemesinin farz olduğu
ortaya çıkmaktadır.65
64. Nur 31
65. İslam’da Kadın ve Tesettür, Hüseyin Yıldız
ARAŞTIRMA
5-TAKVA
Sakınma, uzak durma, korkma, Allah korkusuyla günahlardan
kaçınma, Allah’ın emir ve yasaklarına uymada büyük
titizlik gösterme, Allah’ın himayesine girme, emirlerini hassasiyetle
yerine getirip nehiylerinden uzak durma ve azabından
korunma gibi anlamlara gelir.
Kur’an toplumunun en belirgin özelliklerinden ve en üstün
vasıflarındandır. Allah Teâlâ’nın Kur’an toplumunu vasıflandırdığı
en seçkin ve yüksek makamdır. Peygamberler tevhid
mücadelelerinin nihai hedefine takvayı yerleştirdiler. Hidayete
çağırdıkları insanları takvaya yönlendirdiler. Kısaca takva,
bütün ilahi dinlerde ve kitaplarda en yüksek ve en ideal ahlak
ve insani davranış olarak tanımlanır.
Dinin insana kazandırmak istediği en önemli değer takva,
diğer adıyla üstün ahlaktır. Takva ile üstün ahlak, yani Allah
Teâlâ’ya en güzel şekilde kulluk, diğer bir ifadeyle Allah
Teâlâ’nın insandan istediği ölçüyü yakalama anlaşılmaktadır.
Takva üzerinde hassasiyetle duran ve bu makama sahip insanların
ayrıcalıklarından ve yüceliklerinden bahseden Kur’an-ı
Kerim, takvayı sadece ferdi ve kişisel bir özellik olarak tanımlamaz.
Takvanın farklı boyutlar taşıdığını, sosyal, siyasi, kültürel
ve ekonomik gibi birçok alanı kapsadığını ortaya koyar.
53
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Takvaya çağrıda tek bir sınıf muhatap alınmaz. Avam olsun
havas olsun, toplumun en düşük tabakalarından en tepedekilerine
kadar bütün insanlar hedefe yerleştirilir. Kur’an-ı Kerim:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkupsakınmak
gerekiyorsa öylece korkup-sakının
ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir
din ve tutum üzerinde) ölmeyin.” 66
“Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkma”nın anlamı,
Müslüman’ın, bütün varlıklarıyla Allah’ın emirlerini yerine
getirme ve yasaklarından kaçınmaya çalışmasıdır. Ayetin bu
bölümünü Abdullah bin Mes’ud (r.a.), ‘O’na asi olmayıp itaat
etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın
sürekli hatırda tutmak” şeklinde açıklamıştır.
Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öyle korkup
sakınmak, yani hayatı takva ile kuşatmak ve Müslüman olarak
ölmek için Allah’ın ipine toptan sarılmayı, tevhid inancı
çerçevesinde bütünleşmeyi, bölünüp dağılmaktan kaçınmayı
ve hayatın sonuna kadar imanı korumayı gerektirir.
İslâm dini inanç ve ameldeki birlikteliğe ve cemaatleşmeye
büyük önem verir. Bunun içindir ki inanç alanına Allah’ın
birliği ilkesini yerleştirdiği gibi, ibadet alanında da hac ve namaz
gibi insanları bir araya toplayarak Müslümanların birliğini
sağlayacak prensipler koymuş, amelî tedbirler almıştır.
İnsanların İslami değerler çerçevesinde takva üzerine bina
edilmiş bir hayatı tek başlarına oluşturmaları zordur. Çevreden
gelen baskılar ve etrafı saran İslam dışı davranışlar insanları etkileyip
takva hedefinde çözülmelere yol açabilir. Hayatlarını İslam
çerçevesinde şekillendirmeye çalışan ve işlerini İslam’ın ön
66. Ali İmran 102
54 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
gördüğü gibi yürütmeye gayret edenlerin etraftan yönelen inhiraf
dalgaları karşısında zor durumda kalmaları oldukça yaygındır.
İnhirafların yaygın olduğu, insanların önüne çıkan cezp edici
şeylerin kapıp götürdüğü zor bir çağda yaşıyoruz. İnhiraflardan
korunmak, fertte ve toplumda takvaya yönelişi sürdürmek
ve takva hedefinden şaşmadan yürümek için Kur’an ve sünnet
üzerine bina edilen cemaatleşmeye büyük ihtiyaç vardır. Zaten
Kur’an toplumunun cemaatsiz düşünülmesi mümkün değildir.
Kur’an toplumu, İslami idealler çerçevesinde, fert ve toplum
bazında İslam’ı en kâmil şekliyle kabul etme ve yaşamayı gerektirir.
İşte bu, takvaya yürüyüşün diğer bir anlamıdır.
Kur’an-ı Kerim’de takva ile ilgili çok sayıda ayet-i kerime
bulunur. Bunlardan bir kısmını zikretmekle yetineceğiz:
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü
kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!”67
Çünkü Allah›tan korkmak, yani takvalı olmak O›nun gözetiminin
bilincinde olmak ve O’nun yüceliğini hissetmektir.
Takva, vicdanın derinliklerinde kanun koyma ve bu kanunları
uygulamayı gözetleyen bir gözlemci mahiyetindedir. İslam’ın
öngördüğü bütün yükümlülükler ve bütün direktifler bu temel
üzerinde yükselince anlam kazanır.
“Kim takva sahibi olur (Allah’tan korkar)
sa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona
beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse
O, kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini
yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü
koymuştur”68
67. Hac 1
68. Talak 2-3
55
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Müslüman fert ve toplumun kurtuluş reçetesi takva yoluna
girmesidir. Müslümanların yaşadığı acılar, sıkıntılar ve büyük
tıkanmaların önemli bir nedeni takvadan uzak oluşlarıdır.
Zira Allah Teâlâ’nın vaadi haktır. Tavalı olmaları durumunda
çıkış yolu bahşedeceğini bildirmektedir.
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın takva üzerinde
önemle durduğunu görmekteyiz.
Atiyye es-Sa’dî (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular
ki: “Kişi mahzurlu olan şeyden korkarak
mahzursuz olanı terk etmedikçe gerçek takvaya
ulaşamaz.»69
Yine bir hadislerinde Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurmuştur:
“ İnsanın Cennete girmesine en çok sebep
olan şey, onun Allah›a karşı duyduğu
takvasıdır»70
Takva konusunu Kur’an-ı Kerim’de farklı şekillerde ele
alınmaktadır:
1-Takva, Tarih Boyunca Allah Teâlâ Tarafından Bütün
Kullara Emredilmiştir.
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.
Sizden önce kendilerine kitap verilenlere
ve size “Allah’tan korkun” (takvalı olun) diye
emrettik. Eğer inkâr ederseniz biliniz ki göklerde
ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Al-
69. Tirmizi, Kıyamet 20 (2453)
70. Ahmed bin Hanbel, 2, 392
56 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
lah hudutsuz zengindir, ziyadesiyle övgüye
lâyıktır.” 71
Allah Teâlâ, kendisinden sakınılan ve azabından korkulan
gerçek otorite sahibi olan tek merciidir. Allah korkusu, kalplerin
ıslahı ve bütün yönleriyle O’nun hayat sistemini uygulamaya
özen göstermenin güvencesidir.
2-Takva, Peygamberlerin Muhataplarına En Belirgin
Tavsiyesiydi.
“Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti:
(Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?” 72
Hz. Nuh Aleyhisselam’ın, bu çağrısına karşı çıkan halk,
bu çağrının yalan olduğunu söyleyip red etmişti. İçlerinden
gönderilen bir elçi olduğu için Kur’an-ı Kerim’de kardeşleri
olarak nitelendirmektedir. Bu kardeşliğin onları imana götürmesi
gerekiyordu. Oysa Hz. Nuh Aleyhisselam’n davet ettiği
insanlar alay ettiler. Katılaşmış kalplerini yumuşatmak ve şirkten
vazgeçirmek için uzun süre çabalaması fayda vermedi.
Hz. Nuh Aleyhisselam tebliğin bütün boyutlarıyla toplumunun
karşısına çıkıp hidayete çağırdı. “Allah’tan korkmaz mısınız?
Yaptıklarınızın cezasından çekinmez misiniz? Katılaşmış
kalpleriniz Allah korkusu karşısında hiçbir ürperti hissetmeyecek
mi?” Oysa onlar bu çağrıları alaya alıp küfürlerinin içinde
helak olup gittiler.
Hz. Musa Aleyhisselam’ın Firavun’u davet ettiği şey takvadan
başkası değildi. Kısaca peygamberlerin ortak özellikleri
insanları Allah’tan korkmaya davetti. Allah’tan korkmakla
insanlar zulümden ellerini çekecek, özgürleşecek ve huzurlu
71. Nisa 131
72. Şuara 106
57
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
bir hayata sahip olacaklardı. İnsanların çoğu peygamberlere
isyan edip şirk kementlerinin arasındaki cahilane hayata sıkıca
sarılıp özgürleşmeye karşı koydular.
Hz. İbrahim Aleyhisselam’da diğer peygamberler gibi
Allah’tan korkmaya (takva) davet ediyordu:
“İbrahim’i de gönderdik. O kavmine şöyle
demişti: Allah’a kulluk edin. O’na karşı gelmekten
sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin
için daha hayırlıdır.”73
3-Takva, İnsanların Ulaşabileceği En Üstün Makamdır
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir
dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için
sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak
ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan
en çok korkanınızdır. (takvalı olanınızdır) Şüphesiz
Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” 74
Yukarıdaki ayet-i kerime Müslümanların dünya görüşlerini
ve değer ölçülerini dayandırdıkları ayetlerden biridir.
Fertler, gruplar, kavimler, ümmetler, milletler siyasi, kültürel,
biyolojik ve coğrafi özellikleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Bu
özelliklere bağlı olarak farklı kimlikler edinip bunlarla tanınır
ve tanışırlar.
Ayet-i kerime farklı yaratılmanın “kimlik edinme ve bu
kimlikle tanınma, tanışma” fonksiyon ve hikmetini onaylamakla
birlikte, farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın
üstünlük vesilesi olarak kullanılmasına müsaade etmez.
73. Ankebut 16
74. Hucurat 13
58 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İnsanın değerini ve onurunu iradesiyle elde etmediği etnik
aidiyete değil de, kendi iradesiyle elde ettiği evrensel değerleri
öne çıkarır. Ayette geçen “etka” kelimesinin içerdiği takva
kavramı, evrensel değerleri sahiplenme, erdemleri kuşanma
ve bunlara aykırı olanlardan uzak durmayı ifade eder. Evrensel
değerleri değer kılan ve onlara güzellik kazandıran ise
imandır.
4-Takva, Hayatın Zorluk ve Problemlerinden Kurtuluş
Vesilesidir.
“İddet müddetlerini doldurduklarında onları
ya meşru ölçüler içerisinde (nikâhınız altında)
tutun veya onlardan meşru ölçülere
göre ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi
de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte
bu, Allah’a ve ahiret gününe inananlara verilen
öğüttür. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir
çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden
rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona
yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir.
Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” 75
5-Ahirette Arzulanan Nimetlere Ulaştıran Köprüdür
“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda
hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında
kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara
yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne
hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler!
Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayır-
75. Talak 2-3
59
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
lısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime
muhalefetten) sakının.” 76
6-Kur’an Toplumunu Hayırlı ve Mutlu Sona Ulaştıran
Vasıtadır.
“Musa kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım
isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü
Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris
kılar. Sonuç (Allah’tan korkup günahtan)
sakınanlarındır.”77
Yeryüzünün zahiri üstünlükleri çoğu zaman İslam düşmanlarının
lehinedir. İlk bakışta sarsılmaz gibi görünen kudrete
sahiptirler. Kendilerinden emin olmadıkları için muhaliflerini
etki altında tutma ve korkutmaya yarayan silahlara sahip olmakla
emniyetlerini temine çalışırlar. Dolayısıyla silah bakımından
çoğu zaman Müslümanlardan üstün durumdadırlar.
Özellikle günümüzde İslam düşmanlarının elinde kitleleri yok
edebilecek envai türden silahlar bulunmaktadır. Olağanüstü
güçlerine rağmen dünyanın farklı bölgelerindeki az sayıdaki
Müslüman’ın varlığı huzurlarını bozmakta, rahatlarını kaçırmaktadır.
En modern silahları, bir avuç Müslüman’ı hayattan
alıkoymaya kâfi gelememektedir.
Ayet-i kerimelere ince ince kulak verdiğimizde vazifelerini
hakkıyla yerine getirdiklerinde hiçbir gücün Müslümanlara üstün
gelemeyeceği ve boyun eğdiremeyeceği anlaşılmaktadır.
Kendisinden yardım dilemeye ve sabretmeye çağıran Allah
Teâlâ, bütün bunların ardından takva sahiplerinin ulaşacağı
en güzel akıbetten haber vermektedir. Yani takva elbisesini
76. Bakara 197
77. A’raf 128
ARAŞTIRMA
kuşanıp kulluk vazifesi hakkıyla yerine getirdikleri zaman düşmanın
en gelişmiş silahları ve sarsılmaz gibi görünen gücüne
karşın kesin zaferin muttakilerin olacağı vurgulanmaktadır.
Veda Hutbesini arz ederken takvaya değinen Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam, üstünlüğün takvada olduğunu
bildirmektedir:
“Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki rabbiniz birdir,
babanız birdir. Arab’ın başka ırka, başka
ırkın Arab’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza,
dindarlık ve ahlâk üstünlüğü (takva) dışında
bir üstünlüğü yoktur.”
Diğer bir hadislerinde Hz. Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurmaktadır:
“Arabın Arap olmayana hiç bir üstünlüğü
yoktur. Üstünlük ancak takva iledir”78
78. Ahmed b. Hanbel, V, 411
60 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
B)
KÜLTÜREL ÖZELLİKLER
1-İLİM
Okumaya ve ilim elde etmeye büyük önem veren İslam,
mensuplarını yoğun bir şekilde ilme yönlendirir. Hz. Resul-i
Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a inen ilk vahiy okumaktan,
kalemden, eğitim ve öğretimden bahseder:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı
bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı
yazmayı öğretip ona bilmediklerini öğreten
Rabbin sonsuz lütuf sahibidir.”79
Kur’an-ı Kerim’de ilmin yoğun şekilde işlendiği görülür.
Bakara suresinin 30. ayetinde belirtildiği gibi, Hz. Adem
Aleyhisselam yaratılıp meleklere takdim edilince Allah Teâlâ
tarafından kendisine isimler öğretildi. Allah’ın, kendisine eşyanın
tüm isimlerini öğretmesi sayesinde üstünlük kazanan
insan ilim sıfatından dolayı halife vasfını kazandı.
İnsanın fıtratına hitap eden İslam, ilim öğrenmeyi Müslümanlara
farz kılmıştır. Her Müslümanın kulluk görevini yerine
getirecek, helâl ile haramı ve hak ile bâtılı ayırt edecek
kadar bilgi sahibi olması zorunludur.
79. Alak 1-5
62 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
«İlim tahsil etmek, kadın ve erkek her Müslümana
farzdır.”80
Bir Müslümanın ibadetle ilgili bilgileri öğrenmesi faz-ı ayn,
sosyal hayat için gerekli olan ilimleri öğrenmesi ise farz-ı
kifâyedir. Bu ilimlerin Müslümanların bir kısmı tarafından
öğrenilmesiyle farîza yerine getirilmiş olur. Ancak hiç kimse
öğrenmezse Müslümanların üzerindeki sorumluluk devam
eder.
Hiçbir din ve hiçbir sistemin İslâm kadar ilme önem verdiği
görülmez. Kur’an-ı Kerim, ilimsizlikten şiddetlice sakınılmasını
istemektedir:
“Sakın ha câhillerden olma!”81
“Kulları içerisinde Allah’tan ancak âlimler
korkar.”82
İlim, tanımak, bilmek ve gerçeği kavramaktır. Bundan
dolayı ilim, insanın basiret sahibi yapar. Kainatta var olan
değişmez hakikatlerle ilişki kurmasına yol açar.
İlmi öven Allah Teâlâ bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını
açıkça ifade etmektedir:
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”83
İlmin, âlimin ve ilimle uğraşan insanların değerini yükselttiğini
bildirir:
“Allah, içinizden iman edenlerle, kendilerine
ilim verilenlerin değerini yükseltir.”84
80. İbn-i Mâce, Mukkaddime 17
81. En’am 35
82. Fâtır, 28
83. Zümer 9
84. Mücadele 11
63
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam ise şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz Allah, ilmi kullardan silmek suretiyle
değil, âlimlerin ruhlarını kabzetmek
suretiyle giderecektir. Nihayet hiçbir âlim bırakmayınca
insanlar, cahil kişileri başlarına
geçireceklerdir. Bunlara meseleler sorulacak;
onlar da bilgileri olmadığı halde fetva verecekler.
Onlar bu suretle hem kendileri sapıklığa
düşerler, hem de halkı sapıtırlar.”85
Görülüyor ki, dünya ve âhiret saadetinin anahtarı ilimdir.
İlim, amellerin en faziletlisidir. İlim, nefisleri helâk edici ahlaksızlıklardan
kişiyi temizler; insanları aydınlatarak güzel ahlaka
kavuşturur ve âhiret yolunun nasıl aydınlanacağını öğretir.
İlim, Allah›ın kemal sıfatlarındandır. Allah Teâlâ’nın salih kullarının
üstünlüğü, sahip oldukları ilimden ve ilimleriyle amel
etmelerinden kaynaklanmaktadır.
İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’de ilim kökünden
türeyen kelimelerin yaklaşık 750 yerde geçmesi,
ilme verilen önemi göstermektedir. Kur’an-ı Kerim daha
çok ilim kavramını ilahi bilgi ve vahiy anlamında kullanır ve
Müslümanları ilme teşvik eder.
Hadis-i şeriflerde de aynı şekilde ilme vurgu yapılmakta
ve ilmin önemi ortaya konulmaktadır. İslâm ümmetinin benimsediği
değerler sisteminin devamlılığı ilme bağlı olduğu
için Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ilmin önemini
sık sık dile getirmiş, Müslümanları ilme yönlendirmiş, ilmin
nafile ibadetten daha üstün olduğunu bildirmiştir.
85. Buhâri, İlm 35, 41
64 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İlim, maldan daha hayırlıdır. Onun için ilim, kendinden
daha düşük bir şeye âlet ve köle yapılmamalı; ilmi
basit dünya menfaati uğrunda kullanmamalı, ilmi ve ilim
sahibini harcamamalıdır.
İlmin kapısı Hz. Ali (ra) ilimle ilgili şu tavsiyelerde bulunur:
“Sana söyleyeceklerimi iyi belle. İlim maldan hayırlıdır.
İlim seni korur; malı ise sen korursun. İlim amel
edildikçe ve başkalarına verildikçe artar; mal ise harcandıkça
eksilir. İlim âlime hayatında itibar kazandırır, ölümden
sonra da hayırla anılmasına vesile olur; malın sağladığı yalancı
itibar malla birlikte tümden kaybolur. Nice zenginler
vardır ki hayatta iken ölüdürler; Âlimler ise dünya durdukça
hayattadırlar.”86
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a “ilim nedir?”
diye sorulunca, “amelin kılavuzudur”87 buyurdu.
Âlim, âmil olmadığı (öğrendiklerini hayatına uygulamadığı)
zaman onun ilmi vebal olabilir. Zira Hz. Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam;
“Ümmetimin helâkı (fâsık) âlimlerden ve cahil
âbidlerden olacaktır.”88
Fahreddin Râzi’ye göre; ilmiyle amel etmeyen ve ilminden
yararlanmayan kimselerin hali; sırtında su kapları olduğu
halde çölde susuzluktan ölen devenin durumu gibidir. Amelsizlik
bir fitnedir.
“Fi’lü’l-ulemâ, delîlü’l-cühelâ” (Alimlerin fiilleri, cahillerin
delilleridir) sözünde belirtildiği gibi; ilim adamları hal-
86. Nehc’ul Belağa, (Bilim ve Yeni Bilim, Bünyamin Duran, Nesil Y.)
87. F. Râzi, Tefsir-i Kebir Terc. II/296)
88. Aliyyül Kari, Esraru’l-Menfûa, 364
65
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
kın örneğidirler. Âlim ilmiyle amel etmediğinde cahil öğrenmekten
kaçınır. Amelsiz ilim yağmursuz bulut gibidir.
“(Ey bilginler!) Siz Kitab’ı okuduğunuz (gerçekleri
bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip
kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor
musunuz?”89
“Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onu
taşımayanların (Kitab’ın hükümleriyle amel etmeyenlerin)
durumu, koca koca kitaplar taşıyan
merkebin durumu gibidir.” 90
89. Bakara 44
90. Cuma 5
ARAŞTIRMA
2-EĞİTİM
Eğitim küçük yaşlardan başlayan ve bir ömür devam eden
bir süreçtir. Allah Teâlâ’nın birliğinin ve büyüklüğünün ilanı olan
ezan ve kametin henüz yeni doğmuş bebeğin kulağına okunmasıyla
başlayan eğitim süreci son nefese kadar devam eder.
Kur’an toplumu günümüz şartlarının ortaya çıkardığı eğitim
ve öğretim imkânlarından istifade ederek bunu ideal toplumunun
inşası ve ihtiyaçları için kullanır. Eğitim ve öğretim
ilmin birer cüz’ü olup soyutlanmaları söz konusu değildir.
İlim, daha çok dinin aslına ait zaruri bilgileri kapsarken
eğitim fer’i ve dünyevi boyutu içine alır. Allah Teâlâ’nın emrinin
gereği gibi yerine getirilmesi belli bir eğitim çerçevesinde
gerçekleşebilir.
Dünya istikbarının Müslümanları ezerek zulmetmesinin
en önemli nedenlerinden biri ulaşmış olduğu eğitim düzeyinden
elde ettiği birikimdir. Matematik, Kimya, Fizik ve Biyoloji
ilimlerinden istifade ederek, her alanda bilimi kullanıp bilgi
teknolojisinde, ağır sanayide, silah teknolojisinde ve daha
sayamayacağımız diğer birçok alanda ilerlemiş ve “Kuvvet”
faktörünü lehlerine çevirmiştir. Oysa mü’minlere seslenen Allah
Teâlâ “Onlara karşı kuvvet hazırlayın” desturuyla çalışmalarını
bu noktada yoğunlaştırmalarını istemektedir.
ARAŞTIRMA
Kur’an toplumu, mevcut sorunların kaynağını tespit ederek
çözüm arayışına girer. Bunun önemli yollarından biri eğitim
sorunun halledilmesidir. Gençlerini gerekli eğitimden geçirebilmiş
Kur’an toplumu müstekbirlerin birçok dayatmalarını
elinin tersiyle itebilme kudretine ulaşabileceği gibi, İslam
ümmetinin önünü aydınlatacak kabiliyeti de yakalayacaktır.
İnsanlığa büyük acılar çektiren ve yeryüzünde zulüm imparatorlukları
kuran müstekbirlerin en büyük oyunlarından
biri Müslümanları her türlü maddi gelişmişlikte kendilerine
muhtaç hale getirip sömürmektir. Bunun için Müslümanların
eğitim ve öğretimden yoksun bırakmaya çalışırlar.
Kur’an toplumu, yeni nesillerini İslami ve dünyevi ilimler
alanında eğitip yetiştirebilirse zalimlerin ve müstekbirlerin karşısına
dikilip tarih sahnesindeki yerini alabilir. Bunun için de
örgütlü harekete ve imkânları seferber etmeye ihtiyaç vardır.
Kur’an-ı Kerim’in geçmiş ve gelecek bütün ilimleri barındırdığına
atıf yapılması dikkate şayandır. Hz. Süleyman Aleyhisselam
Belkıs’ın tahtının getirilmesini isterken ilim sahibi
zatın göz açıp kapatıncaya kadar tahtı getirtmesi ilmin ulaştığı
boyutları göstermektedir.
Hakeza Hz. Musa Aleyhisselam ile Hz. Hızır Aleyhisselam’ın
kıssası ilmin ehemmiyetini ve boyutlarını gözler önüne seren
ilginç bir vakıayı haber vermektedir. Bu kıssada:
Hz. Musa Aleyhisselam’ın deniz (sahilin)de Hz. Hızır
(Aleyhisselam ile görüşmesi anlatılıyor.
Bu görüşmede:
“Musa ona: Sana öğretilen ilimden bana da
öğretmen için sana tâbi’ olayım mı? dedi”91
91. Kehf 66
hüseyin yıldız 67
68 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İbn-i Abbâs (ra), Hürr ibn Kays ile Hz. Musa’nın arkadaşı
hakkında münazaa etmişti. Bu münazaada İbn Abbâs:
Musa’nın arkadaşı Hızır’dır, dedi. Derken onların yanına Ubeyy
ibn Kâ’b uğradı. İbn Abbâs onu çağırıp: “Ben şu arkadaşımla,
Musa’nın buluşmak için yol aramış olduğu arkadaşı hakkında
çekiştim. Sen Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’dan onun
hâlini zikrederken işittin mi?” dedi. Ubeyy şöyle dedi: “Evet,
ben Resulullah’tan işittim, şöyle buyuruyordu:
“Musa, İsrailoğulları’ndan seçkin bir topluluk
içinde bulunduğu sırada ona bir kimse geldi
ve: Senden daha âlim bir kimse biliyor musun?
diye sordu. Musa: “Hayır, bilmiyorum“
dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ Musa’ya:
“Hayır, kulumuz Hızır vardır!“, diye vahyetti.
Musa da onunla buluşma yolunu talep etti.
Allah Teâlâ onun için balığı bir alâmet yaptı.
(Allah tarafından) kendisine: “Balığı kaybettiğin
zaman hemen dön. Muhakkak sen ona kavuşacaksın“
denildi. Musa deniz içinde balığın
izini ta’kîb eder oldu. Musa’nın genç adamı
(kendisinden kuşluk yemeğini istediği zaman)
Musa’ya: “Gördün mü, kayaya sığındığımız
vakit ben balığı(n hâlini söylemeyi) unutmuşum;
onu söylememi bana şeytandan başkası
unutturmadı“ dedi. Buna karşılık Musa genç
adamına: “İşte bizim arayacağımız bu idi“
dedi ve izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler.
Derken Hızır’ı buldular. İşte Allah’ın kendi
Kitâb’ında kıssa yaptığı şey, onların (Musa ile
Hızır’ın) hâlindendir”92
92. Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, “Kitâbu’l-Fadâil, 7, 265
69
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Eğitim her Müslüman için zaruridir. Zira eğitimsiz bir topluluğun
Allah’ın hudutları dahil olmak üzere birçok hususta
cahilane tavırlar sergilemesi kaçınılmazdır. Nitekim ayet-i kerimede
şöyle buyrulmaktadır.
“Arabiler küfürce ve nifakça daha şiddetlidirler,
bununla beraber Allahın Resulüne indirdiği
ahkâmın hududunu bilmemeye daha
lâyıktırlar, Allah âlimdir, hakîmdir“93
Burada geçen A’rabiler müfessirlerin beyanlarına göre kırsal
kesimde yaşayan bedevi Araplardır. Aslında bu sadece
Araplar için değil bütün kavimler için geçerlidir. Yani her kavmin
A’rabisi olabilir. Bunlar ilimden ve medeniyetten uzak
yaşayan topluluklardır. Bu özelliklerinden dolayı Kur’an onların
temel özelliğini açıklarken aslında eğitimsizliğin sebep
olduğu tehlikeli sonuçlardan haber vermektedir. Bu nedenle
Kur’an-ı Kerim aslında bir nevi bu tipleri Kur’an toplumunun
standardına uygun görmemekte ve bu vasıflarla Kur’an toplumunun
ideal bir neferi olunamayacağına işaret etmektedir.
Kur’an toplumu hiç bir şartta ilimden ve bilgiden uzak
yaşayamaz. Allah Resulü henüz temellerini yeni yeni attığı
Kur’an toplumunun karşılaştığı ilk savaşta ele geçirilen müşrik
esirlerin kurtuluş fidyelerini Müslümanların çocuklarına verecekleri
eğitim şartına bağlaması, ilme verilen değeri ortaya
koymaktadır.
Kur’an toplumunun eğitime bakışı konjonktür ile doğru
orantılı ve çağın gerekleri ile uyumlu olmalıdır. Günümüz
dünyasında fertler ilköğretim, lise ve üniversite düzeyinde asgari
bir eğitimden geçiyorsa Kur’an toplumunun fertlerinin
93. Tevbe 97
70 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
bunun da ötesine geçmesi gerekir. Bütün ilimlerde adım adım
öne geçmek için çabalamalıdır. Bu noktada küfür dünyasının
gerisinde bulunuluyorsa bunun en önemli sebebi eğitimdeki
yetersizliktir. Oysa Kur’an toplumunda beşikten başlayıp mezara
kadar devam eden ve hiçbir kesintisi bulunmayan ilim
silsilesi bulunmaktadır.
Eğitimin Temel Prensipleri
1-Tevhid inancı
Tevhid inancı İslami eğitimin temelini oluşturur. Bu, bir
olan Allah Teâlâ’ya iman etmenin yanı sıra gereklerinin de
yerine getirilmesidir.
Kafirler, genellikle her şeyi yaratanın Allah Teâlâ olduğunu
bildikleri halde inanmamakta diretirler. Allah Teâlâ’nın
kâinatın sahibi ve yaratıcısı olduğunu kabule yanaşmazlar.
İçlerinden bunu kabul edenler ise Allah Teâlâ’nın işlerine
müdahale etmesini istemezler. Canlarının istediği gibi yaşamak
istedikleri için Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını kabule
yanaşmazlar.
“(Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin
bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar
kime aittir? “Allah’a aittir“ diyecekler. Öyle
ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de. Yedi
kat göklerin Rabbi, azametli Arş’ın Rabbi kimdir?
diye sor. „(Bunlar da) Allah’ındır“ diyecekler.
Şu halde siz Allah’tan korkmaz mısınız!
de. Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin
melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin
elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kolla71
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
yan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç
olmayan) kimdir? diye sor. „(Bunların hepsi)
Allah’ındır“ diyecekler. Öyle ise nasıl olup da
büyüye kapılıyorsunuz? de”94
İnsanları tevhide davet eden Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam, her şeyi gören, işiten, bilen, herkesin ulaşabileceği
kadar yakın olan, göklerde ve yerde hiçbir şeyin
kendisinden gizli kalmadığı, emri ve bilgisi dışında hiçbir şeyin
meydana gelmediği bir olan Allah Teâlâ’ya çağırmıştır.
Herkes faniyken sadece O bakidir, göklerde ve yerde bulunan
her şey O’na aittir.
“Tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir.
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.“95
Hz. Musa (As)‘a şöyle bildirilmiştir.
“Şüphesiz Ben, Ben Allah’ım: Benden başka
ilah yoktur. Bana ibadet et ve beni zikretmek
için namaz kıl.“96
Allah Teâlâ’nın akılları hayrette bırakan yaratılışı ve nizamın
işleyişi muhteşem ifadelerle zikredilmektedir:
“Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır,
ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü
çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan)
nasıl dönersiniz! O, sabahı aydınlatandır. O,
geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitle-
94. Muminun 84-89
95. Saffat 3-4
96. Taha 14
72 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
rin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte
bu, azîz olan (ve her şeyi) pek iyi bilen Allah’ın
takdiridir. O, kara ve denizin karanlıklarında
kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları
yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum
için âyetleri geniş geniş açıkladık.“97
Allah Teâlâ’nın yarattığı gözleri kamaştıran nizam aklı başında
kimselerin inanmakta tereddüt edemeyeceği muhteşem
ifadelerle anlatılmaktadır. Kâinatın işleyişindeki bu muazzam
disiplin, düzen ve uyum inanmayanları hakikati görmeye ve
küfür bataklığından kurtulmaya, inananları ise düşünmeye
ve tevhidi hayatlarının temeli haline getirmeye çağırmaktadır.
2-Ahiret Hayatı
İslami eğitimin temellerinden biri ahiret gününe olan
inançtır. Kur’an toplumunun inancında önemli bir yeri olan
ahiret, birçok hakikati içermektedir.
Dünyanın imtihan alanı olduğu, insanın yaptıklarından
dolayı hesaba çekileceği, herkesin belirlenmiş bir ömrünün
olduğu, zamanı gelince ömrün sona ereceği, yine zamanı gelince
dünya hayatının son bulacağı, bütün insanların bir araya
gelip Allah Teâlâ’nın huzurunda hesaba çekileceği, herkesin
ameline göre mükâfat ya da cezalandıracağına inanır. Salih
amel işleyenler Cennete gidecekken, kötü amel sahiplerinin
yeri ise cehennemdir.
İnsanın yaptığı her şeyi Allah Teâlâ bilmekte ve kayda
geçmektedir. Gizli ve açık yapılan her şey amel defterine işlenmektedir.
Herkes, işlediği amellere göre yargılanacaktır.
97. En’am 95-87
73
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Herkes kendi amelinin neticesiyle karşılaşacaktır. İnsan, hayatını
Allah Teâlâ’nın istediği şekilde geçirmiş, dünyanın maddi
zevklerinin ardına takılarak ömrünü tamamlamış... Hesap gününde
yaptıklarıyla karşılaşacaktır. Allah Teâlâ’nın koyduğu
ölçülere riayet ederek yaşayanlar kurtuluşa erecekler.
Ahiret inancı, İslami eğitimin temellerinden birisidir. Zira
insan, yeryüzünün imtihan alanı olduğunu, yapığı her şeye
karşı sorumlu olup hesap vereceği düşüncesiyle hareket ettiğinde
kulluğunun gereklerini yerine getirecektir. Dünyanın
zevklerinin geçici, gerçek hayatın ve hakiki lezzetlerin ölümden
sonra olduğuna inanan insanlar hakikat yolundan yürüyebilirler.
“Allah’ın gerçek bir vâdi olarak hepinizin
dönüşü ancak O’nadır. Çünkü O, mahlûkatı
önce (yoktan) yaratır, sonra da iman edip iyi
işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için
(onları huzuruna) geri çevirir. Kâfir olanlara
gelince, inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü
onlar için kaynar sudan bir içki ve elem verici
bir azap vardır.“98
“Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere
yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay
o inkâr edenlerin ateşteki haline! Yoksa biz,
iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde
bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya
(Allah’tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi
sayacağız?“99
98. Yunus 4
99. Sad 27-28
74 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
O gün insanlar dirilecekler ve yeryüzünde hayatlarını nasıl
geçirdiklerinin hesabını verecekler. Bu kadar yetkiye sahip,
yeryüzünün kaynaklarından istedikleri gibi istifade edebilen
insanlar elbette yaptıklarından sorgulanacak ve amellerinin
karşılığını bulacaklar.
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından
hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve
güçlü olandır, çok bağışlayandır.“100
Hayatı da ölümü de yaratan Allah Teâlâ’dır. Yeryüzünde
insana hayat bağışlayan Allah Teâlâ, kötülük kadar iyilik yapma
istidadı da bahşetmiştir. Hayat imtihan süresi olarak tayin
etmiş, ölüm bu sürenin bitimi olarak belirtmiştir. İnsan, imtihan
süresi içerisinde iyi ve kötü amelleriyle nasıl biri olduğunu ortaya
koymaktadır. Hesap gününde herkes yaptığının karşılığını
bulacaktır. İyiler cennete, kötüler ise cehenneme girecekler.
3-Ahlâk Eğitimi
İslam, insanın fıtratıyla uyumlu, davranışların ölçüsünü tayin
eden ve hayat çerçevesini belirgin şekilde çizen ahlak sistemini
ortaya koymaktadır. Kötülüğün ne olduğu, nasıl meydana
geldiği, insan hayatında nasıl tezahür ettiği, kötülüğün
artmasının sebebi, nereden kaynaklandığı, kötülük yollarını
açan sebepler gibi soruları cevaplandırarak İslami ahlakın temellerini
ortaya koyar.
İslam, kötülüğe götüren bütün yolları kapatmayı, insanın
sağlıklı bir ahlaki yapıya sahip olmasını ve toplumda iyiliğin
yerleşmesini hedefler.
100. Mülk 2
75
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah
ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham
edene (and olsun). Onu arındırıp-temizleyen
gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla,
günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette
yıkıma uğramıştır.“101
İnsana, bulunduğu her ortam ve şarta uyum sağlayabilecek
kabiliyet verilmiştir. İnsanın kurtuluşu ise, kendisini haramlardan
kurtarıp helal dairesinde yaşamakla mümkündür.
“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde
yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.
İman edip salih amellerde bulunanlar başka;
onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.“102
İnsanı en güzel şekilde yarattığını bildiren Allah Teâlâ,
hak yolu terk edip kötülüğe yönelirse ve hayatını haramların
içinde tüketirse hayvanlardan daha aşağı duruma düşeceğini
bildirilmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ’nın sınırlarını çiğnemeye ve
günah işlemeye sevk eden sebepleri bir bir açıklar.
Allah Teâlâ’nın koyduğu ölçüyü çiğneyenler, geçmişe
körü körüne bağlanarak, Allah’a isyan eden sapık önderlere
itaat ederek, hakikati bildikleri halde kibir ve gururlarının esiri
olarak, dünyevi makam ve mevkilere aldanarak, nefislerinin
etkisinde hareket ederek, dinin dünya hayatını çekilmez hale
getirdiğini düşünerek hakkı ellerinin tersiyle iter, ömürlerini
günah içinde yaşayarak geçirirler.
101. Şems 7-10
102. Tin 4-6
76 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Kur’an-ı Kerim, ahlakın sınır ve dayanaklarını geniş şekilde
izah eder. Birkaç örnekle kısaca değinmeye çalışacağız.
1-Adalet, yardımseverlik ve iyilik:
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya
yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık
ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız
diye size öğüt veriyor.103
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta
tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun.
Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya
itmesin. Adaletli olun; bu, Allah
korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)
tır.“104
Nevvas İbn-i Sem’an (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a iyilik
(birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı
verdi: “İyilik (birr), güzel ahlaktır. Günah
da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından
korktuğun şeydir.”105
2-Allah Yolunda Harcama:
Fakir, yoksul, yetim vb. ihtiyaç sahiplerine infak bulunma
Kur’an toplumunun ahlaki özelliklerindendir.
“Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz
içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasını
kazanmak için yapmalısınız. Hayır ola-
103. Nahl 90
104. Maide 8
105. Müslüm Birr 15 (2553)
ARAŞTIRMA
rak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak
verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.“106
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça
“iyi“ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız,
Allah onu hakkıyla bilir.“107
Görüldüğü gibi Allah yolunda harcama İslami ahlakın gereklerindendir.
Sıkıntı ve zorlukların yok olmasına yol açtığı gibi
sevgi ve kardeşlik bağlarının gelişmesine de sebebiyet verir.
3- Emanete Sahip Çıkma ve Sözünde Durma
Birçok ayet-i kerimede Allah Teâlâ’nın emanete sahip çıkanlardan
ve sözünü tutanlardan övgüyle bahsettiği görülür.
“Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine
ve ahidlerine riayet ederler“108
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular ki:
“Dört haslet vardır; kimde bu hasletler
bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de
bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar
kendinde nifaktan bir haslet var demektir:
Emanet edilince hiyanet eder, konuşunca yalan
söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet
edince haddi aşar.”109
4- İffet ve Haya
Fazilete dayanan iffetli bir hayat tarzını geliştirmeye çalışan
İslâm, iffetsizliği ve hayasızlığı yasaklamaktadır;
106. Bakara 272
107. Al-i İmran 92
108. Mü’minun 8
109. Buhari İman 24
hüseyin yıldız 77
78 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi
emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O,
düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.110
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl
şeylerden yiyin. Şeytana ayak uydurmayın,
zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak
size kötülüğü, hayâsızlığı, Allah’a karşı da
bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.”111
5-İyiliği Emretmek, Kötülükten Sakındırmak
Doğruluk ve iyilik İslam’ın temelidir. İslam, Mü’minlere
doğruluktan ayrılmamayı emrettiği gibi başkalarına hakikati
anlatmaktan, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktan sorumlu
kılar.
“Sizden, iyiye çağıran, doğruyu emreden ve
fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte Kurtulaşa
erişenler yalnız onlardır.”112
Huzeyfe (ra) anlatıyor: Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
buyurdular ki:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a kasem
olsun, ya ma’rufu emreder ve münkerden de
yasaklarsınız veya Allah’ın katından umumi
bir bela göndermesi yakındır. O zaman
yalvar yakar olursunuz da duanız kabul
edilmez.”113
110. Nahl 90
111. Bakara 168-169
112. Al-i İmran 104
113. Tirmizi Fiten 9 (2170)
79
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
6-Fedakârlık ve Bağışlama:
İnsanlarla ilişkilerde bağışlanma ve fedakârlıkta bulunmaları
Kur’an toplumunun ahlakının gereğidir.
“Arınmak için malını veren, yaptığı iyiliği
birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce
Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır.”114
7-İtidal
Her türlü ifrat ve tefritten uzak durma ve orta yolu tutturma
anlamında itidal Kur’an toplumunun bariz özeliklerindendir:
“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne
de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol
tutarlar.“115
Hz. Enes (ra) anlatıyor: Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurdu:
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin.”
Bir rivayette de: “...Isındırın, nefret ettirmeyin...”
buyrulmuştur.116
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurdu:
“İşlerin en hayırlısı orta ve itidal üzere olanıdır”
114. Leyl 18-20
115. Furkan 67
116. Buhari İlim 12
ARAŞTIRMA
3-KARDEŞLİK
İnsanlar arasındaki en güçlü, en sağlam ve en sarsılmaz
insani bağ kardeşlik bağıdır. Allah Teâlâ bu güzel hasleti
ve bu güzel özelliği Kur’an toplumun üyelerine büyük bir
lütuf olarak ihsan etmiştir:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin
arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan
korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.”117
Mü’minler kardeşler olarak evrensel İslam ailesinin bireyleridir.
Tasada, sevinçte, varlıkta, yoklukta, her zaman ve her
ortamda bir Müslüman diğer Müslüman kardeşleriyle birlikte
olacak. Onlara asla zulmetmeyecek, düşmanlık beslemeyecek.
Müslüman kardeşlerinin malını, canını, ırzını, namusunu
kendi malı, canı, kendi namusu bilecek. Müslüman kardeşlerine
karşı fedâkar davranacak. Kendisi aç kalacak ama
kardeşlerine yedirecek. Kendisi giymeyecek, kardeşlerine
giydirecek. Yardıma muhtaç olduğunda yardım edecek. Bir
vücudun azaları gibi sarsılmaz dayanışma içinde bulunacak.
Allah Teâlâ, Mü’minlerin kardeşler gibi olduğunu değil,
bizzat kardeşler olduğunu te’kidle açıklamaktadır. Allah
117. Hucurat 10
81
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Teâlâ’nın ifadelerinden Mü’minler arasındaki kardeşliğin
doğruluk ve hakikat üzerine bina edilen eşsiz bir bütünleşme
olduğu anlaşılmaktadır.
Mü’minlerin arasındaki kardeşlik madde ve miras gibi hukuki
temellerden öte, daha derinlere dayanan inanç kardeşliğidir.
Ayet-i kerime kardeşliği Mü’minlerin toplumsal hayatlarındaki
en bariz sıfatları olarak zikretmektedir. Ayetten şu önemli
noktaları çıkarabiliriz:
1- İman, onlar arasındaki bağları oluşturma ve kardeşlik
bağlarını en derinlerde inşa etme sebebidir.
2- Mü’minler arasında imandan kaynaklanan sıkı ve sarsılmaz
kardeşlik bağları, birbirleriyle çekişmeleri, kavgaları ve
ayrılıkları ortadan kaldırır.
3- Mü’minler, İslami kardeşlik yükünü yüklenince, yeni
sorumluluklar üslenirler. İslam toplumunun sorunları, problemleri
ve aralarındaki çekişmeleri sona erdirme vazifesini
icra etmekten sorumludurlar.
İşte bu bağlamda Kur’an toplumunun ilişki çerçevesini
gözden geçirince şöyle bir görüntüyle karşı karşıya kalıyoruz:
1- Bu öyle bir topluluk ki, samimiyet ve muhabbet ışığında
birbirleriyle çok dostane ilişkiler içerisinde bulunmaktadır.
2- Her türlü çekişmeden, kavgadan ve sürtüşmeden uzak,
nefsi heva ve hevesten sıyrılmış muhkem bir toplum ortaya
çıkmaktadır.
3- Kardeş kardeşin kötülüğünü ve zulme uğramasını istemeyip
tam aksine iyiliğini istediği gibi, Kur’an toplumunun
fertleri de aynı şekilde birbirlerinin hayrını ve iyiliğini isterler.
82 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Ebu Hureyre (r.a) Efendimiz Rasûlullah Aleyhisselatu
Vesselam’dan şu güzel hadisi nakletmektedir:
“Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinizin
aleyhinde fiyatları kızıştırarak necş yapmayın
(alışverişte birbirinizi aldatmayınız) Birbirinize
buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip dargın
durmayınız. Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini
bozmayınız. (Birbirinizin alışverişi üzerine
alışveriş yapmayınız) Ey Allah’ın Kulları!
Kardeş olunuz, Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.
O-na zulmetmez, sıkıntı anında onu
kendi haline terk etmez. Ona yalan söyleyip
aldatmaz. Onu küçük görmez. (Üç defa göğsüne
vurarak) Takva işte buradadır. Bir kimse
Müslüman kardeşine hor baktı mı işte şerrin bu
kadarı ona yeter artar bile. Müslüman’ın her
şeyi; canı, malı, ırzı Müslüman’a haramdır.”118
“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu
alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden
daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya
almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi
kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra
fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse
işte onlar zalimlerdir.”119
Toplum içinde kardeşliğin diğer bir yüzünü ortaya çıkarma
açısından ayet-i kerime muhteşem bir tabloyu gözler
önüne sermektedir. Toplumsal ilişkilerde her türlü kötü
118. Buhari Edep 7/88
119. Hucurat 11
ARAŞTIRMA
davranışlardan uzak, hiçbir çirkinliğin bulunmadığı, alaydan,
ayıplamaktan ve kötü lakap takmaktan uzak durulması
istenmektedir. Ayrıca Kur’an toplumu arasında zanna yer
verilmemesi, Müslümanların birbirlerinin kusurlarını araştırmaktan
kaçınmaları ve birbirlerini çekiştirmekten uzak durmaları
talep edilmektedir.
İslam’ın Kur’an-ı Kerim’in yol göstericiliği ile oluşturduğu
üstün insan topluluğu yüce edebe sahiptir. İslam toplumunda
herkesin dokunulmaz bir haysiyeti vardır. Herhangi bir bireyi
ayıplamak bizzat insanın kendisini ayıplaması gibidir. Çünkü
toplumun tümü imandan kaynaklanan kardeşliğin oluşturduğu
sarsılmaz bir bütündür.
Ayette Kur’an toplumuna “Ey inananlar” şeklindeki güzel
hitapla seslenilmektedir. Ve aralarında bazılarının diğerlerini
yani bir grup erkeğin diğer grup erkeği alaya alması yasaklanmaktadır.
Gerekçe olarak alay edilenlerin Allah Teâlâ’nın
katında belki de onlardan daha hayırlı olabilecekleri gösterilmektedir.
Ya da bir grup kadının diğer bir grup kadınla
alay etmesi yine aynı gerekçe ile yani alaya alınan kadınların
Allah’ın Teâlâ’nın ölçüsüne göre daha hayırlı olabileceği gerekçesi
ile yasaklamaktadır.
İman kardeşliği bu güzel ifadelerle harekete geçiriliyor.
İman edenlerin adeta «bir tek kişilik” ten ibaret oldukları,
içlerinden birisini ayıplayanın kendisini ayıplamış olacağını
hatırlatıyor.
Mü’minin diğer mü’min üzerindeki haklarından biri de
kendisini küçük düşürecek ve hoşuna gitmeyecek kötü lakaplarla
çağırılmamasıdır. Mü’minin mü’mine karşı edeb kurallarından
biri de bu tür yakıştırmalarla kardeşini üzmekten
kaçınmasıdır.
hüseyin yıldız 83
84 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Ayet Allah Teâlâ’nın ölçüsündeki gerçek değerleri ima
ettikten, kardeşlik duygusunu harekete geçirdikten, hatta bir
tek kişilikte bütünleşme bilincini vurguladıktan sonra imanın
anlamını gözler önüne sermektedir. Bu üstün niteliği yitirmemeleri
için mü’minlere uyarıda bulunmaktadır. Alaya alma,
ayıplama ve lakap takma gibi hareketlerle imandan sapmamaları
için dikkatleri çekilmektedir. “İnandıktan sonra fasık
olmak ne kötü bir addır” Bu iman ettikten sonra dönmek
gibi bir şeydir. Sonra ayet bunu zulüm kabul ederek, bu durumdakilerin
karşısına tehdit diliyle çıkmaktadır. “Kim tevbe
etmezse işte onlar zalimlerdir.” Bu üstün ve şerefli topluma
ruhsal terbiye kuralları bu şekilde yerleştiriyor.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının.
Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin
kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi
arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin
etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan
tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun.
Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok
esirgeyicidir.”120
Ayet, şerefli ve üstün toplumda insanların haysiyeti, özgürlükleri
ve kişilikleri etrafında bir başka dokunulmazlık
duvarı örmektedir. Onlara duygularını ve vicdanlarını nasıl
temizleyeceklerini etkileyici ve akıllara hayret verecek bir üslupla
zikrederken söz konusu sağlam duvarı yükseltmektedir
Surenin ahengine uygun olarak ayet şu güzel hitapla başlamaktadır:
“Ey inananlar” Sonra ayet, bu üstün topluluğun
fertlerine zandan kaçınmalarını emretmekte ve başkaları için
120. Hucurat 12
85
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
içlerinde doğan zan, şüphe ve kuşkuya kendilerini kaptırmamalarını
istemektedir. Ayet-i kerime bu emrin sebebini “Zira
zanların bir kısmı günahtır.” şeklinde açıklamaktadır. Buradaki
yasak zannın çoğuna yönelik olup kural olarak bazı
zanlar günah olduğuna göre, bu ifadenin insanın ruhunda
bıraktığı ilham kötü zandan tamamen kaçınılma şeklindedir.
Çünkü insan hangi zannın günah olacağını bilemez.
Kur’an-ı Kerim, kötü zanla kirlenerek günaha girmemeleri
için Mü’min vicdanları temizlenmeye davet etmekte. Ve
vicdanı her türlü düşünce ve kuşkudan uzaklaştırarak ilk yaratıldığı
gibi tertemiz bir hale dönüştürmektedir. Böylece o
vicdanın sahibi din kardeşlerine kötü zannın yıpratamayacağı
sevgi duyguları besler, şek ve şüphelerin kirletemeyeceği duruluk
elde eder, endişe ve beklentilerin bulandıramayacağı iç
huzur sahibi olur.
Bu durum vicdanların ve kalplerin eğitimiyle sınırlı
kalmaz. Ayet-i kerime, insanların birbirleri ile ilişkilerinde
uyulması gereken prensipleri gözler önüne sererken, İslam
toplumunda yaşayan insanların hakları çevresinde de bir
koruma duvarı oluşturur. Dolayısıyla İslam toplumunda insanlar
bir töhmetten dolayı cezalandırılmazlar, bir şüpheden
dolayı yargılanmazlar ve zan, insanların yargılanmalarında
temel dayanağı oluşturmaz. Hatta zan, insanlar hakkında
ya da çevreleri üzerinde kovuşturma için gerekçe bile kabul
edilmez.
Bunun anlamı, insanların sorgusuna sebep olan suçu işledikleri
açıktan açığa ortaya çıkana kadar suçsuz, hakları ve
özgürlükleri dokunulmazdır. İnsanların çevrelerinde dönüp
dolaşan zannı kovuşturma gayesi ile takip edebilmesi için zan
yeterli gerekçe değildir.
86 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İnsanların haysiyetlerini, haklarını, özgürlüklerini ve şereflerini
korumada bu ayetin önümüze serdiği muhteşem tablo
yeryüzünün hangi sisteminde bulunmaktadır? Bu prensip
üzerine bina edilmiş Kur’an toplumu bu prensibi önce vicdanında
gerçekleştirmiş sonra da hayata geçirmiştir.
Allah Teâlâ, Kur’an toplumunun kemale ermesi için zanlardan
kaçınma ile ilgili bir başka prensibi gözler önüne serer:
“Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayınız.”
Kusur araştırmak, kötü zannı izleyen bir hareket olabileceği
gibi, onunla ilgisi olmadan başlı başına eksikliği ortaya
çıkarmak ve insanın kötü durumlarını öğrenmek için de yapılabilir.
Kur’an-ı Kerim, ahlâklı olma hedefine uygun olarak bu
aşağılık harekete ahlaki yönden karşı koyup, kalpleri; başkalarının
kusurlarını araştırmak ve fenalıklarını ortaya çıkarmak
gibi aşağılık yönelişlerden temizlemeyi hedef edinir.
Şerefli ve yüce İslam toplumunda insanlar canları, yuvaları,
sırları ve ayıplarından emin olarak yaşarlar. Hangi gerekçe
ile olursa olsun, insanların can, ev, gizli sırlar ve ayıp dokunulmazlığı
çiğnenemez. Hatta bir suçu izleme ve kovuşturma izni
İslami düzende insanların ayıplarını araştırmak için bahane
olarak kullanılamaz. İnsanlar zahire göre değerlendirilir. Kimsenin
içlerini araştırmaya hakkı yoktur. Dışa vurdukları suçlar
ve aykırı davranışları nedeni ile cezalandırılırlar. Bir kişinin
başka biri hakkında zanda bulunmaya, tahmin yürütmeye,
insanların gizliden herhangi bir yasağı işleyip işlemediklerini
öğrenmeye, bunun için onların ayıplarını araştırmaya ve
onları yakalamaya hakkı yoktur. Suçlunun suçu işlemesi ve
bunun açığa çıkmasıyla İslam’ın müeyyideleri uygulanır.
Bundan sonra, Kur’an’ın eşsiz ifadeleriyle dehşet içerisinde
bırakan tablo ortaya konmakta ve dedikodu bütünüyle
yasaklanmaktadır:
87
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz
ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz.”
Allah Teâlâ en kaba gönüllerin ve duyarsızlığını yitirmiş
ruhların bile çekindiği ve tiksindiği muhteşem bir tabloyu
gözler önüne seriyor. Bu, kardeşinin etini yiyen bir kardeşin
sahnesidir. Allah Teâlâ, tiksinti uyandıran bu hareketten hoşlanmadıklarına
göre çekiştirmekten de hoşlanmayacaklarını
ifade edip son noktayı koyuyor.
Ardından kötü zan, ayıp araştırma, dedikodu gibi günahları
işleyenlerin rahmet arzusu ile tevbeye koşmalarını tavsiye
eder. “Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul
eden, çok esirgeyendir.”
Mü’minlere ardı ardına yapılan bu çağrılardan, onları sosyal
ve psikolojik eğitimin yüce ve parlak ufkuna yükselttikten
sonra, insanların haysiyetleri, özgürlükleri ve dokunulmazlıkları
etrafında sarsılmaz duvarlar örülüp duyarlılık çerçevesinde
ruhları harekete geçirildikten ve Allah’tan korkup tövbeye
yönelmeleri istendikten sonra, Allah’ın rahmet ve mağfiretinin
Mü’minlerin tepelerine yağdırılacağı müjdesi verilmektedir.
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı
yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini
hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman
kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti
ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler
olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam
kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı.
İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru
yolu bulasınız.”121
121. Ali İmran 103
ARAŞTIRMA
Ayet-i kerime yukarıda izah edilegelen tüm emir ve prensiplerin
hülasasıdır. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın
ve parçalanmayın” bu iki husus Kur’an toplumunun varlık sebebidir.
İslam’a sarılmak ve parçalanmamak… Bu iki hususu
sağlayacak olan biricik husus kardeşlik bağlarıdır. Siyer-i Nebiye
baktığımızda Asrı
Saadette elde edilen başarının temel
sebebinin ashab arasındaki güçlü kardeşlik bağları olduğunu
görüyoruz. Bu sebeple olsa gerek Allah Resulu Aleyhisselatu
Vesselam Mü’minlerin kardeşliğine büyük vurgular yapmış
ve konuyla ilgili çok sayıda hadis beyan etmiştir.
Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan,
sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber
koklamayın, rekabet etmeyin, hasedleşmeyin,
birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin,
ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği
şekilde kardeş olun. Müslüman Müslümanın
kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez,
onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye
şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi
yeterlidir. Her Müslümanın malı, kanı ve
ırzı diğer Müslümana haramdır. Allah sizin suretlerinize
ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize
ve amellerinize bakar. Takva şuradadır
-eliyle göğsünü işaret etti- : Sakın ha! Birinizin
satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah’ın
kulları kardeş olun. Bir Müslümanın kardeşine
üç günden fazla küsmesi helal olmaz.”122
122. Buhari Nikah 45, Edep 57
88 kur’an toplumunun özellikleri
89
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İbn-i Ömer (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Müslüman Müslümanın kardeşidir.
Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz.
Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah
da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı
bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple
onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır.
Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet
günü örter.”123
123. Ebu Davud Edeb 46 (4893)
ARAŞTIRMA
4-İYİLİK VE TAKVADA
YARDIMLAŞMA
İyilik ve takva çerçevesinde yardımlaşma ve ihsanda
bulunma Kur’an toplumunun en önemli vasıflarındandır.
Kur’an toplumu fertlerinin hayatlarını kuşatmış, ruh-ceset ilişkisine
benzer şekilde iç içe geçmiş ve davranışlarının ruhuna
nüfus etmi önemli bir özelliktir. Maddi, manevi, ferdi ve toplumsal
alanlarda olsun karşılaşılan her problem ve yüzleşilen
her sıkıntı ve soruna karşı harekete geçen bu insanlar, sıkın
ve problemler altında belleri bükülmüş insanların ellerinden
tutup gönüllerini okşayan birer merhamet abidesidirler. Menfaat
elde etmek, taraftar kazanmak ya da riya ve nam yapmak
için değil, iyilik ve takva yolunda yardımlaşmayı vazife
bilerek yardıma koşarlar. Kur’an toplumunun bu en bariz
özelliğine işaret eden Allah Teâlâ, Mü’minleri buna riayet etmeye
davet etmektedir:
“Ey iman edenler… İyilik ve takva konusunda
yardımlaşın, günah ve haddi aşmada
yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının.
Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması
pek şiddetli olandır.”124
124. Maide 2
91
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Ayet-i Kerimenin iyilik üzerine yardımlaşmayı iki kısma
ayırdığını görüyoruz:
a-Takva ve iyilik ekseninde müspet ve meşru yardımlaşma
emredilmekte…
b-Mü’minlerin Allah’tan korkup günah ve düşmanlık ekseninde
menfi ve meşru olmayan yardımlaşmadan kaçınmalarına,
böyle bir yardımlaşmanın Kur’an toplumunun özelliği
olamayacağına işaret edilmektedir.
Yardımlaşmanın Sınırı
Ayet-i kerimenin yaklaşımı göz önüne alındığında yardımlaşmanın;
ferdi, toplumsal, maddi, manevi, ilmi, kültürel,
sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik bütün alanları kapsadığı ve
hayatın bütün yönlerini içine aldığı görülmektedir. Kur’an-ı
Kerim, iyilik ve takva çerçevesindeki yardımlaşmada herhangi
bir sınır koymamaktadır. Yardımlaşmanın zaman ve
mekân gibi bir sınır da tayin edilmemiştir. Kur’an-ı Kerim’in
tabiriyle “günah” ve “düşmanlık”a karşılık gelen her “takva”
ve “iyilik” yardımlaşmanın temelini oluşturur. Bütün bunlardan
hareketle ayet-i kerimeden şunu çıkarıyoruz: Dünyanın
herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda Müslüman şahıs
ya da toplumun herhangi bir sıkıntı ve zorlukla karşılaştığı görülse
ya da duyulsa, diğer Müslümanların yardımcı olmaları,
sıkıntı ve zorluklarını gidermek için seferber olmaları zaruridir.
Esasında İslam’ın yardımlaşma prensibi, olgun ve faziletli
bir toplumun meydana gelmesine, Müslümanların düçar
olduğu sıkıntı ve zorlukların sona ermesine yol açacak en
önemli bir özelliktir. İyilik ve takva çerçevesindeki yardımlaşma
Allah’ın inayet ve yardımlarıyla birlikte bolluk ve bereket
kapısıdır. Bu önemli özelliği hayatlarının bir parçası haline
92 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
getirmeleriyle Müslümanlar, sıkıntı ve zorlukların üstesinden
gelebilecek ve etraflarını kuşatan problemleri bir bir aşabilecekler.
Yardımlaşma ve Hayırseverliğin Ölçüsü
Yukarıda zikredildiği gibi Kur’an-ı Kerim’in bakış açısına
göre iyilik ve takva mutlaktır. Bazı ayet-i kerimelerde hayırseverlerin
özellikleri anlatılırken, bu çerçeveye girenlerin kimler
olduğu bildirilir. Aşağıdaki ayet-i kerime bu vasfı taşıyan seçkin
insanları zikretmektedir:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz
iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe,
meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman
eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara,
yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa,
isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için)
veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve
ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler
ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda
sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır).
İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar
da bunlardır.”125
Başka ayetlerde de hayırseverler ve iyilik yapanların yüksek
makamlarına işaret edilmekte ve övülmektedir:
“Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kâfur
olan bir kadehten içerler. Allah’ın kullarının
kendisinden içtikleri bir kaynak; onu fışkırttık-
125. Bakara 177
93
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ça fışkırtıp akıtırlar. Adaklarını yerine getirirler
ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden
korkarlar. Kendileri, ona duydukları sevgiye
rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
“Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası)
için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz,
ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu
bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz.”
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden
korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir
sevinç vermiştir. Ve sabretmeleri dolayısıyla
cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.”126
Yardımlaşma ve iyiliklere sınır getirilmediği gibi fedakârlık
ve isarın da Allah Teâlâ tarafından övüldüğü görülür. Örneğin
Allah Teâlâ’nın yurtlarını terk edip Medine’ye hicret
eden Muhacirleri kendilerine tercih eden ve fedakârlıklarda
bulunan Ensar’ı övmesi tabloyu daha berrak bir hale getirmektedir:
“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi)
hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler
ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen
şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu)
duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç)
olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih
ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’
korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş)
bulanlardır.”127
126. İnsan 5-12
127. Haşr 9
94 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Bazı tefsirler ayetin nüzul sebebi hakkında şunları dile
getirirler: “Bir gün adamın biri Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın huzuruna varıp aç olduğunu söyler. Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam kendi evinden yemek getirtip aç
adama vermelerini ister. Oysa Resul-i Ekrem’in evinde yiyecek
cinsinden hiçbir şey yoktu. Bunun üzerine ashabına
dönüp, “Bu şahsı bu gece kim misafir edebilir? diye sorunca
muhacirlerden biri ayağa kalkıp o şahsı misafir etmek istediğini
söyledi. Misafirini alıp evine götürdü. Evde hanımının
çocuklar için hazırladığı bir kişilik yemekten başka bir şey
yoktu. Ev sahibi lambayı yakmadan yemeği ikram etti. Misafiri
yemekle meşgulken kendisi de yemek yiyiyormuş gibi
davranıyordu. Misafiri yemeğini yiyip doymuştu. Ancak kendisi,
eşi ve çocukları o geceyi aç geçirdiler. Misafirlerini doyurdukları
için de mutluydu. Sabah Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın huzuruna varınca Ensari’nin yüzüne bakıp
tebessüm etti. Ardından Haşr Suresinin 9. Ayetini okuyup
yaptıklarından dolayı övdü.
Tevbe Suresinde geçen şu ayet-i kerime mü’minlerin sadakalar
konusunda nasıl davranmaları gerektiğini ortaya
koymaktadır.
“Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü
verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını
bulamayanları çekiştirip onlarla alay
edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir.
Ve onlar için elem verici azap vardır.128
Bu ayet-i kerime hakkında şöyle rivayet olunmuştur ki,
Hz. Peygamber, insanları sadaka vermeye teşvik buyurmuş-
128. Tevbe 79
95
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
tur. Bundan dolayı Abdurrahmân b. Avf, kırk okka kadar
altın, bir okka kırk dirhem para ve bir rivayette dört bin
dirhem getirmiş ve “Sekiz bin dirhem param vardı, yarısını
Rabb’ime ayırdım, yarısını da evdekilere bıraktım.” demişti.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah, verdiğini de senin
için mübarek kılsın, evde alıkoyduğunu da.” duasında bulunmuştu.
Gerçekten de Abdurrahman, daha sonra o kadar bolluğa
ve berekete erişmişti ki, vefat ettiği zaman, mirasının sekizde
biri dört hanımına taksim edilince yalnızca dördüncü hanımı
olan Nadir, Seksen bin dirheme sulh olmuştu. Yine ashaptan
Asım b. Adiy de yüz vesek hurma getirmiş, “Bu gece bir zatın
hurmalığını sulamak için sabaha kadar gündelikçi olarak
çalıştım, karşılığında iki sâ’ hurma kazandım, birini evime alıkoydum,
birini de Rabb’im için getirdim.” demişti. Resulullah
da zekât olarak toplanan öteki hurmaların üstüne dökmesini
emreylemişti.
Münafıklar ise Abdurrahmân da, Asım da “Sadakalarını
başka değil, sırf gösteriş ve isim yapmak için getirdiler, Ebu
Ukayl’in getirdiği bir sâ’ hurmaya da Allah ve Resulü muhtaç
değildi, lâkin o da kendisine sırf sadaka veriyor desinler
diye getirdi.” şeklinde ileri geri dedikodu yapmışlar ve fiskos
etmişlerdi. İşte bu sebeple bu âyet nazil oldu. Münafıklar
İslam’ın ruhundan anlamadıkları için yardım ve sadakaların
boyutuna bakarak yardımda bulunanları çeşitli ithamlara
maruz bırakıyorlardı.
Oysa Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam takvaya bakıyor
kimin ne kadar getirdiğine değil. Binlerce dirhem getiren
de bir hurma getiren de O’nun için azizdi, yeter ki bu ameller
ihlas ve samimiyetle olsun.
ARAŞTIRMA
Kur’an’a Göre Fedakârlık
Ve Yardımlaşmanın Dayanakları
Bunlardan birincisi ve en önemlisi “iman”dır. Kur’an toplumunun
fertleri İslam’a olan inançlarından ve tevhidi kimliklerinden
dolayı birbirlerine karşı sarsılmaz bir mesuliyet duygusuna
sahiptirler. Toplumun diğer mensuplarının ihtiyaçlarına
ve sorunlarına karşı hiçbir zaman duyarsız ve sorumsuz
davranmazlar.
Yardımlaşma ve fedakârlığın ikinci dayanağı ise kardeşliğin
topluma hâkim kılınmasıdır. İnanç üzerine bina edilen
bu duyguyu taşıyan kardeşler, diğer kardeşlerinin sorunlarına
karşı hiçbir zaman duyarsız davranmazlar. Her zaman sorumluluk
bilinciyle hareket ederler.
Üçüncüsü Allah Teâlâ’nın apaçık emriyle yardımlaşma bir
emir olarak Mü’minlere iletilmektedir. “…İyilik ve takva konusunda
yardımlaşın…”
Huzurlu bir şekilde yaşamak ve hayatlarından lezzet almak
isteyenlerin bütün bunları gerçekleştirecekleri yer Kur’an’ın
baharımsı iklimidir. İyilik ve takva ışığında yardımlaşma, mal,
mülk ve ilim sahiplerinin fedakârlıkta bulunup Allah yolunda
bağışlamaları Kur’an toplumunun özelliklerinden olduğu
gibi Müslümanların sıkıntılarını aşmalarının ön şartıdır. Allah
Teâlâ tarafından övülen bu mümtaz özellikler Müslümanların
alınlarını süsleyen birer nur huzmeleri olup birçok sıkıntı ve
zorlukların aşılmasının anahtarlarıdır.
96 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
5-AİLE İNŞAASI
Kur’an-ı Kerim’e göre aile, toplumun asıl dayanağı olup
insanın terbiye ve yüce öğretiden geçtiği ocak olması hasebiyle
büyük önem taşımaktadır. Kur’an toplumu, birbirlerine
sıkı sıkıya bağlı, güçlü muhabbet köprüleri ve sarsılmaz bağlarla
kenetlenmiş bu küçük yuva ile daha muhkem bir hale
gelmektedir.
Aile konusuna özel bir yer ayıran Kur’an-ı Kerim, mutlu ve
muhkem bir ailenin oluşması için gerekli koşulları bir bir sıralar.
Kur’an toplumunun temelini oluşturan aile kurumunun
Kur’an ölçüleri doğrultusunda bina edilmesiyle ilgili çerçeveyi
üç esas üzerine bina eder.
Bunlar; teşvik, tahkim ve gelişmedir.
Aile ile ilgili ayetlerden bir kısmı Kur’an toplumunu teşvik
edip evlilik yoluyla aile binasının inşasına işaret ederken,
bir kısmı aile kurumunun güçlendirilmesini tavsiye eder.
Bir kısmı ise çocuklar yoluyla aile kurumunun büyümesi,
irtibatların geliştirilmesi, akrabalarla bağların güçlendirilip
sürekliliğe kavuşturulması üzerinde durur.
Yukarıda bahsi geçen üç temel yaklaşımı esas alıp ayet-i
kerimeler ışığında konuyu irdelemeye çalışacağız.
98 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
A) Kur’an-ı Kerim’in Teşvik Metodu
Evlilik yoluyla ailenin temelleri atıldığından Kur’an-ı Kerimde
aileyle ilgili ısrarlı bir teşvikle karşılaşıyoruz. Kur’an’ı
Kerim evliliği; insan ruhu, dostluğun kaynağı, eşlerin birbirlerine
muhabbeti şeklinde ele alarak insanları evlilik kurumuna
doğru yönlendirir.
“Onda ‘sükûn bulup durulmanız’ için, size
kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda
bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun
ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen
bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”129
Allah Teâlâ’nın sisteminde karşı cinslerin birbirlerine olan
ilgisi gerçeği evlilik müessesesiyle çözüme kavuşturulmuş,
toplumsal sıkıntı meşru zeminde çözülmüştür. Huzurlu bir
hayat sürdürmeleri için kendi nefislerinden kulları için eşler
yaratan Allah Teâlâ, böylece nefislerini sükûnete ulaştırmakta,
sinirlerinin durulmasına yol açmakta, kalplerinde huzura,
vicdanlarında ferahlığa yol açmakta ve aile muhabbet üzerine
inşa edilmektedir.
Bunu büyük bir akıcılıkla ortaya koyan Kur’an-ı Kerim,
söylemini tatlı ve latif ifadelerle dile getirir;
“Onda ‘sükûn bulup durulmanız’ için, size kendi nefislerinizden
eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet
kılması da…”
Nikâh akdiyle oluşturulan evlilik neticesinde kurulan yuvada
eşlerin iç huzura kavuştukları ve dengeli bir şekilde ha-
129. Rum 21
99
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
yata yöneldikleri görülür. Bir bütünün parçaları gibi birbirlerini
tamamlarlar. Onların letafet üzerine bina edilmiş huzur ve
mutluluğun kaynağı olan evliliklerinin meyvesi yeni kuşaklarda
kendini gösterir. Evlilik Kur’an’ın ifade ettiği gibi sevgi ve
muhabbet kaynağı olabildiyse ve ailede sükûnete yol açtıysa
sağlıklı meyvelerle kendisini daha iyi pekiştirecektir.
Allah Teâlâ kadınlarla erkekleri farklı özelliklerle donatmıştır.
Ancak bu farklılıklara rağmen her biri diğerini tamamlayan,
diğeriyle kemale eren bir yapıya sahiptir aynı zamanda.
Bu hayırlı kurum, iki ayrı ortamda yetişmiş iki yabancıyı o
denli birbirlerine bağlar ki, her ikisinin oluşturduğu ortak irade
hayatın zorlukları karşısında güçlü bir birliktelikle tezahür eder.
Kadın ile erkeğin oluşturduğu mutlu yuva hayata yeni
bir anlam kazandırır. Özellikle günümüzde makinanın kör
hâkimiyeti, gelişen teknolojinin anlamsız kıldığı ve rengini
soldurduğu hayattan kopan insanların rahat bir nefes
alabildikleri ve mutluluğu tadabildikleri biricik yer aile
ortamıdır. Evlilik, sadece cinsel ihtiyaçları temin müessesi
değildir. Böyle olsaydı insanların hayvanlardan farkı kalmazdı.
Cinselliği aşan, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişimini sağlayan
en önemli etkenlerden biri olan evlilik, toplumun geleceğini
oluşturacak sağlıklı nesillerin doğumu ve gelişmesinde
mektep görevi görmekte, bu sayede topluma sağlıklı bireyler
yetiştirilebilmektedir.
“Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı
ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı
ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi
onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini
inkar mı ediyorlar?130
130. Nahl 72
ARAŞTIRMA
Görüldüğü gibi sistem Allah Teâlâ’nın kurduğu dinamikler
üzere akıp gitmektedir. Evlilik müessesiyle kurulan yuvalar,
Allah’ın evlilik meyveleri olarak bağışladığı çocuklarla hayata
güzellikler katmaktadır.
İnsanların çoğu Allah’ın koyduğu evlilik sistemine
uygun olarak yuvalarını bina edip yaşamaya çalışırlar.
Başka türlü yaklaşımlarla karışıklığın çıkacağını bilirler.
Ancak önemli bir kısmı hayat alanlarına Allah Teâlâ’nın
müdahil olmasını istemezler. Bazıları doğrudan bu tür itirazlarda
bulunmazlarsa da fiili olarak hayatlarının Allah’ın
yerine başkaları tarafından düzenlendiği görülür. Toplumun
temel dinamiğini oluşturan ailenin oluşumunda ve sağlıklı
gelişiminde Allah Teâlâ’nın ölçüsünün dışına çıkıp başka
yaklaşım ve yönelişlere girişilince ailelerde bozulmalara, yeni
nesillerde yozlaşmalara bunun neticesinde mutluluğunu elden
vermiş, huzursuzluğun merkeze oturduğu çarpık bir aile
yapısı ortaya çıkar. Bu ve benzeri olumsuzlukların önüne geçmek
için hayatın her aşamasında olduğu gibi aile gibi önemli
ve hassas bir müessesede de İslam’ın ölçüsü birebir uygulanmalıdır.
“Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik,
onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın
izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti
(mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her
ecel (tespit edilmiş süre) için bir kitap (yazı,
hüküm, son) vardır.”131
Peygamberlerin beşer üstü varlıklar olması gerektiğini ileri
süren müşrikler, eş ve çocuk sahibi olan Hz. Muhammed
131. Rad 38
100 kur’an toplumunun özellikleri
101
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Aleyhisselatu Vesselam’ın peygamber olamayacağını ileri
sürüyorlardı. Allah Teâlâ vahiyle, peygamberlerin insanüstü
varlıklar olmadığını, aksine onların da birer insan olduğunu
eş ve çocuk sahibi olmalarının peygamber olmalarına engel
teşkil etmediğini haber vermektedir.
Fikir dünyaları cahili gelenek üzere bina edilmiş müşrikler,
peygamberlerin kendileri gibi beşer olup üstelik önceleri rakip
gördükleri kabileye mensup olmasını kabullenemiyorlardı.
İçlerinde yaşayan bir insanın Allah’tan haber alabileceğine
anlam veremiyorlardı. Çoğu bu bilinçsizliklerinin kurbanı
olup inkârda diretiyorlardı.
“Ve onlar: “Rabbimiz, bize eşlerimizden ve
soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar)
armağan et ve bizi takva sahiplerine önder
kıl,” diyenlerdir.”132
İşte bu, kaynağını imandan alan fıtri bir yaklaşımdır.
Allah Teâlâ’dan gözün aydınlığı olan güzel nesiller bahşetmesi
istenmektedir. Tevhidi çizgide yürüyen, Allah’a kullukta
numune olabilecek güzellikler sergileyen nesillerdir bunlar.
Temiz nesillerle birlikte Allah’ın dergahına yürüme, bu dergahta
dirilme ve sağlam dinamikler üzerine yükselmiş takvalı
bir toplumun inşası hedeflenmektedir.
“İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden
ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin.
Eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları
zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi)dir,
bilendir.”133
132. Furkan 74
133. Nur 32
102 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Eskisi gibi kölelik ve cariyelik kalmamıştır. Böyle bir geleneği
yaşayan cahili dünyaya yeni bir şekil veren Kur’an-ı
Kerim, mal değerinde görünen kölelerden iman edenlerin
ve salihlerin evlendirilmesi için taraflara çağrılarda bulunmaktadır.
Bugün köle ve cariyeler yoksa da salih ve muttaki fakirlere
her yerde rastlamak mümkündür. Evlenmek isteyen ancak
buna güçleri yetmeyenler için evlilik kapısını açma ve yeni bir
yuva kurmada imkân sahibi Müslümanlar sorumlu kılınmıştır.
Zaten toplumda bozulmaları önlemenin en etkin yollarından
biri evlilik müessesesinin işletilmesidir. Bu müessesenin sıhhatli
bir şekilde işlemesiyle bozulmalar ve yozlaşmaların önü
büyük ölçüde alınacaktır.
Ayet-i kerime “içinizde evli olmayanları” şeklindeki
bir ifadeyle genel bir yaklaşım sergilemekte, fakirlikten ve
imkânsızlıktan dolayı evlenememiş insanların bu sıkıntılarını
aşma ve evlenmelerine yardımcı olmak için imkân sahipleri
Müslümanlar yardıma çağırılmaktadır.
Âlimlerin çoğu ayetteki ifadelerin emir değil de teşvik
amacı taşıdığını ileri sürerler. Teşvik de olsa, özellikle
günümüzde ahlaksızlığın yaygınlaşmasının önemli
sebeplerinden birini cinsi yaklaşımlar teşkil ettiğinden,
evlilik müessesesi harekete geçirilerek birçok kötülüğün
önü alınabilir. Böylece hayırlı nesiller yetiştirmenin yolu
açılmakta ve toplumdaki bozulmalara neşter vurulabilmektedir.
İmkân sahibi Müslümanların atacakları hayırlı adımlar
kesinlikle Allah Teâlâ tarafından desteklenecektir. Çünkü
ayet-i kerime “Eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları
zengin eder” müjdesini kesin ve açık ifadelerle ortaya koyARAŞTIRMA
maktadır. Ancak ilk adım varlıklı Müslümanlar tarafından
atılmalı, bu hayırlı işe önayak olunmalıdır.
Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam buyurdular ki:
“Üç kimse vardır ki, bunlara yardım Allah
üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad eden;
borcunu ödemek isteyen mükateb, iffetini korumak
niyetiyle evlenen kimse.”134
Ebu Eyyub (ra) anlatıyor: “Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
buyurdular ki:
“Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin
sünnetlerindendir: Hayâ, koku sürünme,
evlenme, misvak kullanma.”135
Evliliğin toplumsal açıdan hayati derecede öneme haiz
olduğunu bildiren bir rivayette şu şekildedir: Hz. Ebu Hüreyre
(ra) anlatıyor: “Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki:
“Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kız
talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız,
yeryüzünde fitne ve geniş bir fesat çıkar.”136
B- Aile Binasının Muhkem Hale Getirilmesi Ve
Aile Fertleri Arasında Güçlü Bağların Oluşturulması:
1-Kur’an-ı Kerim eşlerin birbirleriyle uygun ve iyi ilişkiler
içinde olmalarını şart koşar:
134. Tirmizi Fezail’ul Cihad 20 (16559
135. Tirmizi Nikah 1 (1080)
136. Tirmizi Nikah 3 (1084)
hüseyin yıldız 103
104 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı
olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan
‘çirkin bir hayâsızlık’ yapmadıkları sürece,
onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz
(kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız
da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin.
Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey
hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır
kılar.”137
Aileye yeni bir düzen getiren İslâm, daha önce gerek Arap
cahiliyesinde gerekse de diğer milletlerde yaygın olarak uygulanan
kadının mal ve hayvan gibi miras konusu yapılmasını
yasakladı. Kadının evlenme hakkından yoksun bırakılıp evde
tutulmasını ve esir gibi alıkonmasını sona erdirdi. Yalnızca
zina suçu işleyen kadınlar için bazı sınırlamalar getirildi. Bu
hüküm ise zina haddi belirleninceye kadar yürürlükte kaldı.
İslam, ayrıca kadına istediği erkekle evlenme özgürlüğünü
getirdi. Bu özgürlüğü bütün meşru evlilikler için
geçerli kıldı. Kadına iyi davranma erkeğe farz kılındı.
Hatta eşlerinden hoşlanmayan erkekleri bile, bir arada
yaşamayı imkânsız hale getirecek istisnai durumlar dışında
bu zorunluğun kapsamı içinde tuttu.
Duygusal bazı gelişmelerden dolayı erkeklerin yuvalarını
yıkmaktan kaçınmaları istendi. Böyle bir işe girişmemelerini,
Allah Teâlâ’ya yönelip çözümü Allah katında aramalarının
yolunu gösterdi. Oysa eşlerinden hoşlanmayan ve onlarla
aralarına bir nevi soğukluk giren erkeklerin birkaç adım ötede
mutlu olacaklarını kavramaları zordu. Ancak onlara telkinde
bulunan Allah Teâlâ, soğuk gönüllerine ılık bir rüzgar
137. Nisa 19
105
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
değdirerek sıkıntılarını sona erdirdi. Duygusal yaklaşımlarını
bastırıp ortak hayata devam kararı aldıklarında, erkeklerin
hoşlanmadıkları şeylerde Allah Teâlâ’nın hayırlı bir yol açabileceğine
işaret etti
“…bilesiniz ki, Allah hoşlanmadığınız bir
şeyi hakkınızda çok hayırlı kılmış olabilir…”138
Ayet-i kerimedeki bu son kayıt, sıkıntı ve problem ateşinin
nasıl söndürüldüğünü ortaya koymaktadır. Böylece muhataba
huzur ve güven verilmektedir. Allah’a dayanınca sorunların
çözüleceğinin müjdesini bağışlanmaktadır. Böylece
erkeğin nikâh bağını ciddiye alması, sıkıca sarılması ve bunu
duygusal davranışlarına kurban etmemesi istenmektedir.
Vahiydeki işaretler, evlilik ilişkilerinin basit hazların ve
şekli cazibelerin kurbanı edilemeyeceğini, aile yuvasının korunması
için erdemliliğin, nezaketin ve fedakârlığın en bariz
özellikler olarak birçok sıkıntıyı aşmada öncülük edeceklerini
ortaya koymaktadır.
Erkeğin sabır, tahammül ve ümit dolu bekleyişine rağmen
evlilik yürümüyorsa, ayrılıktan başka yol kalmamışsa
erkek engellenmez. Ancak, kadının hakkı olan mihrin verilmesi
gerekir.
2-Aralarında sorun çıktığı zaman eşlerin arası bulunmalı
ve uzlaşma sağlanmalıdır:
“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından
korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar
barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur;
138. Nisa 19
106 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar
olandır.”139
Allah Teâlâ, kadınla erkeğin birlikte yaşamasını huzur,
güven ve mutluluk sebebi yaptı. Evliliği kadın ve erkek için
sığınma ve korunma yeri olarak tayin etti. Her ikisiyle insan
soyunun çoğalmasını, hayatın sürekliliğini, sakin, huzurlu,
emniyetli ve korunan bir yuvayı hayatın gelişmesinin merkezi
olarak tayin etti.
Ayet-i kerime, evlilik kurumunu düzene sokup aile fertleri
arasında çıkabilecek sıkıntı ve problemlerin çözüme bağlanmasını
istemektedir. Aile yuvasının tehlikeden korunması
istenirken, bu tehlikenin karı-kocayı tehdit etmekten öte korumaya
muhtaç, anne babanın kolları arasında büyümeleri gereken
çocukların geleceğini de tehdit ettiğini vurgulamaktadır.
Aile yuvasının bozulmasının önüne geçmek için Allah
Teâlâ bizzat yardım vaad etmekte, kadın ve erkek tarafından
hakem tayin edilenlerin barıştırma çabalarının Allah Teâlâ tarafından
başarıya ulaştırılacağı haber verilmektedir.
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden
yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe
ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara
günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten
nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve
Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.”140
“Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında
âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri
139. Nisa 35
140. Nisa 138
107
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya
alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir,
günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı
ve esirgeyicidir.”141
Evlilik müessesesinin yıkılması çoğu zaman tarafları
büyük sorunlarla karşı karşıya getirmekte ve insan psikolojisini
olumsuz etkilemektedir. Kadınlar, erkeklerin
kaba davranmalarından, eşini boşayarak yüz üstü terk
etmelerinden korkarlarsa bazı haklarından feragat edip
erkeklerle anlaşarak bunu giderme hakkına sahiptirler.
Bu fedakârlık sayesinde bir yuvayı yıkılmaktan kurtarma,
eşler arasında düzelmesi zor yıkımların önüne geçmeye
sebep olmaktadırlar ki Kur’an’ın deyimiyle bu bir sulh
girişimi olup hayırlı bir yöneliştir.
Ancak kalpler katılaşıp bu ilişkiyi sürdürmeyecek duruma
gelirse, karı-kocanın gönlünde hayatın istikrarlı bir şekilde
sürmesini sağlayacak unsurlar kalmamışsa bu durumda
evliliğin sürdürülmesinde diretmenin anlamı yoktur. Çünkü
İslâm, eşleri, halatlarla, iplerle, bağlarla ve zincirlerle birbirine
bağlama gibi bir zorunluluk getirmez. Sevgi ve şefkat,
sorumluluk bilinci ve nezaket anlayışıyla evliliğin sürdürülmesini
ister. Birbirinden nefret eden gönülleri tedavide hiçbir
yöntem cevap vermiyorsa, eşleri zorluk ve nefret zindanında
tutmaya ya da görünürde birbirine bağlı, gerçekte ise ayrı
yaşayan karı-kocaya çekilmez evliliği dayatmanın hiçbir anlamı
yoktur.
3-Hikmetle davranış ve eşlerin birbirlerine dönüşünün
sağlanması:
141. Nisa 129
108 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz
kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin
ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak
kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde
bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna,
affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvaya
daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın.
Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı
hakkıyla görür.”142
Kur’an-ı Kerim aile bireyleri arasında kolaylıklara ve erdeme
yönlendirme gibi bir yöntemi takip eder. Ancak kalpleri lekelerden
arıtmadan, pak ve temiz bir olgunluğa ulaştırmadan
işin peşini bırakmaz. Bağışlamanın takvaya daha da yakın
olduğunu, kadınla erkeğin arasındaki ihsan ve erdemliliğin
paha biçilmez değerler taşıdığını ve Allah Teâlâ’nın atılacak
her onurlu adımı yakından gördüğünü haber verir.
4-Eşler, ilahi kanunlar çerçevesinde hareket etmelidir:
“Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle
tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara
verdiklerinizden (boşanma esnasında)
bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek
ve kadın Allah’ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını
tam tatbik edememekten korkarlarsa bu
durum müstesna! (Ey müminler!) Siz de karı ile
kocanın, Allah’ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza
etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe)
fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca
yoktur. Bu söylenenler Allah’ın koyduğu
142. Bakara 237
ARAŞTIRMA
sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın
sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.”143
“Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa,
ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe
onu alması kendisine helâl olmaz.
Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da)
Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları
takdirde, yeniden evlenmelerinde beis
yoktur. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bunları
bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar.”144
Evlilik hayatını sona erdiren tasarruflardan biri Allah
Teâlâ’nın boşama hakkını doğrudan erkeğe vermesidir. Tarafların
önceden anlaşması çerçevesinde kadının da bu haktan
istifadesi mümkündür. Erkeğin bu hakkı kötüye kullanmasının
önlenmesi için boşayanın mehir ödemek zorunda
bırakılması bir tedbir olmakla birlikte Allah Teâlâ’nın boşanmayı
sevmediğinin de göstergesidir.
Boşanmaya karşın ikinci bir tedbir ise boşanma sayısına
getirilen sınırlamadır. Sünnete uygun boşama hakkı, her biri
kadının aybaşı halinde olmamak üzere üçtür. Bir temizlik
içinde ancak bir boşama hakkı kullanılabilir. Her bir hak kullanıldıkça
koca kendisini tartmalı, düşünmeli, kesin ayrılmaya
niyetli ise eşini iyilikle bırakmalı, pişmanlık duyup mutlu
bir beraberliği umuyorsa eşine dönüp evliliği sürdürmelidir.
Ancak kadın evliliğin yürüyemediğini düşünüp, şiddetli
geçimsizlik nedeniyle evlilik hukukuna riayet edemeyeceğinden
korkarsa, bir miktarını ödeme karşılığında kocasından
143. Bakara 229
144. Bakara 230
hüseyin yıldız 109
110 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
boşanmak isterse, bu durumda mehri kısmen veya tamamen
geri verip evliliğe son verebilir.
Evlilik hayatına tekrar dönülebilecek boşama (talâk) iki kezdir.
Eğer bu sayı aşılırsa o evlilik hayatına bir daha dönülemez.
Ancak bir sonraki ayette bu evliliğe dönüşün şartı zikredilmiştir.
Bu da kadının başka bir erkekle evlenmesidir. Bu yeni koca,
kadını herhangi bir sebeple boşarsa, meşru süreler içinde bir
daha kadına dönmezse, böylece adamın kadını kesinlikle boşadığı
ortaya çıkarsa, eski kocanın kadınla yeniden evlenme
hakkı ortaya çıkar. Bu arada kadın, eski kocası ile tekrar evlenmek
isterse, yani buna gönlü olursa evlilik söz konusu olabilir.
Kur’an-ı Kerim, insanların karşısına çıkan bütün somut
olayları ve durumları gözeterek Mü’minlere yol göstermekte,
sağlıklı bir aile ve emsal teşkil edecek Kur’an toplumunun
zeminini hazırlamaktadır. Ayetler ince bir bakışla incelendiği
zaman samimi kalpler, insan tarafından denetim altına alınamayacak
duygular göz önüne alınarak kadın, nefret ettiği
bir hayatı sürdürmeye zorlanmamakta, bunun yanında hiçbir
kusur işlemediği zaman erkeğin maddî zarara uğratılmasına
izin verilmemektedir.
5-Anne-baba ve akrabalara ihsanda bulunma:
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya,
yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar
(köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine)
iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima
böbürlenip duran kimseyi sevmez”145
145. Nisa 36
111
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
6-Akrabalara güzel sözlerle hitap etme:
“(Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler
ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa
bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel
söz söyleyin”146
7-Eşler ve ailenin diğer fertleri için hayır duada bulunma:
(Ve o kullar): “Rabbimiz! Bize gözümüzü
aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi
takva sahiplerine önder kıl!” derler147
8-Evlilik hayatında ve aile üyelerine karşı davranışlarda
takvayı esas alma:
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden
yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe
ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara
günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten
nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve
Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.”148
Tarafların zorluklara göğüs germe ve fedakârlıklarda bulunmalarıyla
ailedeki engeller rahatlıkla aşılabilir. Zaaflarla
dolu insanların bir kısmında fazlasıyla bulunan kıskançlık ve
bencillik eşler arasında sıkıntıların yaşanmasına yol açabilir.
Dolayısıyla fedakârlığı birbirlerinden beklemeye başlarlar.
Böyle durumlarda Mü’minler, fedakârlıkta bulunmakla sorumludurlar.
Daha doğrusu davranışlarında takvayı esas al-
146. Nisa 8
147. Furkan 74
148. Nisa 128
112 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
malıdırlar. Takva ön planda olduğu zaman sıkıntı ve zorlukları
aşmada hiçbir sıkıntıyla karşılaşmayacaklar.
“Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında
âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri
birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya
alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir,
günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı
ve esirgeyicidir.” 149
Birden fazla evlilikte erkeğin eşler arasında adaleti koruması
şarttır. Ancak maddi olmayan alanlarda adaleti sağlamak
zordur. Ayet-i kerime bunun zorluklarına işaret etmektedir.
Bu gereği gibi yapılamazsa da maddi alanlarda adaletin
sağlanması için çabalamalıdır. Örneğin eşlerle birlikte kalma
müddeti, barınak, yiyecek, giyecek ve diğer alanlarda fazla
zorlanmadan adaleti sağlama imkanı vardır.
Allah Teâlâ, asıl mevzuu talak olduğu halde Talak Suresinin
yarısını (altı ayetini) takvaya ayırmaktadır. Takvaya riayet
etmeyle birlikte kadın ile erkeğin evlilik hayatlarının, aralarındaki
ihtilafların ve çekişmelerin bertaraf edilmesi, bunların
kadın ve erkek arasında anlaşma ve uzlaşmayla çözüme kavuşturulması
ve böylece ailenin sıcak yuvasının bozulmaması
istenmiştir.
9-Hayatın müşterekleri ve çocukları emzirme ile ilgili konularda
meşverette bulunma:
“Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirsinler.
Bu, emzirmeyi mükemmel şekliyle uygulamak
isteyenler içindir. Annelerin, münasip şekilde
yiyeceğini giyeceğini sağlamak, babanın göre-
149. Nisa 129
113
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
vidir. Hiçbir kimse takatinin dışında bir görevle
yükümlü tutulmaz. Çocuk yüzünden ne annesi,
ne de babası zarar görmemelidir. Babanın varisine
de aynı vazife yaptırılır. Fakat anne baba
aralarında görüşüp anlaşmaya vararak, iki yıldan
önce, çocuklarını sütten kesmek isterlerse,
kendilerine bir vebal yoktur. Şayet çocuklarınızı
başkalarına emzirtmek isterseniz, Kendilerine
vereceğiniz ücreti münasip tarzda ödemek
şartı ile bunda da size vebal yoktur. Bununla
beraber Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin
ki Allah yaptığınız her şeyi görmektedir”150
10-Temiz ve namuslu eşlere iftira ve töhmette bulunmaktan
kaçınmak:
“Eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden
başka şahitleri olmayanlara gelince,
onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah
adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci
defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın
lânetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.151
“Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin,
kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup
da: “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri
gerekmez miydi?”152
11-Akrabalarla ilişkileri kesmekten kaçınmak:
150. Bakara 233
151. Nur 6
152. Nur 12
114 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan
ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok
erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden
sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına
riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin
üzerinizde gözetleyicidir.”153
“Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk
yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş
olmaz mısınız?”154
Ayet, Allah’a verdikleri söze sadakat göstermeyenleri suçlarken,
İslam’dan yüz çevirmeleri durumunda cahiliye dönemine
ait adet ve geleneklere döneceklerini, yağma, talan,
akraba arasında çekişme ve kız çocuklarını diri diri toprağa
gömme gibi kötülükleri işleyen cahillerden olabileceklerini
haber vermektedir.
“İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği,
sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.”155
12- Aile binasının sağlamlaştırılmasının yollarından biri
de aile bireylerinin birbirlerine karşı mesuliyet hissine sahip
olmalarıdır:
Birbirlerini uyararak, tebliğde bulunarak ve birbirlerini
Allah’tan korkmaya davet ederek sıkıntı ve zorluklarını aşmaya
çalışırlar. Aslında bunlar Kur’an toplumunun birinci derecedeki
sorumluluklarıdır. Bu sorumluluklara dikkat çeken Allah Teâlâ
Resul-ü Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a şöyle buyurmaktadır:
“(Önce) en yakın akrabanı uyar”156
153. Nisa 1
154. Muhammed 22
155. Muhammed 23
156. Şuara 214
115
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Başka ayette bütün Mü’minlere hitap eden Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı
insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun
başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine
buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini
yapan melekler vardır.”157
Hz. İsmail’in tavsiyesi hakkında ise şöyle buyurulur:
“Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde
de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” 158
C- Çocuk Sahibi Olmakla Ve Sıla-İ Rahimle Aile
Bireyleri Arasında Muhkem Bir Bağ Oluşturmak:
Çocuk sahibi olmakla aile ocağı sıcak bir yuvaya dönüşürken,
bu gelişme eşler arasında daha içten ve samimi ilişkilerin
oluşmasına, ailede huzur ve sükunetin gelişmesine yol açar.
Evlilik hayatında çocukların bulunmaması ise çoğu zaman
eşler arasındaki ilişkilerin soğumasına, gereksiz yere tartışmaların
ve çekişmelerin yaşanmasına ve bu tür ilişkilerin evliliği
boşanmalara kadar sürüklemesine yol açabilmektedir.
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam Müslümanları
çoğalmaları için teşvik etmiş ve ahirette ümmetinin çokluğu
ile övüneceğini belirtmiştir.
Ma’kıl İbn-i Yesar (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a bir
adam gelerek: “Ben (evlenmek üzere) asalet-
157. Tahrim 6
158. Meryem 55
ARAŞTIRMA
li ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır,
çocuk doğurmuyor. Onunla evleneyim mi?”
diye sordu. Aleyhisselatu Vesselam: “Hayır
evlenme!” buyurdular. Sonra adam ikinci sefer
geldi, yine aynı cevabı aldı. Adam üçüncü
sefer de gelince: “(Ey insanlar!) vedûd (çok
seven) ve velûd (çok doğuran) olanla evlenin.
Zira ben (Kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı
çokluğunuzla övüneceğim” buyurdular.”159
Aynı şekilde sıla-ı rahim, ailelerin birbirlerine daha fazla
bağlanmalarına, ilişkilerini geliştirmelerine ve güçlendirmelerine
yol açmaktadır.
Yukarıda zikrettiğimiz bazı ayet-i kerimeler bu konuyu da
kapsadığından bir misalle yetineceğiz. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını
kesmekten sakının”160
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ise sıla-i rahim hakkında
şunları dile getirmektedir:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse
akrabasını görüp gözetsin”161
Diğer taraftan İslam’ın evliliği teşvik ettiğine, evlilik yuvasının
oluşmasını kolaylaştırdığına, talakı zorlaştırdığına ve hatta
onu çok özel şartlara bağladığına, aile yuvasını şekillendirme
ve güçlendirmek için gerekli olan ortamı hazırladığına tanık
olmaktayız.
159. Ebu Davud, Nikah 4 (2050)
160. Nisa 1
161. Buhari, İlim, 37
116 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
6- KİRLERDEN VE
İFFETSİZLİKLERDEN TEMİZLENME
Kur’an toplumunun özelliklerinden biri, bu toplumun erkek
ve kadınlarının her türlü hayasızlık, iffetsizlik ve ahlaksızlıktan
temizlenmesidir. Konuya hassasiyetle yaklaşan Kur’an-ı
Kerim bu hakikati birçok ayet-i kerime ile ifade etmektedir.
A- Kirlerden ve Ahlaksızlıklardan Temizlenme
Kur’an Toplumunun Özelliklerindendir
“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan
kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları
bağışlarlar”162
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir”,
“Ve onlar ki, iffetlerini korurlar” 163
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Bana cennete giren ilk üç kişi arzedildi.
Bunlardan biri şehid, biri iffetli olan (ve
azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah’a
162. Şura 37
163. Mu’minun 1 ve 5
118 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ibadetini güzel yapan ve efendilerine hayırhah
olan bir köle idi.”164
B-Temizlik ve İffet Kur’an
Toplumunun Özelliklerindendir
“Rahmân’ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde
tevazu ile yürürler ve kendini bilmez
kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin)
“Selam!” derler (geçerler)… Yine onlar ki,
Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya
yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları
yapan, günahı(nın cezasını) bulur”165
Ayet-i kerimelerde geçtiği gibi temizlik ve iffet Kur’an
toplumunun en bariz özelliklerindendir. Ancak bilinmelidir
ki, Kur’an toplumunun fertleri melek olarak yaratılmamışlar.
Beşer olarak insanoğlunun yaşadığı ve her türlü günahın
işlendiği toplumlarda yaşarlar. Etraflarında, belki de en yakınları
arasında boğazlarına kadar günaha batmış insanlarla
karşılaşırlar. Özellikle iletişim araçlarının çılgınlığının yaşandığı
dünyada yoğun bir şekilde günah işlenirken Kur’an
toplumunun bütün fertlerinin bunlardan beri olduğu iddia
edilemez. Onların da herkes gibi nefisleri var. Ancak onların
içinde birileri günaha yeltenir ve kirlere bulaşırlarsa kalplerindeki
iman rahatsızlık vermeye başlar. İmanın baskısı altında
fazla diretemeden tövbeye yönelirler. Bir daha da o
kirlere bulaşmazlar. Böyle olunca da Allah Teâlâ tövbelerini
kabul edip onları bağışlar. Bununla birlikte Kur’an toplu-
164. Tirmizi, Fezail’ul Cihad 13, (1642)
165. Furkan 63 ve 66
119
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
munda kötü bazı işlere rastlansa da bunlar istisna sınırını
aşmazlar.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de temiz ve iffetli toplumun,
yani Kur’an toplumunun özelliklerini sıralarken, aynı zamanda
bu toplumu insanlık âlemine örnek olarak da tanıtır. İffet
ve temizliğin sembolü olan Hz. Yusuf (as)’un başından geçen
olay, bir misal olarak insanlığın nazarına sunulur. Bu iffet
sembolü olay o derece önemsenmiş ki, sureye Hz. Yusuf’un
ismi bile verilmiş. Kur’an toplumunun temizlik olgusunun
şahsında mücessemleştiği Hz. Yusuf olayının taşıdığı önemden
dolayı üzerinde durmakta yarar var.
İffet ve Temizliğin Sembolü
Hz. Yusuf Aleyhisselam
Kur’an’ı Kerim’de geçtiği gibi Mısır azizinin eşi Züleyha kendisini
süslemiş halde kasrın kapılarını kilitleyip Hz. Yusuf’un
yanına vardı. Onu elde etmek için ortamı hazırladığını düşünüyordu.
Bu arzusuna ulaşmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Ancak onun çirkin isteğine tepki gösteren Hz. Yusuf
davetini ret etti. Kadının gözü dönmüş olduğunu fark edince
odadan kaçıp onun şerrinden Allah Teâlâ’ya sığındı.
Oysa Züleyha ne pahasına olursa olsun ona sahip olmak
istiyordu. Kocasına yakalandığı ve şehirde adı çıkıp şerefi
lekelendiği halde yine de Hz. Yusuf’u elde etme düşüncesinden
vazgeçmedi. Bütün çabalarına rağmen olumlu cevap
alamayınca ümitsizliğe düştü ve Hz. Yusuf Aleyhisselam’ı zindana
göndermekle tehdit etti. Muhtemelen o günkü şartlarda
zindan hayatı çok zor ve sıkıntılı olduğundan Hz. Yusuf’un
zindanda büyük acılara tahammül yerine kendisini tercih
edeceğini düşünüyordu. Bütün çabalarına rağmen arzusu120
kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
nu gerçekleştiremedi. Tehditleri istediği sonucu vermedi. Hz.
Yusuf Aleyhisselam, onun davet ettiklerinden Allah Teâlâ’ya
sığınıp yardım istedi.
”(Yusuf) Dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha
sevimlidir…”166
Allah Teâlâ duasını kabul edip onu günahtan ve kirlerin
tuzağından kurtardı. Azizin eşinin çabalarıyla günah işleme
ve çirkinliklere bulaşmayla ilgili şartlar tamamıyla hazır olduğu
ve insanların çoğunun karşı çıkamayacağı uygun ortam
oluştuğu halde direnip karşı çıktı. O ortamdan kurtulup temizlenenlerden
olmaya devam etti. İffetsizliklere karşı gösterdiği
yoğun tepkiyle her zaman iffetin numunesi olarak insanlığın
önüne çıkarıldı.
Tarihte derin izler bırakan bu olay Kur’an-ı Kerim’de detaylıca
anlatılır:
“Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden
murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve
“Haydi gel!” dedi. O da “(Hâşâ), Allah’a sığınırım!
Zira kocanız benim velinimetimdir, bana
güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!”
dedi.”167
“Kadın dedi ki: İşte hakkında beni kınadığınız
şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak
istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı.
Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi
yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbet-
166. Yusuf 33
167. Yusuf 31
ARAŞTIRMA
te sürünenlerden olacaktır! (Yusuf:) Rabbim!
Bana zindan, bunların benden istediklerinden
daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen,
onlara meyleder ve cahillerden olurum!
dedi. Rabbi onun duasını kabul etti ve
hilelerini ondan uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi
işiten, pek iyi bilendir.”168
Temizlik ve iffet kadın ve erkek bütün Mü’minlerin ortak
özelliğidir. Ancak, bazı ayet-i kerimelerden Allah Teâlâ’nın
doğrudan kadınlara hitap ettiğini ve onları iffete davet ettiğini
görüyoruz. Bu ayet-i kerimeleri iki kısma ayırmak mümkündür.
Birincisi, kadınların her türlü çirkinliklerinden uzak durmalarına
ve mutlak temizliğe yönelmelerine işaret eder.
İkincisi ise, kadınların iffet ve temizliklerinden, namahremlerle
her türlü meşru olmayan ilişkiden münezzeh oldukları
anlatılır.
Bazı ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ’nın doğrudan Mü’min
kadınlara hitap ettiği, davranma şekillerinin nasıl olması gerektiği
ve iffetli olmaya davet edildikleri görülür. Bu ayet-i
kerimelerde kadınların her türlü çirkinliklerden, ahlaksızlıklardan
ve iffetsizliklerden uzak durmaları ve mutlak temizliğe
yönelmeleri istenir. Hz. Meryem, iffeti, temizliği ve arınmışlığıyla
Kur’an toplumunun kadınlarının bir numunesi olarak
ileri sürülür.
“Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah
seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün
dünya kadınlarına tercih etti.”169
168. Yusuf 32-34
169. Al-i İmran 42
hüseyin yıldız 121
122 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Temizliği, iffeti ve çirkin amellerden beri olduğundan dolayı
Hz. Meryem’in dünya kadınlarına tercih edildiği bildirilmektedir.
İffetiyle ve temizliğiyle övgüye mazhar kılınan Hz.
Meryem Müslüman kadınlar için önemli bir numunedir.
Kur’an-ı Kerimde geçtiği gibi kadınlar sahip oldukları iffet
ve temizlik sıfatlarıyla değer kazanmakta ve üstün makamlara
ulaşabilmektedir. İffet ve temizlik sıfatı her Mü’min kadının
değer basamaklarından yükselmesinde en büyük sermayedir.
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde bu hakikate işaret ettiği
görülmektedir:
“… Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz
erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular,
(iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar.
Kendileri için bağışlanma ve güzel bir
rızık vardır.”170
Toplum, insanın iyi ya da kötü olmasıyla şekillenir. Toplumun
içinde kadınların ayrı bir yeri vardır. Onların temiz
olmaları durumunda toplum muhkemliğini korurken, temizliklerini
yitirdikleri anda ifsad ve bozulmalar çoğalmaya
başlar.
İffet ve temizlik Mü’min kadınların özelliklerindendir. Allah
Teâlâ’nın koyduğu ölçülere göre hayatlarını düzenlediklerinden,
yalan ve karayıcıların kötü söz ve eylemlerinden uzak,
Allah Teâlâ’nın inayet ve lütfuna nail olurlar.
Kur’an-ı Kerim’de Mü’min kadınların iffet ve temizliklerini
zikreden ayetlerin oldukça fazla olduğu görülür. Bunları kısaca
değinmekle yetineceğiz. Örneğin Maide suresinin 5. Ayet-i kerimesinde
Mü’min kadınların temizlik ve iffetinden bahsedilir;
170. Nur 26
123
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır…
Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile
daha önce kendilerine kitap verilenlerden
iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla,
namuslu olmak, zina etmemek ve gizli
dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî
hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun
ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana
uğrayanlardandır.”171
Yukarıda bahsi geçtiği gibi kadınlar arasında özel bir yeri
olan Hz. Meryem’in ırzını iffetle koruduğu anlatılır. İffet ve
temizlik gibi güzel vasıfları Allah Teâlâ’nın övgüsünü kazanmasına
yol açmakta ve âlem için ibret vesilesi kılındığı bildirilmektedir.
“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de
an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu
cümle âlem için bir ibret kıldık.”172
Diğer bir ayet-i kerimede ise Kur’an toplumunun kadınlarının
uymaları gereken ölçü ortaya konmakta, Mü’min kadınların
bu ölçüye riayet etmeleri istenmektedir:
“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a
hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak,
zina etmemek, çocuklarını öldürmemek,
elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek,
iyi işi işlerde sana karşı gelmemek
hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman,
biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfi-
171. Maide 5
172. Enbiya 91
124 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir.”173
Bu ayet-i kerimede Allah’a iman ile birlikte iffet sahibi
olma, günahlardan el etek çekme ve kirlerden temizlenme
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a biatin şartı olarak
zikredilir. Burada Mü’min kadınların uyması gereken şartlar
ortaya konmakla birlikte, kadınların bunlara riayet etmeleriyle
Kur’an toplumundan olacakları bildirilmektedir.
Ayette zikri geçen bu özellikler, şirkten arınmış kadınların
Kur’an toplumuna dahil olmada basamak görevi görmektedir.
Hayatlarını Kur’an’ın koyduğu ölçülere göre düzenlemekle
Kur’an toplumunun kadınları olma özelliğini elde etmektedirler.
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın Mekke’yi
fethettikten sonra İslam’ı kabul eden Mekkeli erkekler Hz.
Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’a biat ettiler. Erkeklerden
sonra biat sırası kadınlara gelmişti. Yukarıdaki ayette zikredilen
şartlara bağlı kalmak şartıyla biatlerinin kabul edileceği
bildirildi. Mekkeli kadınlar, Allah Teâlâ’nın koyduğu kurallara
göre yaşamayı kabul ettikten sonra Hz. Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam’a biat ettiler. Bir kabın içerisine bir
miktar su döken Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam
elini suya batırdı. Ardından da Mekke’nin kadınları aynı suya
ellerini batırıp biat ettiler.
Gösteriden ve Cezbedici Hareketlerden Kaçınma
Her türlü gösterişten, namahremlerin dikkatlerini celp edecek
ve onların cezp edilmesine yol açacak söz, hareket ve davranıştan
kaçınma Kur’an toplumunun kadınlarının özelliklerindendir.
173. Mümtehine 12
125
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Konuyla ilgili Kur’an-ı Kerimin iki suresinde zikredilen
ayetlerden biri Mü’min kadınlara, diğeri ise Mü’minlerin anneleri
olan Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın pak
eşlerine hitap etmektedir.
“Mü’min kadınlara da söyle… Gizledikleri
süsleri bilinsin diye ayaklarını yere
vurmasınlar…”174
Kadınlar, yaratılışları icabı cezbedici özelliklere sahiptirler.
Kendilerini süslemekten, güzelliklerini yansıtmaktan, başkalarının
dikkatlerini üzerlerine çekmekten ve onları etkilemekten
hoşlanırlar. Önlerine sınır konulmayınca, süs ve ziynetlerini
göstermekle namahremleri cezp ettikleri, bunun da toplumda
fesada yol açtığı görülür. Allah Teâlâ’nın ölçüsünün çiğnenmesiyle,
etrafımızda gördüğümüz gibi fesat ve bozgunculuklar
yaygınlaşmaya başlar. Kadınların namahremleri cezp
etmeleriyle sebep oldukları fesat toplumun ahengini bozup
ruhiyesini altüst ettiğinden, Mü’min kadınlara çağrıda bulunan
Allah Teâlâ, bütün bunlardan kaçınmalarını istemekte,
uymaları gereken ölçüyü beyan etmektedir.
Başka ayet-i kerimelerde ise Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın eşlerine çağrıda bulunulmakta, uymaları
gereken şartlar zikredilmekte ve onların şahsında Müslüman
kadınların hayatlarının çerçevesi çizilmektedir:
“Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan
herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız,
artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra
kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder.
Sözü maruf bir tarzda söyleyin. Evlerinizde
174. Nur 31
126 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin), ilk
cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması
gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı
dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve elçisine
itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden
kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi
tertemiz kılmak ister.175
Müslüman kadınların ağır sorumlulukları bulunmaktadır.
Özellikle fesat ve bozgunculuğun yaygın olduğu dönemlerde
kadınların sorumlulukları daha fazla artmaktadır. Yukarıdaki
ayetlerde Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın eşlerine
çağrıda bulunan Allah Teâlâ, Peygamber Aleyhisselatu
Vesselam eşleri olmalarından dolayı daha fazla sorumluluk
sahibi olduklarına işaret edilmektedir.
Bu ayetlerde Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın eşlerinin
dört duvar arasına hapsedilmesi gibi bir yaklaşım söz
konusu değildir. Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın
eşlerini beraberinde savaşlara ve hacca götürdüğü bilinmektedir.
Onlar, Mü’minlerin anneleri ve ümmet kadınlarının yollarını
aydınlatan numune olduklarından, asalet ve vakarlarını
koruyacak ve kendilerini numune hale getirecek ölçü verilerek
hayatlarının çerçevesi çizilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi kadınların güzellik ve ziynetlerini
namahremlere göstermeleri ve her türlü cezbedici hareketleri
kötü ve çirkin sayılmakta ve haram kılınmaktadır. Bunlar Allah
Teâlâ tarafından yerilen amellerdir. Oysa kadınların aynı
şeyleri eşlerine karşı yapmaları, güzelliklerini eşlerine sunup
onları cezp etmelerinin hiçbir sakıncası yoktur. Bunun için
herhangi bir yasak getirilmediği gibi, tam aksine Mü’min kadınlar
buna teşvik edilmektedir.
175. Ahzab 32-33
ARAŞTIRMA
7-TESETTÜR
Kur’an toplumunun diğer özelliklerinden biri de bu toplumun
kadınlarının tesettürleridir. İslam tarihi boyunca İslami
mezhepler ve İslam uleması tarafından ittifakla kabul edilen
vecibelerden biridir. Kadının bedenini bakışlardan saklaması,
uygun olmayan giysiden sakınarak mahrem olmayanların
nazarlarından gizlenmesi başlangıçtan bugüne Kur’an toplumu
tarafından İslam’ın bir emri olarak uygulanmıştır.
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama
bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini
esirgesinler. Görünen kısımları müstesna
olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.
Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.
Kocaları, babaları, kocalarının babaları,
kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek
kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız
kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin
kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri),
erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan
hizmetçi vb. tâbi kimseler. Yahut henüz
kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında
olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini
128 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri
anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar
(Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler).
Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”176
Kur’an toplumunun ana dinamiklerinden biri olan Müslüman
kadının hayat programının sınırları ayet-i kerime ile çizilmiştir.
Kadının nasıl giyinmesi ve kendisini nasıl muhafaza etmesi gerektiği
detaylıca anlatılmıştır. Temiz bir ortamda fıtri isteklere
cevap vermek için gerekli olan helal yolun dışında Müslüman
kadınların mahrem yerlerini kapatmaları emredilmektedir.
Süslenme ve güzellik kadının fıtratından doğan bir istek olduğundan
İslam dini, kadının süslenmesinin önüne herhangi
bir engel koymaz. Ancak bu fıtri istek yeniden düzenlenip
kontrol altına alınmaktadır. Böylece kadının süsünü ve güzelliğini
hayatı birlikte yaşadığı helaliyle paylaşmasının yolu açılmış,
başkasına yasaklanan ziyneti erkeğine helal kılınmıştır.
İslam güneşinin yeryüzünü aydınlattığı ilk yıllarda Allah
Teâlâ’dan gelen emirle kadınların örtülerine yeni bir düzen
getirildi. Süs ve güzelliklerini göstermeyle ilgili kadınlardaki
fıtri istek ve hayatlarında derin izler bırakan cahili geleneklere
rağmen vahyin gelmesiyle birlikte Müslüman kadınlar hiçbir
tereddütte bulunmadan hayatlarını vahyin doğrultusunda şekillendirdiler.
Te’villerin peşine düşüp yasaklanan alanlarda
kendilerine pay çıkarmaya yeltenmediler. Hz. Ayşe (ra)’den
nakledilen rivayette, tesettürle ile ilgili ayet-i kerime inince,
Müslüman kadınların bulundukları yerlerde Allah’ın emrini
yerine getirmek için fistanlarından birer parça koparıp bununla
başlarını örttükleri bildirir.
176. Nur 31
129
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İslam, güzellik mefhumuyla ferdin insani yönüne hitap
eder. Oysa bugünkü cahili toplumlarda öne çıkan, hayvani
zevkin zirvede olduğu göz kamaştırıcı manzaraya güzellik nazarıyla
bakmaz. İslam’ın güzellik anlayışında hayâ hâkimdir.
Hayânın hâkim olduğu güzellik arındırılmış ve temizlenmiş
bir güzelliktir. Güzelliğin zevkini yücelten, onu insana yaraşır
bir kıvama getiren, algıda onu temizlik ve arınmışlık duyguları
ile kuşatan hayâ duygusudur.
İslami ruh taşımayan toplumlarda güzellik unsurunun
karşılığı yoktur. Hayvansal karakterler ön plana çıkınca zevk
denen duyguda ciddi bir düşüş söz konusudur. Bedenlerinden
yararlanarak, “kadın hakları” aldatmasıyla baştan
aşağıya soyup sömürdükleri kadın meta haline getirilmiş,
Kur’an-ı Kerim’in “ziynet” diye nitelendirdiği güzellikleri bir
bir elinden alınmıştır. Teknolojide zirveyi yakaladığı halde
modern Batı toplumlarında açılıp saçılan kadınlardan daha
çok şehevi duyguları tatmin etme ve ticari malları pazarlama
aracı olarak bedenlerinden istifade etme amaçlanmaktadır.
Kadın tamamıyla sömürü aracı haline getirildiği halde bu
düşük konumlarının adı “kadın erkek eşitliği” olarak nitelendirilmektedir.
İslam’ın “ziynet” olarak nitelendirdiği bedenini örtmekle
sömürüden, çirkin bakışlardan ve güzelliğini kötü gözlerden
korumakla kadına şerafet ve onur kazandırılmıştır. İşte Kur’an
toplumunun kadınları, açılıp saçılmanın teşvik edildiği, örtünmenin
birçok alanda suç sayıldığı bir dünyada, Allah’ın emri
gereği örtünerek İslami hayata savaş açan ve sınırlamaya çalışan
modern cahiliye toplumuna meydan okuyorlar. Basit ve
gündelik zevklerin peşine takılıp kimliklerini yitirme ve onurlarını
zedeleme gibi bir basitliğe yeltenmiyorlar.
130 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Müslüman kadın, zaman ve şartların dayatmalarına rağmen
İslami ahlakı, iffeti ve örtüsüyle Kur’an toplumunu kamil
hale getiren en önemli dayanaklardandır. İslam’ın kendisi
için ön gördüğü kimliğe sahip çıkışı ve Kur’an toplumunun
bir bireyi olarak İslam dairesinde vazifesini icra edişiyle Müslüman
toplumun moral gücünün yükselmesine ve her açıdan
ilerlemesine yol açıcı bir konum elde etmiştir.
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve
müminlerin kadınlarına (dışarı çıktıkları zaman)
dış örtülerini üstlerine almalarını söyle.
Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli
olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
177
Ayet-i kerimede zikri geçen cilbâb, “başörtüsü ve entari”
olarak açıklanmıştır. Bazı kaynaklar “hımâr” denilen başörtüsünden
büyük, vücudun üst kısmına giyilen ridâdan küçük
dış örtü olarak tanımlarlar. Âlimlerden bazıları ise cilbâb kelimesinin
çarşaf manasına geldiğini ileri sürerler.
İffeti koruma amacıyla güzelliklerin kapatılması manasında
örtünme emri bundan önce bahsi geçen Nur suresinin
31. ayetinde zikredildi. Bu ayet-i kerimede ise eza ve eziyetin
engellenmesi amacıyla evlerinden dışarı çıkan Müslüman kadınların
üzerlerine bir örtü örtmeleri istenmektedir.
Ayet-i kerimelerde, toplumun ahlaksızlıklardan arınması
için sürekli devam eden bir çabaya, Kur’an toplumun zaaf
noktalarının birer birer ortadan kaldırılıp günahın önüne set
çekerek yaşanacak temiz bir ortam oluşturmak için sonu gelmez
bir gayrete tanık oluyoruz.
177. Ahzab 59
131
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Günümüzde Müslüman kadınların örtülerini eleştirenler
kadının üzerindeki örtünün onu tutsak hale getiren zindan
unsuru olduğunu iddia etmektedirler. Oysa kadınların açılıp
saçıldığı yerlerde ahlaksızlığın zirveye çıktığına ve toplumların
manevi olarak büyük çöküş yaşadığına tanık olmaktayız.
Aile kavramının geçersiz hale geldiği bu toplumların
çoğunda kadınlar şehevi duyguları tatmin eden birer araçtan
öte bir anlam ifade etmemektedirler. Dolayısıyla ziynet
ve güzellik mefhumu özelliğini yitirmiş, kadının bedeni her
gün çok sayıda gözün üzerinde dolaştığı zevki tatmin aracına
dönüşmüştür.
Kadının bedenini kuşatan örtü, çok değerli bir hazineyi
örten çelikten duvar hükmündedir. Kadına şerafet kazandırdığı
gibi kendine güven duymasını, güçlenmesini ve
Kur’an toplumunun sağlam bir ayağı olarak yere basmasını
sağlar.
Kur’an toplumu ise erkek ve kadınıyla ayrılmaz bir bütünü
oluşturur. Herkesin vazifesini hakkıyla icra edeceği bir ortamda
erdemli bir topluma doğru yükseliş devam eder. Kadının
tesettürü bedenini örten bir bez parçasından daha geniş anlamlar
içerir. Maddi olarak bir bez parçası olduğu halde, İslami
kişiliğini oluşturan hayası ve İslami ahlakıyla birlikte tesettüre
büründüğünde İslam’ın kadını halini alır. Kur’an toplumunun
bir bireyi olarak vazifesini üstlenmeye hazır hale gelir.
Toplumun birçok alanında sorumluluk yüklenecek konuma
yükselir. Maddi ve manevi tesettürüyle Kur’an toplumuna
güç katan Müslüman kadın, mücadelenin aşamalarında çok
önemli ve kilit görevler yüklenir. Özellikle de sağlıklı ve muhkem
bir toplumun oluşmasında Müslüman kadının katkısı tartışılmayacak
derecede fazlalaşır.
ARAŞTIRMA
8- AHLAK TOPLUMU
Ahlak, semavi dinlerin ve kitapların üzerinde ciddiyetle
durduğu ve detaylıca işlediği konuların başında gelir. Allah
Teâlâ’dan gelen vahiyde ahlaka detaylıca yer verildiğine, insanların
yüce ahlaka erişmesiyle ilgili tavsiyelerın bolca zikredildiğine
tanık oluyoruz. Dolayısıyla semavi dinler incelendiğinde,
bu dinlerin şekillendirdiği toplumların aynı zamanda
ahlaki vasıflar taşıyan toplumlar olduğunu, semavi dinlere
bağlı toplumlarda ahlakın derin izler bıraktığını müşahede
ediyoruz.
İslami öğretinin kıyamete kadar değişime uğramadan ilk
günkü gibi varlığını korumasından, mesajının bütün insanlığa
yönelik ve evrensel oluşundan dolayı İslam’da ahlakın işlenişi
diğer din ve öğretilerden çok daha geniş ve köklü bir yere
sahiptir.
İslam’ın inanç sistemi incelendiğinde ahlâk unsurunun
çok belirgin ve köklü şekilde yer aldığı görülür. İslami sistemde
gerek yasal düzenlemeler gerekse de ruhsal arınmayla ilgili
esaslar olsun bütünü ahlaki temeller üzerine bina edilmiştir.
Kur’an toplumunun dayandığı ahlak, arınma, temizlik, güvenirlik,
doğruluk, adalet, merhamet, verilen sözü tutma, söz
ile davranışın birbiriyle uyuşması, zorbalığın, zulmün, hile ve
ARAŞTIRMA
aldatmanın, insanların mallarını haksız yere yemenin, başkalarının
ırz ve namusuna tecavüz etmenin, her türlü kötülüğün,
fesadın, bozulmanın ve fuhşun önlenmesi gibi davranışları
içerir. Kur’an toplumunun dayandığı inanç sistemi duygu
ve davranışlarda, vicdanın derinliklerinde ve toplumun pratik
hayatında ahlak unsurunun korunmasını ve yaşanmasını zorunlu
kılar.
Kur’an toplumu, aynı zamanda ahlak toplumu olup bu
toplumun nezdinde ahlak, bütün alanlara hitap edecek şekilde
ferdi, ailesel ve toplumsal (ekonomik, siyasi ve kültürel)
hayatı kapsayacak nitelikte geniş ve yaygın işleve sahiptir.
Risaletini ahlakın kemaline dayandıran Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak
için gönderildim” ifadesiyle peygamberliğinin üzerinde
yükseldiği bu yüce unsurun önemine işaret etmektedir.
Allah Teâlâ, “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin”
178 beyanıyla aziz peygamberinin kemalin doruk noktasında
bulunduğunu, Mü’minler için numune olup kıyamete kadar
insanlığın önünü aydınlatacak bir nur olduğunu ifade etmektedir.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın ahlaktaki kemal
makamı asaletini ve yüceliğini de ortaya koymaktadır.
Hz. Ayşe (ra) Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın ahlakının
formülünü çok kısa bir cümleyle açıklar. “O’nun ahlakı
Kur’an’dı” Yani Kur’an’ın pratiğe dönüşümü, yaşayan
ve hareket eden canlı Kuran’dı.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın güzel ahlâka teşvik
eden çok sayıda hadisi vardır. O›nun kişisel hayatı Allah
Teâlâ’nın kitabında “Sen yüce bir ahlâka sahipsin” övgü-
178. Kalem 4
hüseyin yıldız 133
134 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
sünü hak edecek canlı bir örnek, tertemiz bir sayfa ve yüce bir
tablo olarak gözler önündedir. Bu yüce sözle peygamberini
öven Allah Teâlâ, aynı zamanda Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın getirdiği hayat sistemindeki ahlâkı da övmektedir.
İnsanların bakışlarını bu tabloya yönlendiren Allah Teâlâ,
sevdiği ve hoşnut olduğu yüce ahlâkın ne olduğunun dersini
vermektedir.
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın kıyamete kadar
geçerliliğini muhafaza edecek olan ahlak öğretisiyle ilgili bazı
hadislerini aktaralım:
Hz. Enes (ra)anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a soruldu:
“Mü’minlerden hangisi efdal (en faziletli)
dir?” “Ahlakça en güzelleridir!” cevabını
verdi. Tekrar soruldu: “Pekiyi, mü’minlerden
hangisi en akıllıdır?” “Ölümü en çok zikreden
ve kendilerine gelmezden önce onun
için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar
bunlardır.”179
Hz. Cabir (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Bana en sevgili olanınız, kıyamet
günü de bana mevkice en yakın bulunacak
olanınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır. Bana
en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice
benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler,
boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.”180
179. İbn-i Mace Zühd 31 (4259)
180. Tirmizi Birr 77 (2019)
135
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Ahlaki çerçeve bizzat Allah Teâlâ tarafından çizilmiştir.
Dolayısıyla İslam ahlakı yeryüzü kaynaklı felsefi ve irfani
ekollerin yaklaşımının eseri değildir. Bizzat Allah Teâlâ tarafından
en iyisi olarak tayin edilip beşere sunulan insanlığın
üstün değeridir. İlahi kaynaklıdır. Allah Teâlâ’nın seçtiği ve
hoşnut olduğu bir yapıdır.
Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de defalarca övdüğü takva,
ahlakın ana damarlarını oluşturur. Takvalı olmak, üstün
ahlaklı olmaktır. Bu vasfa sahip olanlar Allah’a en yakın olan
ve Allah Teâlâ’nın övgüsüne mazhar olanlardır. Hiç kuşkusuz
bu, İslam ahlâkına özgü eşsiz bir anlayıştır.
Bu yüzden İslam ahlâkı yeryüzünde geçerli olan herhangi
bir anlayışla ve kayıtla sınırlanmamıştır. Sınırsız olup insanın
ulaşabileceği en yüksek zirveye yönlendirir. Sonsuz özgürlüğe
ulaştırır. Allah’a kulluk çerçevesinde tertemiz ve arınmış bir
hayatı vaat eder.
İslam ahlâkı; doğruluk, güvenirlik, adalet, merhamet ve
iyilik gibi nitelikleri aşan kapsayıcılığa sahiptir. İnsanın ihtiyaçlarına
cevap veren ve onu mutlu kılan tertemiz bir hayat
sistemidir. Ahlaki terbiye, hem ruhsal arınmayı içerir ve hem
de toplumsal yaşamı kapsam alanına alır.
İslam ahlâkı numune olarak Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın kişiliğinde somut hale kavuşmuş, bir insanın
hayatında ulaşılabilecek kemalin en zirvesini numune olarak
insanlığa sunmuştur. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a
hitap eden Allah Teâlâ, onun ahlaki yüceliğine işaretle ulaştığı
kemal noktasını zikreder.
“Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin”181
181. Kalem 4
136 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
En yüksek ahlaka ve insanlığa numune olacak iyiliklerin
zirvesine Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın yerleşmesi,
Müslümanlar için en güzel örnek olarak tanıtılmıştır.
“Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a
ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı
çok zikredenler için güzel bir örnektir.”182
Ayet-i Kerime, Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın
Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak davranışlarda bulunmak
isteyen Kur’an toplumu için mükemmel bir örnek olduğunu
bildirir. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın hislerine
mağlup insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden
mahrum birtakım nazari kaideler öğretmekle görevli olmadığı,
onun hedefinin, insanlığa ameli kaideler öğretmek ve bu
kaideleri kendi yaşayışıyla izah ve tarif etmek olduğu anlaşılmaktadır.
İnsanoğlu fıtratı gereği birilerine uyarak, tecrübeden yoksun
olduğu hayatı başkalarını izleyerek yaşamaya çalışır. İnsanlar,
başından beri amaçlarına ulaşabilmek için rehberler
edinmişler. Yollarını izlemiş, onların istedikleri şekilde hayatlarının
çerçevesini çizmişler.
Oysa Kur’an toplumunun hayata bakışı sadece yeryüzüyle
sınırlı değildir. Dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen
Kur’an toplumu, Allah Teâlâ’nın ahlakını övüp insanlara
numune olarak sunduğu üstün ahlak sahibi Resul-i Ekrem
Aleyhisselatu Vesselam’a uyar. O’na uyarak kemale doğru
yol alır. O’na uymayı Allah Teâlâ’ya gerçek anlamda kullukta
bulunma, takva basamaklarından yükselme ve kısaca kamil
ahlaka ulaşma olarak kabul eder.
182. Ahzab 21
137
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Reul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın hayatı, bütün
güçlerini seferber ederek Allah’a ibadet edenler ve O’nun yolunda
mücadele edenler için kıyamete kadar parıldayan bir
nur, kesintisiz hidayet kaynağıdır.
Allah’ın rahmet ve lütfu gölgesinde Müslümanca bir hayat
yaşayan Kur’an toplumunun kişilik ve davranışlarının
kaynağında ahlakın kemalini yaşayan Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam bulunmaktadır. Kur’an toplumu Resul-i
Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a uyup, onun hayatını destur
ve numune kabul ederek hayat haritasının tepesine dikince
yeryüzü hayatı da cennetimsi bir hal alır.
Bir başka ayet-i kerimede Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın ve
onunla birlikte olan Mü’minlerin Kur’an toplumu için güzel
örnek teşkil ettiği bildirilmektedir.
“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda,
sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır.
Onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden
ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya
kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık
ve öfke belirmiştir.” Şu kadar var ki,
İbrahim babasına: “Andolsun senin için mağfiret
dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek
herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” demişti.
(O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz!
Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş
de ancak sanadır.”183
183. Mümtehine 4
138 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın yüce ahlakı
zikredildikten ve Kur’an toplumunun hayat haritasının tepesine
bu model yerleştirilip yaşamın bununla amele dönüştürülmesi
istendikten sonra Mümtehine Suresinin 4. ve 6. ayetlerinde
tevhid mücadelesinin öncüsü Hz. İbrahim Aleyhisselam
ve ona uyanların aynı ahlaki bilince sahip oldukları dile getirilmektedir.
Onların da ahlakta zirveyi yakaladığı, tertemiz bir
hayat yaşadıkları ve Kur’an toplumu için numuneler olduğu
bildirilmektedir.
Hz. İbrahim Aleyhisselam ve ona tabi olanlar, “Sizinle bizim
aramızda, siz bir tek Allah’a iman edinceye kadar sürüp
gidecek bir düşmanlık ve nefret açıkça ortaya çıkmıştır” ifadesiyle
inkârcıların yolundan uzak olduklarını ve bu tavrın sorumluluğunu
paylaşmayacaklarını bildirirken, çizgilerini açık
yüreklilikle ve büyük bir cesaretle ortaya koyup Allah’a kulluk
konusunda ödün vermeyeceklerini vurgulamakla, kâmil
ahlakın asi ve zalim toplumlara isyan etmeyi, onlardan uzak
durmayı gerektirdiği açıklamaktadır.
Aynı zamanda ahlak toplumu olan Kur’an toplumunun
bağının Hz. İbrahim Aleyhisselam’a kadar uzandığını görmekteyiz.
İşte çağları aşarak gelen tecrübeler ve deneyimler
birikiminin oluşturduğu en büyük hazine. Bu asil toplumun
bir ucu Allah’ın yüce peygamberlerine dayanırken, diğer
bir ucu tevhid mücadelesi tarihinden akıp gelen birikim ve
tecrübeler ışığında olgun ve kemal ahlakın zirvelerine yönlendirmektedir.
Kuran toplumu, kökleri derinliklere uzanan,
dal budak salmış, gölgeleri geniş alanlara yayılan verimli ve
bereketli bir ağaç gibidir.
“Andolsun, onlar sizin için, Allah’ı ve ahiret
gününü arzu edenler için güzel bir örnekARAŞTIRMA
tir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir,
hamde lâyık olandır.”184
Allah’a ve ahiret gününe inanan Kur’an toplumunun
önünde tevhid yükünü sırtlamış, içlerinde yaşadıkları toplumla
inanç farklılığından dolayı sınırlarını ayırmak zorunda
kalmış, Allah’a inanmadığı için kardeşlerini, eşlerini, babalarını
ve oğullarını terk etmiş ve ahlakta kemali yakalamış
Hz. İbrahim Aleyhisselam ve O’na iman edenlerin mümtaz
hayatları yollarını aydınlatan büyük bir nur kaynağıdır. İşte
Kur’an toplumunun vazifesi onların çizgisini sürdürmek, olaylara
onlar gibi inanç zaviyesinden bakmak ve ahlakta kemali
yakalamak için seferber olmaktır.
184. Mümtiheni 6
hüseyin yıldız 139
ARAŞTIRMA
9-ŞAHSİYET OLUŞUMU VE ARINMA
Kur’an toplumunun özelliklerinden biri şahsiyet oluşumu
ve kemale doğru yol almak için çabalamaktır. Bu hem şahıs
hem de toplum için geçerli bir süreçtir. Bu toplumun insanları
eğitimden ve nefsi arınmalardan geçerler. Aynı zamanda toplumu
şekillendirme ve toplumsal alanda ıslah çalışmalarıyla
meşgul olurlar. Gelişemeyen ve şahsiyet oluşumunda yaya
kalanlar ıslah etmeyi ve arındırmayı başaramazlar. Kişilik
problemi yaşayan ve olgunlaşma zemininde kemale doğru
yol alamayan şahsiyetlerin bu doğrultudaki çabaları netice
vermez. Burada hedef insanın eğitilmesi, geliştirilmesi ve kemale
doğru yönlendirilmesidir. Tablo net ve berrak bir şekilde
Kur’an-ı Kerim’de zikredilmektedir:
Şahsiyet Oluşumu Ve Arınma
“Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına,
güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında
gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne
ve onu bina edene, yere ve onu yapıp
döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler
verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham
edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden
141
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
arındıran kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere
gömen de ziyan etmiştir...”185
‘Tezkiye’, kavram olarak, nefsi şirk, günah, nifak, rics, cehalet
ve kötü duygulardan arındırma, Allah’a itaat etme ve
takva yolunda hareket etmektir. İnsanı yaratan Allah Teâlâ,
nefsini düzene koyup onu isyan veya itaat edebilecek bir
düzlemde yarattı. Bunun sonrasında nefsini arındıranların
kurtuluşa ereceği, günah işleyenlerin ise yıkıma uğrayacağı
bildirildi.
Hangi hareketin doğru, hangisinin de yanlış olduğunun
formülleri yazıldı. Bütün bunlar Allah’ın elçileri ve kitapları
vasıtasıyla insanlığa açıkça tebliğ edildi.
Tezkiye, Kur’an’ın emri olup insanların tabi tutulduğu kulluk
tahlilidir. Takvaya ulaşmak için çabalama, insanı Allah’tan
uzaklaştıracak etkenlerden uzak durmak için yapılan çalışmalar
arınma çabalarının gereğidir. Günahlardan kaçınıp Takvaya
yönelme nefsin tezkiyesine yol açar. Kur’an ve sünnet
çerçevesinde yaşanan hayat temizlenmiş hayattır. Toplum
hayatının çerçevesi Kur’an tarafından çizilirse, toplum tezkiye
edilmiş ve arınmıştır. Öyleyse arınma, hayatı Allah’ın kitabı
çerçevesinde yaşamaktır.
Nefis tezkiyesi hayattan el etek çekip halvetlere kapanma
değildir. Aksine toplumla iç içe yaşama ve toplumun arınması
için çabalama anlamındadır.
Arınmanın farklı yönleri vardır. Malın arınması, Allah
Teâlâ’nın istediği gibi harcama, zekât verme ve infaklarda
bulunmadır. Gözün arınması, gözün haramlardan uzaklaştırılmasıdır.
Ağzın arınması haram lokmadan kaçınma ve helal
185. Şems 1-10
142 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yemekle mümkündür. Dilin arınması, kötü sözleri dillendirmekten
kaçınma, hakkın kelimelerini dile getirme ve vahyin
elmas sözlerini zikretmekle mümkündür. Kalbin arınması
ise kişinin eylemlerinde, söz, fiil ve davranışlarında niyetini
Allah’ın istediği hale getirmesiyle mümkündür.
Arınma, günahlara son verip hayatın her alanında kulluk
vazifesini hakkıyla icra etmektir. İlahi olmayan düşünce ve
tutumu biricik doğru kabul etmekten ve hayat programını
Allah’ın yasaklarıyla döşemekten vazgeçip, vahiyle diyalog
kurma ve hayatı vahye dönüştürmektir.
Allah’ın nefislere yerleştirdiği iyilik, hayır ve takva mayasını
perdeleyip, fıtratlarını haramlarla yoldan çıkaranlar, fısk ve
fücura dalanlar devasa zararlara ve büyük felaketlere yatırım
yaparlar.
Peygamberin Çağrısı
“O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve
onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen
ve onlara kitap ve hikmeti öğreten
bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce
gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.”186
Allah Teâlâ, herhangi bir düşünce ya da felsefi akımın
nüfuz etmediği ve yönlendirmediği bir toplumun arasından
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ı gönderdi. Kendilerine
kitap verilen ve peygamber gönderilen Yahudi ve Hıristiyanlar
gibi bağnaz özelliklere sahip olmayan bir topluluktu
bu. Oldukça serbest ve özgür hayatları vardı. Keyiflerine göre
186. Cuma 2
143
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
yaşıyorlardı. Bağlanıp kaybetmekten korkacakları düşünce
sistemleri ya da inanç manzumelerinden yoksundular.
Allah Teâlâ, Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’dan
bahsederken “ümmî” kavramını kullanır. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam’ın neden böyle vasıflandırıldığı konusunda
İslam alimleri tarafından farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Çoğu ümmi kavramını, “doğduğu hal üzere kalan, edindiği
yeni bilgilerle fıtratın dışına çıkmayan” şeklinde açıklarlar.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın en önemli görevi
bu insanları küfür, şirk, nifak ve cahiliyeden arındırıp temizlemekti.
Vicdanlarını, kalplerini, düşüncelerini, niyetlerini, amellerini,
aile hayatlarını, sosyal ve içtimaî yaşantılarını ve hayat
programlarını arındırarak, onları yepyini bir hayata yönlendiriyordu.
Böylelikle cehaletin içine gömülen o topluluğu arındırıp
yeryüzünün numune insanları haline getirdi. İslam’la arınan ve
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın dizi dibinde yetişen
bu güzide topluluk yeryüzünün en köklü ve parlak medeniyetini
inşa edip insanlığın hayat serüvenini değiştirdi.
Cenneti Kazanma
“Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi
heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa, Artık
şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.
187
Rabbinin huzuruna çıkarılma endişesi taşıyan insanlar
günahlardan kaçınırlar. Beşeri zaaflarının baskısıyla günaha
yöneldikleri zaman bu yüce makamın endişesiyle pişmanlığa,
istiğfar ve tevbeye yönelirler.
187. Naziat 40-41
ARAŞTIRMA
Kişinin kendisini heva ve hevesten alıkoymasının yolu
itaat dairesindeki noktada yoğunlaşır. Çünkü heva ve heves
azgınlığın, zalimliğin, haddi aşmanın ve günahın itici
gücüdür.
Belanın anası ve kötülüğün kaynağıdır. Hevasına uyan
insanın felaketi yaklaşmıştır. Bilgi sahibi olunmasından
sonraki aşamada heva ve hevesin harekete geçmesi durumunda
tedavi için uzun ve zorlu bir mücadeleye ihtiyaç
duyulur. Zira Allah korkusu, azgın isteklerin şiddetli saldırılarına
karşı sağlam ve muhkem bir zırh gibi direnmeye
sebebiyet verir.
Kur’an-ı Kerim, konunun üzerinde ciddiyetle durup birçok
ayet-i kerime ile dile getirir. İnsanın heva ve hevesinin
nerelerde gizlendiğini, gizliliklerinin ve hareketlerinin nasıl
koordine edildiğini bilen Allah Teâlâ, insanın heva ve hevesini
kontrol altına almasını ve frenlemesini ister. Şüphesiz
insan, nefsini kontrolde tutma ve kemale doğru hareketle
görevlidir. Bu mücadelede başarıya ulaşması ve kemale
doğru yol alması durumunda mükafat olarak cennet vaad
edilmiştir.
Emr-i bil Maruf, Nehy-i Anil Münker
Kur’an toplumunun diğer bir özelliği, “emr’-i bil maruf,
nehyi anil münker”den sorumlu olmasıdır. Bu sorumluk farklı
ayetlerde zikredilir. İnsanın ve toplumun gelişimi üzerinde
duran Kur’an, onların davetteki sorumluluklarını zikrederken
bunu asıl programları olarak beyan eder.
Örneğin Allah’ın elçilerinden Hz. Şuayb Aleyhisselam, insanlara
tevhidi anlatıp dinin kaide ve kurallarını açıklarken
onları adaletli davranmaya ve düzgün tartmaya davet eder.
144 kur’an toplumunun özellikleri
145
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Ekonomi alanındaki faaliyetleriyle ilgili dikkat etmeleri gereken
hususları dile getirir:
“Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim
tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa
ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse
buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin
aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum.
Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah
etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak
Allah’ın yardımı iledir. Yalnız O’na dayandım
ve yalnız O’na döneceğim.188
Burada toplumsal hayatı kapsayacak geniş bir değişim
ve yaygın bir iyileştirme çağrısı söz konusudur. Bu değişim,
toplumun her kesimini etkileyecek faydalarla doludur. Bazıları
peygamberlerin getirdiklerine uymaları durumunda
kazançlarının yok olacağını düşünüp karşı çıkarlar. Oysa
bu çağrı, kin, nefret, haksızlık ve düşmanlıklardan arınmış
temiz bir toplum inşası içindir. Bütün kazançlar helal çerçevesinde
elde edilmektedir. Bu yolda hareket edenlerin en
küçük bir kayıpları bulunmazken, aksine attıkları her adım
kazançlarla doludur.
İyilikleri emretme ve kötülüklerden de nehyetme hususunda
Kur’an-ı Kerim’in çağrısı her zaman ve her toplum
için aynıdır.
Bu nedenle Kur’an toplumu geçmişin ibret dolu sahnelerini
hatırından çıkarmayarak bu noktada sorumluluğunu
yerine getirmeye çalışır.
Ayet-i kerimede:
188. Hud 88
146 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları)
bozgunculuktan alıkoyacak faziletli
kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa
erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır
(bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise,
kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten
günahkâr idiler.”189
Aynı şekilde Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın de
Emri
bi’l maruf konusu üzerinde yoğun şekilde durduğu görülmektedir.
Huzeyfe (ra) anlatıyor:
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a
kasem olsun, ya ma’rufu emreder ve münkerden
de yasaklarsınız veya Allah’ın katından
umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman
yalvar yakar olursunuz da duanız kabul
edilmez.”190
İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor:
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam buyurdular ki:
“Sizler yardım görecek, ganimetler elde
edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz.
Sizden kim bu vakte ererse, Allah’tan
çekinsin, marufu emredip, münkerden de nehyetsin.
Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse,
ateşteki yerini hazırlasın.”191
189. Hud 116
190. Tirmizi, Fiten 9 (2170)
191. Tirmizi, Fiten 70 (2258)
ARAŞTIRMA
Hz. Musa Aleyhisselam’ın
Salih Toplum Oluşturma Çabaları
Hz. Musa Aleyhisselam kardeşi Hz. Harun’u veziri ve yardımcısı
tayin etti. Hz. Harun’un faaliyet programını açıklayan
Hz. Musa, toplumsal islahı öncelemesini istedi:
“Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir
on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği
süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi
Harun’a “Kavmimde benim yerime geç, ıslah
et ve bozguncuların yolunu tutma” dedi.”192
Toplumun büyük bir değişimden geçmesi gerekiyordu.
Salih bir toplumun oluşması için Mısır’ın şirk düzeninden bulaşmış
ahlak ve kültürün ıslaha tabi tutulmasına ve toplumun
bozguncuların yolundan uzaklaştırılmasına ihtiyaç vardı. Görevi
gereği Hz. Harun’u vekili olarak yerine bırakırken salih
toplumu oluşturmada izlenmesi gereken yöntemlere de hassasiyetle
işaret etmektedir.
192. A’raf 142
hüseyin yıldız 147
ARAŞTIRMA
10-AHDE VEFA
Yer kürenin üzerinde yaşamaya başladığı ilk zamanlardan
bugüne insanoğlu, hayatın birçok alanında anlaşma ve akitler
yapmış, hayatın yaşanılır kılınması için çoğunlukla bunlara
bağlı kalarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Din ve ideolojileri
ne olursa olsun, tarih boyunca insan topluluklarının
çoğunun nezdinde ahde vefanın fazilet ve doğruluk ölçüsü
sayıldığını, vefasızlık, anlaşmayı bozma ve sözü tutmamanın
ise kötü sayılıp yerildiğini görmekteyiz.
İslam’a gelince ahde vefanın çok daha fazla önem taşıdığını,
Kur’an toplumunun mayasını oluşturan en bariz özelliklerden
biri olduğunu görmekteyiz. İslam’da ahde vefanın teşvik
edildiğine, Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de ahitlerine bağlı
kalmaları için Mü’minlere emrettiğine, bazı peygamberlerden
örnekler vererek ahde vefadaki hassasiyetlerine işaret ettiğine
şahit olmaktayız.
“Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine
getiriniz…”193
Ayette geçen “ukud” kelimesini değerlendiren müfessir ve
fakihler, akit ve anlaşmaların kültürel, ekonomik, sosyal, siyasi,
askeri… anlaşmaları içine aldığını Müslümanların Müslü-
193. Maide 1
149
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
manlarla ya da Müslüman olmayanlarla yaptıkları anlaşmaların
tümünü kapsadığını ileri sürerler. Bu, ferdin toplulukla
anlaşması olduğu gibi, topluluğun toplulukla anlaşması, topluluğun
devletle anlaşması ya da devletin devletle anlaşması
şeklinde oldukça geniş kapsamlıdır.
Müslümanca yaşamanın elde köz tutma mesabesinde olduğu
günümüzde Kur’an toplumunun akitlerine bağlı kalması
daha fazla önem taşımaktadır. İslam’ın hakim olmadığı sistemlerde
İslam hukuku çerçevesinde Müslümanca yaşama
ferdi açıdan zor hatta imkansız olduğundan, İslami sorumlukların
yerine getirilmesi ve haramlardan kaçınması için Müslümanların
bir araya gelip cemaatleşmeleri zaruret halini almıştır.
Cemaatleşmede uyulması gereken prensipler ve bağlı
kalınması gereken akitler vardır. İslami şahsiyetin korunması,
Müslüman toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi ve
güçlenmesi için Kur’an toplumu fertlerinin vazifelerini hakkıyla
icra etmeleri ve akitlerine bağlı kalmaları zaruri sayılmıştır.
Müslüman toplum ya da cemaatin temelinde ve yapılanmasında
İslam’a aykırılık yoksa Allah’ın dostları dost, düşmanları
da düşman kabul ediliyorsa bu toplulukla ahdi olanlar,
keyifleri istediği için ya da menfaatlerini bahane ederek
ahitlerini bozamazlar. Güç ve kabiliyetlerine göre kendilerine
tayin edilen farklı alanlarda görev üstlenebilirler. Hele hele
Müslüman topluma zarar vermek için İslam düşmanlarıyla işbirliğine
girişmeleri ahde vefasızlık olduğu gibi, Müslümanları
zayıflatma ve İslam’ın kalelerini yıkma anlamına geldiğinden
İslam’a savaş açma niteliği taşır.
İslami öğretide ahde vefanın önemini ve Kur’an toplumunun
en bariz vasfı olan bu özelliği anlatan ayet-i kerimelere
kısaca göz atalım:
150 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“(Resulüm!) Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten
o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi.”194
Ayet-i kerimede sözde durmanın ve ahde vefanın peygamberlerin
en bariz özelliği olduğu Hz. İsmail (as)’ın şahsında
beyan edilmektedir.
Bu ayetteki va’d ile Allah Teâlâ ile Hz. İsmail (as) arasında
olan va’dler kastedilmiş olabileceği gibi, Hz. İsmail ile insanlar
arasındaki va’dler de söz konusu olabilir.
Ayet-i Kerimede Hz. İsmail (as)’ın Allah Teâlâ’ya itaat
konusunda kendisine emredildiğine sadık kaldığına işaret
edilmektedir. Hz. İsmail (as)’da olduğu gibi ahde vefa bütün
peygamberlerin ortak özelliğidir.
Burada Hz. İsmail (as)’ın insanlara verdiği va’d de kastedilmiş
olabilir. Va’dini hakkıyla yerine getirince Allah Teâlâ
tarafından bu güzel huyu bir numune olarak insanlara sunulmuştur.
Bu konuda İbn-i Abbas’tan şöyle bir rivayet zikredilir:
«Hz İsmail, bir arkadaşına, onu bir yerde
bekleyeceğini va›detmişti ve onu orada bir yıl
beklemişti. Yine o, kendisinin kurban edilmesine
sabır göstereceğine dair (babasına) söz
vermiş ve bunu hakkıyla yerine getirmiştir,
Çünkü o, «İnşallah sen beni sabredenlerden
bulacaksın» demişti.
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz
değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır
ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere,
kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını
gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksul-
194. Meryem 54
151
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
lara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere
sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât
verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine
getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında
sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır.
Muttakiler ancak onlardır!”195
Allah Teâlâ ahde vefayı iyiliğin göstergesi saymaktadır.
Verilen sözleri tutma ve yapılan anlaşmalara bağlı kalma iyilik
kavramı ile nitelendirilmiştir. Ayet ve hadislerin genel yaklaşımına
göre ahde vefa, imanın, insanlığın ve olgun şahsiyetin
göstergesi kabul edilmiştir. İnsanlarla ilişkilerde güven ve emniyete
yol açan bu vasıf geçerli olmadan sağlıklı ilişkilerden
ve İslami ortamlardan bahsedilemez. Sözlere ve anlaşmalara
bağlılık Allah Teâlâ’ya verilen sözde varlığını bulur. İnsanların
sözlerinde durmadıkları ve anlaşmalara uymadıkları toplumlarda
endişe, korku ve huzursuzluk hakim olur. Verilen
sözlere inanılmadığı gibi, emniyet ortamı bozulur ve böylece
kimsenin kimseye güveni kalmaz. Sarsıntıların baş gösterdiği
bu tür toplumlarda meydana gelen bozulmalar hayatı yaşanmaz
hale getirir.
İslam’ın ahde vefaya verdiği önem, gerek Müslümanlara
gerekse de Müslüman olmayanlara karşı verilen sözü yerine
getirme ve anlaşmalara bağlı kalmadaki titizlik, insanlık tarihi
boyunca hiçbir dönemde yaşanmayan güzelliklerin İslam’ın
hakim olduğu dönemde yaşanmasına sebep olmuştur.
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve
ahitlerine riayet ederler”196
195. Bakara 177
196. Mü’minun 1 ve 8
152 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Allah Teâlâ mü’minlerin, yani Kur’an toplumunun kurtuluşa
erdiğini bildirerek büyük müjdeyi ilan etmektedir. Emanet
ve ahitlerle ilgili ayete gelince Seyyid Kutup konuya
şöyle bir yorum getirmektedir: “Aynı şekilde bağlı kalınması
gereken ilk antlaşma fıtrat antlaşmasıdır. Bu antlaşmayı yüce
Allah, insan fıtratı ile kendi varlığına ve birliğine iman etmesi
şartı ile gerçekleştirmiştir. Bütün sözleşme ve antlaşmalar
bu ilk antlaşmaya dayanır. Bu yüzden mü’min, yaptığı bütün
sözleşmelerde Allah’ı şahit tutar. O’na bağlılık içinde Allah
korkusunu göz önünde bulundurur.”
Emanete bağlı kalma ve akitleri yerine getirmenin Kur’an
toplumunun en bariz özelliklerinden olduğu yukarıda ifade
edilmişti. Zaman ve şartlar ne olursa olsun Müslümanlar sorumluluklarını
yerine getirmekle yükümlüdür. İslam’ın hakim
olmadığı yerlerde de Müslümanların sorumlulukları devam
eder. Müslümanların varlığı toplumlarda güven ve huzurun
hakim olmasına yol açar. Bu vasıfların icrası aynı zamanda
Müslümanların hal diliyle insanlara hitabı ve tebliği olup, ön
ayak oldukları güzelliklerin topluma hakim olmasıyla insanların
İslam’a doğru cezp edilmesine sebep olurlar.
“Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah
ve Resulünden insanlara bir bildiridir: Allah ve
Resulü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz,
bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz
çevirirseniz bilin ki, siz Allah›ı âciz bırakacak
değilsiniz. (Ey Muhammed)! o kâfirlere elem
verici bir azabı müjdele! Ancak kendileriyle antlaşma
yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına
uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan
ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka
çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların
ARAŞTIRMA
antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız.
Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.”197
Muhataplar hangi din ve düşünceye sahip olurlarsa olsunlar,
ahde vefada bulunup ihanete kalkışmadıkça anlaşma ve
ahitlerin geçerli olduğu, Müslümanların bütün içtenlikle buna
bağlı olacağı ifadesi, İslam’ın verdiği güvene ve insanlara
sunduğu güzelliklere işaret eder. Arap yarımadasının İslam’ın
bayrağı altında toplandığı, şirkin kökünün kazılmaya başlandığı
bir dönemde Allah Teâlâ’nın, Müslümanların ahde
vefadaki olgunluk ve büyüklüğünü gözler önüne sermesi ve
anlaşmaların belirlenen tarihe kadar geçerliliğinin garanti
edilmesi, Kur’an toplumunun ahde bağlılıktaki hassasiyetinin
ulaştığı boyutları haber vermesi açısından önemlidir.
İbn-i Abas (ra) demiştir ki:
“Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah
mutlaka ona bir düşman musallat eder.”198
Bir diğer rivayette Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurmaktadır:
“...Çocuklarınızı öldürmemek, halde ve istikbalde
iftirada bulunmamak, meşru dairedeki
emirlerde -ne bana ne de vazifelilere- isyan etmemek
üzere biat edin. Kim vereceği bu sözlere
sadık kalır, ahdine vefa gösterirse karşılığını
Allah’tan alacaktır. Kim de bu yasaklardan birini
işleyecek olursa artık işi Allah’a kalmıştır,
dilerse affeder, dilerse azap verir, cezalandırır”
buyurdu. Biz de bu şartlarla biat ettik.”199
197. Tevbe 3-4
198. Muvatta, Cihad 12
199. Buhari İman 11
hüseyin yıldız 153
ARAŞTIRMA
11-İTİDAL
İnsanoğlunun tarih içindeki yaşam seyri incelendiği zaman,
insan hayatının vasattan çok “ifrat ve tefrit” noktasında
seyrettiği görülür. Geçmiş insanların bıraktığı yaşam tecrübesi
birikimine sahip, ilmi alanda önemli gelişmelere imza atan
günümüz insanı “ifrat-tefrit” isimli müzmin hastalığa duçar
olmuş, böylece hayatın lezzetini yitirmiştir.
“İfrat ve tefrit” kavramları iki zıt ucu gösterirken, bunların
arasında “itidal” denilen apayrı bir çizgi bulunmaktadır “İki
aşırı tutum ve davranış arasındaki orta hal” şeklinde tanımlanan
“itidal”, “orta halde bulunma, ölçülü ve ılımlı olma,
soğukkanlılık, denge, düzgünlük, doğruluk ve adaletli olma”
manalarını içermektedir.
Hayat kaynağımız olan Kur’an ve sünnet, itidalin sınırlarını
açıkça ortaya koyar. Tutum ve davranışlarda aşırılıktan
uzak durmayı, ılımlı ve dengeli olmayı öğütleyen âyet ve hadislerden
hareketle “İtidal” kavramı “İnsan davranışlarının ifrat
ve tefrit denilen iki aşırı uç arasında orta bir halde olması”
şeklinde tarif edilmiştir.
Kur’an pınarından beslenen ve hayatını bu doğrultuda
sürdüren Kur’an toplumunun düşünce ve eylemleri “ifrat
ve tefrite” kaymadan orta çizgiyi esas alır. Zira Allah Teâlâ,
155
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
onlardan her türlü aşırılıklardan uzak durmalarını ve mutedil
olmalarını istemektedir. Mü’minlerin güzergâhını tayin eden
birçok ayet-i kerime “itidal” çizgisinde yürümelerinin gerekliliğini
ileri sürer. Kullarından mutedil bir hayat sürdürmelerini
isteyen Allah Teâlâ, insanoğlunun yaratılışının da “itidal”
üzere olduğunu beyan eder.
“O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli
kılıp, ölçülü bir biçim verdi”200
Bedenen ve ruhen “itidal” üzere yaratılmasına rağmen
insanoğlu, çoğu zaman Allah Teâlâ’nın bağışladığı irade ve
ihtiyar sayesinde aklı bir tarafa bırakıp şehvetin ipine sarılarak
sınırları çiğnemeyi tercih eder. “İfrat-tefrit” yoluna girince
yaratılış çizgisinden fersah fersah uzaklaşmakta, istenmeyen
alanlara sapmaktadır
“Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi
de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola
iletirdi”201
Allah Teâlâ insanoğlunu sapıklığı kabullenebilecek bir yapıya
sahip halde yaratmayı dilemiştir. Doğru yolu seçmeyi
veya sapık yolu tercih etmeyi O’nun iradesine bırakmıştır.
Bu nedenle bazı insanlar vasat yolda yürümeyi tercih etmiş,
“itidalı” yakalamışlar. Bazıları ise tercihlerini Allah Teâlâ’nın
istemediği alanlara yönlendirip itidalden uzaklaşmışlar.
“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız,
Resul’ün de size şahit olması için sizi mutedil
bir millet kıldık”202
200. İnfitar 7
201. Nahl 9
202. Bakara 143
156 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İslam ümmeti, insanlığa hayat sunucu numunelik çizgisinde
yürüyen ve vasatı tercih eden bir ümmettir. İnsanlar
arasında adaleti ve hakkaniyeti egemen kılmayı
amaçlar. Onların benimseyecekleri kriterleri ve değer
yargılarını gözler önüne serer. Açıkladığı görüşler ölçü
ve temel kabul edilmesi gereken görüşlerdir. İnsanların
değer yargılarını, düşüncelerini ve geleneklerini ölçüye
vurup doğruyu ve yanlışı tespit eder. Yeryüzünde adaleti
ikame etmekle görevli bu mümtaz ümmet, başkalarının
düşüncelerinin, değer yargılarının ve kriterlerinin peşine
takılmaz. Onun işi yönlendirmek ve yol göstermektir.
Hakkı ve hakkaniyeti ortaya koyup yaşanılabilir bir ortam
oluşturmaya çalışır. Güçlü olması, etkin olması ve iktidarı
elinde bulundurmasıyla vasattan sapmış, “ifrat-tefrit”
sınırlarında zulme duçar olmuş insanlığa kılavuz olup
acıya dönüşen hayatlarını adalet ve itidal çerçevesinde
özgürce yaşanılabilir bir hale dönüştürmek için çabalar.
Ümmetin mahiyetini ve görevini belirleyen ayet-i kerime,
konumunu bilmesini, büyüklüğünün ve öneminin
bilincinde olmasını, rolünü gerçek boyutları ile değerlendirmesini
ve rolüne uygun şekilde müdahalede bulunmasını
önerir.
Vasat ümmeti tarif eden Üstad Seyyid Kutub’un yorumu
oldukça şirindir: “Düşünce ve inanç alanlarında “vasat (orta
yolu benimseyen)” bir ümmet. Yani ne maddeden soyutlanmış
bir maneviyatçılık ne de maddeyi tek gerçek olarak gören
materyalizm gibi dengesiz bir aşırılığa girmez. Bunun yerine
“ruha sarılmış ceset” ya da “cesede yapışmış ruh” esprisinde
sembolleşen fıtri dengeye bağlı kalır. Enerji odakları çift kutuplu
yapıya her çeşitten gıdasını tam olarak verir. Bir yandan
hayatı koruyup devam ettirmeye çalışırken aynı zamanda ru157
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
hen geliştirip düzeyini yükseltmeye çabalar. Arzular ve eğilimler
dünyasındaki her gelişmeyi ifrata ve tefrite (başıboşluğa
ve aşırı baskıya) kaçmadan ölçülü, uyumlu ve dengeli bir
biçimde serbest bırakır.
Sosyal düzenleme ve koordinasyon alanında “vasat (orta
yolu benimsemiş) bir ümmet. Yani, hayatı tümü ile ne duygulara
ve içgüdülere ve ne de kanunlara ve cezalara bırakır.
Bunun yerine bir yandan eğitim ve yönlendirme yolu ile insan
duygularının düzeyini yükseltirken öte yandan da kanunlar
ve cezalar aracılığı ile toplum düzenini güvenceye bağlar.
İnsanlar arasında bir denge kurar. Bunun sonucu olarak insanları
ne sultanın, diktatörün kamçısına ve ne de vicdanlarının
başıboş sesine teslim eder, bunun yerine bu ikisi arasında
uyumlu bir sentez kurar”
Vasat olma özelliğini yitiren İslam ümmeti, adaleti ikame
etmenin ve şahid olmanın çok uzağına düşmüştür. Menfaatlerine
göre hayatı “ifrat ve tefrit” noktasında kavrayan
güçlerin eline ipi terk etmiş, bu acıklı haliyle iki asırdan fazladır
zor bir hayat yaşayan Müslümanların önüne arzulanan
güzel bir geleceği sergilemekten uzak kalmıştır. Diğer
taraftan başkalarına öncülük edip hidayete yönlendirmesi
gerekirken, bu özelliğini yitirmesiyle merhamet eline ihtiyaç
duyan yaralı gönüllere uzatılan bir el ve yol gösteren bir hidayet
rehberi olma özelliğini de yitirmiştir. Yani vasat olma
konumu yitirilince ölçünün uzağına düşen Müslümanların
acıklı halinden istifade eden İslam düşmanı kudret sahipleri
yakaladıkları fırsatı güçlü bir silaha dönüştürüp insanlığa acı
çektirmektedirler.
İslam Ümmetinin “ifrat ve tefritten” kurtulup vasat çizgide
yeniden yapılanmasıyla sıkıntılar sona erecek. BöyARAŞTIRMA
lece hem Müslümanların ve hem de Müslüman olmayan
milletlerin önünde yeni bir ufuklar açılacak.
Kur’an toplumunun fertlerinin vasata ulaşmada tutmaları
gereken yolu ve takip etmeleri gereken yöntemi Hz.
Lokman’ın oğluna nasihatlerinde açıkça görmekteyiz:
“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten
vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere
sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer
işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme
ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira
Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri
asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini
alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin
sesidir”203
İtidal Çeşitleri
1- Dinde İtidal
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün
önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz
Allah işitendir, bilendir”204
Ayet-i Kerimede, itidal üzerine bina edilmiş faziletli ahlakın
çerçevesi çizilmektedir. Allah Teâlâ’ya ve insanlığa Allah
Teâlâ’nın dinini tebliğ eden, öğreten ve uygulayan bir peygamber
olarak Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’a
karşı tavırların nasıl olması gerektiği Allah Teâlâ’nın ifadesiyle
ortaya konulmaktadır.
203. Lokman 17-19
204. Hucurat 1
158 kur’an toplumunun özellikleri
159
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Her şeyi bilen, duyan, haberdar olan, emir ve yasaklarının
gözetilmesini isteyen ve her şeyin iradesine bağlı olduğu
Allah Teâlâ’ya karşı vazifenin hakkıyla icrası istenmektedir.
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın sözlerini, görüşlerini
ve uygulamalarını ortaya koyması beklemeden ya da
suskunluğunun sona ermesine müsaade etmeden ileri atılıp
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın önüne geçmemeleri
için Müslümanlar uyarılmaktadır.
Abdullah b. Abbas (ra) bu ifadenin, Allah’ın kitabına ve
Allah Resulü’nün sünnetine muhalif olan bir şey söylememesi
anlamı taşıdığını bildirir.
Mücahid ise, Allah’ın ve Resulünün önüne geçmemekten
maksat, Allah Teâlâ’nın bir mesele hakkında peygamberinin
lisanıyla hüküm vermesinden önce fetva verme ve sonuç beyanında
bulunma olduğunu ileri sürer.
Katade ise, bazı insanların, “Keşke benim hakkımda şöyle
şöyle hükümler inse!” “Keşke şunlar ve şunlar meşru olsa”
dediklerini, Allah Teâlâ’nın bunu hoş görmediğini, böylece
kendisinin ve peygamberinin önüne geçmelerini yasakladığını
bildirir.
Ayet-i kerime Müminlerden teşkilati bir olgunluk içerisinde
hareket etmelerini isterken apayrı bir manzara
sergiler. Allah Teâlâ “Ey Mü’minler” ifadesiyle bir topluluk
haline gelmiş, örgütlenmiş ve Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam’ın rehberliğinde cemaat temelleri üzerine yükselmiş
bir topluluğa hitap etmektedir. Ferdi olarak İslami kişiliğe sahip
olmalarının istenmesiyle birlikte din ve yaşamla ilgili işlerde
Allah ve Resulü’ne kulak vermeden, emirlerine boyun
eğmeden, yani İslam tarafından sınırları çizilmiş Kur’an toplumunun
sınırlarını çiğneyerek söz söylemelerini ve hareket
160 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
etmelerini yasaklar. Diğer bir ifadeyle İslami sınır çiğnenmedikçe,
yeryüzünde zulmün sona ermesi ve insanların inançlarını
özgürce yaşayacakları inançlı bir toplum inşa etme
amacından geri adım atılmadıkça İslami yapılanma içindeki
Müslümanların kâmil bir şekilde itaat etmeleri ve desturları
icra etmelerinin zorunluluğunu bildirir.
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam zamanında nazil olmuş
ayetlerin o zamana hitap ettiği, bugünü bağlayamayacağı
anlayışı hiçbir şekilde Müminleri bağlamaz. Allah Teâlâ’nın
kitabının çağrısı evrensel olup tüm zamanlara ve tüm insanlara
yöneliktir.
“De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere
haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını
saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan
bir topluma uymayın”205
Ayette doğrudan itidale çağrı vardır. Hıristiyan ve Yahudi
önderlerinin insanları Allah Teâlâ’nın itidal üzere gönderdiği
dinlerinden uzaklaştırıp sapıttıkları, sonradan gelenlerin bunlara
uymamaları, Allah’ın tüm insanlığa hitap eden dini dururken
öncülerinin açtığı sapıklık yollarına dalmamaları için
uyarılarda bulunulmaktadır.
Ehl-i Kitabın bağlı olduğu din, peygamberler tarafından ilk
tebliğ edildiğinde fıtrat ve itidal üzereydi. Din adamları, kitapları
değiştirerek, zevklerine göre yeni şeyler ekleyerek Allah
Teâlâ’nın koyduğu sınırları çiğneyip haddi aştılar. Gelecek
nesillerin yanlış ve batıl din üzerine yetişmelerini sağladılar.
Allah’ın tevhid dininden uzaklaşmış Yahudi ve Hıristiyan
din adamlarının, hayatlarının çerçevesini hurafelerle dolu ki-
205. Maide 77
161
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
taplarına göre çizdiklerinde ilahi çizgiden uzak, Allah’ın diniyle
uyuşmayan davranışlar sergiledikleri görülmektedir. Bütün
bunlar itidalden uzak oluşlarını ve haddi aştıklarını ortaya
koymaktadır.
İslami sistem, inanca ilişkin yanlış düşünceleri düzeltmek,
doğrultmak ve itidale oturtmak için yoğun çaba harcar.
Allah’ın kayıtsız-şartsız birliğini temel alır. Kitap Ehli’nin inançlarını
bozan müşrikliğin izlerinden ve sızıntılarından arındırılması
için çabalar. Allah Resulüde Aleyhisselatu Vesselam itidalli
olma konusunda bir çok hadisi şerif buyurmuştur. İtidali
her açıdan elden bırakmamak gerektiğini emretmiştir.
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
şöyle buyurdu:
“İşlerin en hayırlısı orta ve itidal üzere
olanıdır”206
Ebû Hüreyre (ra) şöyle demiştir: Rasûlullah Aleyhisselatu
Vesselam:
“Sizden hiçbirinizi asla kendi ameli kurtaramaz!”
buyurdu. Sahâbîler: “Yâ Rasûlallah!
Seni de mi amelin kurtaramaz?” diye sordular.
“Evet, beni de kendi amelim kurtaramaz.
Ancak Allah beni rahmetiyle bürüyüp korur.
Sizler doğru yolu tutun, ifrat etmeyin, gündüzün
ilk ve son saatlerinde yürüyün, gecenin sonundan
da bir miktar faydalanın. Ve sizler (her
hâl ve hareketinizde) i’tidâle tutunun, i’tidâle
tutunun ki, maksadınıza eresiniz” buyurdu.207
206. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/368.
207. Buhari, Allah Korkusuyla Ağlamak, 7248
162 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
2- İbadetlerde İtidal
“(Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın
kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte
birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde
bulunanlardan bir topluluğun da
(böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece
ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye)
ölçüp biçen ancak Allah’tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı
bildiği için, sizi bağışladı. Artık,
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah
bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir
kısmınız Allah’ın lütfundan (rızık) aramak üzere
yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız
da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı
kılın, zekâtı verin, Allah’a gönül hoşluğuyla
ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada
iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu
bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça
daha büyük olmak üzere. Allah’tan mağfiret
dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok
esirgeyicidir.” 208
Ayet-i kerime, çekilen yorgunlukları, zahmetleri ve sıkıntıları
yumuşak okşayışlarla silen serin bir “hafifletme” meltemi
estirerek zorlukların önüne adeta kocaman bir set yerleştirir.
Allah Teâlâ, Müminlerin önemli vazifelerinin olduğunu,
Allah’ın lütfundan aramak için yeryüzüne dağılacaklarını ve
208. Müzemmil 20
ARAŞTIRMA
Allah yolunda mücadele edeceklerini beyan edip bu önemli
vazifeler dururken, bunlardan el etek çekip hayatı sadece
gece ibadetiyle geçirmelerinin itidali zedelediğini, ibadi hayatta
da dengeli yapının oluşturulmasını, davranışların itidal
üzere bina edilmesini istemektedir.
Böylece mükemmel bir ölçü ortaya konulmaktadır. Bir
Mümin’in gecesinin büyük bölümünü ağır ibadi görevlere
hasretmesiyle gündüz yapılacak yoğun işlere bünyenin
tahammül edemeyeceği, dolayısıyla kolayına geleni yapıp
gündüz yapılması gerekenleri de yerine getirmesinin yolunu
açmaktadır. Ayetin işaret ettiği ölçü, hayatın tamamen itidal
üzere bina edilmesidir. Ne bütün zamanı ibadete hasretme
emredilmiş ne de ibadetten el etek çekip hayatı diğer işlere
seferber etme söz konusudur. Her ikisinin dengeli ve itidal
üzere işleyişinin zaruriliğine dikkat çekmektedir.
İbadet-hayat dengesiyle ilgili yerleştirilen ölçüyü Cuma
suresinde de görmek mümkündür;
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı
(ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı
anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş
olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve
Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin;
umulur ki kurtuluşa erersiniz.”209
Cuma namazı, bir haftalık koşuşturmanın sonunda kulların
kısa bir zaman aralığı için de olsa dünyadan el etek çekerek,
bir araya gelip kulluk görevlerini cemaatsel olarak ifa
etmeleridir.
209. Cuma 9-10
hüseyin yıldız 163
164 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Yeryüzü cazibelerinin insanı sarhoş ettiği ve Allah’tan tamamıyla
uzaklaştırdığı günümüzde Cuma namazı, Müminlerin
kalplerini dünyadan uzaklaştıran ve kulluğun zirveye çıktığının
inkişafı olan zaman diliminin adıdır. Kişi; işini, arabasını
ve diğer uğraşılarını hem madden ve hem de manen dışarıda
bırakıp, zihnini sadece Allah ve Allah’a kullukla meşgul eder.
Dünya debdebeleri arasında rengi solan kulluk bilinci yeniden
kuvvet kazanır. Kulluğun ruhuna erer Mü’min. Ruhunu
ve zihnini çirkinliklerden arındırır. Camiler Hz. Peygamber
Aleyhisselatu Vesselam devrindeki fonksiyonu icradan yoksun
olsa da kalbi imanla atan ve Rabbine aşık Müminin iman
ve bilincinden bir şey eksilmez. İşte Müminlerin işlerinden el
çekip Cuma’ya gitmelerini isteyen ayetten sonra gelen ayet
itidal ile ilgili ölçüyü ortaya koyarak taşı gediğine yerleştirir.
Yeryüzünde hayatın gereklerini yerine getirme, çalışma, çabalama,
didinme ve kazanma gibi gereksinimlerle birlikte Allah
Teâlâ ile olan kalbin bağını devam ettirerek kendini zikre
verme ve Allah’ı anmaktan kopmama... Kalbin yaşaması için
zorunlu bir eylemdir bu. Emanet yükümlülüğünü onsuz yerine
getirmek mümkün değildir. Geçim peşinde koşarken dahi
Allah’ı anmaktan gafil davranılamaz. Hayatın her alanında
Allah’ı anma ve Allah ile sıkı ilişkilerin önüne hiçbir engele
izin vermeme. Günlük işleri yerine getirirken Allah’ı anma,
O’nunla irtibatı devam ettirme, O’nun hayata tamamıyla hakim
olduğunu hissetme dünya hayatı için yapılan çalışmaları
ibadete dönüştürecek ve Müminin hayattan lezzet almasına
yol açacak.
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın ibadetlerde
itidal üzerinde ciddiyetle durduğunu bildiren birçok hadisi
şerif bulunmaktadır;
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
165
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın
zevce-i paklerinin hane-i saadetlerine bir
grup erkek gelerek Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam’ın (evdeki) ibadetinden sordular.
Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki
bunu az bularak: “Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam kim, biz kimiz? Allah O’nun geçmiş
ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu
sebeple O’na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden
biri: “Ben artık hayatım boyunca her
gece namaz kılacağım” dedi. İkincisi: “Ben de
hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terk
etmeyeceğim” dedi. Üçüncüsü de: “Kadınları
ebediyen terk edip, onlara hiç temas etmeyeceğim”
dedi. (Bilahare durumdan haberdar
olan) Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam
onları bularak: “Sizler böyle böyle söylemişsiniz.
Halbuki Allah’a yemin olsun Allah’tan
en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade
kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen
oruç tutar, bazen yerim: namaz kılarım, uyurum
da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim
sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse
benden değildir”210
3- Günlük Yaşamda İtidal
“Ey İnananlar! Allah’ın size helal ettiği
temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aş-
210. Buhari, Nikah 1
166 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
mayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.
Allah’ın size verdiği rızktan temiz ve helal olarak
yiyin. İnandığınız Allah’tan sakının.”211
Kullarına verdiği rızkı helal ve haram şeklinde tayin eden
Allah Teâlâ, helal ve haramları insanın fıtrat özelliklerine göre
ayırmıştır. Kulların, fıtratlarına uygun olarak tayin edilen helal
ve haram sınırına riayet etmeleri, Allah’ın koyduğu sınırı çiğneyerek
haddi aşmamaları istenmektedir. Allah’a inanmayla,
Allah’ın koyduğu sınırları aşma kesinlikle zıt iki kutbu oluşturduğundan
bir arada bulunmaları mümkün değildir.
Allah Teâlâ’nın koyduğu sınırlarla birlikte kullar için bazı kolaylıklar
da getirilmiştir. Verilen rızıklardan güzelce istifade edilmesi
istenmektedir. Temiz ve güzel rızıklar engellenmemiş, insan
hayatı güzel rızıklardan arındırılıp uzlete hapsedilmemiştir.
İbn-i Abbas (ra) anlatıyor:
“Bir adam Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam’a gelerek: “Ben et yediğim zaman
kadınlara karşı zaafım artıyor ve bende şehvet
galebe çalıyor. Bu sebeple et yemeyi nefsime
haram ettim” dedi. Bunun üzerine: “Ey iman
edenler! Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri
haram kılmayın…” ayeti nazil oldu.212
“Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz
rızıkları haram kılan kimdir?” “Bunlar, dünya
hayatında inananlarındır, kıyamet gününde
de yalnız onlar içindir” de. Bilen kimseler için
ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz. De
211. Maide 87-88
212. Tirmizi, Tefsir, Maide, 3052
ARAŞTIRMA
ki: “Rabbim sadece, açık ve gizli fenalıkları,
günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir
delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı,
Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
haram kılmıştır.”213
Ayet-i kerimede Allah’ın helâl kıldığı şeyi haram kılan kişiler
kınanmaktadır. Güzel yiyecek ve giyeceklerden istifade
etmenin, kıyamet gününde olduğu gibi mü’minlerin hakkı olduğu,
mü’minlerin diğer insanlardan daha lâyık olduğu ileri
sürülmektedir.
Temel ölçü Allah Teâlâ’nın koyduğu haram ve helallerdir.
Helal ve haramlarla itidalin sınırı tayin edilmiştir. Allah
Teâlâ’nın koyduğu haram ve helal sınırlarına riayet eden
mü’minler itidali yakalamış olup övülen kimselerdir.
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda
harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan
da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği
gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde
bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah,
bozguncuları sevmez”214
Karun gibi hazineler sahibi birinin şahsında yapılan bir
öğütte dahi, Kur’an’ın, “Dünyadan da nasibini unutma” tavsiyesinde
bulunması, İslam’ın dünyadan vazgeçmediği beyan
edilmekte, dünya ile ahiret dengesi olan itidale yapılan vurguyla
ortaya konmaktadır. Sonraki ayetlerde ise dünyaya tamamıyla
dalmanın getireceği felaketleri canlı bir şekilde gözler
önüne seren Kur’an-ı Kerim, dünya ve ahireti dengeleyen
mutedil bir yol tutulmasını tavsiye etmektedir.
213. A’raf 32-33
214. Kasas 77
hüseyin yıldız 167
168 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Huzeyfe (r.a.)’den rivâyete göre, Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin kendisini küçük düşürmesi uygun
değildir.”
Ashap o kendini nasıl küçük düşürür diye sordular. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam ise şöyle buyurdu:
“Altından kalkamayacağı sıkıntılı işlere
kendini sokar.”215
4- Bağışlamada İtidal
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını
ver. Gereksiz yere de saçıp savurma”216
Ayet-i kerimeden akrabanın, yoksulun, yolda kalmışın,
imkânları olanlar üzerinde hakkı olduğunu ve bunun mükelleflerin
boynunun borcu olan bir yardım türü olarak kabul
edildiğini anlıyoruz. Yani bu, birinin canı istediği için başkasına
yaptığı yardım değildir. Allah Teâlâ’nın farz kıldığı ve belirlediği
bir haktır. Mükellefin vermekle görevini yerine getirerek
kendisini kurtardığı, Allah Teâlâ’nın farz kıldığı bir görevin
yerine getirilmesiyle yardım edenle yardım edilen arasında
muhabbet ortamının oluşmasına sebep olan bir alışveriştir.
Kur’an-ı Kerim, malı saçıp savurmanın yasaklandığını
bildirir. Ulemanın önde gelenlerinden Mücahid, bir insanın
malının hepsini Allah yolunda harcamasının “saçıp savurma”
olmayacağını, bir avucunu bile doğru olmayan yerlere harcamasıyla
“saçıp savurmuş” olacağını ileri sürer.
215. İbn-i Mace, Fiten 21
216. İsra 26
169
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Az ya da çok, harcamayla ilgisi olmayan saçıp savurmanın
en önemli yönü harcamanın yapıldığı yerle ilgilidir. Saçıp savuranlar
boş yerlere, kötü şeylere ve günaha harcarlar. Böylece
sınırı aşıp itidal çizgisinden saparlar.
“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma.
Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker
durursun.217
İtidal Kur’an toplumunun üzerinde şekillendiği en önemli
ilkelerinden biridir. Aşırı gitmek de, ihmal etmek gibi itidali
bozar. Cimri, elleri boynuna bağlı insan olarak tasvir edilir.
Savurganlık ise, hiçbir şey tutmayan sonuna kadar açılmış bir
el olarak gösterilir. Cimriliğin ve savurganlığın neticesi oturuş
şekliyle ortaya konur. “Kınanmış ve yorgun düşmüş” bir insanın
oturuşu. Ayette geçen “Hasir” kelimesi sözlükte “yürüyemez
hale gelmiş, zayıflığından ve acizliğinden durup dinlenen
hayvan” demektir. Cimrinin hali de böyledir. Cimriliği, öyle bir
yorar ki, takatten düşürür, durup dinlenmek zorunda bırakır.
Savurganın savurganlığı kendisini yorgun düşmüş hayvanın
durumuna getirir. Her iki halde de insan kınanmıştır. Demek
ki, işlerin en hayırlısı orta olanı yani itidalidir.
Orta yol önerilip emredildikten sonra rızık verenin Allah
Teâlâ olduğu, rızkı genişletip bollaştırdığı gibi, daraltıp kısanın
da O olduğu belirtilir. Harcamada itidali emredenin de
rızkı verenin de kendisi olduğu açıklanır.
“…Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını
sorarlar. “İhtiyaç fazlasını” de. Allah
size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz”218
217. İsra 29
218. Bakara 219
170 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
5- Harcamada İtidal
“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne
de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol
tutarlar.”219
Ayet-i kerime, Kur’an toplumunun yöneldiği dosdoğru
yola işaret etmektedir. Ne israfa ne de cimriliğe yer verilir. İkisi
arası olan itidale dayanan ölçü biricik ölçüdür. Zira İslam’ın
binası itidal üzere yükselmiştir.
Müslüman savurganlıkla eli sıkılık arasında orta yolu tutturmakla
yükümlüdür. Savurganlık kişiyi ve toplumu bozar. Eli
sıkılık ise hem sahibinin hem de etrafındaki insanların yararlanmasına
engel olduğu gibi bir nevi malı hapseder. Çünkü
mal, toplumsal hizmetler için kullanılması gereken bir araçtır.
Gerek savurganlık gerekse eli sıkılık hem toplumsal ortamda
hem de ekonomik alanda büyük sıkıntılara ve karışıklıklara
neden olur. Malı hapsetmek krizlere yol açar, sınırsız ve hesapsız
şekilde serbest bırakmak da öyle. Bunun yanında kalplerde
bozulma başlar, ahlak harap olur, toplumda fesat yaygınlaşır.
Hayatın yönünü tayin eden İslam, öncelikle ferdin ruhsal
dokusunu örmeyle işe başlar. Bu yüzden dengeli ve itidalli
davranmayı Müslüman’ın özelliği kabul eder.
“İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına
göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah’ın
kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin.
Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla
yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra
bir kolaylık yaratacaktır.”220
219. Furkan 67
220. Talak 7
171
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
6- Yeme ve İçmede İtidal
“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel
elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin;
çünkü Allah israf edenleri sevmez”221
Cahiliye döneminde Arap yarımadasının farklı yerlerinden
hacca giden Arapların hac mevsiminde etli yemekler yemedikleri
ve Kâbe’yi çıplak tavaf ettikleri zikredilir.
Kur’an toplumunun yönünü tayin eden ve hayatına yön
veren Allah Teâlâ mescitlere girişte ve secdede güzel elbiseler
giymelerini, Allah Teâlâ’nın yarattığı nimetlerden istifade
etmelerini, bütün bunlarda itidalli davranıp israfa kaçmamalarını
istemektedir.
7- Yürüme ve Konuşmada İtidal
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme
ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah,
kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri
asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt.
Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin
sesidir”222
Burada kastedilen, başkalarına önem vermeden kasıla kasıla
böbürlenerek yürümektir. Bu, Allah Teâlâ’nın sevmediği
yürüyüş türüdür. İnsanda bulunan hasta psikolojinin dışa
yansıması böbürlenerek yürüme şeklinde kendini gösterir.
Böbürlenerek yürümenin yasaklanması ile birlikte, aşırı ta-
221. Araf 31
222. Lokman 18-19
172 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
vırlardan arındırılmış itidalli yürüyüş tavsiye edilir. Adım atmada,
yürümede, insanlar arasındaki davranışlarda tabiiyet,
yani itidalli bir seyir Mü’min’in özelliğini oluşturur.
Ahlaki olgunluğa sahip, kendilerine güvenen, hakikat üzere
olan, yalan ve boş şeylerle ilişkisi olmayan insanların bu
üstün özellikleri iç rahatlığı yansıtır. Hiddetli, kaba, bağırma
ve çağırmayla insanları baskı altına almaya çalışanlar; eksikliklerini,
boşluklarını ve yanlışlıklarını çirkin davranışlarının
arkasında gizlemeye çalışırlar.
“Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” vurgusunu yapan
Kur’an-ı Kerim tiksindiricilik ve çirkinlikle birlikte, insanı
alaya almaya çağıran gülünç bir sahneyi gözler önüne serer.
Kur’an toplumunun en önemli özelliklerinden biri olan itidalde
özet olarak üç ana esas üzerinde durulur:
a- Allah Teâlâ insanı mutedil bir varlık olarak yaratmıştır.
b- Allah Teâlâ insanlığa mutedil bir din tayin etmiştir.
c- Allah Teâlâ insandan mutedil bir hayata sahip olmasını
VE toplumu itidal üzere bina etmesini istemiştir.
ARAŞTIRMA
C)
SİYASİ ÖZELLİKLER
1-VELAYET
Velâyet, bir işi yüklenme, emirlik, riyâset (yönetim ve yetki)
manasındadır. ‘Velâyet’ aynı zamanda yardım işini üzerine
almak, destek olmak, yardım etmek, sevgi/dostluk ve
muhabbet göstermek, yakınlık duymak, hükmü altına almak,
tasarrufta bulunmak ve yönetmek anlamlarına da gelir.223
Kur’an-ı Kerim velayet konusunu açıkça beyan etmiş;
mü’minlerin velisinin ancak ve ancak Allah, Resulü ve
mü’minler olduğu belirtilmiştir. Bunların dışında veli edinenler
apaçık bir sapıklık içerisindedir. Bu, Kur’an toplumunun
en önemli siyasi ilkelerinden biridir. Mü’minler kimi veli edindiklerine
bilmelidirler. Özellikle Müslümanlardan görünüp
özde düşmanları olan sistemleri, rejimleri ve yöneticileri iyi
teşhis etmeli, Kur’an ve sünnet çizgisine uymayanlarıdan
uzak durulmalıdır.
Müminlerin, kimlerin velayetine girebileceklerini Kur’an-ı
Kerim ortaya koymaktadır;
“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır,
Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine
boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.224
223. Kavramlar Ansiklopedisi
224. Maide 55
ARAŞTIRMA
“(Ey peygamber) Af yolunu tut. İyiliği emret
ve cahillere aldırış etme”225
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirilerinin
velileridirler. İyiliği emreder kötülükten
men ederler. Namazı dosdoğru kılar ve zekâtı
verirler. Allah’a ve Resul’üne itaat ederler. İşte
Allah bunlara merhamet edecektir.”226
“İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud
ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlendiler.
Bunun sebebi onların isyan etmeleri, haddi
aşmaları ve yaptıkları kötülükleri kendi aralarında
men etmemeleriydi. Yaptıkları şey ne
çirkindir.”227
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları
veliler (başınıza buyruk sahibi) edinmeyin.
Onlar bazıları bazılarının velisidirler. İçinizden
kim onları veli edinip başına buyruk tayin
ederse şüphesiz o da onlardandır.”228
“Müminler kâfirleri veliler edinmesinler.
Kim böyle yaparsa Allah ile hiçbir ilişkisi kalmaz.
Ancak onlardan gelecek bir tehlikeden
dolayı takkiye yapmanız müstesnadır. Allah
kendisinden sakınmanızı istiyor, dönüş ancak
onadır.”229
Yukardaki ayet-i kerimeler velayetin kime ait olduğunu,
Mü’minlerin kimleri veli edinebileceklerini açıkça ortaya koy-
225. A’raf 99
226. Tevbe 71
227. Maide 78-79
228. Maide 51
229. Al-i İmran 28
174 kur’an toplumunun özellikleri
175
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
maktadır. Ayet-i Kerimelerden yola çıkarak daha iyi anlaşılması
için konuyu bir miktar irdelemeye çalışacağız:
a) Müminlerin, diğer milletlerle olan ilişkilerinde Allah’a
şirk koşmanın dışında her durumda af ve barış yolunu tutmaları
gerekir. Mümin, tebliğ görevini yaparken her şeyden
önce hikmetle ve güzel öğütle mücadele yolunu esas almalıdır.
Dışlayıcı ve ayrıştırıcı değil, yapıcı ve yumuşak bir üslup
takip etmelidir. Cahilane yaklaşımlara ve yersiz kınamalara
karşı ise, sadece “selam” deyip yoluna devam etmelidir.
b) Müşrikler söz konusu olunca diğer kâfirlere karşı izlenenden
farklı yol izlenmeli, Allah Teâlâ’nın emirleri apaçık ve
net olarak iletilmelidir. Hoşlarına gitsin ya da gitmesin, batıl
değerlerine dokunsun ya da dokunmasın asla aldırış edilmeyecektir.
Peygamberlerin pratiğinde, hiçbir zaman ve hiçbir
surette putlara ve putçulara müsamaha gösterilmemiş ve sapıklığa
hoşgörüyle bakılmamıştır. Zira “şirk, büyük bir zulümdür”.
Hakeza sapıklık da kutsi ve yüce değerleri yok etmektir.
c) Müminler erkek olsun kadın olsun hepsi bir bütündür.
Aralarında birbirlerinin velileridirler. Birbirlerine iyiliği emrederler
kötülükten men ederler. İslam’ın hükümlerini yaşanır
hale getirmek için çabalarlar. Büyük bir dayanışma içerisindedirler.
Birbirleriyle sıkıca kenetlenmiş tek bir beden gibidirler.
Bu oluşumun başını erkek çekse de kadın bunun asli
unsurlarındandır. Kendilerinden olmayan biri hiçbir şekilde
bu oluşumun haremine dahil edilmez.
d) Allah’a asi olup haddi aşan ve yaptıkları kötülükleri
kendi aralarında yasaklamayan bir topluluk, mümin olduklarını
söyleseler de Kur’an ifadesiyle kâfirdirler. Zira bunu yapan
İsrailoğulları, Davut Aleyhisselam ve İsa Aleyhisselam’ın
176 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
diliyle lanetlenmişlerdir. Bu hüküm, sadece İsrailoğullarına
has değildir. Allah Teâlâ’ya asi olan ve haddi aşın herkes bu
çerçevenin içindedir.
Bunların yaptığı şey çok çirkin bir iş olarak nitelendirilmiştir.
Bir şeyin haram olduğuna inanıp bunu nehyetmedikleri
gibi işlemeye devam etmeleri Kur’an’ın tabiriyle “yaptıkları
ne kadar kötüydü!”
e) Gayr-i Müslimlerin Müslümanlar üzerinde hiçbir velayet
hakkı yoktur. Müminler hiçbir suretle onları veli edinemezler.
Onlar (kâfirler) birbirlerinin velileridirler. Müminleri
bırakıp onları veli edinenler Allah Teâlâ’nın yasaklarını çiğnemiş
olurlar. Bu durumda kâfirlere gelen cezadan onlar da
nasiplerini alacaklar. Zira “Allah Teâlâ, müminlerin aleyhine
kâfirler için açık bir yol bırakmamıştır.” Bilakis kâfirlere karşı
müminlerden izzetli duruş sergilemeyi, gerektiğinde bu izzeti
korumak için savaşmayı istemiştir:
“Ey iman edenler, inkâr edenlerden size en
yakın olanlarla savaşın; sizde ‘bir güç ve caydırıcılık’
görsünler. Ve bilin ki gerçekten Allah
takva sahipleriyle beraberdir.”230
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam velayet ile ilgili
hadislerinde mü’minlerin izlemeleri gereken yolu açık şekilde
ortaya koymaktadır;
“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek,
Allah için buğz etmektir.”231
“İman ipinin (kulpunun) en güçlüsü, Allah
için dostluk ve Allah için düşmanlıktır. Yine
230. Tevbe 123
231. Ebu Davud 3, 4599
177
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Allah için sevmek ve Allah için nefret duyup
buğz etmektir.”232
“Kişi, dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle
dostluk kurduğuna dikkat etsin!”233
“Kim, insanların kızması pahasına Allah’ı
dost edinmekle O’nu râzı ederse Allah o kimseyi
insanların nazarında yüceltir. Kim de
Allah’ın gazabına rağmen insanları râzı ederse,
artık onu Allah’ın azabından hiçbir şekilde
kurtarmak mümkün olmaz.”234
232. Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 1/69
233. Tirmizî, Zühd 45, 2379
234. Tirmizi Zühd 64
ARAŞTIRMA
2-VAHDET
Vahdet; bir toplumun hastalıklardan sıyrılması, problemlerinin
üstesinden gelmesi, engelleri aşması ve başarıya adım
adım yürümesidir. Ayrılık ve parçalanmışlık ise engellerin altında
ezilme, başarısızlık ve etkisizleştirilmedir. Başarılar ve
zaferler vahdetle geldiği gibi, başarısızlıklar, darbeler ve yenilgiler
parçalanmayla gelir.
Kur’an toplumunu çözülmeyen, çelikten duvar gibi muhkem
olan vahdete davet eden Kur’an-ı Kerim, yüreklerin
Allah’a iman gölgesinde kaynaşarak sarsılmaz kalelere dönüştürülmesini,
Mü’minlerin Allah Teâlâ’nın bu büyük nimetine
sıkıca sarılmasını istemektedir. Ayrıca birbirlerinin canına giren
düşmanlar iken Allah Teâlâ’nın gönüllerini birbirlerine kenetlediği
ve onları kardeşlere dönüştürdüğü açıklanmaktadır.
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı
yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini
hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman
kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti
ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler
olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam
kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı.
179
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru
yolu bulasınız.”235
Allah’ın ipine sarılmaktan kaynaklanan bu kardeşlik, Allah
Teâlâ’nın Müslüman cemaate bahşettiği en büyük nimetlerdendir.
Allah Teâlâ ihsanını sevdiği kullarına bahşetmiştir.
Onlara verdiği bu büyük nimeti zikrederken, cahiliye dönemindeki
düşmanlıklarını hatırlatmakta ve o günlere bir daha
dönmemeleri için uyarılarda bulunmaktadır.
Medine’de yaşayan Yahudiler, Evs ve Hazreç kabileleri
arasında fitne yapıp bu iki kabilenin bağını kopararak düşmanlık
ateşini körüklüyorlardı. Ancak İslâm’dan başka hiçbir
gücün başaramayacağı, topluca sarıldıkları İslam sayesinde
kardeş oldukları, Allah’ın ipinden başkasının bir araya getiremeyeceği
kalplerin bir araya getirilmesi suretiyle Allah Teâlâ,
bu iki kabilenin kalplerini kaynaştırdı.
Tarihi kinlerin, kabilesel arzuların, menfaatlerin ve ırkçı
bağnazlıkların önünde çok küçük kaldığı Allah yolunda kardeşlik,
kalpleri bir araya getiren en güçlü çimentodur. İşte bu,
Allah Teâlâ’nın sancağı altında safları birleştirerek arzulanan
vahdete ulaşmakla kemal noktasını bulur.
Kur’an-ı Kerim, insan yaşamının kaynağı olan kalbe dayanıp
“kalplerinizi uzlaştırdı” ibaresiyle derin noktalara nüfuz
eder. Böylece kalpleri, Allah’ın iradesi ve eli altındaki görüntüsüyle
yansıtır.
Mü’minlerin dışındaki dünyada bütün hesaplar vahdetlerini
bozma ve cemaatleşmelerini parçalama üzerine yapılmaktadır.
Resul-i Ekrem döneminde Medine’de Müslümanların
cemaatini parçalamak için çalışanlar sadece Yahudi top-
235. Al-i İmran 103
ARAŞTIRMA
luluğuyken, bugün bunu parçalamak için çok sayıda unsur
çalışmaktadır.
Müslümanlar arasında Allah Teâlâ’nın belirlediği çerçevede
kardeşlik üzerine bina edilen vahdetin gerçekleşmesiyle İslam
ümmetinin yeniden ayağa kalkacağını, zulmün ve zalimlerin
devrinin son bulacağını ve İslam’ın yeniden altın günlerine
döneceğini bilen düşmanlar, enerjilerini Müslümanları
bölme ve parçalama üzerine yoğunlaştırmaktadır.
Vahdetin bel kemiğini oluşturan yukarıdaki ayet-i kerime
incelendiğinde Kur’an toplumunun dayanağı olan üç önemli
özellik üzerinde durduğu görülür:
1- İman
Allah Teâlâ, her şeyden evvel kamil imana sahip topluluğa
hitap etmektedir. Burada bir araya gelmiş, yüreklerini ve güçlerini
birleştirmiş, İslami vahdet çerçevesinde cemaat olabilmiş
topluluk muhatap alınmaktadır. Vahdetin onların imanları gereği
olduğu belirtilirken, Allah’a iman eden herkesin İslam’ın
muhkem ve sarsılmaz ipine sımsıkı sarılması, Müslümanların
bir beden gibi bütünleşmeleri ve her türlü ayrılıktan kaçınmaları
istenir. Bu hakikate dikkat çekilen aşağıdaki ayet-i kerimede
ayrılıklar büyük bir tehditle karşılık bulmaktadır.
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra
parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte
bunlar için büyük bir azap vardır.”236
Açık deliller gönderilmiş, yol tayin edilmiştir. İman edenlerin
birlik içinde yaşamaları istenmektedir. Cemaat olduktan
236. Al-i İmran 105
180 kur’an toplumunun özellikleri
181
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ve vahdeti gerçekleştirdikten sonra ayrılığa düşüldüğünde
Allah’ın tehdidiyle karşılaşılmaktadır. Allah Teâlâ’nın apaçık
delilleri geldikten sonra ayrılığa düşenler, dökülenler, boş ve
zararlı muhalefetlere girenlerin İslami mücadeleye ve davaya
zararları çoktur. Zira bundan dolayı Allah Teâlâ bu tipleri
büyük azapla tehdit etmektedir.
Yani cemaat olmanın ve bir binayı oluşturan tuğlalar
gibi iç içe geçmiş bir bütün olmanın ardından gelen parçalanmalar
yenilgilerin, dağılmaların ve zilletin habercisidir.
“Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara
iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin
ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle
ise bana kulluk edin.”237
Peygamberler, insanları tek bir inanç sistemine ve tek bir
ümmete davet etmişlerdi. Allah Teâlâ, yaratılışı ve yeryüzü
kanunlarını bu gerçeklik üzerine bina etmiştir. Bozulmamış
insan fıtratı bu gerçekliğe göre örülmüştür. Ancak, çağın getirdiği
bazı bozulmalar ve yozlaşmalarla birlikte inanan insanların
ümmet anlayışında da değişiklikler baş gösterdi. Irka,
aşirete, menfaate… dayalı birliktelikler daha fazla konuşulmaya
başlandı. Müslümanların İslam ümmeti çatısı altında
bir araya gelmeleri gerekirken, İslam düşmanlarının uzun
boylu çalışmaları neticesinde İslam coğrafyasının parçalanmasıyla
Müslümanlar farklı alanlara yönlendirildiler. Böylece
Müslümanların vahdeti ve İslam ümmetinin bütünlüğü çerçevesinde
mücadele eden Müslümanların gücünde gevşemeler
ve dağılmalar söz konusu oldu.
237. Enbiya 92
182 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
İslam düşmanlarının engellemelerine rağmen son yıllarda
İslam dünyasında baş gösteren İslami bilinçlenme
ve hareketlilik Müslümanların vahdetine doğru gidişte yeni
ümitlerin kapısını aralamaktadır.
2- Kur’an-ı Kerim’in ve
Hz. Resulullah’ın Vahdet Öğretisi
Kur’an toplumu, Allah’a, Resulüne ve kendilerinden olan
idarecilere itaat eden topluluktur. Sorunlarını, problemlerini
ve önüne çıkan meseleleri Allah’a ve Resulüne götürerek, çözümlerini
İslami alanlarda arar.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin.
Peygamber’e ve sizden olan ululemre (idarecilere)
de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten
inanıyorsanız onu Allah’a ve Resul’e götürün
(onların talimatına göre halledin); bu
hem hayırlı, hem de netice bakımından daha
güzeldir.”238
Kur’an toplumu, Allah’ın Kitabını ve Rasulullah’ın Aleyhisselatu
Vesselam sünnetini nihaî otorite olarak kabul
edip, sorunlarını bu iki kaynak çerçevesinde çözüme kavuşturur
ve onların hükümlerine boyun eğer. Bu çerçevede
Müslüman idareciler hiçbir şekilde Kur’an ve sünnet çerçevesinin
dışına çıkamazlar.
“Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle
çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da
238. Nisa 59
183
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah
sabredenlerle beraberdir.”239
Mücadele sahasında Allah ve Resulü’ne itaatten geri adım
atılmaması ve İslami kuralların hayat için tek tayin edici olması
öngörülür. İslam’la araya mesafeler konulunca, İslam’ın
dışında başka otoritelere başvurulunca sıkıntı başlar. Nefis;
çekememezliğe, hırsa, çekişmelere, korkulara ve parçalanmalara
yönlendirir. Ancak, zor ve sıkıntılar yağmur gibi de
yağsa hiçbir şartta İslam’dan yani Allah ve Resulüne itaatten
geri adım atılmazsa ve Müslümanların en güçlü zırhı olan sabır
kuşanılırsa Allah Teâlâ’nın yardımı gelmeye başlar.
Arfece (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Şerler ve fesatlar olacak. Kim,
birlik içinde olan bu ümmetin işinde tefrika
çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu
uçurun.” -Bir rivayette: “...onu öldürün!”
denmiştir-.”240
3- Kur’an Toplumunun Üyelerinin Kardeşliği
Kur’an toplumunu oluşturan vahdetin sebeplerinden
üçüncüsü muhkem bağlarla örülmüş kardeşliktir. İman edenlerin
birbirlerinin kardeşleri olduğunu ileri süren Kur’an-ı Kerim,
böylece nefsani hastalıkların bir bir ortadan kalktığına
işaret eder. Sadece söyleme dayanmayıp amel üzerine bina
edilen kardeşlik, Mü’minlerin muhkem bir yapı oluşturmalarına
ve kemale doğru yol almalarına yol açar.
239. Enfal 46
240. Müslüm, İmaret 59 (1852)
184 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin
arasını düzeltin ve Allah’tan korkun
ki esirgenesiniz.”241
Ayet-i kerime, Kur’an toplumunun üyeleri arasındaki bağların
şifrelerini açıklar. Sadece Mü’minlerin kardeş olduğunu,
yani gerçek kardeşliğin onlara has olduğunu, imanın Müslümanlar
arasında kardeşlik ahdinin en belirgin sebebi
olduğunu bildirir.
Günümüzde Müslümanlar arasındaki en büyük sorunlardan
biri Allah Teâlâ’nın te’kidle bildirdiği kardeşlikten
yoksun olmaları ya da bunun gevşek bağlara dayanmasıdır.
Kardeşlikten yoksun olunca, bunun gereği olarak vahdetin
de uzağına düştüler. Bu durum, ezilmişliğe, sömürüye ve
asırlardır devam eden parçalanmışlığın devamına yol açmaktadır.
241. Hucurat 10
ARAŞTIRMA
3-MEŞVERET
Meşveret; danışma, görüş alma anlamına geldiği gibi soysal,
siyasal, askeri, ekonomik ve diğer alanlarda doğruyu bulmak
ve en iyisine ulaşmak için başkalarının görüşüne başvurmak,
yapılacak işler hususunda ehil olan kişilere danışıp
onlardan görüş almaktır. Diğer bir ifadeyle kişinin kendisini
ilgilendiren konularda ehil olanların görüşüne başvurması
veya idarecilerin, toplumu ilgilendiren konularda ehil olanlarla
istişare yapmaları şeklinde izah edilmiştir.
Meşveretle iyiyi bulma noktasına yoğunlaşan salim akıllar
hatanın ve yanlışın en az olduğu kemale ulaştıran yolda buluşurlar.
Temiz akılların birleşmesiyle doğru muvazene çerçevesinde
hedefe en iyi şekilde ulaşma imkânı doğar. Nefislerden
ve şahsi zaaflardan kaynaklanan yanlışlar birer birer aşılarak
kemale doğru yol alınır.
İstişare, Allah Teâlâ’nın Mü’min kullarına bahşettiği büyük
bir hazinedir. İnsanların işlerinde başarılı olmaları için
bu güzel yöntemden yararlanmaları tavsiye edilmiştir. Allah
Teâlâ, Kur’an toplumunun özelliklerini sıralarken “Onların
işleri, aralarında meşveret iledir”242 ifadesiyle arınmışların
bu güzel haslete sahip olduklarını bildirir. Kur’an toplumu-
242. Şura 38
186 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
nun bu güzel vasfını zikreden ayet-i kerimenin üzerine bina
edildiği “Şura” kelimesi aynı zamanda sureye isim olarak
verilmiş, dolayısıyla şuranın önemi çarpıcı bir şekilde ortaya
konmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de Meşveret
“Hani, Rabbin meleklere, ‘Yeryüzünde
emirlerimi yerine getirip varlıklar üzerinde tasarrufta
bulunacak bir halife yaratacağım!’ buyurduğunda,
melekler şöyle demişlerdi: ‘Yeryüzünde
fesat çıkarıp kan dökecek birisini mi
yaratacaksın? Hâlbuki biz, seni hamd ile tesbih
eder, Seni her türlü noksandan yüce tutarız!’
Allah ise; ‘Ben sizin bilmediğinizi bilirim!’
buyurmuştu.”243
İnsanoğlunu yaratmayı murat eden Allah Teâlâ, meleklere
bunu haber verip onları bilgilendirmektedir.
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz! Senin
bize öğrettiğinden başka bizim bilgimiz yoktur! Sen
her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın!”244
diyen melekler, sadece görüş beyan ettiklerini, ancak
her şeyi bilenin Allah Teâlâ olduğunu söyleyip
acizliklerini ifade ederler.
Ayet-i kerimeyi tefsir eden Üstad Bediüzzaman, müşavereden
münezzeh olan Allah Teâlâ’nın meşvereti emrettiği insanlara
müşavere üslûbunu öğrettiğini bildirir.
243. Bakara 30
244. Bakara 32
187
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Kur’an-ı Kerim meşverete özel yer ayırmıştır. Meşveret,
Kur’an toplumunun özelliklerinden sayılmıştır. Hatta Allah
Teâlâ, Hz. Muhammed Aleyhisselatu Vesselam’ın Mü’minlerle
meşverette bulunmasını emretmesiyle istişareye verdiği önemi
ortaya koymaktadır. Buradan hareketle, zaman ve şartlar
ne olursa olsun, meşveretin Kur’an toplumunun fertleri için
vazgeçilmez bir gereklilik olduğu, salim bir İslami toplumun
oluşması için meşveret müessesinin tüm yönleriyle hayata
geçirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Allah Teâlâ, Mü’minlere yumuşak davrandığı için Resulü’nün
davranışını övmekte ve iş hakkında Mü’minlerle istişarede bulunmasını,
onların görüşlerine başvurmasını istemektedir:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak
davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli
olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.
Şu halde onları affet; bağışlanmaları için
dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin
zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü
Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”245
Müminlerin özellikleri anlatılınca kendi aralarında meşverette
bulunarak işlerini yürüttükleri, tek başlarına, kimseye
danışmadan, kendilerini beğenmiş halde körü körüne karar
vermedikleri bildirilir:
“Yine onlar, Rablerinin davetine icabet
ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında
danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz
rızktan da harcarlar.”246
245. Al-i İmran 159
246. Şura 38
188 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Meşverette bulunmak, istişare kapasitesine sahip insanlarla
istişare yapmak, insanı sonradan sıkıntıya sürükleyecek
işlerden alıkoyar. Ancak, istişare edilecek insanların, istişare
edilen konuyu anlamaları, yeterince analiz edebilmeleri ve
üzerinde görüş belirtecek kapasitede olmalarına dikkat edilmeli,
boş, anlamayan ve kapasitesi yetersiz insanlarla istişareden
kaçınılmalıdır.
Kur’an toplumunun bireylerinden olmayan şahıslarla yapılacak
istişarenin istenilenin aksine bir yola yönlendirme
ihtimali sürekli vardır. Bu vasfın Kur’an toplumuna has olduğunu
belirten Allah Teâlâ, Kur’an toplumunun özelliklerini
sıralarken, “Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar”
ifadelerinden hemen sonra “Onların işleri, aralarında
şura iledir” ifadesiyle son noktayı koyar.
Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselatu Vesselam’ın hayatı
irdelendiğinde, kendisini yönlendirecek vahiy gelmemişse
işlerin çoğunda ve aldığı zor kararlarda ashabıyla mutlaka
istişarede bulunduğu, meşveret kurumunu sonuna kadar işlettiği
görülür.
İstişare hakkında İslam âlimleri farklı yorumlarda bulunmuşlar.
Asrımıza ışık tutan muhteşem tefsiriyle Seyyid
Kutup, Şura suresindeki istişare ayetine farklı bir yorum
getirerek, henüz devletleşemeyen Müslümanların cemaat
halinde istişare kurumunu sonuna kadar işletmeleri gerektiğini
ileri sürer:
“Bu ifade onların bütün meselelerini aralarında danışarak
çözüme bağladıklarını belirtiyor. Böylece bütün hayatlarını
şura boyası ile boyuyor. Bu ayet, İslam devleti kurulmadan
önce Mekke’de inmiştir. Şu halde bu nitelik Müslümanların
hayatında devlet düzeninden daha kapsamlıdır. Ve bu, bili189
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
nen anlamı ile bir devlet henüz kurulmamış olsa bile her durumda
Müslüman cemaatin temel bir niteliği ve karakteristik
özelliğidir.
Gerçekte İslam’da devlet, cemaatin ve onun kendine özgü
niteliklerinin doğal sonucundan başka bir şey değildir. Cemaat,
devleti özünde barındırır ve İslam, hayat sistemini yürürlüğe
koymak, onu fert ve toplum hayatına egemen kılmak
üzere devletin fonksiyonunu yerine getirir.
Bu yüzden şura ilkesi cemaat içinde ilk dönemlerde yürürlüğe
girmiş ve bu ilke devlet ve devlet işlerini yürütmekten
daha geniş ve daha kapsamlı olarak algılanmıştı. Şura İslami
hayatın ayrılmaz bir parçasıdır.
İnsanlığa önderlik etmek üzere seçilen cemaatin ayırıcı
özelliğidir, önderlik görevinin en gerekli, en kaçınılmaz niteliğidir.”
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın istişare müessesine
verdiği önem ashabın dikkatinden kaçmamıştır. Ebu
Hüreyre (ra):
“Ben, Resulullah’tan daha fazla arkadaşlarıyla
meşveret eden birini görmedim” diyerek
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın
istişareye verdiği öneme işaret eder. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam Bedir, Uhud ve
Hendek Savaşları öncesi ashabıyla istişarede
bulunmuş, onların düşüncelerini dinlemiş ona
göre yöntemini tayin etmiştir.247
İstişarenin insan hayatına kazandırdığı güzelliklere dikkat
çeken Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam:
247. Tirmizi, Cihad 35
190 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
«İdarecileriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz
de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda
istişare ile yürürse yerin üstü sizin için
yerin altından daha hayırlıdır…» buyurmaktadır.
248
İstişarenin milletlerin hayatında taşıdığı öneme değinen
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam “Bir millet istişare ettiği
müddetçe zillete düşmez” buyurarak saadetin, mutluluğun
ve izzetin yolunu göstermektedir.
Hulefa-i Raşidin (ra), Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam’ın rahlesinde gördükleri tedrisle istişare müessesinden
yeterince istifade ettiler. Hz. Ebubekir’in işlerinin çoğunda
Hz. Ömer ve Hz. Ali ile istişarede bulunduğu, Hz. Ömer’in
aldığı derin yara üzerine yeni halifenin tayini için istişare kurulu
oluşturduğu, ashabın ileri gelenlerinden müteşekkil bu kurulun
Hz. Osman’ı halife olarak seçtiği hepimizin malumudur.
Suyûtî, Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın diğer
insanlardan farklı olan hususiyetlerini belirtirken bu özelliklerden
biri olarak “istişare yapma mecbûriyeti”ni zikreder. Bu
mecbûriyeti delillendirme sadedinde Hz. Peygamber Aleyhisselatu
Vesselam’dan: “Allah bana farzları yapmamı emrettiği
gibi, (istişare yoluyla) insanları iyi idare etmemi
(müdâretu’nnâs) de emretti” hadisini kaydeder.249
Hulefa-i Raşidin’den sonra devlet idaresinin Emevi Saltanatı
tarafından ele geçirilmesiyle istişare müessesesi hükmünü
yitirmeye başladı. İstişarenin ortadan kalkmasıyla büyük
sıkıntılarla karşılaşan Müslümanlar, zor ve sıkıntılı devirlerle
karşılaştılar.
248. Tirmizi, Fiten 78 (2267)
249. Suyûtî, Hasâisu’l-Kübrâ, s. 125
ARAŞTIRMA
Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde
meşveret-i şer’îye’yi zikreder ve bu müesseseye oldukça
ehemmiyet verir:
“Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin
anahtarı, meşveret‑i şer’iyedir.
وَاَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ ayet-i kerimesi bir esas olarak şurayı
emretmektedir.
Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında
asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti,
bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi,
en büyük kıta olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o
şûrayı hakikiyeyi yapmamasıdır.
Asya kıtasının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûradır.
Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder taifeler, kıtalar
dahi o şûrayı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz
milyon İslâm’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların
kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye
ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i
şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip
garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.”250
“Eğer denilse: Neden şûrâya bu kadar ehemmiyet veriyorsun?
Ve beşerin, hususan Asya’nın, hususen İslâmiyetin
hayatı ve terakkisi nasıl o şûrâ ile olabilir?
Elcevap: Nurun Yirmi Birinci Lem’a-i İhlâsında izah edildiği
gibi, hakiki şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç
elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile üç
adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın
hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam ka-
250. Hutbe-i Şamiye 60
hüseyin yıldız 191
192 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
dar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor.
Madem beşerin ihtiyacatı hadsiz ve düşmanları nihayetsiz ve
kuvveti ve sermayesi pek cüz’î hususan dinsizlikle canavarlaşmış,
tahribatçı, muzır insanların çoğalmasıyla, elbette ve
elbette, o hadsiz düşmanlara ve o nihayetsiz hâcetlere karşı,
imandan gelen nokta-i istinad ve o nokta-i istimdad ile beraber
hayat-ı şahsiye-i insaniyesi dayandığı gibi, hayat-ı içtimaiyesi
de yine imanın hakaikinden gelen şûrâyı şer’î ile yaşayabilir,
o düşmanları durdurur, o hacetlerin teminine yol açar.”251
Görüşerek ve müzakere ile bir görevi yerine getirmenin
mukaddimesi hükmündeki meşveret, istişare ve şûranın, söz
konusu açıklamaların ve tavsiyelerin neticesi olarak bir esas
ve düstur olduğu ortaya çıkmaktadır.
251. Hutbe-i Şamiye 62
ARAŞTIRMA
4-DEĞERLER TOPLUMU
İnsanlar beşeriyet tarihinin başlangıcından bugüne farklı
düşünce, din ve inançlara sahip olarak yaşadılar. İnsan topluluklarının
taşıdığı farklı siyasi ve felsefi düşünceler, tarih içinde
değerlerin oluşumuna yol açtı. Bu değerler insan toplumlarının
vazgeçilmezleri olup zaman ve şartların değişmesine rağmen
insanlar kendi değerlerine bağlı yaşamaya değerlerine
aykırılık teşkil eden şeylerden de uzak durmaya çalışmışlar.
İnsanlığın değerleri akıl sahiplerinin kabul ettiği ve savunduğu
hakikatlerdir. Oysa dünyevi arzu ve isteklerin ve boş
heveslerin peşine düşenlerin değerlerinden bahsedilemez.
Kur’an toplumunun değerlerinin temelini Kur’an oluşturur.
Kur’an toplumunun inanması gereken değerler bizzat
ayet-i kerimelerde ifadesini bulmaktadır;
“İşte benim dosdoğru yolum budur, bu yola
uyunuz. Sakın sizi Allah’ın yolundan ayrı düşürecek
yollara girmeyiniz. İşte Allah, kötülüklerden
sakınasınız diye size bu direktifi veriyor.”252
Bu yolun Kur’an toplumunun çizgisini ve değerlerini oluşturduğunu,
önceki peygamberlerin de aynı yola çağırdığını
ifade etmektedir. Bunun dışındaki yolların ve değerlerin Al-
252. En’am 153
194 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
lah Teâlâ’nın tayin ettiğinin çerçevesinin dışında olduğu, her
şart ve durumda bunlardan uzak durulması gerektiği bildirilmektedir.
Allah Teâla, çizginin çiğnenmemesi ve kötülüklerden sakınılması
için Kur’an toplumuna doğrudan destur vermektedir;
“Size verilen her şey, dünya hayatının geçimi
ve süsüdür. Allah’ın katında olan ise daha
hayırlı ve kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?”
253
Kur’an toplumunun değerleri ayet-i kerimelerde inci taneleri
gibi dizilmiştir. Etrafımızı kuşatan eşyalar geçimlikten ve
süsten ibaret olduklarından Mü’minler için değer olacak nitelikten
uzaktırlar. Mü’minler geçici ve boş şeylere bel bağlayamazlar.
Oysa yeryüzündeki varlıkların mahiyetlerini kavrayamayanlar
akıllarını tatil edip kendilerini dünyanın cazibelerine
terk ederler. Buna karşın Kur’an toplumunun fertleri geçimliklerinin
ne anlama geldiğinin, etraftaki varlıkların neler ifade
ettiğinin, mutluluk bahşedecek ve hayırlı bir geleceğe taşıyacak
değerlerin ise geçici dünya nimetleriyle kıyaslanmayacak
derecede değerli hakikatler olduğunun bilincindedirler.
Kendileri için faydalı ve zararlı şeyleri ayıramayan, zamanın
çarkları arasında geleceğe doğru akarken kulluktan yüz
çevirmeye karşılık Allah Teala’nın uyarılarını göz ardı edenler
her zaman kaybederler. Allah’ın Kitabını biricik hayat kitabı
edinmeyenler; boş, anlamsız ve sapık düşünce ve ideolojilerin
ardından gidenler Allah Teala’nın tabiriyle akıllarını kullanmıyorlar.
Bunlar, değerler diye boş ve kıymetsiz şeylerin
ardına takılıyorlar;
253. Kasas 60
195
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan
öyle kimseler yarattık ki onların kalpleri
vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri
vardır onlarla görmezler, kulakları vardır
onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi,
hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil
olanlar onlardır.”254
Oysa Allah Teala’nın bahşettiği kalp, göz ve kulaklarla idrak
etmeli, görmeli ve işitmeliydiler. Etraflarında dönüp dolaşan
şeylerden haberdar olmalıydılar. Ancak bunların kalp,
göz ve kulakları hakikat nuru karşısında ölü organlardan
başka bir anlam ifade etmediler. Kendileri için kâr ve zararın
nerede olduğunu tespit edip kârın peşinden gitmedikleri, her
ortamda renk değiştiren duyguların ardına takılıp boş ve anlamsız
yerlerde hayatlarını sürdürdüklerinden hayvanlardan
farkı olmayan hayatlarından dolayı gafil kişiliklerdirler.
Bazı ayet-i kerimelerde değerleri kavramak için “akletme”
yerine “bilme” tabiri kullanılmıştır:
“Kolayınıza da gelse zorunuza da gitse mutlaka
sefere çıkınız, Allah yolunda mallarınızla
ve canlarınızla cihad ediniz. Eğer bilirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır.”255
Genel bir hitap diline sahip olan bu ayet-i kerimenin indirilmesiyle
ihlaslı ve samimi Müslümanlardan yaşlı genç,
küçük büyük herkes Allah’ın emrini yerine getirmek için
cephelere akın etmiş. Müslümanların bu samimi, ihlaslı ve
fedakar çabaları neticesinde İslam, kısa sürede yeryüzünün
254. A’raf 179
255. Tevbe 41
ARAŞTIRMA
birçok alanına yayılmış. Bu ayet-i kerime ile yüz yüze gelen
Müslümanlardan bir kısmı yaşlılıklarının en sıkıntılı ve zor
dönemlerini yaşadıkları halde cephelere akın etmekten geri
durmamışlar. Ashab-ı Kiram her alanda destanlar niteliğinde
büyük fedakârlıklar göstermiştir.
Bir gün ashaptan Ebu Talha, Tevbe suresini okuyordu. Yukarıdaki
ayeti okuduğunda oğullarına dönerek, “Görüyorum
ki, Rabbimiz genç-yaşlı ayırımı yapmaksızın, hepimizi savaşa
çağırıyor. Çabuk, silahımı ve teçhizatımı getirin” dedi. Bunun
üzerine oğulları; “Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Sen önce
Peygamberimiz ile birlikte, arkasından Ebu Bekir’in yanı başında
ve sonra da Ömer ile beraber ölümlerine kadar savaştın.
Şimdi bırak da senin yerine biz savaşalım” dediler. Fakat Ebu
Talha, oğullarını dinlemedi, hemen deniz seferine katıldı, gemi
denizde yol alırken vefat etti. Cesedini toprağa verecekleri bir
adacık bulamadılar. Böylece dokuz gün cesedini gemide tuttular.
Bu süre içinde cesedinde herhangi bir bozulma emaresi
görülmedi. Sonunda adaya çıkınca, cesedini toprağa verdiler.
Kur’an toplumunun değerlerinin neşet ettiği iman ateşi
genç yaşlı demeden Müslümanları büyük bir şevkle cephelere
sürüklüyor, büyük kahramanlıklar gösterip destanlar yazmalarına
neden oluyordu.
“Allah’a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer
bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur. Böyle yaparsanız
Allah günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından
akan cennetlere Adn cennetlerindeki
güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş
budur.”256
256. Saff 11-12
196 kur’an toplumunun özellikleri
197
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Değerlere bağlı kalma, değerlere aykırı olan tutumlardan
ve olumsuzluklardan kaçınma ilahi bir emir olup Kur’an-ı
Kerim’de açıkça zikredilir. Sathi bir bakışla bütün bu değerler
çizgisinin çerçevesi Kur’an ve sünnette rahatlıkla müşahede
edilebilir.
Kur’an temelli değerler Mü’minlerin vazgeçilmezleridir.
Mü’minlerin sahip oldukları değerler, uğrunda her türlü bedelin
ödenebildiği çok değerli hazinelerdir. Müslümanların bu
bilinçle hareket edip değerlerine sahip çıkmaları gerekir.
Kur’an toplumunun değerlerinin temelini oluşturan hakikatlerden
ve aynı zamanda insanların ağır bir imtihana tabi
tutulmasına yol açacak gerçeklerden birisi de Allah yolunda
cihattır. Diğer taraftan, hayatın bağlayıcıları olan kadına,
çocuğa ve akrabalara muhabbet, aynı şekilde mal ve servet
sevgisinin hiçbir şekilde Allah’tan, Allah Resulünden ve Allah
yolunda cihattan daha fazla önem taşıyamayacağı hakikati
Kur’an toplumunun hayatını şekillendiren değerlerin mahiyetini
oluşturur. Ayet-i kerime bu hakikati ne güzel ifade ediyor:
“De ki; “Eğer babalarınızı, evlâtlarınızı, kardeşlerinizi,
eşlerinizi, hısım- akrabanızı, kazandığınız
malları, bozulmasından korktuğunuz
ticareti ve hoşunuza giden evleri, konakları
Allah’tan, Peygamber’den ve Allah yolunda
cihad etmekten daha çok seviyorsanız Allah
emrini gerçekleştirinceye, yapacağını yapıncaya
kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmışlar
güruhunu doğru yola iletmez.”257
257. Tevbe 24
ARAŞTIRMA
5-CİHAD, DİRENİŞ
VE ŞEHADET KÜLTÜRÜ
Kur’an toplumunun en önemli özelliklerinden birini oluşturan
ve hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı diğer bir özellik;
cihad, direniş ve şehadet kültürüdür. Bunlar, Kur’an toplumunda
iç ve dış düşmanların tehlikesi hissedildiği zaman
derhal harekete geçirilir. Çok önemli ve hayati bir konu olan
ve günümüzde anlamının ötesinde başka anlamlar yüklenerek
yansıtılmaya çalışılan cihad, Kur’an-ı Kerim’de detaylıca
açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerim’i eksen alıp cihad konusunu işlemeye
çalışacağız.
Öncelikle Kur’an toplumunun düşmanlarının yeterince tanınması
gerekir. Yani cihadın kime karşı verilmesi gerektiği
net bir şekilde bilinmelidir. Çerçeveyi çizen Kur’an-ı Kerim,
düşmanların kimliği hakkında yeterli bilgiler verir.
Kur’an Toplumunun Düşmanları
Birçok ayette Kur’an toplumunun düşmanları “Allah’ın
düşmanları”, “Mü’minlerin düşmanları” ya da “sizin düşmanlarınız”
şeklinde zikredilir:
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği
kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen
199
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını,
sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz,
Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız
size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.”258
“Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de,
geldikten sonra da eziyete uğratıldık.” (Musa:)
“Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek
ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler)
kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek”
dedi. “ dedi.259
“Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en
şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri
bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından
en yakın olarak da: “Hristiyanlarız”
diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım)
papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte
büyüklük taslamamaları nedeniyledir.”260
Bilinmelidir ki Kur’an toplumunun düşmanları her zaman
kişiler, gruplar ya da devletler değildir. Günümüz dünyasına
düşman, cüssesinden çok anlayış, zihniyet ve tuzakları ile Müslümanların
karşısına dikilmektedir. Bu anlayış ve zihniyetler
çoğu zaman ümmetin içerisindeki fasıklar ve müstekbirlerin
kuklaları olarak tecessüm etmektedir. Bu nedenle Kur’an toplumu
düşmanlarını tanımada çok dikkatli ve titiz davranmalıdır.
258. Enfal 60
259. A’raf 129
260. Maide 82
200 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Kur’an toplumu siyonist, emperyalist ve istikbar şeytanını
iyi tanımalıdır. İnsanlara büyük acılar çektiren, yeryüzünde
bozgunculuk yapan ve serveti yağmalayan bu şeytani güçler
Müslümanların en büyük düşmanlarıdır. Bunları tanımayan,
anlamayan ve karşılarına dikilmeyenler Kur’an toplumunu
oluşturamazlar.
Savaş Şekilleri
Düşmana karşı yürütülecek savaş farklı şekil ve boyutlara
sahiptir. Kur’an-ı Kerim’in yaklaşımını göz önüne alarak
bunu; kültürel savaş, ekonomik savaş ve silahlı savaş şeklinde
nitelendirebiliriz.
1- Kültürel savaş
Kur’an-ı Kerim, Kur’an toplumuna yönelik saldırılara karşı
nasıl bir karşılığın verilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyar.
Saldırı hangi şekilde geliyorsa, aynı şekilde cevap verilmesi
istenir. Örneğin kültürel saldırı varsa, buna aynı yöntemle
cevap verme Kur’an-ı Kerim’in tavsiye ettiği mücadele şekillerindendir:
“(Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana
verdik...) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla
(Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle
büyük bir savaş ver!”261
Kur’an-ı Kerim düşmanlara karşı mücadelenin eksenini
oluşturur. Onlardan gelecek kültürel saldırılara boyun eğmeden,
teslimiyet içine girmeden, bizzat Kur’an’la mücadele
edilmesi, Allah’ın ayetleriyle cevaplarının verilmesi istenir.
261. Furkan 52
201
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İstikbar dünyası her tarafı ablukaya alan kültürel savaşında
bütün dünyayı etkisi altına almıştır. Batının içi boş, keramet
ve şahsiyetini öldürüp insanı sıradanlaştıran kültürü
karşısında Kur’an silahının dışında direnme imkanı yoktur.
Toplumumuzu içten kemiren, gençliğimiz arasında gittikçe
yaygınlaşan Batı kültürüne karşı Allah Teâlâ’nın, “kafirlere
boyun eğme ve bütün gücünü kullanıp onlara karşı Kuranla
mücadele et” fermanıyla “dur” denilip kültürel mücadele
verilmelidir. Bunun için, Kur’an toplumunun fertlerinin seferber
olması, birer savaşçı gibi kendilerini hazırlaması ve bu
hastalıklı kültürü toplumdan temizlemek için ciddi bir mesai
harcamaları gerekir.
Toplumumuza kazandırılabilecek Kur’an kültürü, zehirli virüslere
karşı direnç setleri oluşturacak, toplumu kuşatan kötülüklerin
ortadan kalkmasına ve toplumda İslami kültürün gelişmesine
yol açacak. Yaşadığımız musibetlere çare olarak Kur’an-ı
Kerim’i öneren Allah Teâlâ, Kur’an kültürüyle hem sıkıntılarımızı
aşacağımızı hem de keramet elde edeceğimizi bildiriyor.
Kur’an-ı Kerim, tevhid önderi Peygamberlerin mücadelelerinde
kültürel cihadı öne çıkardıklarını, tevhid kültürünü
yaygınlaştırmaya çalıştırdıklarını bildirir:
“Ki onlar (o peygamberler) Allah’ın risaletini
tebliğ edenler, O’ndan içleri titreyerekkorkanlar
ve Allah’ın dışında hiç kimseden
korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah
yeter.”262
“Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum,
size öğüt veriyorum ve sizin bil-
262. Ahzab 39
202 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
mediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile)
biliyorum.”263
“(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden)
dedi ki: “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği
gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim.
Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!”264
2- Ekonomik Savaş
Günümüzde yaygın olarak kullanılan savaş yöntemlerinden
biri de ekonomi alanında yürütülen savaştır. Ekonomik
ilişkilerin kesilmesi, bu alanda yapılan baskılar ve ambargolar
güç sahiplerinin en fazla kullandığı yöntemlerdir. Kur’an-ı Kerim,
ekonomik savaş alanında İslam düşmanlarının başvurduğu
bazı oyunlardan haber vermektedir;
“Onlar: Allah’ın elçisinin yanında bulunanlar
için hiçbir şey harcamayın ki dağılıp
gitsinler, diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin
hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu
anlamazlar.”265
İslam toplumuna nüfuz etme gayretindeki düşmanlar,
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın etrafını halkalayan,
O’nun rahle-i tedrisinde eğitim gören ashaptan ciddi derecede
rahatsızlık duymaktadırlar. Çünkü ashap, Allah Resulünü
çevreleyen Kur’an toplumunun ana dinamiğini oluşturuyordu.
Onları cezalandırmak, ekonomik darbelerle zayıf hale
getirmek için ekonomik ambargoyu tavsiye etmektedirler.
263. A’raf 62
264. A’raf 93
265. Münafıkun 7
ARAŞTIRMA
Bu yolla çelikleşmiş halkanın zarar göreceğini ve böylece
İslam’ın darbe yiyeceğini tasarlıyorlardı.
Bu, İslam düşmanları tarafından her zaman ve mekânda
yoğun bir şekilde kullanılan yöntemlerdendir. İslami oluşumlara
karşı mücadelelerinde daha fazla etkin olmak için ekonomik
kanalları kısmaya, ekonomik imkânları dağıtmaya ve
Müslümanları zorlayıp cezalandırmaya çalışırlar.
Allah Teâlâ, düşmanın Kur’an toplumuna karşı başlattığı
ekonomik savaşın önünde durmanın ve ekonomik hamlelerine
karşı direnmenin infakla olacağını ileri sürüp saldırıların
bununla etkisizleşeceğini ima eder:
“Sizden birinize ölüm gelip de: “Rabbim, beni
yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de
böylece sadaka versem ve salihlerden olsam” demezden
önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak
edin”266
İmkân sahiplerinin vazifelerini icra edip infak silahını devreye
sokmaları durumunda düşmanın ekonomik saldırıları
Kur’an toplumunda ciddi sarsıntılara yol açamayacak. Ancak,
infakın işlemediği Müslüman toplumlarda düşmanın
ekonomik darbelerinin ciddi tahriplere yol açtığı ve büyük
zararlar verdiği görülmektedir.
3- Silahlı Savaş
Allah yolunda mücadelenin üçüncü boyutu silahla verilen
mücadeledir. Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerde “kital” olarak
zikredilen savaş, düşmanın zorbalığına ve silahlı saldırılarına
aynı yöntemle karşılık verme şeklinde zikredilmiştir:
266. Münafıkun 10
hüseyin yıldız 203
204 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak
savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla
Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu
sizin için daha hayırlıdır.”267
Burada hafif ve ağırdan, durum ve şartlar ne olursa
olsun Mü’minlerin savaşa katılımının zorunluluğu kastedilmektedir.
Güçlü, zayıf, zengin, fakir, imkân sahibi veya
imkânlardan yoksun bir halde de bulunulsa her mü’minin
kâfirlere karşı verilecek cihada katılması gerekir. Daha sonraları
indirilen Tevbe Suresinin 91. ayeti ile zayıflar, hastalar
ve savaşta harcayacak hiçbir şeyleri olmayanlar savaştan
muaf tutuldu.
“Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda
savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü
Allah aşırıları sevmez. Onları (size karşı savaşanları)
yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları
yerden siz de onları çıkarın. Fitne,
adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i
Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de
onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş
açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin
cezası böyledir. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse,
(şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve
rahîmdir. Fitne tamamen yok edilinceye ve din
yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın.
Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına
düşmanlık ve saldırı yoktur.”268
267. Tevbe 31
268. Bakara 190-193
205
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla
cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran.
Onların barınma yerleri cehennemdir, ne
kötü bir yataktır o!”269
Kur’an-ı Kerim, düşmanlara karşı dostluk ve samimi ilişkilere
son verilmesini Allah’ın ve Mü’minlerin düşmanlarına
karşı mücadelede atılacak öncelikli adım olarak nitelendirir:
“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda
savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız,
benim de düşmanım, sizin de düşmanınız
olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet
besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar,
size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz
Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i de
sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin
saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da
en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları
dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.
Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman
kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle
uzatacaklardır. Zaten inkâr etmenizi içten arzu
ederler.”270
Mücadele sahasına girince, Allah’ın ve mü’minlerin düşmanlarına
karşı cihad alanına adım atınca siyasi, sosyal, ekonomik,
ailesel, maddi ve manevi bir dizi sorunlar koca setler
gibi engellemeye başlar. Bu aşamada Mü’minleri şehadetin sınırına
ulaştıracak güçlü direnç vasıtalarına ihtiyaç duyulur. İşte
269. Tevbe 73
270. Mümtehine 1-2
206 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
direniş ve isar birçok problemin üstesinden gelmeye yardımcı
olan, dağ gibi büyük sorunları aşmayı kolaylaştıran, sıradanlaştıran
ve hatta toz dumana çeviren en büyük sermayelerdir.
Direniş ve isar payeleri üzerinden yükselen cihad büyük destanlar
yazmaya gebe bir çerçeve belirler. Bunun en son noktası
cihadın en yüksek mertebesine tırmanma, yani şehadettir.
Aslında cihad, direniş ve şehadetle iç içe geçmiş, kopmaz
bir halka halinde bir bütünlük doluşturan Allah erlerinin
önemli vazifesidir. Zaten Kur’an toplumunun en önemli ve
belirgin özelliklerinden biri taşıdığı cihad bilincidir.
Cihadın olmazsa olmazları olan direniş ve isar, ciddi bir
duruşu, düşmana karşı eğilmez bir başkaldırıyı ayakta tutan
ve muhkemleştiren temel taşlardır. Bunlarla birlikte yükseltilen
direniş çırasıyla ölümü ölüme mahkûm ederek gelen
şehadet, yeryüzünün başlangıcından bugüne bütün zamanlarda
Allah Teâlâ tarafından takdir edilen ve övülen, insanın
ulaşabildiği en yüce makamdır.
İslam düşmanlarına karşı cihad konusu üzerinde ciddiyetle
duran Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ashabı
arasında cihad ruhunun sürekli canlı tutmaya çalışmıştır:
Ebu’n-Nadr Abdullah İbn-i Ebi Evfa (ra)’dan naklen anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam düşmanla
karşılaştığı günlerden birinde, güneşin
meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere
şöyle dedi: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı
temenni etmeyin, Allah’tan afıyet dileyin.
Ancak karşılaşacak olursanız sabredin,
bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir.”271
271. Buhari, Cihad, 156
207
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla
ve dillerinizle cihad edin.”272
Ebu Ümâme (ra) anlatıyor:
“Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi
teçhiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı
bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet
gününden önce ona hiç beklemediği bir
musibet ulaştırır.”273
Direniş Kültürü
“Şüphesiz: «Bizim Rabbimiz Allah›tır» deyip
sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok
mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:)
«Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan
cennetle sevinin.»274
Müminler, tevhidi bilinç doğrultusunda tutturulan yoldan
sapmadan, sağa sola savrulmadan, sabrederek, direnerek,
zorlukları birer birer çiğneyerek, dosdoğru istikamet üzere yürürler.
İslami yol ve davanın düşmanları çok, engebeler ve
zorlukları haddinden fazla olduğundan büyük tahammül ve
fedakârlıklara ihtiyaç duyulur. Kuvvetli bir iman, ciddi bir direniş
ve direnişin aksamadan yürütülmesi için fedakârlığın en
üst seviyesi olan isar silahıyla meydanlara çıkılmalı. Dosdoğ-
272. Ebu Davud Cihad, 18 (2504)
273. Ebu Davud Cihad 18 (2503)
274. Fussilet 18
ARAŞTIRMA
ru istikamet üzere bu derecede ciddi bir yürüyüş sergilendiği,
öldüresiye gelen darbelerin önünde durulduğu ve korku dağları
birer birer aşıldığı zaman hedefteki menzillere ulaşmanın
önünde hiçbir engel duramayacak.
Bütün bunlar, Allah’ın dinine sımsıkı sarılanların ve insanları
Allah’ın dinine davet edenlerin sahip olması gereken özelliklerdir.
Bu azim ve bu kararlılıkla devam eden yürüyüş ve
sarsılmayan istikamet en güzel meyvelerini verecek. Mü’min
hayatlar insanları cezbeden birer numuneye ve birer hakikat
mücessemesine dönüşecek. Onlarda yollarını bulacak insanlar,
İslam’ın nuruna yönelip hakikate açılacaklar. Zalimler ve
zorbaların tahtları sarsılacak. Müminlerin safları güçlenerek
büyüyecek. Yenilgiye götüren zaaflar bir bir onarılacak. Bu
ruh ve kararlılık, gelecek nesillere aktarıldıkça insanların zihinlerini
ve davranışlarını harekete geçiren ve yönlendiren
büyük bir kültüre dönüşecek.
“O halde seninle beraber tevbe edenlerle
birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı
da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok
iyi görendir.”275
İnsanda sarsıntıya yol açan büyük çağrıyla karşılaşıyoruz.
Titretmeye sebep olan bu çağrı karşısında Hz. Resul-i
Ekrem Aleyhisselatu Vesselam “Hud suresi ve kardeşleri beni
ihtiyarlattı” buyururlar. Surenin neresinin ihtiyarlattığı sorulduğunda,
“Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” bölümüne
işaret ederler.
Hayatın önüne çıkan zorluklara karşı mücadele, bozgunculuklara
karşı mücadele, toplumda fesat ve fücuru yaygın-
275. Hud 112
208 kur’an toplumunun özellikleri
209
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
laştırmaya çalışan İslam düşmanlarına karşı mücadele, işte
bu, Mü’minin yolu ve sarsılmaz duruşudur. Aşk ve azimle
yürütülen mücadelenin basamaklarından yükselirken, Allah
Teâlâ’nın uyarısıyla karşılaşırız. Aşırı gidilmemesi, mücadelenin
bütün aşamalarında da itidalin muhafazası emredilir.
“De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız
mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret
ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan,
O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad
etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar
topluluğuna hidayet vermez.”276
Kur’an toplumunun İslami mücadeledeki haritasının sınırları
ayet-i kerime ile belirgin hale getirilmiştir. Dünyadaki
bütün nimetler bir tarafa bırakılırken, Allah’a, Peygamberine
ve Allah yolunda cihada karşı sevgi öne çıkarılmakta, Kur’an
toplumunun bütün sevgisinin bu noktaya yönlendirilmesi istenmektedir.
Allah’ın ve Allah Resulü’nün sevgisi birçok ayette
geçtiği için bundan neyin kastedildiği rahatlıkla anlaşılır.
Ancak Allah ve Resulü’nün sevgisinin yanında Allah yolunda
cihad sevgisi zikredilmekte, cihadı sevmeyenler, cihad etmeyenler
ve cihad kültürünü hayatlarının bir parçası haline getirmeyenler
şiddetli bir şekilde uyarılmakta, ardından Allah
Teâlâ’nın fasıklar topluluğunu hidayete erdirmeyeceği hatırlatılmaktadır.
276. Tevbe 24
210 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Şehadet Kültürü
Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi:
“Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun,
sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam.
Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin,
yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve
yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin,
mutlaka kötülüklerini örteceğim ve
onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere
sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık
(sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en
güzeli O’nun katındadır.”277
Dosdoğru yolda yürürken, İslam’ı dünyalık hiçbir değere
feda etmezken, zulüm ve zorbalıklara karşı çıkarken, toplumda
bozuklukların ve çürümüşlüklerin düzeltilmesi, zorbaların
hükümranlıklarının son bulması çabaları sürerken tepki ve
düşmanlıklar tabii olarak ortaya çıkar. Peş peşe sıralanan
baskılar hayatı yaşanmaz hale getirebilir. Ardından yok etme
operasyonları başlar. İşte burası, tırmandırılması gereken direniş
için en önemli noktadır. Hayat sınırları daraltıldığı, yaşama
imkânları elden alındığı zaman hicret yolu açılır. Başka
diyarlarda İslam’ı dosdoğru yaşama arayışlarına girişilir. Bazı
zamanlarda hicrete yönelme başlamadan zorbaların dayanılmaz
dayatmaları devreye girer. Baskı, eziyet ve işkenceler
mustazafları bütünüyle kuşatır. Buna karşın direniş durmaksızın
devam eder. Düşmana zarar verecek güç bulunmazsa
da boyun eğmeyen izzetli bir duruş sergilenir. Küfür dalga-
277. Al-i İmran 195
211
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ları arasında debelenen, anlamsız çaresizlikler içinde kıvranan
zalimler, zulümlerine karşı çıkan Mü’minleri şiddetli bir
şekilde cezalandırmak için çabalamaya başlarlar. Mü’minlere
karşı kinlerinin şiddeti kan dökmelerine yol açar. Yeryüzünde
adaleti ikame etmek için çabalayan Mü’minleri katletmeye
başlarlar. İşte Kur’an toplumu fertlerinin mücadelesinin
ulaştığı en yüksek mertebe. Direnişin en güzel meyvesi
olan şehadet Mü’minleri, makamların en yükseğine çıkarmaktadır…
İşte Allah Teâlâ’nın istediği ve övdüğü biricik yol. İşte
rabbani metot! İşte Kur’an toplumunun izzetli ve şerefli yürüyüşü…
“De ki: “Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik
veya zaferden) birinin dışında başkasını mı
bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi
katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını
bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun,
kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
278
Bu rabbani yürüyüşte zafer ve şehadet iki büyük sermaye
ve güzelliktir. Zaten iki yoldan başkası bulunmamaktadır.
Bunlar Allah Teâlâ’nın övdüğü güzelliklerdir. İstikamet üzere
yürüyen Müslüman’ın ulaşacağı akıbet ikisinden biri olacak.
İkisi de hayırlı sondur ve insanın önüne güzellikleri açan kapılardır.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’
saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler,
rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendi faz-
278. Tevbe 52
212 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
lından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler.
Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara
müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku
yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar,
Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten
Allah’ın mü’minlerin ecrini boşa çıkarmadığını
müjdelemektedirler. Kendilerine yara
isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına
icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar
ve sakınanlar için büyük bir ecir vardır. Onlar,
kendilerine insanlar: “Size karşı insanlar
topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri
halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O
ne güzel vekildir” diyenlerdir.279
İşte ölümü öldüren silah! İnsanların çoğu yeryüzünde yarı
ölü canlıları anımsatırken, oysa şehitler ölümü öldürerek diriliğin
tepelerine tırmanırlar. Beşeri bakışların onları ölü olarak
nitelendirmesi üzerine Allah Teâlâ derhal uyarmaya başlar.
“Sakın onları ölü saymayın” Onlar beşeri hayatı bulandırmaya
çalışan tevhid düşmanlarının yaydığı ölümcül kokulu beşeri
hayatın gömleğini çıkarmış, tamamıyla dirilerden olmuşlar.
Üstelik sıradan olmayan, Rableri katında en güzel nimetlerle
karşılaştıran ve sonsuz rızklara ulaştıran bir diriliştir bu. Allah’ın
fazlından lütfetmesiyle sevinçlere gark olmuşlar. Şehadetin aşk
bahçelerinde hoşnut ve mutludurlar. İşte onların diriliği, Allah
katında güzel nimetlere ulaşmaları Mü’minlerin Allah yolunda
yaptıklarının boşa çıkarılmayacağının da müjdesi niteliğindedir.
Kur’an toplumunun “dosdoğru olma” ve şartlar ne olursa
olsun Allah yolunu izlemekten kaynaklanan ruh hali cennete
279. Al-i İmran 169-173
ARAŞTIRMA
giden Mü’minlerle aynı paralellikte buluşur. Allah’a bağlılıkta
hiçbir sarsıntıyla karşılaşılmaması, İslam’ın her alanda gereği
gibi yaşanmaya çalışılması, bu alanda karşılaşılan büyük engeller,
sıkıntı ve problemler hayata yeni anlamlar kazandırmış
ve korunmaya çalışılan İslami hayatı güzelleşmiştir. Önden
gidenlerin, yani Allah katında güzel nimetlere konan şehitlerin
ardından yürüyen bu Mü’minler vazifelerini hakkıyla icra
ederken yürüyüşlerine aynı doğrultuda devam etmektedirler.
Allah’tan başka dayanak kabul etmeyen, O’nun emirlerine
kamil manada boyun eğen, bela, musibet ve zorluklara
eyvallah deyip direnişin en alasıyla karşılık veren, düşmanın
topuna, tüfeğine, füzesine ve nesilleri yok eden ölüm silahlarına
karşı “Allah bize yeter” diyen Mü’minler, direnişi hayatlarının
bütün alanlarında kültür haline getiren Kur’an toplumunun
fertleridir. İşte budur Allah erlerinin en bariz özellikleri.
Allah Teâlâ, İslam’a ve Kur’an toplumuna düşmanlık yapan
çehreleri özellikleriyle birlikte bir bir açıklar.
Allah’ın Dininin Düşmanları
“Andolsun, Musa size apaçık mucizelerle
geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı)
edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.”280
Kalp gözü körelmiş bir toplumu ikna edip imana yönlendirmek
için çabalayan Hz. Musa Aleyhisselam birçok mucizelerle
gelmişti. Tufan, çekirge, güve, kurbağa, kan, âsâ, yed-i
beyza, denizin yarılması, bulutun gölgelemesi, men ve selva
ve su fışkıran taş gibi mûcizelerin tümü onların gözünün
önünde bir bir gerçekleşiyordu. Mucizelere tanık oldukları,
280. Bakara 92
hüseyin yıldız 213
214 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Allah’ın varlığı ve birliğiyle ilgili şüpheleri kalmadığı halde
buzağı putunu yapıp ilah edinmeye kalkıştılar. Aralarında
Allah’ın peygamberi yaşadığı halde putların peşine takıldılar.
Allah’ın kitabı Tevrat’ı baştan aşağı elden geçirip menfaatlerine
uymayan bölümleri değiştirdiler. Çünkü bunlar Allah’ın
düşmanlarıydı. Allah’ın dinine zarar vermek için her fırsatı
kullanıyorlardı.
Aynı düşmanlığı hak olduğunu bildikleri Hz. Peygamber
Aleyhisselatu Vesselam’a karşı da yürüttüler. İnsanları
İslam’dan alıkoymak için yoğun çabalara giriştiler. İslam’ı
yeryüzünden silmek için sapık görüşlere sahip olduklarını
bildikleri müşriklerin hak ve gerçek üzere olduklarını ileri
sürüp müşriklerle birlikte Müslümanların üzerine yürüdüler.
Bugün İsrailoğullarının kalıntıları üzerinde benzer zulümleri
tekrarlayan Siyonistler, Müslümanlara karşı kin ve nefretlerini
mazlumların kanlarını dökmekle ve katliamlarla sergilemektedirler.
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği
kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen
atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını,
sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz,
Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız
size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.”281
Ayet, Müslümanların güçleri nispetinde maddi hazırlık
yapmalarının, düşmana karşı durabilmek için gerekli atılımları
gerçekleştirmelerinin cihad yükümlülüğünün gereği oldu-
281. Enfal 60
215
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ğunu ortaya koymaktadır. O günkü şartlarda savaşlarda üstünlüğü
sağlama, düşmanı korkutma ve düşmanın şerrinden
emin olmak için besili ve güçlü atlara ihtiyaç duyuluyordu.
Bu gün ise ihtiyaç duyulan şey silah teknolojisinde en ileri
seviyeyi yakalamak ve elde edilecek caydırıcı silahlarla düşmandan
gelebilecek zararları önlemektir.
Güç bulundurma, saldırıya geçme ve savaş açma anlamında
değildir. Güçlülerin sözünün geçtiği ve kanunlarının
geçerli olduğu günümüzde Müslümanların güçten yoksun
olmaları içler acısı bir durumda bulunmalarına sebep olmaktadır.
Ayette geçtiği gibi, düşmanın yüreğine korku salacak
derecede güç sahibi olmaları ve silah teknolojisinde ilk sözü
söylemeleri Müslümanların etrafında caydırıcı duvarların
örülmesine yol açacaktı. Dünyanın farklı yerlerinde İslam’ın
mukaddesatına dil uzatanlar ve Müslümanların kanlarını
akıtanlar buna cüret etmeyeceklerdi. Ayrıca Müslümanların
gücü, hiçbir engelle karşılaşmaksızın İslam’ın mesajının
yeryüzünün dört tarafına ulaşılması imkânını doğuracaktı.
Pusulasını kaybeden inançsız toplumlar İslam’ın çağları ve
coğrafyaları açan evrensel mesajıyla karşılaşacak, İslam’ın
cezabiyetinin sıcaklığında kendilerini keşfedecek ve yeniden
hayata tutunma imkânına kavuşacaklardı.
Bugün İslam’ı hedef tahtasına oturtan güçler, İslam’ın cihad
kavramını farklı alanlara çekerek Müslümanlara vahşi bir
çehre biçmeye çalışmaktadırlar. Müslümanların etkisizlikleri
ve tepkisizlikleri büyük oranda güç yoksunluğundan kaynaklanmaktadır.
Oysa cihad müessesi hakkıyla işlenseydi yeryüzünde
adaletin sağlanmasına yol açacak ve günümüz insanının
şiddetle ihtiyaç duyduğu İslami söylemin yeryüzünün
dört tarafına ulaşmasına sebep olacaktı.
216 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Ayette Mü’minlerden, İslam düşmanlarına karşı hazırlıklı
olması ve kuvvet hazırlaması istenmektedir. Bu hazırlık insan
gücünün ulaşabildiği en yüksek seviyede olmalıdır. Örneğin
günümüzün zalimlerine karşı durmak ve hesap sormak için
ses getirebilen kitlesel güce ihtiyaç var. Zulme boyun eğmeyen,
itiraz eden ve hesap soran inanmış halk kitlelerinin sabrı,
azmi ve sorgulayan ruhu zalimlere karşı güçlü silaha dönüşecek,
Müslümanlar için güvenlik içinde yaşama alanları doğuracaktır.
Müslümanların kuvvet hazırlamaları ve güçlü olmalarının
ana hedefinde, Allah’ın ve Müslümanların düşmanlarının
kalplerine korku salma yatmaktadır.
Güç hazırlama önemli ölçüde ekonomiye dayandığından,
Allah Teâlâ bu inceliğe dikkat çekmekte Müslümanları Allah
yolunda harcamaya çağırmaktadır. Bu alanda fedakârca harcama
yapanlara karşılığının verileceği ve bunların haksızlığa
uğratılmayacağı bildirilmektedir.
Yeryüzünde bir ırkın, ulusun, sınıfın veya ferdin egemenliği
yerine Allah Teâlâ’nın hükümlerinin geçerli olması, fitne ve
fesadın sona ermesi, adalet ve barışın sağlanması için İslami
cemaat veya İslami devletin caydırıcı güce sahip olması, bununla
da saldırgan düşmanı korkutması gerekir
“(Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber
için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet
verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.”282
“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman
kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe
ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir gü-
282. Furhan 31
217
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
nah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık
düşmanlarınızdır.”283
Allah Teâlâ, kâfirlerin Kur’an toplumunun düşmanları
olduklarını, bunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini,
Mü’minlere her an kötülük yapıp zarar verebileceklerini bildirerek
uyarıda bulunur: “Sizin apaçık düşmanlarınızdır” diyerek,
Kur’an toplumunun düşmanlarını tanıtan Allah Teâlâ,
Mü’minleri duyarlı olmaya, düşmanlarını yeterince tanıyıp
onlardan gelebilecek zararları etkisiz hale getirmek için tedbirli
davranmaya çağırır.
“Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de,
geldikten sonra da eziyete uğratıldık.” (Musa:)
“Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek
ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler)
kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek”
dedi.284
Peygambere ve onun bağlılarına savaş açanlar düşman
olarak nitelendirilmektedir. Sünettullah gereği zalimlerin hükümranlığına
sonuna kadar müsaade etmeyen Allah Teâlâ,
sabreden, direnen ve bütün imkanlarını seferber ederek Allah
yolunda çalışan Mü’minleri yeryüzünün halifeleri kılacak
zalimleri ise zelil edip alçaltacaktır. Tarih boyunca süreç bu
şekilde işlemiştir.
“Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin
de düşmanınız olanları veliler edinmeyin.
Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa
onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbi-
283. Nisa 101
284. A’raf 129
ARAŞTIRMA
niz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de,
sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır.
Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim
rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl)
onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben,
sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim.
Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette
yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.”285
Ayet-i kerime, Mü’minlerin düşmanlarının kimler olduğunu,
onlara karşı nasıl bir tutum içinde bulunulması gerektiğini
açıkça ortaya koyar. İslam’ı inkâr eden ve Kur’an toplumuna
düşmanlık yapan kâfirlere karşı gizli ya da açık hiçbir şekilde
sevgi ve muhabbet beslenmesini kesin ifadelerle yasaklar.
Onların hiçbir şekilde Mü’minleri kabul etmeyeceklerini, dinlerinden
dönmedikçe onlardan razı olmayacaklarını bildirir.
İslam düşmanlarına kesin ve net çizgilerle tavır konulması,
onlara hiçbir şekilde muhabbet beslenilmemesi istenir.
Allah Teâlâ’nın uyarılarına rağmen Allah’ın ve Mü’minlerin
düşmanlarına sevgi besleyenlerin yollarını kaybetmiş sapıklık
içerisinde debeleyen kişiler olduğu vurgulanır.
Oysa günümüzde İslam düşmanlarını dost edinen, onlara
sevgi ve muhabbet besleyen, buna karşın amaçları sadece Allah
rızası olan Mü’minlere şiddetlice düşmanlık yapıp kin ve
nefretle yaklaşan ve Müslümanlık söz konusu olunca mangalda
kül bırakmayanların yoğunluğu insanı şaşkına çevirmektedir.
Bunlar göz göre göre Allah Teâlâ’nın ölçüsünü çiğnemektedirler.
Allah’ın düşman addettiklerini, Allah’ın çağrılarına
rağmen dost görmekte, muhabbetle yaklaşmaktadırlar.
285. Mümtehine 1
218 kur’an toplumunun özellikleri
219
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır.
Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa)
Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler.
(Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri
aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan
kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar.286
Kur’an toplumunun asli düşmanlarının başında münafıklar
gelir. Ayet, ardına saklandıkları nifak perdesinin altındaki
çehrelerinin kompozisyonunu çarpıcı şekilde ortaya koyar.
Cüsseleri yerinde, şekilleri göz dolduran ancak yapay sevgi
gösterisinde bulunan münafıklar, kaypak kişiliklere sahip
olup gerçek çehrelerinin ortaya çıkacağının verdiği korkudan
dolayı şiddetli endişe içinde debelenirler. Ağacın gövdesine
saplanmış, aynı rengi taşıyan, ancak ağacı içinden oyan kurtlara
benzerler. Kimliklerinin ortaya çıkması korkusuyla her
çağrıyı aleyhlerinde zannederler. Bunlar Kur’an toplumunun
en büyük düşmanlarıdır. “Onlar düşmandır; onlardan sakın!”
buyrularak münafıklardan sakınılması gerektiğinin altı çizilir.
Müslüman göründükleri için bunlarla mücadele zor ve sıkıntılıdır.
Müslümanların birbirlerine girdiği, aralarında savaş
çıktığı gibi yaygaraların kopmaması için Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam doğrudan bunları öldürmeye yanaşmıyordu.
Ancak tehlikelerinden ciddi şekilde endişe duyuyordu.
Kur’an toplumuna zarar vermemeleri için süreç içinde etkisizleştirmeye
çalışıyordu. Onları nifak hastalığından uzaklaştırmak
için yoğun çaba harcıyordu. Oysa kalplerinde nifağın
yuvalandığı insanların çoğu iman etmeye yanaşmıyordu.
“Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde
onlara inandığımız için bizden intikam
286. Münafikun 4
220 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver,
Müslüman olarak canımızı al, dediler.”287
Diktatörler, Kur’an toplumunun en tabii düşmanlarıdır.
Kur’an toplumunun İslam’a olan inancı onlara itaati yasakladığından
çılgına dönüp saldırganlaşırlar. Müslümanlara
darbe vurmak için fırsat kollarlar. Buna karşı Müslümanların
sabretmesi ve direniş silahına sarılması gerekir. Zira Allah’ın
düşmanlarına karşı teslimiyete ve boyun eğmeye hiçbir şekilde
müsaade edilmez.
“De ki: “Ey Kitap Ehli, yalnızca Allah’a, bize
indirilene ve önceden indirilene inanmamız ve
sizin çoğunuzun fasıklar olmanız nedeniyle mi
bizden hoşlanmıyorsunuz?”288
Müslümanlara düşmanlıkta sınır tanımayan Yahudiler,
İslam’ın yayılmasını engellemek için yoğun çaba harcıyorlardı.
Engelleyemeyince saldırıya geçiyorlardı. Kaba ve çirkin
sözlerle Müslümanları aşağılamaya çalışıyorlardı. Müslümanların
sabrı karşısında hedeflerine ulaşmayınca fiili saldırılara
başlıyorlardı. Medine’de yaşayan Yahudilerin Müslümanlara
karşı kin, nefret ve saldırganlıkları, bununla yetinmeyip savaş
açmaları düşmanlıklarının boyutunu ortaya koyar.
Günümüzde Siyonistlerin mazlum Filistin halkına karşı estirdikleri
terör İslam’a ve Kur’an toplumuna karşı besledikleri
tarihi düşmanlığın ve kinin en sade yansımasıdır.
“Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü
kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah’a
iman ettikleri için intikam aldılar.289
287. A’raf 126
288. Maide 59
289. Büruc 8
221
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Kur’an toplumuna karşı gösterilen düşmanlıklar daha
çok Allah’a olan imandan kaynaklanır. Tepki gösterenlerin
Allah’a düşmanlıkları tahmin edilenden çok daha fazladır.
Dolayısıyla iman elbisesi giyinmiş Mü’minleri görünce çılgına
dönüp saldırganlığa başlarlar. Etrafımızda bu tiplere çokça
rastlarız. İslam’a olan kinlerini her alanda ortaya koyarlar.
Allah’a düşmanlıklarının yoğunluğunu, Müslümanlara besledikleri
kin ve nefretin sınırsızlığını gösterir.
Bunların tümünün varacağı yer Allah’ın huzurudur. Orada
yaptıklarının hesabını bir bir verecekler.
Kur’an-ı Kerim, sosyal, ekonomik, kültürel, ideolojik veya
askeri saldırılara karşı erkek ya da kadın olsun Müslümanların
düşman saldırılarına karşı durmaları, saldırıya hedef olan
İslam toplumunun yardımına koşmalarını gerektiğini dile getirir.
Bu konulara detaylıca değinen Kur’an-ı Kerim Müslümanların
yapması gerekenleri açıkça beyan eder.
Düşmanlara Nasıl Davranmalı?
“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet
ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın
düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında
sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları)
korkutup-caydırasınız. Allah yolunda
her ne infak ederseniz, size ‘eksiksiz olarak
ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız”290
Görüldüğü gibi Müslümanlar düşmanlarına karşı her alanda
hazırlıklı olup ihtiyaç duyulan bütün donanımlara sahip
olmalıdır. Müslümanların gücü ve hazırlığı düşmanda korku
290. Enfal 60
222 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ve caydırıcılığa yol açacak kadar geniş çaplı ve ileri düzeyde
bulunmalı. Hepsinden önemlisi ise Müslümanların güvenliğinin
sağlanmasının gerekliliğidir. Güç bulundurma ve hazırlık,
saldırı ve zarar vermek için değil, düşmanı caydırmak, İslam
coğrafyasına saldırılarını önlemek ve zarar vermelerinin önüne
geçmek içindir.
“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları
olun. Nitekim Meryem oğlu İsa havarîlere:
Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım
kimdir? demişti. Havarîler de: Allah (yolunun)
yardımcıları biziz, demişlerdi. İsrailoğullarından
bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr
etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına
karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.”291
İşte bu, Kur’an toplumunun ulaştığı en yüksek makamdır.
Allah Teâlâ’nın yardımcıları olmak, inanan insanlar için büyük
bir makam ve sonu gelmez bir mutluluktur. Bütün bunlar
Allah’ın dinine sımsıkı sarılıp İslam’ın varisleri olarak İslam’ın
tarafında bulunmakla ve hayatı İslam ile dizayn etmekle gerçekleşir.
Kur’an toplumunun fertleri Hz. İsa’nın havarileri gibi
hayatlarını Allah yoluna vakfedip, olaylara da bu pencereden
bakmalıdır. Böylece Allah Teâlâ, kendi yardımcıları olan
Mü’minleri düşmanlarına karşı destekleyecek ve üstün gelmelerini
sağlayacaktır.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın
dinine) yardım ederseniz O da size yardım
eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”292
291. Saff 14
292. Muhammed 7
ARAŞTIRMA
Allah Teâlâ’nın dinine yardım, onun ölçüsünün ve insanlar
için uygun gördüğü hayat sisteminin uygulanması için
verilen mücadeledir. Kur’an toplumunun sorumlu olduğu en
önemli vazifedir. Toplumu temizleme, arındırma, gelecek nesilleri
İslam’a göre yetiştirme, Allah Teâlâ’nın uygun gördüğü
sistemin fertlerde ve toplumda yer edinmesi için yapılan
çalışmalar Allah’ın dinine yapılan yardımlardır. Mücadele ve
cihad, Allah Teâlâ’nın adaletinin geçerli kılınması ve zulmün
yeryüzünden yok edilmesi amacıyla yapılır. Allah’a yardım
edilmesi durumunda zor ve sıkıntılı olan ve insanların değişik
sebepler ileri sürerek girmeye cesaret edemedikleri mücadele
ve cihad meydanlarına açılıp direnmeleri için Allah Teâlâ güç
vermekte ve Mü’minlerin ayaklarını sabit kılmaktadır.
Bu uğurda atılan adımlar Allah Teâlâ’yı hoşnut edecekse
ve yapılan faaliyetler sevap getirecekse Kur’an toplumunun
fertlerinin mücadeleden geri durmalarının bir sebebi
olabilir mi?
“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler
ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar
ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi
olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler,
onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir
şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda
sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir
yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında
anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil.
Allah, yaptıklarınızı görendir.”293
293. Enfal 72
hüseyin yıldız 223
224 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Allah yolunda mal ve canla cihad Kur’an toplumunun en
bariz özelliklerindendir. Bu topluluğun hiçbir ferdi kendisini
bu çerçevenin dışında göremez. Bu çizgi üzere yaşanınca,
bazı aşamalarında zorunlu olarak Mü’minlerin önüne hicret
çıkar. İslam düşmanlarının ardı arkası kesilmeyen zulümleri
üzerine Mü’minlerin sıkıntılara girmeleri ve hayatlarının tehlikeyle
yüz yüze gelmesi üzerine hicret yolu açılır. İnsanlığa
yeni ufuklar açan Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam ve
ashabının Mekke’den Medine’ye hicreti bu çerçevede gerçekleşmişti.
Mekke’de İslam’ın saflarına katılanlar aile ve kabilelerin
sıkı asabi bağlarını bir tarafa bırakıp Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam’ın etrafında toplandılar. Bu numune topluluk
Kur’an toplumunun ilk çekirdeğini oluşturuyordu. Aynı
bedenin uzuvları gibi birbirlerinden kopmayan sağlam bir
cemaate dönüştü. Müşriklerin zulmünün çekilmez hale gelmesi
ve İslami mücadelenin yeni bir aşamaya girmesi üzerine
Medine’ye hicret ettiler. Medine’de devletleşen Kur’an toplumu,
müşrik sistemi derinden sarsmaya başlamıştı. Geleceği
tehlikeli gören İslam düşmanları bu yeni devletin gelişmesini
durdurmak ve yok etmek için dört koldan saldırılara giriştiler.
Saldırıları bertaraf etmeye çalışan Mü’minler yoğun bir
direniş hattı oluşturdu. Canlarını ve mallarını ortaya koyarak
büyük fedakârlıklarda bulunup bu taze fidanın tehlikelerden
kurtulması için çabaladılar.
Müslüman olmuş, mallarının gitmemesi ya da akrabalarıyla
ilişkilerinin bozulmaması veya müşriklerin öldürücü darbelerinin
getirdiği korkuyla Mekke’de kalıp hicret etmeyen
Müslümanlar vardı. Küfür toplumunda perakende yaşıyorlardı.
Kur’an toplumunun iradesinin ve gücünün geçerli olduğu
alanda yaşamadıklarından, müşriklerden bütün bağlarını ko225
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
parıp hicret edinceye kadar ya da yaşadıkları yerde Kur’an
toplumunun iradesi geçerli olana kadar Kur’an toplumunun
bunlar üzerinde velayetinden söz edilemez. Ancak din konusunda
zulme uğrayınca yardıma ihtiyaç duyduklarında yalnız
bırakılmamaları ve yardımda bulunulması gerekir. Kur’an-ı
Kerim bir ince noktaya daha açıklık getirip bütün bu yardımların
Kur’an toplumunun anlaşmalı olduğu toplum aleyhinde
olmaması gerektiği kaydını düşer. Zira anlaşmanın Kur’an
toplumu için oluşturduğu hayati önem söz konusu olduğu
gibi, Kur’an toplumunun zararına da olsa verdiği sözün ve
yaptığı anlaşmanın arkasında olduğu gerçeğinden dolayı orada
yaşayan Müslümanların karşılaştıkları sıkıntılara rağmen
anlaşmanın gözetlenmesi istenir.
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın,
(ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı
gidenleri sevmez.294
“(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din
(yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.
Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan
başkasına karşı düşmanlık yoktur.”295
Kur’an toplumu, istikbar güçlerinin sistemini kabul etmediği
ve boyun eğmeye yanaşmadığı için değişik sorunlarla karşılaşır.
Kur’an toplumunu susturmak ve etkisiz hale getirmek
için saldırılar başlar. Savaş dayatılır. Allah yolunda (olduğunuzdan
dolayı) size savaş açanlara karşı sizin de savaşmanız,
saklanarak, kaçarak ya da boyun eğerek ortamı onlara terk
etmemeniz istenir.
294. Bakara 190
295. Bakara 193
226 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Ayette, savaşta bile olsa İslam toplumunun uyması gereken
muazzam ölçü ortaya konur. Aşırı gitmeme ölçüsü! Kesin
ve net ifadelerle bu ölçü dile getirilmekte ve Allah Teâlâ’nın
aşırı gidenleri sevmediği belirtilmektedir. Yani Allah’ın dini
ve davası için bile olsa Mü’minler aşırılıkta bulunamaz. Mücadele
ve savaş itidal çizgisini aşmamalı ve aşırılıklardan kaçınılmalıdır.
Müslümanların İslam’ı anlatma ve tebliğ etme, muhataplarının
da kendi hür iradeleriyle kabul etme veya etmeme hakları
var. Ne Müslümanlar, İslam’ı kabul etmeleri için onları
zorlayabilir ne de başkaları Müslümanların İslam’ı anlatma ve
yaşamalarına engel olabilir. Müslümanların engellenmesiyle
sıkıntı başlar. Zulme uğradıkları zaman karşı koyup zulümden
kurtulmak için çabalamaları gerekir.
İnanç ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar geçerli olduğu
toplumlarda Müslümanların şiddete başvurması ve savaşa
yeltenmesi söz konusu değildir. Önemli olan düşüncelerini
ifade etme ve inandıkları gibi yaşama çabalarıdır.
Özgürlüklerin sağlanması insanların İslam’ı tanımalarına,
kabullenmelerine ve dolayısıyla sosyal hayatta katkıda bulunduklarında
sağlıklı bir toplumun oluşmasına yardımcı olmalarına
yol açar.
İslam’da cihad, inancın baskı altına alınması, Mü’minlerin
zulme uğraması ve engellenmesi üzerine devreye girer. Ganimet
elde etme, başkalarının mülkünü ele geçirme veya servet
çoğaltma uğruna cihad yapılmaz.
“Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti
satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim
Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip
gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz. Size
227
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi
halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından
bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından
bir yardım eden yolla” diyen erkekler,
kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar
adına savaşmıyorsunuz? İman edenler Allah
yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda
savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla
savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni
pek zayıftır.”296
İslâm’da toprak işgali, bir ırkın üstünlüğü, bir toplumun
elindeki kaynakları ele geçirme ya da zenginliklerine konma
gibi amaçlarla savaşa izin verilmez. Savaş, düşmanın saldırılarına
karşı koymak, yeryüzünde zulmün sona erdirilmesi ve
Allah’ın adaletinin gerçekleşmesi amacıyla yapılır.
Allah yolunda cihad kararının verilmesiyle Mü’minler,
bütün bahaneleri bir tarafa bırakıp vazife bilinciyle hareket
etmelidir. Zulme maruz kalan kadın, çocuk ve mustazafların
yüzleştiği sıkıntılardan dolayı Allah’tan yardım dilemeleri üzerine
Allah Teâlâ, bu işe şahitlik yapan Mü’minlere seslenmekte,
bütün bunlar olduğu halde neden savaşmıyorsunuz? gibi
sert bir çıkışla dikkatler celbedilmektedir.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ve ashabının hicretinden
sonra iman ettikleri halde hicret etmeyip Mekke’de
kalan Müslümanların müşrikler tarafından zulme uğramaları
ve Allah Teâlâ’dan yardım istemeleri üzerine Mü’minlerin
dikkatleri bu noktaya yönlendirilmektedir. Kendilerini savunamayan
bu insanların imdadına koşmaları, zulümden kurtulmaları
için yardım etmeleri istenmektedir.
296. Nisa 74-76
ARAŞTIRMA
Mü’minlerin Allah yolunda savaşabilecekleri, güç, makam,
mevki ve servet gibi hedefler için asla savaşamayacakları
zikredilmektedir. Mü’minlerin biricik amacı yeryüzünde
Allah Teâlâ’nın adaletinin gerçekleşmesidir. Mücadelelerini
bu uğurda yürütürler. Kafirler ise tağut uğruna, yani Allah’a
ve Allah’ın sistemine karşı çıkan güçler adına Allah taraftarlarına
karşı savaşırlar.
“De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız
mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret
ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan,
O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad
etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar
topluluğuna hidayet vermez.297
Müslümanların ilişki sınırlarını net bir şekilde ortaya koyan
ayet-i kerime, beşeri hayatlarının dayanaklarını açık ifadelerle
zikreder. Dünyanın bütün nimetleri bir tarafa, diğer tarafa
ise Allah, Allah Resulü ve Allah yolunda cihad yetiştirilip bir
Mü’min için terazinin bu kefesinin mutlak surette diğerlerinden
ağır basması gerektiği bildirilir. Eşler, evlatlar, güzel evler
ve tatlı hayat bir tarafa bırakılırken; zor, zahmetli, hayattan
bedeller isteyen, hayatı zor ve sıkıntılı kılan Allah yolunda cihad
Mü’minlerin en önemli görevi olarak tanımlanır. Kur’an
toplumunun üstünlüğü tam da burada yatmaktadır. Her
merhalesi kendine has sıkıntıları olan, insanı düşmanın hedefi
haline getiren, birçok alanda saldırılara maruz bırakan,
düşmanın bütün silahlarını ateşlediği bir mücadeleye katılma
zorunluluğu.
297. Tevbe 24
228 kur’an toplumunun özellikleri
229
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Bugünkü şekliyle güçlü imkânlarını harekete geçirip yalan
ve uydurma haberlerle insanların zihinlerini etkileyen düşman,
ateşli silahın kullanılmadığı alanlarda bile Mü’minlere
ağır darbeler vurabilmektedir. Bütün bu sıkıntılı tablolara rağmen
Kur’an toplumu Allah yolunda mücadelede ısrar etmelidir.
Ucunda bir ömür zindan, sürgün ve hicret olan, zulüm ve
baskıları eksik olmayan bir mücadeleyi Kur’an toplumundan
başkası yürütemez.
Bütün bunlar dünyadan el etek çekme ya da dünya nimetlerinden
faydalanmama anlamına gelmemektedir. Allah,
Allah Resulü ve Allah yolunda cihad kalpteki bütün sevgilerin
tepesinde yer alınca, Allah Teâlâ’nın yarattığı nimetlerden
helal yoluyla faydalanma kapısı ardına kadar açıktır.
Allah Teâlâ’nın insanoğlundan istediklerinin hiçbiri insan
gücünün üstünde değildir. İnsan fıtratı ve kabiliyetleri bu sorumlulukları
yüklenecek kapasitede yaratılmıştır. İnsanlar Allah
Teâlâ’nın istediklerinin zor olduğunu söyleyip uzak duruyorlarsa,
bu durum, güçlerini aştığından değil, kendilerini
işe vermemelerinden ve dünya nimetlerinin debdebelerinden
uzaklaşamamalarından kaynaklanmaktadır.
Oysa Allah’ı, Allah Resulü’nü ve Allah yolunda cihadı
önceleyip hayatın biricik desturu haline getirenler ve bunu
hayatlarında yaşayanlar, maddi olarak büyük sıkıntılarla yüz
yüze gelseler de, hayatlarından büyük haz almakta ve ruhen
büyük bir mutluluk içinde bulunmaktadırlar.
Günümüzde İslam düşmanlarını en fazla kaygılandıran İslami
kavramların başında “cihad” kavramı gelmektedir. Müslümanların
Kur’an’ın “cihad” emrini yerine getirmek zorunda
oluşlarından yeryüzündeki sistemlerinin tehdit edilmesi anlamını
çıkarırlar. Çağın değiştiğini, modern çağda bunların
230 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yerinin olmadığını her ortamda dile getirirler. İslam’dan haberi
olmayan, ya da haberi olduğu halde mevcut sistemlerle
sıkı ilişkiler içinde olan, onlardan beslenen kimi İslami şahıs
veya gruplar cihad kavramını olduğundan farklı alanlara çekip
içini boşaltarak değişik bir şekle dönüştürürler.
Oysa cihattan, sadece bir olan Allah’a kulluk, yeryüzünden
zulmün sökülüp atılması ve insanlığın adil bir şekilde
yaşayışı hedeflenmektedir. İnsanlığa ait kaynakların sömürüldüğü,
zulmün ayyuka çıktığı, güç sahiplerinin mazlum ve
mustazaf halkları ezdiği bir dünyayı hizaya getirecek, zulmü
ortadan kaldıracak ve insanlığın arasında adaleti sağlayacak
biricik yol cihad müessesinin işletilmesidir.
Kur’an’ın bütünlüğü içinde “cihad” kavramı geniş
perspektifte işlenir. Mü’minlerin karşı karşıya oldukları
“cihad” imtihanını anlatan çok sayıda ayet-i kerime bulunmaktadır:
“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler
ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar
ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi
olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler,
onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir
şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda
sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir
yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında
anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde
değil. Allah, yaptıklarınızı görendir. İnkâr
edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu
yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost
olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir
231
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
bozgunculuk (fesat) olur. İman edenler, hicret
edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret
edenleri) barındıranlar ve yardım edenler,
işte gerçek mü’min olanlar bunlardır. Onlar
için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.298
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın Mekke’de oluşturduğu
Kur’an toplumu, Mekke’nin taassupkar inanç ve kabile
bağlarından kopup İslam potasında eriyen insanlardan
müteşekkil numune bir topluluktu. Müslümanların ilişkileri
çok sıkı ve birbirlerine bağlılıkları ileri olduğundan Medine’ye
hicretin ilk yıllarında bile Müslümanlar arasındaki velayet,
birbirlerine varis olma ve diyetlerde karşılıklı dayanışmaya
kadar uzanıyordu. İnancın bütünleştirdiği Mü’minler insanlığı
hayrete düşürecek derecede kenetlenmiş, birbirlerine karşı
fedakârca davranışlar sergilemişlerdi. İslam’ın Bedir Harbinden
sonra sistemini kurup devletleşmesinden sonra nazil olan
ayetler, o güne kadarki uygulamalarda bazı değişikliklere
gidildiğini gösterir. Dostluk ve kardeşlik bağları aynı ölçüde
varlığını sürdürmeye devam eder. Ancak miras ve diyetler
konusunda o güne kadar Müslümanlar arasındaki uygulamalar
kan bağıyla akrabalıklara devredilir.
Ayet-i kerime Kur’an toplumunun mücadelesinin boyutundan
ve Mü’minler arasındaki büyük dayanışmadan haber
verir. Gerçek Mü’minler tarif edilirken, iman, hicret, Allah yolunda
cihad, hicret edenleri barındıranlar ve bunlara yardım
edenler bir bir sıralanır. O günkü şartlarda bu tablo Müslümanlar
tarafından yaşanmış, Mekke’yi terk edip Medine’ye
hicret eden Muhacirlere yüreklerini ve evlerini açan Ensar
büyük bir dayanışma ve fedakârlık örneği sergilemişti.
298. Enfal 72-74
232 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Günümüzü Mekke ya da Medine günleriyle kıyaslamak
mümkün değilse de, önemli benzerliklerin olduğu muhakkaktır.
Bugün zulmedenler, insanların hak ve hukukunu çiğneyenler,
Müslümanlara karşı terör estirenler ve İslami hayatı
engelleyenler yaygın bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir.
Çoğu yerde Müslümanların inançları çerçevesinde yaşamalarına
izin verilmemektedir. En samimi İslami ve insani istekleri
büyük tepkiyle karşılık bulmakta ve acımasızca bastırılmaya
çalışılmaktadır.
İman, hicret, cihad ve hicret edenlere yardım gibi
Mü’minlerin özellikleri sıralandıktan sonra “Eğer siz bunu
yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk
(fesat) olur” şiddetli uyarısıyla Mü’minler uyarılır.
Bugünkü fitne ve bozgunculuklar Müslümanların vazifelerini
hakkıyla icra etmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Cihad müessesinin işlemeyişi ve Müslümanlar arasındaki
dayanışma ve birliğin bozulması bozguna sebep olmuş, uzun
zamandır Müslümanların zillet içinde yaşamasına yol açmıştır.
Müslümanların sorumluluklarını gereği getirmemeleri birçok
sıkıntıyı beraberinde getirir. Öncelikle Müslümanların
kuvveti dağılır. Güç, zorba ve despotların eline geçer. Zulüm
ve sömürü ortalığı kaplamaya başlar. Yalan ve uydurmalarla
insanların zihni uyuşturulur. Güç sahipleri kendilerini ilah
gibi göstererek korku imparatorlukları kurarlar. Bozguncu oldukları
halde kendilerini ıslah ediciler ve adalet sağlayıcılar
olarak ifade ederler. Hak ve adalet peşindeki insanları terörist
ve bozguncu olarak tanımlarlar. Barış, insan hakları ve demokrasi
kavramlarını bayraklaştırarak Müslüman coğrafyayı
işgal eder, kitleleri katlederek kandan nehirler akıtır ve
mazlum milletlerin kaynaklarını yağmalarlar. Kendilerine
233
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
her karşı çıkışı terörizm olarak nitelendirip büyük bir öfke ve
yıkımla bastırmaya çalışılar.
Örneğin yüzlerce yıldır topraklarında yaşayan Filistin
halkının memleketini işgal edip sakinlerini öldürerek, topraklarından
sürerek ve evlerini başlarına yıkarak yok etmeye çalışırlar.
Zulümlerinden rahatsız olanları ya da karşı çıkanları
bozguncu ve terörist olarak nitelendirirler. Onların nezdinde
haklarını arayanların hakkı evlerinin başlarına yıkılması, zindan,
işkence ve ölümdür. Hiç kimsenin bu tür zorbalardan
hesap sorma hakkı yoktur. Hatta güç onlardan yana olduğundan
kendilerine yaranmak isteyen kimileri onları meşru
otoriteler olarak kabul edip sırtlarında zillet gömleği taşımayı
tercih ederken, evleri başlarına yıkılan ve her gün öldürülen
Müslümanları ise terörist olarak tanımlamaktan çekinmezler.
Bütün bu sıkıntılar Müslümanların vazifelerini hakkıyla
icra etmemelerinden ve cihad gerçeğini amele dökmemelerinden
kaynaklanmaktadır. Bir tarafından dünyaya yapışmış,
İslami olmayan hakim yapıların değerlendirmeleriyle meselelere
bakan, zulüm karşısında suskun kalan Müslümanların
durumu zulmün yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir.
Oysa Allah Teâlâ’nın istediği şekilde yekvücut olup kenetlenselerdi,
omuz omuza verip mesailerini İslam için harcasalardı
ne zulüm kalacak, ne de zalimler zulmetme cüreti bulacaklardı.
Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi Müslümanların sorumluluklarını
yerine getirmemesinden dolayı yeryüzü fitne ve
bozgunculuğa teslim oldu.
İslami hayatın Kur’an toplumunun şahsında somutlaşması
durumunda hedefin önündeki engelleri aşma fazla
da zor olmayacak.
ARAŞTIRMA
İslami hayat, Müslümanların dayanışma içinde olmalarıyla
yaşanabilir. İslam, her koşulda Müslümanların
bireycilikten kurtulmalarını ve cemaatleşmelerini ister.
Dolayısıyla Kur’an toplumundan ayrı düşmüş, ferdi haldeki
Müslümanlar bu toplumun üyeleri sayılmazlar.
İslam, cihad müessesesine büyük önem vermiş, Kur’an
toplumunun ilk üyelerini oluşturan sahabiler bu alanda büyük
fedakârlıklarda bulunmuşlardır. İleri derecedeki fedakârlıkları
çoğu zaman Kur’an tarafından övülmelerine yol açmıştır.
“Kendilerine binek sağlaman için sana geldiklerinde:
Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum,
deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından
dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek
dönen kimselere de (sorumluluk yoktur).”299
Cihad, safları kesin olarak belirginleştirmiş, samimi ve
ihlâslı Müslümanlarla kalplerinde hastalık bulunanların ayrılmalarına
yol açmıştır. Ayette geçtiği gibi yazın sıcak günlerinde
uzun bir yolculuğu gerektiren cihada çıkacak imkânları
olmayan Mü’minler, üzüntü ve kederlerinden dolayı gözyaşlarına
boğulmuşlar. İmkânı olanlar ise seferber olmuş mallarıyla
ve canlarıyla İslam’ın cihad kervanına katılmışlar.
Bugün imkân bakımından iyi durumdaki Müslümanlar Allah
yolunda güçlerini birleştirseler ve bakış açılarını İslam’a
göre şekillendirseler zalimlerin manevra alanlarını daraltacak
ve her alanda etkin olacaklar. Oysa sayıları çok olduğu halde
dağınık, menfaatlerinin peşinden koşan ve başkalarının
gündeminin esiri olmalarıyla sıkıntı içinde yaşamaya devam
etmektedirler.
299. Tevbe 92
234 kur’an toplumunun özellikleri
235
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı)
tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya
da topluca çıkın.”300
Esas olan, barış içinde yaşamaktır. Ancak, İslami olmayan
toplum, barış ortamından hoşlanmayan, düzenini zulüm ve
sömürü üzerine bina etmiş, başkalarının kaynaklarını zorla
elde etme mantığına sahip olduğundan, Müslüman toplumun
barış içinde yaşamasına tahammül etmez. Allah Teâlâ, Müslümanların
rehavete kapılmamaları ve gevşememeleri için ciddi
uyarılarda bulunur. Tedbirlerini almalarını ve hazırlıklı olmalarını,
düşmanlara karşı savaşa çıkıldığı zaman ferdi olarak değil
bölük bölük ya da bütün ordunun saldırıya geçmesi istenir.
Güç ve hazırlık caydırıcılıktır. Müslümanların günün silahlarıyla
silahlanmaları ve düşmanı korkutan güçleri saldırıların
önünde büyük bir engele dönüşecektir.
“Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah
yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.
Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”301
Cihadı olmayan İslam, kamil bir İslam değildir. İslam cihadla
kemale ulaşır. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad, Kur’an toplumunun en bariz özelliklerindendir.
Allah Teâlâ cihadı diğer bütün amellerden hayırlı olarak
nitelendirmekte, M’üminlerin ağır ya da hafif silahlarla kuşanıp
Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmelerini
istemektedir. “Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır”
buyurmakla, Kur’an toplumunun en hayırlı ve vazgeçilmez
ibadetini izah etmektedir.
300. Nisa 71
301. Tevbe 41
236 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Kısaca Kur’an toplumunda cihad, Allah Teâlâ’ya yaklaşmak,
O’nun rızasını kazanmak, ilahi sorumlulukları ve şer’i
görevi yerine getirmek için yapılır. Milli iftiharlar, vatan uğrunda
fedakârlık, kahramanlık gösterisi, intikam almak ve düşmanı
yenmek gibi dünyevi hedefler uğruna cihad yapılmaz.
Kur’an toplumunda cihad, halis bir kalple ve mukaddes
hedefler uğruna gerçekleşir. Bundan dolayı İslam’ın cihadı
ile Müslüman olmayanların savaşları arasında büyük farklar
bulunmaktadır.
Cihada Hazırlık
“Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde
bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında
merhametlidirler. Onları rükûya varırken,
secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf
ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki
secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır.
İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini
yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek
kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine
benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider.
Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle
kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp
iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat
vâdetmiştir.302
Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk ve son durumları bir
benzetme ile anlatılmaktadır. İlk defa yere atılan bir tane gibi
filizlenmeye başlayan Müslümanlar, gittikçe güçlenerek koca
302. Fetih 29
237
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
bir topluluk halini almışlar. İslam tohumunu ekenler bu duruma
son derece sevinirken, onların bu güçlü durumunu gören
kafirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.
Evet onların şerefli kılındıkları apaçıktır. Çünkü Allah Teâlâ
henüz birinci basamakta onları “Kafirlere karşı çetin, kendi
aralarında merhametlidirler” şeklinde kayda geçmektedir.
Aralarında babaları, kardeşleri, dostları ve yakınları olmasına
rağmen kafirlere karşı çetindirler. Çünkü onlar bütün bu
yakınlık bağlarını küfür nedeni ile koparmışlardır. Kendi aralarında
merhametlidirler. Çünkü sadece din kardeşidirler. O
halde merhametleri Allah için olduğu gibi, çetinlikleri de Allah
içindir. Bağlılıkları da düşmanlıkları da Allah içindir. Ruhlarında
kendileri için hiçbir şey ve kendilerinde de ruhları payına
hiçbir şey yoktur. Davranış ve ilişkilerinde olduğu gibi, duygu
ve düşüncelerini de yalnız ve yalnız inanç esası üzerine oturturlar.
Dinlerine düşman olanlara karşı çetin davranırlarken,
din kardeşlerine karşı yumuşaktırlar. Bencillikten ve heveslerine
uymaktan uzak olup kendilerini Allah Teâlâ’ya bağlayan
bağdan başka şeyler için tepki ve heyecan duymazlar.
Diğer bir basamak onların ruhlarının derinliklerini ve iç
dünyalarının enginliklerini yansıtır. “Allah’tan lütuf ve rıza
isterler...” İşte onların sürekli ve değişmez duygularının şekli
budur. Zihinlerini meşgul eden, şevk ve arzuları sadece Allah
Teâlâ’nın Allah’ın ihsanı ve hoşnutluğudur. Bu ihsan ve hoşnutluğun
ötesinde beklentileri ye da meşguliyetleri yoktur.
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği
kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen
atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını,
sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz,
Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri
238 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız
size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.
303
Bu ayette Allah Teâlâ düşmana karşı kuvvet hazırlamamızı
emretmektedir. Bu kuvvetten maksat, savaşta düşmana
üstünlük sağlayacak her çeşit vasıtadır. Kara, hava ve deniz
kuvvetlerine ait bütün vasıta ve silahlar, kara ve demir yolları,
ekonomik güç ve savaş tekniği gibi şeyler bu kuvvet mefhumuna
dahildir.
“Onlara karşı elinizden geldiği kadar savaş gücü hazırlayın.”
Kuvvet hazırlamanın sınırı insanın gücünün en son noktasıdır.
Böylece Müslüman kitle gücü dahilinde olan kuvvet
sebeplerini devreye sokmaktan geri kalmayacaktır.
Aynı şekilde ayet kuvvet hazırlamanın ilk hedefine de şu
şekilde işaret etmektedir:
“Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan
başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman)
kimseleri korkutursunuz.”
Buna göre kuvvet bulundurmanın ilk hedefi, hem Allah’ın
hem de Müslümanların düşmanlarının gönüllerine korku
ve dehşet salmaktır. Bu düşmanlardan bazısı açıktan açığa
düşmanlık yaptıklarından Müslümanlar tarafından tanınırlar.
Ancak tanımadıkları bazı düşmanlar da vardır. Bunlar, düşmanlıklarını
açığa vurmayanlardır. Ancak Allah Teâlâ bunların
gizledikleri duyguları ve gerçek niyetlerini iyi bilmektedir.
İşte böyleleri Müslümanların gücünü hesaba katar ve ondan
çekinirler.
303. Enfal 60
ARAŞTIRMA
Müslümanlar güçlü olmak zorundadırlar. Bozgunculuk yapan
düşmanın kalbine korku salmak için ellerinden geldiği
kadar savaş gücü bulundurmalı ve kuvvet kaynaklarını hazırlamalıdırlar.
Allah Teâlâ’nın sözünün yücelmesi ve yeryüzünde
egemenliğin tamamen Allah’ın dinine özgü olması için bu
hazırlık kaçınılmazdır.
“Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim!
Allah’ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O,
içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı.
Alemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi.304
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat
gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve
Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.305
Allah Teâlâ bu ayette felah (başarı) sırrını özetlemektedir.
1-Sabır (musibete karşı sabır, taate devamda sabır ve günahlardan
uzak durmada sabır).
2-Sabır yarışında düşmanları geçmek.
3-Cihad için devamlı uyanıklık (cemaatle namaz vesilesiyle
birbirine bağlanma, Allahın dinini koruma ve yayma konusunda
daimi gayret, uyanıklık ve İslam hudutlarını korumada
nöbet tutma.)
4-Allahın emirlerine karşı gelmekten sakınmak.
304. Maide 20
305. Al-i İmran 200
hüseyin yıldız 239
ARAŞTIRMA
6-ÖZGÜRLÜK
Kur’an toplumunun özelliklerinden bir diğeri özgürlüktür.
Özgürlüğe büyük önem verin Kur’an-ı Kerim bu konuyu
birçok ayet-i kerimede dile getirmektedir.
İnsanın tabii özelliği ve fıtratı özgür olmayı gerektirdiğinden,
özgürlük insanlık tarihi boyunca insanları sürekli
meşgul etmiştir. Özgürlük uğruna nice savaşlar verilmiş, oluk
oluk kanlar akmıştır.
Günümüzde en çok tartışılan konularından biridir. Özgürlüğün
nasıl olması gerektiği ve sınırlarının ne olacağı hakkındaki
tartışmalar birçok toplumun gündemini oluşturmaktadır.
Bazıları özgürlüğün sınırsız olduğunu savunurken, bazıları ise
başkalarının hak ve hukukunu çiğneyecek ve insan kerametine
leke getirecek sınırsız bir özgürlüğün söz konusu olamayacağını
savunurlar. Çünkü sınırsız bir özgürlük toplumda
büyük kargaşalara yol açacağı gibi, ortalığı kasıp kavurarak
insan güvenliğini tehdit eder.
Özgürlük Allah Teâlâ’nın insanlara bağışladığı tabii bir güzelliktir.
Sonradan keşfedilen yapay bir buluş değildir. Allah
Teâlâ özgürlükle kullarına güzel bir makam lütfetmiş ve onları
yüceltmiştir.
Kur’an-ı Kerim, özgürlüğü farklı şekillerde aktarmaktadır.
Allah Teâlâ, bazı ayetler vasıtasıyla özgürlük hakkında bizi
241
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
yeterince bilgilendirir. Örneğin Firavun’un zulmü altında ezilen,
köleleştirilen ve bütün hakları ellerinden alınan İsrailoğulları
için Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Hani Musa kavmine demişti ki: “Allah’ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi
işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı
kesip, kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta
olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size
anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan
vardır.”306
Her diktatör ve zalim gibi Firavun’un işkenceleri ve zulmü
altında özgürlükleri ellerinden alınmış bir toplumun bir daha
ayağa kalkmaması için oğulları boğazlanıyor, erkekleri öldürülüyor
ancak kadınlarına dokunulmuyordu. Toplumun dört
tarafında zindan duvarları inşa edilmişti. İşkence ve zulüm
hayatlarını bütünüyle kuşatmıştı. Diğer taraftan Hz. Musa
Aleyhisselam, özgürlükleri elinden alınmış bir toplumu özgürleştirmek
için Firavun’a başkaldırıyordu. Tarihin bütün dönemlerinde
mazlum kullarına yardım eden Allah Teâlâ, Hz.
Musa Aleyhisselam öncülüğünde İsrailoğullarını esaretten
kurtarıp özgürlüğe kavuşturdu. Ardından bu büyük nimet ve
bu yaşanılır hayata kavuştukları için İsrailoğulları şükre davet
edildiler.
Tarih boyunca defalarca zulme uğrayan ve köleleştirilen
İsrailoğulları, mazlumiyetin ne anlama geldiğini çok iyi bilirler.
Ancak bugün, yaşadıklarından hiçbir ibret almamışçasına
kabaran egoist ve zulüm damarlarına yaslanarak tarihte kendilerine
zulmeden diktatörlerle yarışırcasına mazlum halkların
306. İbrahim 6
242 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
haklarını çiğnemekte ve zulmün en koyusunu işlemektedirler.
Başlarına gelenlerin daha şiddetlisini Müslüman Filistin
halkına yaşatmaktadırlar. Allah Teâlâ onların ecdatlarını
Firavun’un zulmünden kurtarıp özgürleştirdiği gibi onların
zulmüne uğrayan mazlum milletleri de özgürleştirecek ve onları
rüsva edecektir. Çünkü tarih, tekerrürden ibarettir.
Allah Teâlâ, zulme uğramanın ve zulümden kurtulup özgürlüğe
kavuşmanın tümüyle imtihan olduğunu bildirir. İşkence
ve eziyetlerle imtihan! Özgürlüğe ulaşmakla imtihan!
Kur’an toplumu, düşmandan gelen darbelere karşı sabır elbisesini
giyerek direnç ve kararlılıkla yoğrulmuş çelikten irade
ile dimdik ayakta durarak özgürleşme uğruna gerekli bedelleri
ödemek için seferber olmalıdır. İşte imtihandan geçmenin
ve özgürleşmenin en kısa ve en anlamlı yolu…
İnsan akidede yenik düşmemişse, direnci kırılmamışsa
ve sabrında çözülmeler meydana gelmemişse, bedenen
esaret altında olsa bile teslim olmamış, esarete boyun eğmemiş
ve özgürleşme yolunda azimli adımlarla yürüyüşünü sürdürmektedir.
Ancak, bedeniyle birlikte ruhu da teslim olmuşsa
işte bu ölüm, aşağılanma ve onursuzluğa boyun eğmektir
ki Kur’an toplumunun vasıflarından değildir. Müslümanların
bedenleri esaret altına alınsa bile ruhları özgürdür. Hiçbir zaman
ilahi olmayan ve fıtratlara yabancı olan tahakkümlere
boyun eğmez, onları kabul etmezler. Bu da tutsak bedenlerine
rağmen deruni özgürlüğe sahip olduklarını ortaya koyar.
Diğer bir özgürlük örneği Hz. Yusuf Aleyhisselam ile ilgilidir:
“Ve babası ile anasını yüksek bir taht üzerine
kaldırdı ve onun için hepsi secdeye kapandılar
ve dedi ki: “Ey pederim! İşte bu, ev243
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
velce görmüş olduğum rüyamın te’vilidir. Onu
Rabbim vakıa mutabık kıldı ve muhakkak ki,
bana ihsanda bulundu. Çünkü beni zindandan
çıkardı ve sizi çölden getirdi, benim ile kardeşlerimin
arasını şeytan bozduktan sonra. Şüphe
yok ki, Rabbim dilediği şey için pek latîf tedbir
sahibidir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet
sahibi O’dur”307
Hz. Yusuf Aleyhisselam Allah Teâlâ’nın kendisini zindandan
çıkardığını bildirirken, Allah’ın kendisine lütfettiğini ve
iyilikte bulunduğunu açıklar. Allah’ın izniyle zindandan kurtulup
özgürlüğe kavuşmuştur. Gerçi Hz. Yusuf ruhen özgürlüğün
en alasını yaşarken bedeni tutsak durumdaydı. Allah
Teâlâ’nın lütfuyla bedeninin zalimlerin esaretinden kurtulmasını
Allah tarafından gelen iyilik olarak yorumlanmaktadır.
Allah Teâlâ, zalimlerin simgesi konumundaki Firavun’un
zulmünü anlatırken, özgürlüğün genel kanununu belirtir:
“Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta
bulunmak, onları önderler yapmak ve
onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak
istiyorduk.”308
Allah Teâlâ, ezilen, hak ve hukukları ellerinden alınan zayıflara
ve mustazaflara iyilikte bulunup özgürlüğe kavuşturmak
istemektedir. Mazlumların esaretten kurtulması için ardı
ardına fırsatlar yaratan Allah Teâlâ, zilletten kurtulmalarını
ve onurlu bir özgürlükle buluşmalarını arzulamaktadır. Ancak,
ruhları esir alınan, özlerini yitirmiş ve iradeleri yok ol-
307. Yusuf 100
308. Kasas 5
244 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
muş toplumlar, Allah Teâlâ’nın ardı ardına sunduğu fırsatları
değerlendirmeyince köle olarak yaşamaya devam ederler.
Oysa Allah’ın verdiği fırsatları değerlendirip gerekli bedeller
ödemeleri durumunda bir adım ötelerindeki özgürlüğe kavuşabilirlerdi.
Hareket ve eylem olmazsa zalimler zulümden ve
köleleştirmekten vazgeçmezler. Şekli olarak özgürleştirilseler
de fiili olarak köleleştirmeye devam ederler.
“Onlar adını ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de
yazılı buldukları ümmi Peygamber’e uyarlar. O
onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz
şeyleri helâl eder, murdar şeyleri haram
kılar, omuzlarındaki ağır yükümlülükleri boyunlarındaki
zincirleri kaldırır.”309
Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarında yazılı buldukları
ümmi Peygambere tabi olmaları durumunda onları hidayet
yönlendirir. Hayatlarını yeniden dizayn eder. Salih amelleri
emredip kötülüklerden alıkoyar. Temiz olanı, Allah Teâlâ’nın
kulları için yazdığı helal şeyleri beyan eder. Çirkin ve murdar
şeyleri yasaklar. Bütün bunlarla beraber iman edenlerin
omuzlarındaki ağır yükleri, sırtlarını yere yapıştıran problemleri
ve boyunlarındaki kölelik zincirlerini bir bir parçalayıp onları
özgürleştirir.
Müslümanlık, şekilsel ve teorik taraftarlık olmayıp amele
dayanan ve hayatı tümüyle çerçeveleyen aksiyoner bir sistem
olduğundan İslam’a boyun eğen Kur’an toplumundan olma
azmini gösteren insanları büyük sıkıntılardan kurtarır.
Risaletini tebliğ eden Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam
davetini kabul eden insanları cehaletin bataklığından ve
309. A’raf 157
245
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
zalimlerin esaret zincirlerinden kurtarıyor, onları özgürleştiriyordu.
Peygamberi yöntem olan Kur’an’i hayat, her türlü kölelik
zincirlerinden kurtulmayı, özgürleşmeyi ve sadece Allah
Teâlâ’ya kulluk yapmayı zorunlu kılmaktadır. Allah Teâlâ’nın
dışındaki hükmedenler ayıklanınca zincirler birer birer parçalanır.
Özgürleşmeye başlar insan. Bu, dünyanın çekiciliğine,
makam, mevki ve paraya karşı başkaldırı olup özgürleşmeye
adım atmaktır.
“Firavun’un yanına vararak ona deyiniz ki;
“Biz bütün alemlerin Rabb’i olan Allah’ın peygamberiyiz.
İsrailoğullarının bizimle birlikte
buradan ayrılmalarına izin ver.”310
“O’ nimet diye başıma kaktığın şeye israiloğullarını
köleleştirmenin sonucudur.”311
Zulümde sınır tanımadığı için birçok ayette zulmün sembolü
olarak nitelendirilen Firavun, İsrailoğulları’nı uzun yıllar
köle olarak kullandı. İlah olduğunu iddia eden Firavun,
hüküm vermede kendisini tek yetkili görüyordu. İki dudağından
çıkan hüküm, ilahi hüküm olarak sahipleniliyor ve
kutsanıyordu. Oysa insanları yaratan Allah Teâlâ, kullarına
özgürce bir hayat sunmuş ve özgürce yaşamalarını istemiştir.
Firavun’un kapısına dayanan özgürlük peygamberi Hz. Musa
Aleyhisselam özgürlüğü ellerinden alınan halkın serbest bırakılmasını
ve Mısır’ı terk etmelerine izin verilmesini isteyerek
İsrailoğullarının toplumun özgürleşmesi için çalışıyordu.
Diğer taraftan Firavun, diktatörlüğüne ve hükümranlığına
halel getirecek bu tür teklifleri kabul etmiyordu. Bir taraftan
310. Şuara 16-17
311. Şuara 22
ARAŞTIRMA
Allah’ın peygamberi insanların özgürleşmesi için çaba sarf
ederken diğer taraftan zulüm silsilesinin tepesindeki Firavun,
en katı zulümlere tabi tutulan insanların köle kalması için çalışıyordu.
Birçok ayette geçtiği gibi hakikat önderleri insanları özgürleştirmek
için çabalarken, zalimler zulümlerinin devamı
için uğraşırlar. Zalimlerin ayar ve ölçüleri yoktur. Zulmetmekten,
aşağılamaktan ve insanları sömürmekten zevk alırlar.
Batı medeniyetinin kurucularının Irak’ta, Afganistan’da,
Guantanamo’da ve dünyanın başka yerlerinde yaptıkları
aşağılık zulümler Firavunları gerilerde bırakırken, Batıyı aşağılık
zulümlerin sembolü haline getirmiştir.
Kur’an toplumu, etrafını çevreleyen bağları birer birer çözerek,
ayaklarına vurulmuş prangaları parçalayarak, kültür
ve değerlerini kirleten sızmalar ve çirkin saldırıların önünde
çelikten duvar gibi dururken, bu temiz toplum aynı zamana
kendisini yenilemeli ve Kur’an’la arınmalıdır. Ne zulme
yeltenmeli ve ne de zulme boyun eğmelidir. Allah Teâlâ’nın
koymuş olduğu özgürlük çerçevesini esas alarak hayatı yeniden
şekillendirmeli, zulme uğramış, özgürlükleri ellerinden
alınmış ve sömürülmekte olan insanların ellerinden tutup
özgürleşmeleri için çalışmalıdır. Kısaca önce özgürleşmek ve
sonra da özgürleştirmektir esas mesele…
Kur’an-ı Kerim’in Özgürlük Yorumu
Özgürlük genel olarak üç bölümde ele alınır. Bunlar,
düşünce ve inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve davranış özgürlüğüdür.
Kur’an-ı Kerim’deki özgürlük yorumları şu şekilde
ifade edilmektedir:
246 kur’an toplumunun özellikleri
247
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
a- Düşünce Ve İnanç Özgürlüğü
Kur’an-ı Kerim, düşünce ve inanç noktasında bütün insanları
özgür kabul eder. Düşünce ve inancı başkalarına dayatma
ve zorlama gibi seçeneklere asla yer vermez.
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın mücadele
hayatına bakıldığında hiç kimseye düşünce ve inanç konusunda
dayatmada bulunduğu görülmemiştir. Mekke’de
tebliğin başladığı günlerde inanç bakımından insanlar özgür
bırakıldığı gibi Medine’de İslami devletin kurulduğu günlerde
de aynı anlayış değişmedi. Yani İslam güçlenip devlet
halini alırken bile insanların düşünce ve inanç özgürlüğü
noktasındaki tutum aynen devam etti. Örneğin Allah Resulü
Aleyhisselatu Vesselam Medine’de yaşayan insanlarla
birlikte yaşama mutabakatı olan Medine Vesikasını imzaladığında,
aynı zamanda Medine’de yaşayan diğer din ve
düşünce sahibi insanları oldukları şekliyle kabul edip onlarla
aynı mekânda birçok sorumluluğu paylaşma anlaşması
imzalıyordu. İslam güçlenip Arabistan’ın büyük bölümünü
etkisi altına aldığında da Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam
Medine anlaşmasına sadık kalmıştı. Ancak, İslam’a
duydukları kin ve nefretten dolayı Yahudiler anlaşmaya
sadık kalmamış, tek taraflı olarak anlaşmayı bozup Müslümanlara
hıyanet etmişlerdi.
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam tebliğini yapıyor,
insanlara nasihatlerde bulunuyor, delillerini sunuyor ve hak
olan Allah’ın dinine çağırıyordu. İnsanları ilahi terbiye çerçevesinde
eğiterek İslami temellere dayalı bir topluluk inşa
etmeye çalışıyordu.
Allah Teâlâ, Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın vazifesinin
sadece tebliğ etme ve duyurma olduğunu, kimsenin vekili ol248
kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
madığını ve inanç konusunda kimseyi zorlamadığını açıkça
belirtmektedir:
“Allah’a itaat edin, Resûle de itaat edin ve
(kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz
bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık
duyurmak ve bildirmektir.”312
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam insanların anladıkları
dilden tebliğini sunarak ve onları hak ile batıldan haberdar
ederek görevini tamamlıyordu. Muhataplar kendi hür
iradeleriyle başbaşa bırakılıyordu. İnanç konusunda hiçbir
baskı ve zorlamaya yer verilmiyordu.
Muhatap İslam’ı kabul ederse ve Kur’an toplumunun ferdi
olmaya karar verirse İslam ümmetinin uzuvlarından biridir
artık. Budan sonra aksatmaksızın yerine getirmesi gereken
yükümlülükleri vardır. Rabbine karşı yükümlülüklere, kendisine
karşı yükümlülüklere, ailesine karşı yükümlülüklere,
insanlığa ilahi mesajı ve onlara doğru yolu göstermesi açısından
yükümlülüklere sahiptir.
İslam’ı kabul etmişse, her şeyin yoktan var edicisi olan
ve kaza ile kaderi tayin eden din gününün sahibi Allah
Teâlâ’ya sırtını dayamıştır. Dünyalıkların, servetin, makam
ve mevkinin, kısaca şehvetin emrinde değil Allah Teâlâ’nın
emrindedir. Kimseye minneti yoktur. Tamamıyla özgürdür.
Hiçbir kınayıcının kınamasından, hiçbir tehditten ve
hiçbir düşmandan çekinmemektedir. Kendisi irade sahibi
olsa da takdirin tamamıyla Allah Teâlâ’nın elinde olduğunu,
O’nun yapacağı her şeyde hikmetler bulunduğuna
imanı tamdır.
312. Maide 92
249
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler
(idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı
görürse faydası kendisine, kim de kör olursa
zararı kendinedir. Ben sizin üzerinize bekçi
değilim”313
Ayet-i Kerime’de bildirildiği gibi Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam’ın görevi tebliğ ve uyarmaktır. Onun daveti
zorlama, baskı altında tutma ve mecbur bırakma gibi dayatmaları
kabul etmez. Hakkı kabul edip Kur’an-ı Kerim’in çağrısına
iman edenlerin kendi lehlerine bir tercihte bulundukları
ve güzel bir iş yaptıkları bildirilir. Kur’an-ı Kerim’e karşı kör,
sağır ve dilsiz rolünü oynayanların veballerinin de kendilerine
ait olduğu, tercihlerinin kendilerinden başkasına zarar vermeyeceği
bildirilir.
Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam’ın tebliğ vazifesini
icra ettikten sonra müşriklerden yüz çevirmesi emredilmektedir.
Artık onlarla ilgili vazifesini yerine getirmiştir. Onların
amellerini gözetleme zorunda olmayan Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam, din ve dünya işlerinde onların faydasına
olanları gerçekleştirmeye vekil değildir. O, insanlara hakikati
bildirmekle mükelleftir. İman edip etmemeyi onların tercihine
bırakmakta; dini inanç, düşünce ve seçmede serbest bırakmaktadır.
İnsanların düşünce ve inançlarında özgür oldukları
İslam’ın onları zorla ve dayatmayla karşı karşıya bırakmadığı
ayet-i kerimelerde de açıkça beyan edilmektedir.
“(Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin
hepsi elbette iman ederlerdi. O
313. En’am 104
250 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak
mısın?”314
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet
ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde
mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları
en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri
de çok iyi bilir.”315
“O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen
ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba
değilsin.”316
Peygamberlerin Özgür Toplum İnşası
“Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle
gönderdik ve insanların adaleti yerine
getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı
indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük
bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu,
Allah’ın, dinine ve peygamberlerine gaybe inanarak
yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz
Allah kuvvetlidir, daima üstündür.”317
Ayet-i Kerime, peygamberlerin toplumu adalet ve özgürlük
payeleri üzerine inşa ettiğini bildirmektedir. Allah Teâlâ
peygamberleri açık delillerle gönderdiğini beyan ettikten sonra
“insanların adaleti yerine getirmeleri için kitabı ve mizanı”
indirdiğini açıklar. Yani yeryüzünde insanlar kendi hür irade-
314. Yunus 99
315. Nahl 125
316. Ğaşiye 21-22
317. Hadid 25
251
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
leriyle ve özgürce ayağa kalkıp adalet temeli üzerine bina edilmiş
özgürce bir sistemin oluşmasına önayak olurlar. Kitap ve
mizan bunun kaynağı ve temelini teşkil eder. Allah Teâlâ’nın
peygamberlerinin davetinin temeli de buna dayanır.
Allah Teâlâ peygamberlerin adaleti ikame etmeleri ve insanları
buna zorlamalarına dair herhangi bir ifade kullanmamaktadır.
Peygamberlerin terbiyesinden ve tedrisinden geçen
insanların, elçilerin getirdikleri kitap ve mizan sayesinde
hür iradeleriyle adaleti ikame etmelerini zikretmektedir.
Burada dikkat çeken nokta, Allah Teâlâ’nın, adaletin ikame
edilmesini peygamberlerin sorumluluğu olarak değil de
insanların sorumluluğu olarak zikretmesidir. Kur’an toplumunun
Allah katındaki yüksek makamını ortaya koyan bu durum
aynı zamanda bu toplumun özgürlüğüne işaret etmektedir.
Ayet, kısaca Kur’an toplumunun iki önemli özelliğini
ortaya zikreder:
a) Adalet
b) İnsanların isteği, iradesi ve yardımıyla adaleti özgürce
ikame etme
Toplumsal adaletin toplumun içerisinde ikamesi insanların
iradesine bağlı kılınmıştır. Bu irade, Kur’an’a dayanan toplumun
özgür bir topluluk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
b- İfade Özgürlüğü
Özgürlüğün önemli kısımlarından biri de, söylem ve
düşünceyi ifade etme, inancı ve başkalarının görüş ve
düşüncelerini özgür bir şekilde tetkik etme, araştırma ve
inceleme özgürlüğüdür. Peygamberler zamanında geçerli
olan bu özgürlük, Asr-ı Saadet devrindeki Kur’an topluARAŞTIRMA
munda da varlığını korumaktaydı. Kur’an-ı Kerim’de karşılığını
bulan ifade özgürlüğü aşağıdaki ayette muhteşem bir
tablo sergilemektedir:
“O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra
da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru
yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri
de onlardır.”318
Ayet-i Kerime, insanın inanç ve düşüncesini dillendirme
ve ifade etme, ifade edilenler arasında en doğru seçimi yapma
irade ve özgürlüğüne sahip olduğunu ortaya koyar.
Özgürce ifade edilen farklı düşünce, fikir ve inançların
dinlenmesi, içlerinden en iyisinin tespit edilip sahih seçenek
olarak uyulması Kur’an toplumunun vasıflarından
saymıştır.
Sözlerin dinlenmesi, incelenmesi, araştırmalarda bulunulması,
bozulmamış fıtratlarına uygun olanın seçilmesi eylemlerinde
Kur’an toplumu özgür bırakılmıştır.
İçlerinde güzellik barındırmayan sözler, Kur’an toplumu
tarafından dinlenme ve zaman ayırma liyakatine
sahip değiller. Kur’an toplumunun fertlerini kendine çekip
cezp edebilecek söylemler, güzel ve hakikat yüklü
sözlerdir. Bu mümtaz toplum, güzel ifadelerin içinden
en güzellerini seçme olgunluğunu bulundurma iradesine
sahiptir.
İnsanlar bozulmamış fıtratı fikirleri tahlil etme ve değişik
inançları inceleyip içlerinden en iyisini seçme kabiliyetine
sahiptir. Ancak, değişik düşünce ve fikirlerden etkilenen
ve gaflet fırtınalarına yakalanan insanlardan bu tercihte bu-
318. Zümer 18
252 kur’an toplumunun özellikleri
253
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
lunmalarını beklemek güçtür. Kur’an toplumu, özünü yitirmeyen
ve fıtratını koruyan özelikleriyle beyan edilen sözlerin,
tebliğ edilen inanç ve düşüncelerin içinden en iyisini seçme
olgunluk ve erginliğine sahiptir.
c- Davranış ve Eylem Özgürlüğü
İnsanoğlunun en seçkin ve en güzide özelliklerinden
biri de ferdi ve toplumsal davranışlarındaki özgürlüğüdür.
İnsanların çoğunun eleştirileri, özellikle de yönetimlere
yönelik en büyük şikâyetleri, davranış ve eylem özgürlüğünün
kısıtlanması veya yok edilmesiyle alakalıdır. Sadece düşünce
üretmek ve görüş geliştirmenin insan için bir faydası ve
getirisi olmadığından, inanç ve düşünceleri hayata aktarmakla
ilgili özgürlük büyük önem kazanmaktadır.
Yukarıda zikri geçen Zümer Suresinin 18. ayetinde “sonra
da en güzeline uyarlar” ifadesi, amelin sözlerin en güzelinin
seçilmesine uygun olarak yerine getirilmesini, bunun söz ve
beyan özgürlüğünün neticesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Sözü dinleyip amel etmek için onun en güzelini seçme söz
konusu olunca, hem ifadede hem de amelde Kur’an toplumunun
özgürlüğüne işaret edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de dolaylı da olsa davranış ve eylem özgürlüğünden
bahseden çok sayıda ayet bulunmaktadır:
1- Kur’an toplumunun en önemli özelliklerinden biri iyiliği
emretmek, kötülükten nehyetmektir.
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış
en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten
meneder ve Allah’a inanırsınız: Ehl-i kitap
da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi
254 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat)
çoğu yoldan çıkmışlardır”319
2- Kur’an toplumunun özelliklerinden biri de istişareyi hayatın
bütün alanlarına yaymasıdır. Hatta toplumun idarecilerinin
halkla istişarelerine varıncaya kadar meşveret sahası
geniş tutulmuştur:
a- Kur’an-ı Kerim peygamberlerden, halkın işlerinde bizzat
kendileriyle meşverette bulunmalarını ister:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak
davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli
olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.
Şu halde onları affet; bağışlanmaları
için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını
verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven.
Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri
sever.”320
b- Meşveretin öneminden dolayı Kur’an-ı Kerim’deki bir
sure (Şura) bu ismi taşımaktadır.
c- Çerçeve geniş tutulmakta, Mü’minler hayatlarının bütün
alanlarında meşverette bulunmaya davet edilmektedir:
“Yine onlar, Rablerinin davetine icabet
ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında
meşveret iledir. Kendilerine verdiğimiz
rızıktan da harcarlar.”321
3- İman edip salih amel işleyen Kur’an toplumunun
319. Al-i İmran 110
320. Al-i İmran 159
321. Şura 38
255
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
fertlerinin birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeleri istenmiştir:
“Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler,
birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve
sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”322
“Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine
tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye
edenlerden olmak.”323
Özgürlüğün Kırmızı Çizgileri
Allah Teâlâ’nın hükmüne ve Hz. Peygamber Aleyhisselatu
Vesselam’ın sünnetine karşı çıkmama ve muhalefet
yapmamanın dışındaki bütün alanlarda Mü’minler özgür
bırakılmıştır.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman,
inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi
isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim
Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa
düşmüş olur.324
Görüldüğü gibi Mü’minler, Allah’ın kitabında ve Hz. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnet-i seniyesinde
zikredilen sınırlara muhalefet etmedikçe ve bunları çiğnemedikçe
istedikleri gibi düşünme ve yaşama hakkına
sahiptirler. Kırmızı çizgi Allah Teâlâ’nın kitabı ve Hz. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetinde belirtilen sınırlardır.
Müslümanların hayat kaynağını Kur’an ve sünnet
322. Asr 3
323. Beled 17
324. Ahzab 36
ARAŞTIRMA
oluşturduğuna göre, bunların tayin ettiği sınır nihai olup
tartışma kabul etmez. Kur’an ve sünnetin izin verdiği
alanlar özgürlük alanlarıdır.
Hz. Ali (ra), Hz. Hasan (ra)’a yazdığı mektupta Kur’an toplumunun
fertleri için özgürlüğün ne anlama geldiğini güzel bir
ifadeyle beyan etmektedir:
“Hiçbir zaman başkasının kölesi olma. Çünkü Allah Teâlâ
seni özgür olarak yaratmıştır.”
256 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
7-EŞİTLİK
Eşitlik beşeriyetin yüksek arzuları ve istekleri arasında yer
edinen en önemli özelliklerdendir. Felsefi açıdan eşitlik ve
eşitsizlik adalet ve zulüm, iyilik ve kötülüğe karşı gelmektedir.
İnsanoğlu basit bir yaklaşımla iyilik, adalet ve eşitliğin aynı
şekilde kötülük, zulüm ve eşitsizliğe karşılık geldiğini bilir. Özü
itibariyle insanoğlunun fıtratı adalet ve eşitliği kabul ederken,
zulüm ve eşitsizliği reddeder.
Eşitsizliğe karşı eşitlik, ideal toplum oluşturma rükünlerinden
olup tarih boyunca insanoğlunun, özellikle de peygamberlerin
toplumsal mücadelelerinde uğrunda çok sayıda kurbanlar
verilmiş ve bu alanda büyük inkılâplara imza atılmıştır
Ahlaki açıdan bakıldığında ise eşitsizliğe karşı eşitlik, en
yüksek ve en değerli ahlaki hasletlerden sayılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’e göre ise eşitsizliğe karşı eşitlik, İslami
düşüncenin doğrudan dayanağı ve Kur’an toplumunun en
önemli özelliklerindendir. Bu toplumda her türlü eşitsizlik,
adam kayırma ve bir kesimi diğerinden üstün görme gibi yaklaşımlar
reddedilmiştir. Kur’an toplumunda insanların kavimleri,
dilleri, toplumsal konumları, fakir ya da zengin, kadın ya
da erkek oluşları, doğulu ya da batılı oluşları… gibi özelliklerle
birilerinin üstün sayılması veya düşük kabul edilmesi ya258
kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
saklanmıştır. İslami sistemde bütün insanlar, Kur’an toplumunun
bütün fertleri sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan
şahsi veya toplumsal imkânlardan faydalanmada eşittirler.
Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şu ayet-i kerime ile ortaya
konmaktadır;
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle
bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız
için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak
ki Allah yanında en değerli olanınız,
O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah
bilendir, her şeyden haberdardır.”325
Ayet-i kerimeye göre fertler, gruplar, kavimler, ümmetler
ve milletler; siyasî, kültürel, biyolojik, coğrafi vb. farklarla
birbirinden ayrılırlar. Bu farklara bağlı olarak farklı kimlikler
edinir, bu kimliklerle tanınır ve tanışırlar. Ayet-i kerime farklı
yaratılmanın fonksiyon ve hikmetlerini onaylarken, farklı sosyal
ve etnik guruplara mensup olmanın üstünlük vesilesi olarak
kullanılmasını reddetmektedir. İnsanın şeref ve değerini,
kendi iradesi ile elde etmediği etnik kökene değil, kendi irade
ve çabasıyla elde ettiği evrensel değerlere yönlendirir.
Yerleştirdiği insanlık değeri ile gruplar arası ilişki Ayet-i
kerimede şu çerçevede ele alınır: Bütün insanlar bir erkek
(Âdem) ile bir kadından (Havva) yaratılmışlar. Allah Âdem›i
topraktan, eşini de Âdem›in aslından yaratmıştır. Her ikisinin
evliliğinden insanlık vücuda gelmiş ve çoğalmıştır. Şu halde
bütün insanların aslı bir olup aynı maddeden yaratılmışlar.
Hem kök olarak ve hem de biyolojik temel olarak farklı özellikler
taşımazlar. Böylece üstünlük ya da aşağılık durumu söz
325. Hucurat 13
259
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
konusu olamaz. Temel itibariyle kardeş olan insanlar birçok
hikmetin yanında farklı kimliklerle tanınıp tanışmaları için değişik
gruplara ayrılırlar. Her grup, başkalarından farklı, kendi
aralarındaki ortak özelliklerine göre birleşir ve dayanışma
içerisinde bulunur. İnsanlığın başlangıcından itibaren insan
gruplarının bütünleşmelerinde ve dayanışmalarında temel
unsuru din oluşturur. Dinleri bir olanlar birbirlerini kardeş kabul
ederler. Diğer özelliklerdeki ortaklık bu özel bağın üstüne
çıkamaz. Din ise insana ahlaki değerler kazandırmaya çalışır.
Toplumların içinde ve toplumlar arasında üstünlüğün değerinin
ölçütünü ahlak oluşturur.
Kur’an’-ı Kerim nazil olduğunda Arap toplumunda kavim
ve kabile ile övünme, kendilerini kavmi özelliklerden dolayı
başkalarından üstün görme kültürü oldukça yaygındı. Yeryüzünde
yeni bir inkılâba imza atan İslâm dini insanların eşitliği
gerçeğini ilan edince kabilelerle övünmeyi adet edinen Arapların
büyük bir kısmı bu hakikati kabul etmede zorlandı. Karşı
koymaya çalıştılar. Köleleriyle ve toplumun ezilmiş kesimleriyle
eşit olmaya tahammül edemiyorlardı. Allah’ın Resulü
Aleyhisselatu Vesselam insanlığın onurunu alt üst eden bu
sakat anlayışa karşı yoğun bir mücadele verdi. Bu çirkin anlayışı
kırmak ve eşitlik bilincini toplumda oturtmak isteyen Hz.
Peygamber Aleyhisselatu Vesselam değişik alanlarda olduğu
gibi bu alanda da Mü’minleri eğitimden geçirdi.
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın bütün tarihe ve insanlığa
çağrı niteliği taşıyan meşhur Veda Hutbesinde insanlığın
eşitliği şu güzel ifadelerle dile getirilmektedir;
“Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki rabbiniz birdir,
babanız birdir. Arap’ın başka ırka, başka
ırkın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza,
260 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
dindarlık ve ahlâk üstünlüğü dışında bir üstünlüğü
yoktur.”
Kur’an-ı Kerim’de Eşitliğin Dayanakları
İnsanların yaratılışta eşit oldukları Kur’an-ı Kerim’de
defaten zikredilir. Beşerin zatı ve cevheri esas alınarak
bütün insanlar eşit kabul edilir. Kur’an-ı Kerim konuyu
açıklıkla zikredip bu alanda son noktayı koyar:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan
ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok
erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden
sakının…”326
Yaratanı bir, özü ve aslı bir, ilk oluşta anası babası bir,
sonraki oluşlarda da soyu ve ailesi bir olan insanların yalnızca
bu birlikten kaynaklanan birtakım haklar ve ödevleri vardır.
İnsanoğlunun yaratılış şekliyle konu ele alınınca Hz.
Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’ın de diğer insanlar gibi
olduğu görülür:
“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim…
”327
Aynı şekilde İsra Suresinde keramet ve fazilet açından insan
nevinin aynı olduğu ileri sürülmektedir:
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi
kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile)
karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel
326. Nisa 1
327. Kehf 110
261
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın
birçoğundan cidden üstün kıldık.”328
İnsanın nefs-i vahid ve zati kerametten yaratılışı bütün
insanların eşitliğinin kaynağıdır. Aralarında eşitsizlikle ilgili
hiçbir delile rastlamak mümkün değildir.
“Şan, şeref ve nimetler” diye tercüme edilen kerem kavramı,
İslâmi literatürde hem Allah’ın insanlara şeref, soyluluk ve
üstünlük gibi manevî meziyetler bahşetmesini hem de malmülk
vermesini ifade eder. Böylece âyet-i kerime, insanoğlunu
dünyada Allah’ın lütfüne en fazla mazhar olmuş, en
seçkin ve en değerli varlık olarak tanımlar. Tefsirlerde insana
seçkinlik kazandıran özellikler akıl, zekâ, temyiz, düşünme,
yazma gibi melekelerden başlayarak çeşitli psikolojik ve fizyolojik
özelliklere, özel zevklere, ahlâkî temayüllere, canlı ve
cansız varlıklar üzerinde tasarruf yetkisine, ekonomik faaliyetlerde
bulunma özelliğine, uygarlıklar ve medeniyetler kurma
kabiliyetine kadar birçok meziyete sahip olmasıyla açıklanır.
328. İsra 70
ARAŞTIRMA
D)
EKONOMİK ÖZELLİKLER
1-DÜNYA VE AHİRET HAYATI
Kur’an toplumu, ahirete ciddi anlamda hazırlanmakla
birlikte dünyanın nimetlerinden faydalanmak ve mutlu bir
hayata ulaşmak için yoğun çaba içerisinde bulunur. Kur’an
toplumunun dünya ve ahiret ile ilgili çabaları iç içe geçmiş bir
bütünü oluşturur.
Mü’minler, bir taraftan dünyalarını kurma ve geliştirmeyle
meşgulken, diğer taraftan ebedi hayatları olan ahiret için
ciddi hazırlıklar yaparlar. Varlık âleminin iki ayrı âlemden
oluştuğunu, bunlardan birinin üzerinde yaşadığımız geçici ve
sayılı günlere sahip dünya hayatı, diğerinin ise asıl yurdumuz
olan ahiret olduğu bilinciyle, hem geçici hem de ebedi alem
için dengeli bir çalışma yürüterek her iki alemde mutluluğun
yollarını ararlar.
Kur’an toplumunun fertleri ölümü yok olma ve son bulma
şeklinde algılamazlar. Aksine ölüm, bir geçişin, bir dönüşümün
ve bir hicretin adıdır. Dünya hayatından ahiret hayatına
sevk eden bir köprü mahiyetindedir. İşte Mü’min, hem geçici
dünyada ve hem de ebedi alemdeki hayatını mutluluğa tebdil
etmek için herkesten daha fazla çabalamak zorundadır.
Emekler her iki alemi geliştirme ve abad etmek için harcanmalıdır.
Ahiret hayatının mutluluğu dünyada yapılacak amellerle
orantılıdır. Daha açık ifadeyle İslam’ın koyduğu ölçüler
263
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
muvacehesindeki yoğun telaş ve uğraşılar, dünyada da ahirette
de mutlu bir hayata yönlendirir.
Kuran’ı Kerim, ahiretin abad edilmesi için Mü’minlerin
dünyada yoğun bir çaba içerisinde olmaları gerektiğini bildirir.
Yani ebedi hayatı güzelleştirmek için sayılı ömür günlerinde
yorulma nedir bilmeyen bir çaba ve hızlı bir maratonun
içerisinde bulunulmasının gereğini ileri sürer.
Dünyayı abad etme ya da tamamıyla el etek çekmeyle
ilgili tartışmalar öteden beri süregelmiştir. Bazıları ahireti kazanmak
için dünyadan tamamıyla el etek çekip uzlet hayatı
yaşanması gerektiğini savunurlar. Geçici dünya hayatı için
zahmet çekmeye deymeyeceğini iddia ederler. Bazıları ise ya
tamamen dünya ya da tamamıyla dünyadan el etek çekip
ahiret için çalışmak gerektiğini, dünya ile ahiretin bir arada
bulunamayacağını ileri sürerler. Oysa dünya ile ahireti birbirinden
ayırmayan Kur’an-ı Kerim, ahiret için yoğun bir tempoyla
çalışmayı istemekle birlikte dünya hayatının bayındır
edilmesi ve dünyadan da nasibin almasıyla ilgili çok sayıda
ayet-i kerimeyle konuya ışık tutmaktadır.
“...Sizi topraktan yaratıp geliştiren, orayı
bayındır kılmanızı sağlayan O’dur...”329
Diğer taraftan Allah Teâlâ, mü’minlerin dünya ile birlikte
ahireti bayındır hale getirmeleri için çabalamalarını, aslında biricik
hedeflerinin ahiret olduğunu bildirir. Ancak Mü’minlerin
dünyadan nasiplerini almamaları ve dünya ile ilişkilerini dondurmalarıyla
ilgili herhangi bir ifadeye rastlanmaz.
“Ama içlerinde öyleleri de var ki: “Ey Rabbimiz!
Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette
329. Hud 10
de ve bizi ateşin azabından koru!” diye dua
ederler. İşte bunlar, kazandıklarına karşılık
(mutluluktan) nasip alacak olanlardır. Ve Allah
hesabı çok çabuk görendir”330
Dünya ile ahiretin birlikte olamayacağı, kişinin kendisini
sadece dünyaya ya da ahirete vermesi gerektiğiyle ilgili görüşün
İslam düşüncesinde dayanağı yoktur. Batı tarafından
İslam dünyasına sokulan bu düşünceyle Müslümanların dünyayla
ya da ahiretle ilişkilerini tamamıyla kesmeleri hedeflenir.
Böylece her iki durumda onlar kazançlı çıkarken, İslam’ın
ön gördüğü dünya ve ahiret hayatının bütünleyiciliğinden ve
dünyanın ahiretin tarlası olduğu bilincinden uzaklaştırmaya
çalışırlar.
Batının bayraktarlığını yaptığı bu düşüncenin hedefinde
din ile dünya işlerinin birbirinden ayrılması yani laiklik yatar.
Zamanında İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği bu akımın
öncülüğünü şu anda daha çok ABD yapmaktadır. Dini toplum
hayatının dışına çıkarmayı, uygulamalarına son vermeyi
ve sadece kitaplara hapsedilmiş geçmişlerin hikayelerinden
bahseden bir kültüre dönüştürmeyi amaçlarlar. Böylece Müslümanların
hayatlarını dinden soyutlama ve İslami duyarlılıktan
uzaklaştırarak tahakküm altına almayı hedeflerler. Bu durumda
ne dini hayatlarından, ne de dinin öngördüğü dünya
ve ahiret mutluluğundan söz edilebilir. Özellikle asrımızda İslam
dünyasında yaşanan olumsuzluklar, Müslümanların parçalanmışlığı,
İslam dünyasının işgali, Müslümanlara ait kaynakların
Batılılar tarafından yağmalanması ve sonu gelmeyen
kültürel sömürgeler, İslami algı, yorum, yaşantı ve kültürün
yerini Batı anlayış ve tarzın almasından kaynaklanmaktadır.
330. Bakara 201-202
264 kur’an toplumunun özellikleri
265
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Bütün hedefin dünyayı abad etmeye hasredildiği, İslam’ın
kişinin vicdanına hapsedilen bir duyguya dönüştürülme çabaları
yaygın bir şekilde işlenmektedir. İslam dünyasının bir
parçası olan ülkemizdeki laiklik uygulaması, din ve dini hayatla
savaş halinde olan ve dini sembolleri yok etmeyi hedefleyen
bir sistem olarak başından beri Müslüman halkla kavgalı
haldedir. Laiklik adına Müslümanları baskı altında tutan kimi
hükümetler İslam’ı yaşamlarına engel olmaya çalışmaktadır.
Örneğin onlarca yıldır okullarda sürdürülen başörtüsü yasağı
ülkemizdeki laiklik anlayışının karakterini açıkça ortaya koyan
bir uygulamadır.
Din ile dünyanın birbirlerinden ayrı olması düşüncesi İslami
algı, düşünce ve yaşam isteğinin önüne büyük engelleri
yerleştirir. Öteden beri böyle bir düşüncenin İslam toplumunda
kabulü ve yerleşmesi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Böyle bir durumda İslami mücadeleden ve Kur’an toplumunun
İslam’ı yaşaması gibi bir şeyden söz edilemez. Müslümanlar
için tehlikeli olan bu durum, tamamıyla dünyaya
yönlendiren, dini düşünceyi ve hayat anlayışını yok etmeyi
hedefleyen ya da rejime hizmet etmesi için dar alanlara hapseden
ve bütünüyle hayatın dışına itmeyi amaçlayan büyük
bir projeyi içermektedir.
Batı dünyasının cehalet karanlığına mahkûm olduğu
çağlarda dinle dünyayı bir bütün olarak algılayan Müslümanların
temellerini yükselttiği İslam medeniyeti yedi asır
boyunca insanlığı aydınlatmaya devam etti. İslam medeniyetinin
tarihe düşürdüğü derin izler, din ile dünya birlikte
algılandığında dinin hayata hükmetmesiyle nelere kadir olduğunu
ve nerelere ulaştırdığını açıkça ortaya koymaktadır.
Araştırmacılar Batının İslam medeniyetini taklit ederek bugünkü
medeniyetinin temellerini attığını, aksi takdirde da266
kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yanaksız ve köksüz Batı medeniyetinin gelişme imkanının
olamayacağını ileri sürerler.
Kur’an-ı Kerim, yoğun çalışmalar neticesinde elde edilen
dünya imkanlarının ahireti mamur kılmak ve ebedi hayatta
mutluluğa ulaştırmak için harcanması gerektiğini ileri sürer.
Dünyayı mamur ederken ve dünya hayatında bir yerlere ulaşırken,
eldeki imkanları ebedi hayatı kazanma için kullanma,
tarla hükmündeki dünyayı uygun şekilde işleyip ahirette bereketli
mahsullere ulaşma tavsiye edilir.
“...Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey
müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın
en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden
(emirlerime muhalefetten) sakının”331
Dünya ekim ve üretim yeridir. Ahiret ise hasat, toplama ve
neticeye ulaşma mekânıdır. Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam
“Dünya ahiretin tarlasıdır” buyurarak, ahirette mahsullerini
toplamak için ekim yapılan yer olduğuna işaret eder.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes,
yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan
korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır”332
Allah Teâlâ, çağının zenginlerinden olan ve gücünü tamamıyla
dünya hayatına yönlendiren Karun’u örnek gösterip,
Mü’minin dünya ile ilişkilerinin sınırlarını çizer. Dünyayı biricik
hedef edinip azgınlaşan Karun’un içine düştüğü acıklı
durumu açıklayan Allah Teâlâ, kurtuluş yolunu gösterip ahi-
331. Bakara 197
332. Haşr 18
267
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
rete yönelmesini isterken dünyadan da nasibini unutmaması,
yani tamamıyla el etek çekmemesi isteğinde bulunur.
“Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara
karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler
vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir
topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti:
Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez”333
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda
harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan
da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği
gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde
bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah,
bozguncuları sevmez”334
Karun gibi hazineler sahibi ve azgın birine yapılan öğütte
“Dünyadan da nasibini unutma” tavsiyesinde bulunulması,
İslam’ın dünyaya ait çalışmaya verdiği önemi ortaya koyar.
Sonraki ayetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği
felaketleri canlı bir şekilde gözler önüne serilerek, dünya ve
ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulması tavsiye edilir.
“Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin;
güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı
hakkıyla bilmekteyim.”335
Peygamberlere ve onların sonuncusu Hz. Muhammed
Aleyhisselatu Vesselam’a yöneltilen bu hitaptan, inkarcıların
kanaatlerinin aksine, peygamberlerin de birer beşer
olduğu ve onlar için, Allah’ın lütfu olan güzel ve helal rızıklardan
yararlanmanın bir kusur olmadığı, asıl önemli olan
333. Kasas 76
334. Kasas 77
335. Mü’minun 51
268 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ve onlara yaraşan şeyin, güzel davranışlarda bulunma ve
Allah’a en güzel şekilde kulluk vazifesini icra etme olduğu
anlaşılmaktadır.
İslam, ahiret ile ilgili çabaları bir tarafa bırakıp dünyaya
yönelmeyi, saadet ve mutluluğu sadece dünyada aramayı
kabul etmez. Kur’an toplumunun ölçülü ve dengeli bir şekilde
dünya ve ahiret için çalışması, her iki dünyada mutluluğa
ulaşmak için çabalaması istenir. Nihai hedef sadece ahiret
hayatıdır. Ebedi olan ahiret hayatı bir hakikat olup hayatın
bizzat kendisi olduğundan birçok ayet-i kerimede Mü’minler,
ahiret için çabalamaya, ömürlerini dünyayı kazanmak için
heder etmekten kaçınmaya çağrılırlar.
Dünyada mutlu bir hayat edinmek için çabalayan Kur’an
toplumunun asıl hedefi ahiret hayatına odaklanmadır. İnsanoğlu,
geçici yaşam alanında tayin edilen ömrünü tamamladıktan
sonra ölüm köprüsünden geçerek ebedi hayata açılacak.
Dolayısıyla ebedi hayatla arasına kalın duvarlar örüp
bütün enerjisini geçici hayata feda etme gibi bir gaflete düşmemesi
için sürekli uyarılmaktadır.
İnsanın gelişmesi, manevi yönüyle kemale ulaşması, insani
ve ahlaki bir yücelik kazanması için dünya hayatı bir vasıta
hükmündedir. Kemale ulaşma ve erdem ışığında insanın
ulaşabileceği ebedi saadet ve güzel hayat sadece ahirete has
kılınmıştır.
İnsanın gaflete duçar olup enerjisini dünyaya yönlendirmesi,
kendisini dünyanın sınırlarına mahkûm etmesi ve ahireti
unutup dünyayı biricik hedef görmesi şiddetle kınanmıştır.
Oysa dünyada kimseye muhtaç olmadan temiz bir hayata
sahip olma, rızık için çabalama ve meşru alanlarda gelişim
sağlama teşvik edilmiştir. Karşı çıkılan ve red edilen bugünkü
Batı düşünce ve anlayışının dayattığı gibi, her şeyin dünyaya
269
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
hasredilmesi ve dünya hayatının biricik hedef olarak tayin
edilmesi anlayışıdır.
Dünyaya odaklanan Batı anlayışında ahiret gibi bir inanç
olmadığı için bu medeniyetin büyüsüne kapılan insanlar güç
ve servet sahibi olmaya odaklanırlar. Hedefleri tamamıyla bu
noktaya kilitlenir. Dolayısıyla insani denilen erdemler hiçbir
mana ifade etmez. Her yerde güç ve servet sahiplerinin sözü
geçer. Bunlardan yoksun insanlar ahlak ve kemalde zirveye
de ulaşsalar fazla önem taşımazlar.
Batı medeniyetinde kâinatın yaratıcısı ve her şeyi kontrolünde
tutan Allah düşüncesi ve insanların yaptıkları amellerinin
karşılığıyla ahirette yüzleşecekleri inancı olmadığı için
bütün mutluluklar dünya odaklıdır. Ahiret inancı ve bilincine
sahip olmayan kesimlerin güçlü olduğu bir dünyada tanık olduğumuz
kan, gözyaşı, işgaller ve katliamlarla bazı insanlar
zevkin zirvesine ulaşırken bazılarının ise hayatı karartılır. İnsanlığı
tehdit eden kitle imha silahlarının ateşlenme düğmelerinin
birkaç sarhoşun eline verilmesiyle dünyayı kimseyle
paylaşmak istemeyen ve mutluluğun sadece kendilerine ait
olmasını hedefleyen güçler, ellerindeki ölüm silahlarıyla insanlığın
hayatını büyük tehlikelerle yüz yüze getirdiler.
En güzel kelam Allah Teâlâ’ya aittir. O halde meramımızı,
konuyu apaçık ortaya koyan ve insanları mest eden ayet-i
kelimeler açıklasın.
1- Reddedilen Dünya
“Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler,
dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar
ve ayetlerimizden gafil olanlar da vardır
muhakkak. İşte onların, kazanmakta oldukları
(günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!”336
336. Yunus 7-8
270 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan
ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek
değiliz, demişlerdi.”337
“Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları,
altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar;
inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların
yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir”338
Burada “inkâr edenler” ifadesiyle, ahiret hayatını tanımayan,
hayatın sadece bu dünyaya ait olduğuna inanan, bir
ömür mideleri ve şehvetleri için çabalayan insanlardan bahsedilmekte,
bu insanlar ahiret gibi bir düşünceden yoksun
hayvanlara benzetilmektedir.
“Kim, (yalnız) dünya hayatını ve ziynetini
istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara
tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara
uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için
ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir;
(dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir;
yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.339
“Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır
da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin
yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan
başka bir şey değildir.”340
“Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren
ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen
kimselere yüz verme. İşte onların erişebilecek-
337. En’am 29
338. Muhammed 12
339. Hud 15-16
340. Ra’d 26
271
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
leri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, evet
O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette
olanı da çok iyi bilir.”341
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse
ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz
kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu,
kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme
sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mümin
olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa,
işte bunların çalışmaları makbuldür.”342
İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın yanına
girmiştir. Onu bir hasır örgünün üzerinde
uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan)
yan taraflarında izler bırakmıştı. “Ey Allah’ın
Resulü dedim, sana bir yaygı te’min etsek de
hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı
sizi korusa!” “Ben kim, dünya kim. Dünya ile
benim misalim, bir ağacın altında gölgelenip
sonra terkedip giden yolcunun misali gibidir.”343
Sehl İbn-i Sa’d (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Eğer dünya Allah nazarında sivrisineğin
kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir
kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”344
341. Necm 29-30
342. İsra 18-19
343. Tirmizi, Zühd 44 (2378)
344. Tirmizi Zühd 13 (2321)
272 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
2- Ahiret Hayatının Önemi
ve Dünya Hayatına Tercih Edilmesi
“Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatını tercih
ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı daha
devamlıdır.”345
“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden,
bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki
hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke
bilmiş olsalardı!”346
“Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını
arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa
ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun
ahirette bir nasibi olmaz.”347
Yukarıda zikredilen ahiret kazancı, Mü’minin salih amelleri
karşılığında elde ettiği sevaplarıdır. Ahiretin hedeflenmesi
ve kulluğun gereği gibi yerine getirilmesiyle bereketli tarlalara
ekilen ekinlerin bitmesi gibi amellerin karşılığında verilen sevaplar
bereketli mahsuller gibi kat kat arttırılır. Hz. Peygamber
Aleyhisselatu Vesselam’ın buyurduğu gibi “Dünya, ahiretin
tarlasıdır.”
“Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının
geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar
ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat
iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler
içindir”348
345. A’la 16-17
346. Ankebut 64
347. Şura 20
348. Şura 36
273
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam
“Allah’tan hakkıyla haya edin!” buyurdular.
Biz: “Ey Allah’ın Resûlü, elhamdülillah, biz
Allah’tan haya ediyoruz” dedik. Arıcak O, şu
açıklamayı yaptı: “Söylemek istediğim bu (sizin
anladığınız haya) değil. Allah’tan hakkıyla
haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı
ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü
ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim
ahireti dilerse dünya hayatının ziynetini terk
etmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim
bu söylenenleri yerine getirirse, Allah’tan hakkıyla
haya etmiş olur.”349
Hz. Ali (ra) şöyle buyurmaktadır:
“Dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret ise yönelmiş geliyor.
Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var.
Sizler ahiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın.
Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var
amel yok.”
3- Arzu Edilen Dünya
“Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize
dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi
cehennem azabından koru! derler”350
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda
harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünya-
349. Tirmizi Kıyamet 25 (2640)
350. Bakara 201
274 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
dan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği
gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde
bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah,
bozguncuları sevmez.”351
Karun gibi zengin bir azgının şahsında yapılan nasihatlerde
bile Allah Teâlâ’nın “Dünyadan da nasibini unutma”
tavsiyesinde bulunması, İslam’ın dünyayı red etmediğini,
çalışma ve gayret edilmesine işaret ettiğini göstermektedir.
Ancak dünyadan nasibin unutulmaması sınırsız değildir. Bazı
ölçülere dayandırılmıştır. İnsanın dört tarafını kuşatan, dünya
zevk ve şehvetine sürükleyen, gaflete düşüren ve ahiret hayatını
gölgelendiren dünya ise tamamıyla red edilmiştir. Öyleyse
dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak için ölçülü bir yol
tutulmalı ve yoğun çaba harcanmalıdır.
“Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak
ki o, ahirette de sâlihlerdendir.”352
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.
Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha
hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?”353
Ayet-i kerimede önemli bir nükte göze çarpmaktadır. Geliştirilmeye
çalışılan dünya hayatı hiçbir şekilde ahirete, uhrevi
mutluluğa, insanın manevi olarak kemale ulaşmasına
ve ahlaki gelişmesine engel olmamalıdır. Böyle bir durumda
dünyanın ahiretin tarlası olduğu gerçeğine ters düşen bir tutum
söz konusu olduğundan insanın manevi açıdan kemale
ulaşmasına ve ebedi saadet beklentisine aykırı bir durum or-
351. Kassas 77
352. Nahl 122
353. En’am 32
275
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
taya çıkar. Dünya hayatının mutluluğu derken, ahiret hayatıyla
ilgilenmeme ya da ibadetlerden el etek çekme gibi bir
eğilim kastedilmemiştir. Aksi takdirde ebedi hayata sahip ahiret
hayatı tamamıyla heba edilir.
Yollarını kaybetmiş insanların hakikate yönlendirilmesi,
Allah yolunda mücadele, dünyalıklardan el etek çekerek Allah
yolunda cihad ve şehadet, Allah Teâlâ’nın büyük övgüsüne
mazhar olan ibadetler olup, Kur’an toplumunun özellikle
bu ibadetlerle uğraşması tavsiye edilmiştir. Büyük bedeller
isteyen bu ibadetlerin karşılığının ise bizzat Allah Teâlâ tarafından
verileceği ayet-i kerimelerde zikredilmiştir.
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız
mallar, kesada uğramasından korktuğunuz
ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan,
Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten
daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye
kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete
erdirmez.”354
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini
Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve
zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.
Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu
bir günden korkarlar.”355
İşte onlar Kur’an toplumunun salih fertleridir.
354. Tevbe 124
355. Nur 37
ARAŞTIRMA
2-EKONOMİK HAYAT
Kur’an toplumunun önemli özelliklerinden biri de ölçüsünü
Kur’an’ın tayin ettiği ekonomik hayattır. Ekonomi faaliyetlerini
Kur’an’ın tayin ettiği ölçüler çerçevesinde yürütmesi
kaydıyla ekonomik gelişme ve kalkınmada önü bütünüyle
açık bırakılmıştır.
Dünyada büyük boyutlara ulaşan ekonomik faaliyetler,
haksız kazanç, sömürü ve zulüm temeline dayandığı için sayıları
birkaç yüzü bulan bir topluluk milyarlarca insandan daha
fazla kazanmaktadır. Bazı zenginlere ait servetin bir ülkenin
gelirinden daha büyük meblağlara ulaşabildiği dikkatlerden
kaçmamaktadır. Dünyanın ekonomik sistemi bu tür çarpıklıklar
üzerine bina edildiğinden haktan ve adaletten bahsetmek
mümkün değildir.
Zenginliklerin çoğu zulmedilerek ve başkalarının hakları
gasp edilerek elde edilmektedir. Dünyada her yıl milyonlarca
insan açlıkla boğuşurken, haksız kazanç musluklarını ellerinde
bulunduran zenginler servetlerine servet katmakla meşguller.
Ekonomik alanda ölçülerini yerleştiren İslam, gelişmenin
ve kalkınmanın önüne hiçbir sınır koymaz. İslam’ın ekonomik
gelişmede vazgeçilmez şartı zulümden uzak durma
ve adaletin bütün alanlarda tesisidir. Adalet temeli üze277
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
rine bina edilen ekonomik gelişmelerle Müslüman toplumun
gelişmesi sağlanabileceği gibi, zulme uğramayan insanların
haklarına kavuşma imkânı doğar.
Kur’an toplumunda ekonomik hayat iki esas üzerine bina
edilmiştir. Birincisi ekonominin olmazsa olmazı olan açılım ve
kalkınma! İkincisi ise, birinciyle iç içe olan, ekonomiyi dengeye
oturtup herkesin hakkına kavuşmasını sağlayan, sömürü
ve dayatmaların önünü kesen ve ekonomik çabaların temelini
oluşturan adalettir.
Birinci özellik olan açılım ve kalkınma ile ilgili çok sayıda
ayet zikredilmiştir:
1- Ayetlerden bazıları geçim sağlama ve daha iyi bir hayata
ulaşmak için insanları tabii imkânlardan faydalanmaya
davet eder;
“Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik,
yine orada miktarı ve ölçüsü belirli
olan şeyler bitirdik. Orada hem sizin için hem
de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim
vasıtaları yarattık.”356
“İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız
bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi
emrinize veren O’dur. Gemilerin denizde (suları)
yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün
bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine
şükretmeniz içindir”357
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği
kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen
356. Hicr19-20
357. Nahl 14
278 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını,
sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz,
Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız
size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.”358
Ayet-i kerimede düşmana karşı hazırlıkların bütün alanlarda
yürütülmesi istenmektedir.
Ekonominin ilk sözü söylediği, gücün ve kuvvetin ekonomik
varlıkla anlam kazandığı, ekonomi alanında gelişme gösterenlerin
siyasi ve askeri alanda da güç sahibi olmaya sebep
olduğu dünyamızda, güçlenmeleri ve söz sahibi olmaları için
Müslümanların da ekonomik alanda ciddi gelişmeler göstermeleri
gerekir.
Ayet-i kerime düşmana karşı genel bir hazırlıktan bahsederken
bugünkü şartlarda hazırlığın içinde ekonomik gelişme
önemli bir yer tutmaktadır.
“Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime
özel danışman edineyim. Onunla konuşunca:
Bugün sen yanımızda yüksek makam
sahibi ve güvenilir birisin, dedi.”359
Kralın rüyasını tabir etmesi ve gelecekte yaşanacak sıkıntılardan
kurtulma yollarını açıklaması üzerine kral, bu işi yapacak
emin ve muktedir birine ihtiyacı olduğunu söyleyince Hz.
Yusuf Aleyhisselam:
“Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü
358. Enfal 60
359. Yusuf 54
279
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim”
dedi.360
İslam dairesi ölçü kabul edildikçe, helal ve harama riayet
edildikçe ve adalet ilkesine uyuldukça ekonomiyle ilgili bütün
kapılar açıktır.
2- Ayet-i kerimelerden bazıları, Kur’an toplumunu yeryüzünü
bayındır ve mamur etmeye davet eder;
“Semudoğulları’na da kardeşleri Salih’i
peygamber olarak gönderdik. Salih dedi ki;
‘’Soydaşlarım, sadece Allah’a kullukta bulunun,
O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi
topraktan yaratan ve yeryüzüne yerleştirerek
burayı kalkındırmakla görevlendiren O’dur.
O’ndan af dileyiniz, O’na yöneliniz. Çünkü
Allah, kullarına yakındır ve dileklerin kabul
edicisidir.”361
Bazı ayet-i kerimeler ise Kur’an toplumunun ekonomik faaliyetlerinin
adalet esasına dayanması üzerinde dururlar.
Kur’an-ı Kerim’de adalet, peygamberlerin risalet hedefleri
arasında zikredilir. Özellikle ekonomik alanda adaletin uygulanması
ile ilgili beyanatlara sıkça yer verilir. Ayetlerin tatlı
diline yönelelim, zira Kur’an’ın bu alandaki mesajları konumuza
daha fazla ışık tutacak.
Ekonomiyle ilgili yaklaşımlarda özellikle de Hz. Şuayb
Aleyhisselam’ın tevhid mücadelesiyle birlikte insanların ekonomik
hayatlarına müdahaleye çalışıp bunu nasıl düzenlemeleri
gerektiğiyle ilgili yaklaşımı etraflıca anlatılır. Kur’an-ı
360. Yusuf 55
361. Hud 31
280 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Kerim, üç ayrı yerde Hz. Şuayb’ın ekonomiyle ilgili tavsiyelerinden
bahseder;
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik).
Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin,
sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden
açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü,
tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik
vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz
bunlar sizin için daha hayırlıdır.”362
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik).
Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin! Sizin
için ondan başka ilah yoktur. Ölçüyü ve tartıyı
eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk)
içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için
kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ve ey
kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara
eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular
olarak dolaşmayın. Eğer mümin iseniz
Allah’ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha
hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim. Dediler
ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları),
yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı
terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?
Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın! Dedi
ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından
(verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından
güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz?
Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size
362. A’raf 85
281
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün
yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat
başarmam ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız
O’na dayandım ve yalnız O’na döneceğim.363
“Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size
gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin
Rabbidir. Ölçüyü tastamam yapın, (insanların
hakkını) eksik verenlerden olmayın. Doğru
terazi ile tartın. İnsanların hakkı olan şeyleri
kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarmayın.364
Bütün peygamberlerin risalet görevinde olduğu gibi Hz.
Şuayb Aleyhisselam, davetinin başlangıcında kavmini tevhide
davet eder. Ekonomik hayatın canlı olduğu ancak fesadın
gittikçe yaygınlaştığı topluma hitap eden Hz. Şuayb Aleyhisselam
ekonomik hayatlarını hedef alıp, yol göstererek ve nasihatlerde
bulunarak fesattan uzaklaştırmaya çalışır. Ekonomik
hayatlarında adaletli davranmaya, hileden uzak durmaya,
eksik tartmamaya, ekonomik fesattan bütünüyle el çekmeye
ve insanların haklarını çiğnemekten vazgeçmeye davet eder.
Kur’an-ı Kerim sadece Hz. Şuayb (as)’ın ekonomik alandaki
çağrılarıyla yetinmez. Kur’an toplumuna çağrıda bulunarak,
ekonomik faaliyetlerinde adaleti gözetlemelerini emreder;
363. Hud-84-88
364. Şuara 177-183
282 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve
doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem
de neticesi bakımından daha güzeldir.”365
“Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına,
sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve
tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün
yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz
zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun,
Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size,
iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”366
“Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız,
Allah ve Resulü tarafından (faizcilere
karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer
tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir;
ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış
olursunuz.”367
“Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O
koydu. Sakın dengeyi bozmayın. Ölçüyü adaletle
tutun ve eksik tartmayın”368
Ekonomiyle ilgili ayetlerin bir kısmının, tebliğin, itikadın ve
inkılâbın gerçekleşmekte olduğu Mekke’de Allah Resulü’ne
nazil olduğunu görüyoruz. Ekonomiyle ilgili diğer ayetler ise
İslam’ın devletleşmeye başladığı, İslami sistemin toplumda
ikame edilmeye çalışıldığı Medine’de nazil oldu. Yani İslami
tebliğin başlamasıyla inmeye başlayan ekonomiyle ilgili ayetler,
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın ömrünün sonuna
kadar aynı minval üzere devam etti. söz konusu ayetlerin
365. İsra 35
366. En’am 152
367. Bakara 279
368. Rahman 7-9
283
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
biricik hedefi ticari ilişkilerde hakka riayet edilmesi, adaletin
gözetilmesi, haksızlık ve zulümden uzak durulmasıydı.
Gelişmelerin, güç ve kudretin ekonomiyle ölçüldüğü günümüzde
Kur’an toplumunun ekonomik bakış açısını tayin
eden yukarıdaki ayetler her zamandan daha fazla önem kazanmaktadır.
Ekonomi alanında Müslümanların önüne konulan
ölçü, paranın ve ekonomik gelişmenin her şeyin temelini
oluşturduğu dünyada, adaleti esas alarak ekonomi sahasına
açılmalarıdır.
Kur’an’ın ölçüsü temel alınarak hareket edilirse hem gelişme
kaydedilir, hem de ekonominin temeli olarak tayin edilen
adalet işlevsel hale getirilir. Ancak, birçok alanda Müslümanların
kapitalist sistemin ekonomik ölçülerini esas almaları İslami
ölçünün fonksiyonlarını geçersiz kılmaktadır. İşlerini geliştiren
bazıları bu yoldan büyük paralar kazanabilirler. Ancak Allah’ın
koyduğu ölçü ıskalanınca ve Kur’an’ın istediği adalet mihveri
esas alınmayınca bu tür ekonomik gelişmelerin hiçbir anlamı
yoktur. Kesinlikle adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, hak ve
hukuku çiğneme vardır, helal ve harama riayet etmeme vardır.
Kur’an toplumu her alanda olduğu gibi ekonomi alanında
da Kur’an’ın hükümlerine uymak zorundadır. Kur’an’ın
ölçüsüne uyulup ekonomi adalet esası üzerine bina edilirse
hem rotasını şaşırmış insanlığın önüne güzel bir ekonomik
ölçü konulabilecek ve hem de Müslümanların birçok alandaki
sıkıntısı sona erecek. Büyüme ve gelişme dengeli bir şekil
alacak. Yoksul ve ihtiyaç sahipleri haklarına kavuşacak. Toplumu
kemiren ekonomik uçurumlarda ciddi daralmalar yaşanacak.
Böylece adalet üzere ikame edilmiş salih ve müreffeh
topluma emin adımlarla yaklaşılmış olacak.
ARAŞTIRMA
3-ÇALIŞMA VE GAYRET
Kur’an toplumunun diğer özelliklerinden biri de boş işlerle
uğraşmadan, şovlara girişmeden bütün enerjiyi işe yoğunlaştırmasıdır.
Kur’an toplumu dayanağı olmayan, yalan, yanlış
ve uydurma sözleri kullanmadığı gibi bunlara kulak asmaz.
Bir şeyi talep ettiği zaman ya da bir göreve talip olduğu zaman,
şartların getirdiği zorlukları göze alıp geri çekilmeden ve
itiraz etmeden sorumluluk yükünü gönüllüce yüklenir.
Kur’an toplumunun bireyleri gerek ferdi alanlarda gerek
siyasi ve toplumsal alanlarda boş sözler vermekten ve anlamsız
propagandalardan kaçınırlar.
Konuşma ve laf cambazlığından uzak, sadece işe yoğunlaşma
ve söyledikleriyle amel etme özelliği Kur’an-ı Kerim’de
farklı şekillerde zikredilmiştir. Allah Teâlâ’nın kelamı konumuza
en güzel şekilde ışık tutmaktadır:
“Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin yaptığınızı
söylersiniz? Yapmadığınız şeyi yaptık
demeniz, Allah katında büyük gazaba sebep
olur”369
369. Saff 2-3
285
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İman ile beraber söz ve amel arasındaki uyuşmazlıktan
dolayı Mü’minler uyarılmakta, söz ve davranış arasındaki
tutarlılığa dikkat edilmesi gerektiği bildirilmektedir. Söz
ile amel uyuşmazlığının ise Allah’ın büyük gazabına sebep
olacağı haber verilmektedir.
Ayet-i kerimeden insanın yapmayacağı şeyi vaad etmemesi
ve fiilleri hakkında hakikatle uyuşmayan açıklamalarda
bulunmaması, yapmadığı şeyleri yapmış gibi göstermemesi
istenmektedir. Zaten Kur’an toplumunda söz ve amel birbirleriyle
bütünleştiği gibi, yapılmayan şeylerin yapılmış gibi gösterilmesi
de söz konusu değildir.
Ayet-i kerime, Müslümanların ahlaki özellikleriyle ilgili ince bir
ayar getirmektedir. Yapılmayacak şeyleri söylemenin Allah katında
büyük gazaba sebebiyet vereceği, bunun da tiksindirici ve kötü
bir şey olduğu zikredilmektedir. Dolayısıyla böyle bir yaklaşım
Kur’an toplumunun beri olduğu tutumlardandır. Ayet-i kerimeler
Müslüman kişiliğin karakterinin köklerinden bahseder. Müslüman
fert davranışlarında dosdoğru olmalı ve her alanda dürüst davranmalı.
İçi ile dışı, sözü ile hareketi birbirini tamamlayabilmeli.
Yeryüzünde adaleti ikame edecek ve şahitler olabilecek insanların
ahlaki yapıları dosdoğru bir güzergâhta seyretmeli. Bu şekilde fertleri
çirkinliklerden ve kirlerden arınmış bir toplum ve bir hareket,
öz güvenini yitiren ve gün geçtikçe yalnızlaşan günümüz insanına
büyük bir numune ve yeni ufuklar açacak bir alternatif sunabilir.
Sonra gelen
“Allah, kendi yolunda kurşunla birbirine
perçinlenmiş duvarlar gibi saf bağlayıp savaşanları
sever”370
370. Saff 4
286 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ayeti, İslami cemaatin zorunluluğuna işaret eder. İnananların
ferdi hareket etmeleri, İslami cemaatinin uzvunu oluşturacak
bir oluşuma katılmamaları ayet-i kerime ile çelişkiye
düşmeye yol açar. Allah Teâlâ, kendi yolunda kurşunla birbirine
perçinlenmiş duvarlar gibi saf bağlayıp savaşanları seviyorsa,
Müslümanların ferdiliğini ve birbirlerinden koparak
cemaatte oluşturacakları gücü ferdilikte sınırlandırmalarını
sevmez. Müslüman fertlerin bir araya gelip cemaatleşmeleri,
yani Kur’an toplumunu oluşturmaları ve birbirleriyle sarsılmaz
bağlarla bütünleşmeleri istenir. Allah Teâlâ bu şekliyle
Müslümanları sever.
İnsanları iyiliğe çağıran ancak kendileri yapmayanlar
yerilmekte, akıllı olmaya davet edilmektedir:
“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi
unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz.
Yine de akıllanmayacak mısınız?”371
Yahudi din adamları; dinin öncüleri, ıslah edenler ve insanlara
kurtuluş yolunu gösterenler olarak görünürken, yaşantıları
söyledikleriyle çelişki halindeydi. Başkalarını yapmaktan
alıkoydukları amelleri işlemekten çekinmiyorlardı.
Yahudilerin çirkin davranışlarından bahsedildiği halde
vahyin temel özelliklerinden birinde olduğu gibi bütün Müslümanlar
ve hatta bütün insanlar muhatap alınmaktadır. Bu
durumdaki herkes akletmeye çağırılmaktadır. Akıllı insanların
kurtuluşlarına, kendilerine faydalı ve zararlı olacak şeyleri
kavrayabilecek nitelikler taşıdıklarına işaret edilmektedir.
Ayette bahsi geçenler hakikatin ne olduğunu çok iyi biliyorlar.
Hangi amellerin kurtuluşa götüreceğinden ve hangi-
371. Bakara 44
287
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
lerinin Allah’ın gazabına yol açacağından da haberdardırlar.
Oysa nefislerinin esiri olmuş, geçici zevkler uğruna hakikatleri
çiğnemeyi ya da gizlemeyi tercih ediyorlar. Gaflet dalgaları
içinde kendilerini oyalamaya çalışıyorlar. Akletmiyor musunuz?
uyarısıyla da akıllarından istifade etmedikleri, duygularına
tabi oldukları ve kendilerini dünyaya kaptırdıkları anlaşılıyor.
İnsanların her zamandan daha fazla İslam’a ihtiyaç
duyduğu, İslam’ın dışında hiçbir öğreti ve dinin insanları
mutlu edemediği günümüzde Müslümanlar, insanları cezbeden
birer numune olmalıdır. Allah’ın dinine davet eden
insanların attıkları her adım genellikle başkalarının merceği
altındadır. Salih ameller, salih sözlerden daha fazla karşılık
bulup insanları etkiler. Dolayısıyla salih amel insanların dine
yönelişinde davetin en güçlü silahıdır. Söz ile amelin uyuşması,
başkalarına nasihatler yapılınca bunların yapanlar tarafından
bizzat yaşanması muhataplarda derin etkiler bırakır.
Aynı şekilde kahramanlık destanlarını işleyen, korku ve
zararın olmadığı cephelerde tozu dumana katan, koca vadilerde
büyük gürültüler koparan şiirlere imza atan şairlerin boş
çabaları da kınanmaktadır;
“Şairlere ancak azgınlar uyar. Onların her
vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını
yaptık dediklerini görmez misin? İnanıp
yararlı iş işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar
ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar
bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl
bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.”372
372. Şuara 227
288 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Tarih boyunca her asırda kendilerinden söz ettiren, özellikle
de Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam devrinde altın
dönemini yaşayan, şiirleriyle dillere destan olan şairlerden
bahsedilir. İki gruba ayrılan şairler, her vadide dolaşan,
iyiyi, kötüyü, doğruyu ve eğriyi gündeme getirerek toplumu
etkilemeye çalışan, ancak kendilerini bunlardan uzak tutan,
yapmadıklarını söyleyen ve söylemediklerini yapan şairler
şiddetli bir tehditle yüz yüze gelmektedir. Diğer taraftan hedefinde
hakikat olanlar, Allah’ı çokça ananlar ve şiir sanatını
Allah için kullananlar ise yollarını kaybetmiş yerilen şairlerden
uzak tutulmakta ve övülmektedir.
İlk nazil olduğu yıllarda Kur’an’ı Kerim, Araplarda büyük
bir şaşkınlığa neden olmuş, farklı şiir türü zannederek en
usta şairleri toplayan müşrikler Kur’an’a karşı mücadeleye
kalkışmış, tutunamayacaklarını anlayınca da geri çekilmek
zorunda kalmışlardı.
Şiirlerinde söyledikleriyle amelleri çelişmeyenler, toplumda
tevhid bilinci için çalışanlar ve i’lay-ı kelimetullah’ı
hedefleyenlere ciddi bir teşvik söz konusudur. Bu şairler
İslam’ın sedasını haykıran bülbüllere benzerler.
İslam şiiri, Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam döneminde
ciddi ilerlemeler kaydetti. İslam’ın mesajını şiirle
yaygınlaştırmaya çalışan şairler günün şiir dilini ustaca
kullanıyorlardı. Müslüman şairleri etrafında toplayan Hz.
Peygamber Aleyhisselatu Vesselam, İslam’a savaş açan ve
şiir diliyle İslami değerlere dil uzatan müşrikleri hicvetmelerini
istiyordu.
Kur’an-ı Kerim, ilimleriyle amel etmeyen, öğrendiklerini
sadece bilgi olsun diye öğrenenleri ağır bir benzetmeyle tasvir
etmektedir:
289
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun
gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap
yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah’ın
ayetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür!
Allah zalimleri doğru yola eriştirmez.”373
Ayet-i kerime, ilim sahibi Yahudilerin içine düştüğü çirkin
durumu gözler önüne serer. Gerçeği bildikleri halde yapmadıklarından,
sahip oldukları ilimle sırtlarında kitap taşıyan
merkeplere benzetilmektedirler. Doğru olduğunu bile bile
tevhid hakikatine karşı çıktıklarından ve hakikati gizlemek için
çaba sarf ettiklerinden dolayı zalimler olarak nitelendirildiler.
Günümüzde de aynı çarpık çehrelerle karşılaşıyoruz. Korkudan
ya da menfaatlerinden dolayı hakikati dillendirmeyen,
yaşamayan ya da sahip oldukları çirkin hayatın kanatları altında
gayretli Müslümanlara cephe alan ilim sahipleriyle sık
sık karşılaşırız. Allah Teâlâ, sebebi ne olursa olsun öğrendiklerini
amele dökmeyenleri, gerçeği bildikleri halde basit nedenlere
sarılarak yalanlayanların durumunun kötü olduğunu
ve zalimleri doğru yola ulaştırmayacağını bildirmektedir.
Allah yolunda cihad izninin çıkması için Allah’ın peygamberlerini
sıkıştıran, cihad emri gelince de değişik bahaneler ileri
sürerek kaçıp dağılanlar da zalimler olarak nitelendirildiler;
“Musa’dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini
görmedin mi? Hani, peygamberlerinden
birine: “Bize bir melik gönder de Allah yolunda
savaşalım” demişlerdi, O: “Ya üzerinize
savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?”
demişti. “Bize ne oluyor ki Allah yolunda
373. Cuma 5
290 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık
ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)” demişlerdi.
Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü)
zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler.
Allah zalimleri bilir.”374
Böyle bir yaklaşım imani olgunluğa ulaşmamış ve İslami
açıdan rüştünü ispat etmemiş toplumlarda sıkça rastlanır. Ancak,
köklü bir iman ve İslami öğretinin tedrisinde ciddi bir
eğitim bu tür hastalıkları bir bir sökebilir. Allah Teâlâ’nın koyduğu
ölçüler çerçevesinde temiz bir hayatı yaşamaya azmedenlerin
önlerinde çok çetin ve aşılması güç zorluklar vardır.
Zorluklara ayak uyduramayan, musibet ve belalar karşısında
sabırlı davranamayanlar büyük hedeflerin ardına düşemezler.
İslami hedefler her yönüyle teslim olmuş, nefislerinin ve
duygularının esiri olmayan, İslam’ın dışındaki hiçbir şeye
bağlanmayan güçlü bireyler ister. Sözleriyle amelleri uyuşan,
İslam’ın maslahatı karşısında şahsi menfaatlerinden ferağat
eden, İslami davayı hiçbir şeye satmayan ve değiştirmeyen
kale gibi muhkem bireyler olmalıdır.
Hak yolda olduklarını, düşmanlarının ise batıl üzere olduğunu
bilip, buna rağmen batıla karşı mücadeleye gönül
vermeyenler, yukarıdaki ayetin tabiriyle zulme duçar olmuşlar.
Kullarını en iyi şekilde tanıyan Allah Teâlâ, zulmedenleri
yakından bilir ve hak ettikleri şekliyle yaptıklarının karşılığını
verir.
374. Bakara 246
ARAŞTIRMA
4-ZEKÂT
Allah Teâlâ’nın, zengin Müslümanları mallarından bir
miktarını Kur’an-ı Kerim’de zikredilen sınıflara vermelerini
farz kıldığı bir ibadettir.
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz
olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât
toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak
olanlara, (hürriyetlerini satın almaya
çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda
olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi
bilendir, hikmet sahibidir.”375
Kur’an-ı Kerim’de toplam 21 ayet-i kerimede geçen
zekâtla ilgili ayet-i kerimelerin 8 tanesinin Mekki’dir gerisi ise
Medeni’dir. Mekke’de inen Zariat Suresinin 19. Ayet-i kerimesinde;
“Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden
dolayı istemeyip de) yoksul olan için
de bir hak vardı.” buyrularak zekâtın kimlere
verileceği bildirilmektedir.
375. Tevbe 60
292 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Mallarında, isteyene ve (isteyemediği için)
mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar”376
Mekke’de inen bu ayet-i kerimelerde zekâtın miktarı hakkında
bir açıklama yoktur. Zekâtın çerçevesini çizen ve kimlere
verilmesi gerektiğini ileri süren ayet-i kerimeler Medine’de
nazil olmuştur. Zekâttan bahseden Mekki ayetlerin daha çok
Kur’an toplumunu eğitmeye ve zekâta alıştırmaya yönelik olduğu
görülmektedir.
Medine’de inen Medeni ayet-i kerimelerde zekâtın çerçevesi
bütünüyle çizilmiş, taşlar yerine yerleştirilmiştir;
Zekâta kimi zaman sadaka denildiğini görüyoruz. Bu ismin
verilmesinin sebebi zekâtın malı temizleyip sıhhat ve kemaline
sebep olması, zekât verenin de imânındaki sadakat ve
olgunluğuna delalet etmesidir. Ancak sadaka; hem farz hem
de nafile olan malî ibadetler için kullanıldığı halde zekât sadece
farz olanına mahsustur.377
Zekâtın Medine’de farz kılındığını ve bir müessese olarak
kurumsal hale getirildiğini görüyoruz. Allah Teâlâ, birçok
ayet-i kerimede namaz ile zekâtı birlikte zikretmektedir. Bu
ayetlerde önce namaz ardından zekâta yer verilmesinin bir
anlamı vardır. Genelde müfessirler bu sıralamanın bir değer
sıralaması olduğunu ve bunun, namazın zekâttan daha üstün
olduğuna işaret ettiğini söylerler. Ancak bu durumun işaret
ettiği bir başka yöne de dikkat çekmek gerekmektedir. Bu
ibadetlerin birincisi yani namaz insanın manevi yönüne, ikincisi
ise, maddi yönüne hitap etmektedir. Yine birinci ibadet
insanı gayb âlemine, yücelere bağlarken; ikinci ibadet onu
hayata, çevresine ve topluma bağlamaktadır. Böylece söz ko-
376. Mearic 23-24
377. M. Hamdi Yazır, Hak Dini, II, 933
293
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
nusu iki ibadeti yerine getirmekle insan, gayb âlemi ile müşahede
âlemi arasında bir köprü oluşturmaktadır. İnsanı değerli
ve yeryüzünün halifesi kılan da esasen onun bu yönüdür.378
Kur’an-ı Kerim, zenginlerin mallarında yoksul ve ihtiyaç
sahiplerinin haklarının olduğunu bildirir. Dolayısıyla zekât,
zenginlerin fakir ve ihtiyaç sahiplerine acıyarak verdikleri bir
bağış değildir. Malın sahibi olan Allah Teâlâ, kendisine ait
olan bu malın bir kısmının ihtiyaç sahibi kullarına verilmesini
istemektedir. Mal sahibi, Allah Teâlâ’nın bağışladığı malın
bir nevi emanetdarlığını yapmaktadır. Malda bulunan fakir
ve yoksulların hakkını vermekle yükümlüdür. Bunları vermediği
takdirde kul hakkını yemiş, başkalarının mallarını gasp
etmiş olur.
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,
onlar ki, namazlarında huşû içindedirler, onlar
ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,
onlar ki, zekâtı verirler” 379
İbn-i Abbas (ra) anlatıyor:
“Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda
sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele”380
ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan
fazlaca kaygılandılar. Hz. Ömer (ra):
“Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin”
dedi ve gidip Hz. Peygamber Aleyhisselatu
Vesselam’a müracaat ederek: «Ey Allah›ın
Resûlü, dedi bu ayet ashabını çok kaygılandır-
378. Doç. Dr. Muhsin Demirci, Kur’an’ın Temel Konuları, İfav Yayınları: 242-244.
379. Mu’minun 1-4
380. Tevbe 34
294 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
dı.» Hz. Peygamber: «Allah zekâtı, malınızda
baki kalan kirliliği temizlemek için farz kıldı.
Nitekim sizden sonrakilere kalması için de mirası
farz kıldı” buyurdu.381
Zekâtın birçok faydaları bulunmaktadır. Zekât, malı kirlerden
temizlemekte ve bereketli kılmaktadır. Ayrıca malı elinde
bulunduranın bakasına ait olanları sahiplerine iade etmesiyle
insanı kötülükten arındırmakta ahlaki olarak yücelmesine
neden olmaktadır. Bu faziletli görev yerine getirildiğinde Allah
Teâlâ’ya itaat edilip maldaki haklar sahiplerine verilmiş
Allah Teâlâ’nın rahmetine mazhar olunmuş olur.
Zekât, verenleri terbiye eder. Onları cimrilikten, mala bağlılıktan,
kendilerini üstün görmekten, bencillikten ve kibirden
alıkoyma gibi özelliklere sahiptir. Başkalarına ait olanı
malından ayırıp veren insanlar, başkalarının malını yeme
ve haram yoldan mal kazanma gibi yollara da sapmazlar.
Günah işlememek için elindeki malının zekâtını veren bir insan
haram yollarla kazanmaya yeltenmeyecektir.
Zekât, Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu nimetlere karşı şükretme
gibi bir özelliğe de sahiptir. Malından zekât ve sadaka
veren Mü’min bir şekilde bu amelleriyle Allah Teâlâ’ya şükrünü
ortaya koymaktadır.
“Onların mallarından sadaka al; bununla
onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp
yüceltirsin.”382
Zekât, malı temizleyip arındırdığı gibi insanı da temizleyip
arındırmaktadır. İnsana şahsiyet kazandırmakta, cim-
381. Ebu Davud, Zekât, 32 (1664)
382. Tevbe 103
295
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
rilikten, mal hırsından ve kibirden kurtulmasına sebep olmaktadır.
Kur’an toplumunun en önemli vazifelerinden biri olan
zekât ve sadakalar konusunda hassas davranmaları, mallarında
bulunan Allah Teâlâ’nın hakkını, Kur’an’da belirtilen
yerlere kamil şekilde sahiplerine vermeleridir.
Zekâtın ihtiyaç sahibi ve fakir insanlara yönelik tarafı ise,
şahsiyetlerinin muhafazası ve onurlarının korunmasına neden
olmaktadır. Zira mal sahibi ihtiyaç sahiplerine bir lütüfta
bulunmak için değil de haklarını ödeme bilinciyle bunu yaptığı
için hem muhataplarının ezilmesine müsaade etmemekte,
hem de bu tür anlayışın toplumdan kalkmasına yardımcı olmaktadır.
Oysa zekât müessesesi işlenmediği, zengin Müslümanlar
mallarının içerisinde bulunan başkalarına ait
hakları ödemedikleri zaman yoksulluğun gırtlaklarına dayandığı
insanlardan bir kısmı başkalarına el açmak zorunda
kalacaklar ki bu da onunlarının zedelenmesine ve şahsiyetlerinin
lekelenmesine neden olacaktır.
Allah Teâlâ her zaman kullarının onurunu korumaya ve
onları yüceltmeye çalışır. Zekât ve sadakalar konusunda da
Müslümanların onurunun korunması için tavsiyelerde bulunmaktadır:
“Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları)
açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere
gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha
hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı
örter. Allah, yapmakta olduklarınızı
bilir.”383
383. Bakara 271
296 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Zekât, zenginle fakir arasındaki uçurumu azaltacağı gibi,
arada saygı ve muhabbet köprülerinin kurulmasına yardımcı
olur açar. Verenle alan arasında bir iyilik bağına dönüşür.
Her iki kesimi sevgi ve muhabbetle birbirlerine yaklaştırır.
Zekât, Allah Teâlâ’nın Kur’an toplumunu muhkem hale
getirdiği ve ekonomik sorunlarını çözdüğü sigorta görevi görmektedir.
Allah Teâlâ, zekât ibadetiyle Kur’an toplumunun
fakir ve yoksullarının ekonomik ihtiyaçlarını güvenceye almış,
zekatla sıkıntılarının giderilmesinin yolunu açmıştır.
Allah Teâlâ’nın zekâtı farz kılmasıyla birlikte Müslüman
zenginlerin bulunduğu bir toplumda Müslüman fakirler ekonomik
sıkıntılar çekiyorlarsa, böylesi bir gelişme zekât farziyetinin
gereği gibi yerine getirilmediğini, zenginlerin mallarında
bulunan fakirlere ait hakkı ödemediklerini, onu gasp ettiklerini
ortaya koymaktadır.
Zenginlerin her geçen gün servetlerini katlamaları ve mallarındaki
hakkı ödememelerinden dolayı fakirler daha fazla
sıkıntı çekmektedir. Oysa Allah Teâlâ malı sadece bir kısım
insanların istifadesi için yaratmamıştır. Böyle bir durumda
Allah’ın emrinin yerine getirilmemesiyle dengesizlik ve huzursuzluklar
meydana gelir. İslam’ın öngörmediği tabakalaşma
ortaya çıkar. Toplumun bir kesimi bir parça ekmeği bulmakta
güçlük çekerken, diğer bir kısmı boğazına kadar lüks ve israfa
dalar. Bu manzara toplumsal dengenin bozulmasına ve
karışıklıkların artmasına yol açarken toplumsal felaketleri de
beraberinde getirir.
Zekâtın Ekonomik Hayattaki Rolü
İslam’ın ekonomi sistemini beşeri ideolojilerin ekonomik
sistemlerinden ayıran en temel farklardan biri de zekât siste297
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
midir. Kapitalizmin altın çağını yaşadığı, beşerin konfor ve
lüksünün hayalleri bile geride bıraktığı bu dönemde yeryüzünün
mazlum coğrafyalarında milyonlarca insanın açlıkla
yüz yüze oluşu iki sistem arasındaki farkı açıkça ortaya koymaktadır.
Beşeri sistemlerdeki meta algısı ve ideali gereğince mal
mülk kişinin kendi uhdesindedir ve bunu istediği gibi kullanma
hakkına sahiptir.
Yeryüzünde büyük ölçüde geçerli olan kapitalist ekonomi
insafsız bir rekabete ve haksız kazanç olan faize dayanmaktadır.
Oysa bunlar İslam’ın ekonomi terminolojisinde
haram kılınmış ve yasaklanmıştır. İslam bunların yerine
dayanışma ve zekâtı getirmiştir. Zekât toplum içerisinde
vicdani ve ahlaki dengeyi sağlayan, toplumu birbiriyle kaynaştıran
bir bağdır.
Kur’an toplumunda varlık sahiplerinin malları sadece kendi
vicdanlarına bırakılmamıştır. Allah Teâlâ bunu her Müslümanın
uymak zorunda olduğu bir kurala bağlamıştır. Zekât,
varlık sahipleri açısından sadece vermek değil, aynı zamanda
kat kat fazlasını Allah Teâlâ’dan almaktır.
Hırslardan, acımasızlıklardan ve bencilliklerden kurtulup
temizlenmektir.
Zekât ile ilgili desturları açıklayan Kur’an-ı Kerim, zekâtı
birçok yerde namaz ile birlikte zikreder. Önemlerine binaen
Kur’an toplumunu bunlara uymaya çağırır.
Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan
daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.384
“Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini
giderir), sadakaları ise bereketlendirir.
384. Bakara 263
298 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi
sevmez.”385
Oysa faizin yürürlükte olduğu toplumlarda on kişi kazanır
görünürken yüzlerce kişi kaybedip perişan halde sefaletin kucağına
itilmektedir.
“Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye
kadar ona mühlet vermek (gerekir).
Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya
(veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.
386
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri,
ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine
benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları
yaratan O’dur. Herbiri meyve verdiği zaman
meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de
hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf
etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.387
“Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar,
mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata
devam eden erkekler ve taate devam eden
kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar,
sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı
erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka
veren erkekler ve sadaka veren kadınlar,
oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,
ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan
kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler
385. Bakara 276
386. Bakara 280
387. En’am 141
299
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar
için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
388
Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren
kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere,
verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara
değerli bir mükâfat vardır.389
Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar
vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza
ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın,
zekâtı verin Allah’a ve Resûlüne itaat edin.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.390
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam zekâtın üzerinde
ciddiyetle durmakta, bu müessesenin kamil şekilde işlemesi
için Mü’minlere çağrılarda bulunmaktadır;
İbn-i Abbas (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam, Hz.
Muaz (ra)’ı Yemen’e gönderdi. (Giderken) ona
dedi ki:
“Sen Ehl-i kitap bir kavme gidiyorsun. Onları
davet edeceğin ilk şey Allah’a ibadet olsun.
Allah’ı tanıdılar mı, kendilerine Allah’ın
zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp
fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver.
Onlar buna da itaat ederlerse kendilerinden
zekâtı al. Zekât alırken halkın (nazarlarında)
kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun
388. Ahzab 35
389. Hadid 18
390. Mücadele 13
300 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
bedduasını almaktan kork. Zira Allah’la bu
beddua arasında perde mevcut değildir.”391
Hz. Muaz (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Kim malının zekâtını sevab umarak
verirse, ona sevap verilir. Kim de zekâtını vermezse
biz zekâtı ve malın yarısını (cezalı olarak
ondan) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından
biridir. Al-i Muhammed’e ondan bir
hak yoktur.”392
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve
kötü ölümü bertaraf eder.”393
391. Buhari, Zekât 1, 41
392. Ebu Davud Zekât, 4 (1575)
393. Tirmizi, Zekât 28, 664
ARAŞTIRMA
5-MAHRUMLAR VE MUSTAZAFLAR
Kur’an toplumu, yani İslam ümmeti tek bir beden gibidir.
Kur’an toplumunun bütün fertleri bu bedenin uzuvlarıdır.
Bu, masal kitaplarında anlatılan Kaf dağı ya da felsefe kitaplarında
anlatılan hayallerdeki ideal toplum teorisi değildir.
Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam zamanında pratiği
yaşanmış toplum şeklinin yeniden inşası çabalarıdır. Kur’an-ı
Kerim’in zikrettiği kaide, kural ve yöntemler bizi böyle bir toplumun
inşasına davet etmektedir.
Kur’an gerçeği ve Hz. Peygamber Aleyhisselatu
Vesselam’ın risaletindeki pratik dururken İslam’ın ümmet
anlayışının içi boş bir düşünce olduğunu ileri sürüp İslam
düşmanı güçlerin söylemlerini dillendirmek, onların İslam’a
alternatif olarak ya da İslam’ı hayatın dışına çıkarma amacıyla
geliştirdikleri sistemlere takılmak Müslümanca bir davranış
değildir.
Bu yazımızda Kur’an toplumunda, ihtiyaç sahiplerinin ve
mahrumların elinden tutma, yardımda bulunma ve onları sıkıntılardan
kurtarma konusunu irdelemeye çalışacağız.
İslam, din ve inançları ne olursa olsun ezilmişlerin ve
mustazafların elinden tutmayı ve onları zulüm ve sıkıntılardan
302 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
kurtarmayı emreder. Söz konusu kendi mahrumları ve mustazafları
olunca daha fazla çabalama ve sıkıntıları gidermek
için daha fazla uğraşma istenmektedir.
Ayet-i kerimelerde mahrum ve mustazaflar farklı kategorilerde
ele alınmaktadır. Yakınlar, yetimler, mahrumlar, yolda
kalmışlar, isteyenler ve özgürlüklerini elde etmek için çabalayanlar
şeklinde zikredilir. Konu başta ayetlerde farklı şekillerde
ele alınır. Bu yardımlar kimi zaman ekonomi boyutuyla
sınırlı kalmayabilir. Örneğin zalim toplumların içinde yaşayıp
zulme uğrayanlar, bu toplumların içinde yaşayıp ekonomik
ya da kültürel açıdan problemlerle karşılaşanlar ya da Müslüman
toplumun içinde yaşadıkları halde sıkıntı çekenler gibi
farklı şekillere ayırmak mümkündür. Şartları ve konumları ne
olursa olsun, söz konusu olan zor durumda bulunanlara yardım
eli uzatmanın İslami bir gereklilik olduğu, daha açık bir
ifadeyle bu konuda Müslümanlara sorumluluklar yüklendiği
gerçeğidir.
Zor durumda bulunmak sadece ferde has bir konu değildir.
Sıkıntı ferdi aşıp toplumsal bir boyut kazanabilir. Ancak
Müslümanlara düşen gerek ferdi gerekse de toplumsal olsun
problemi gidermek için çabalamaktır. Önemli olan hakkın
sahibine verilmesi, insanların sıkıntı ve zorluklara girmeden
huzur içinde yaşamalarıdır.
Konunun Kur’an’ı Kerim’de detaylı şekilde ele alındığı,
hem ferdi hem de toplumsal boyutuna işaret edildiği görülmektedir;
Allah Teâlâ’nın önümüzü aydınlatan nur mesabesindeki
ayetleri meramımızı gözler önüne sermektedir;
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz
iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret günü303
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ne, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman
eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara,
yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa,
isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için)
veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve
ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile
zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda
sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır).
İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar
da bunlardır”394
Allah yolunda vermek salih bir mü’min olmanın gereğidir.
İslam, mülkiyeti yasaklamamış, ancak bunu bir şeref ve haysiyet
olarak da görmemiştir. Vermeyi ve bağışlamayı, İslami
şahsiyetin gereği olarak tanımlamıştır. İhtiyaç sahiplerine
vermeyi anlatan yukarıdaki ayet-i kerime bir inceliğe dikkat
çekilmektedir. Kur’an toplumunun çekinmeden Allah yolunda
malını verdiği anlatılırken “mala olan sevgisine rağmen”
ibaresiyle, mal sevgisinin onları engellemediği belirtilmektedir.
Ancak bazı müfessirler buna, “mala ihtiyaçları olduğu
halde” anlamını yükleyip, kendilerine lazım olduğu halde
ihtiyaç sahiplerini kendilerine tercih eden ve onlar için harcayanlar
şeklinde tefsir ederler. Ancak ister mala olan sevgileri,
ister mala olan ihtiyaçları olsun, her iki durumda da görevlerini
hakkıyla icra edip cömertçe davranarak ihtiyaç sahiplerine
bağışta bulunurlar.
Allah yolunda vermenin çeşitli şekilleri bulunmaktadır. Örneğin
zekât, Allah’ın maldaki hakkıdır. Bunda mal sahibinin
hiçbir hakkı yoktur. Mal sahibinin malında bulunan emanettir.
Mal sahibi malında bulunan bu emanetle ilgili mülkiyet
394. Bakara 177
304 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
iddiasında bulunulamaz. Onun vazifesi emaneti yerine ulaştırmasıdır.
Namaz gibi, oruç gibi yerine getirilmesi gereken bir
vucubiyettir. Zaten zekâtla ilgili ayet-i kerimeler söz söylemeyi
anlamsız kılmaktadır. Mal sahiplerinin mallarındaki emaneti
yerine ulaştırmalarıyla birlikte, sorumluluk bilinciyle hareket
edip fedakârlıklarda bulunmaları istenmektedir.
İhtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak, Kur’an toplumunun
tabii ve dengeli bir şekilde gelişmesine ve kardeşlikten
kaynaklanan sorumlulukların yerine getirilmesine
yol açan bir vazifedir. Bu davranış, onurlu kişilerin vicdani
ve insani bir görevidir. Vazifelerini yerine getirmekle
Müslüman kişiliğin gereğini yerine getirmiş olurlar.
İslam, insanları nefislerinin zaaf ve ihtiraslarından kurtarmaya
çalışır. Nefislerinin etkisinde kalan ve tutkularının esaretinde
bulunan insanların Kur’an toplumunun fertleri olamayacakları
bildirilirken, bu durumdaki hastalıklı kişiliklerin
fedakârca davranıp içinde bulundukları açmazdan kurtulmaları
istenir. Nefsi hastalıklardan sıyrılmış, Allah yolunda her
türlü fedakârlığı yapacak konuma ulaşanlar Kur’an toplumun
üyeleri olarak her alanda vazife yüklenebilirler.
İnsanı vermekten alıkoyan mal tutkusu tamiri zor bir
hastalıktır. İnsanlar “mala olan sevgisine rağmen” vermek
için ellerini mallarına uzatabiliyorlarsa, bu yolda en
iyilerini harcayabiliyorlarsa insanı köleliğe ve zillete mahkum
eden mal tutkusuna yakalanmazlar.
İmkân sahiplerinin ihtiyaç sahiplerine yardımı program
dâhilinde yürütülmelidir. Ancak toplum içinde açık
ya da gizli halde varlığını sürdüren ihtiyaç sahiplerine
çoğu zaman ferdi olarak ulaşma imkânı bulunmayabilir.
Bu alanda faaliyet yürüten İslami yardım kuruluşlarıyla iş305
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
birliğine girip yardımların en uygun yerlere ulaştırılması sağlanabilir.
Özellikle İslami kişiliğe sahip ihtiyaç sahipleri başkalarından
isteme ya da almaktan büyük utanç duyduklarından
yardım kuruluşları bu problemi rahatlıkla çözebilirler.
Toplumları felakete sürükleyen sebeplerden biri ekonomik
alanda sıkıntı yaşayan insanların yaşadıkları zor şartların baskısıyla
günaha sürüklenmeleridir. Bir tarafta şiddetli israf ve
savurganlık yaşanırken, diğer taraftan ağır yoksullukla karşı
karşıya bulunanların bu adaletsizliğe isyan etme çabaları toplumlardaki
bozulmaların önemli sebeplerindendir.
İslami kimlik taşıdıkları halde israf içerisinde yaşayanlar
her zaman sıkıntılara neden olurlar. Onların bu
durumları başkalarını olumsuz yönde etkilerken İslami kesimde
mal hırsı ve zengin olma arzusunu tetiklemeye başlarlar.
Bu acımasız yöneliş birçoklarının İslami duyarlılıkları
çiğnemesine, haram ve helal sınırlarını gözetlememesine yol
açar. Müslümanlar arasında büyük bozulmalara neden olan
bütün bu gelişmeler İslam dışı savurgan sistemlerin Müslümanlar
için kurdukları çirkin tuzaklardır. Müslümanların mal
konusunda hassas davranmaları, hayatlarının her alanında
İslam’ın ölçüsüne riayet etmeleri gerekir.
“(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan
ihtiyaç sahipleri içindir ki, onlar, yeryüzünde
dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden
dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen
onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek
insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak
ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir”395
395. Bakara 273
306 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Evlerini ve ailelerini terk edip Medine’ye hicret eden bazı
Müslümanlar Mescid-i Nebi’de yaşamaya başlamışlardı.
Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın güvenliğini temin
etmek, ihtiyaç anında savaş dahil bütün işlere koşmak için
hazırda bekliyorlardı. İslam tarihinde Ashab-ı Suffa olarak
adlandırılan bu Müslümanlar, birçok yeteneğe sahiptiler. Ancak,
İslam’a hizmet öncelikli işleriydi. Onur ve izzetlerinden
dolayı hiç kimseden en küçük bir şey istemiyorlardı. Günlerce
aç kalsalardı bir parça ekmek istemekten utanırlardı. Bu gerçeğe
dikkat çeken Allah Teâlâ, Allah yolunda seferber olan
bu insanları tanıtıp Müslümanların dikkatlerini celp etmekte,
sadakaların bunlara ait olduğunu vurgulamaktadır.
Bugün de aynı şartları yaşayan birçok Müslüman bulunmaktadır.
İslam’ı öncelikli vazifeleri olarak görüp koşuşturmakta,
iffet ve izzetlerinden dolayı istemekten utanmaktadırlar.
Yakınlarımızda olmazsa da elimizin ulaşacağı başka alanlarda
bunlara rastlamak mümkündür. İmkan sahibi Müslümanlar
biricik amaçları i’lay-ı kelimetullah olan bu insanların
ihtiyaçlarını gidermelidir. Özellikle Allah Teâlâ’nın sadakların
bunlara ait olduğuyla ilgili hatırlatması unutulmamalı. Bunlara
verilecekler lütuf değil, bizzat Mü’minlerin mallarında bulunan
en tabii haklarıdır.
İhtiyaçlarını gizleyen, utançlarından dolayı kimseden
bir şey istemeyen bu onurlu insanların hassas kişilikleri
göz önüne alınarak, en uygun şekliyle verilmelidir. Zaten
sorumluluk ve basiret sahibi Müslümanlar kimlere yardım
edeceklerini ve bunu hangi yollardan gerçekleştireceklerini
çok iyi bilirler.
“Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De
ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne307
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve
yolda kalmışadır. Hayır, olarak her ne yaparsanız,
Allah onu şüphesiz bilir.”396
Sadaka, infak ve ihtiyaç sahiplerine yardım Kur’an toplumunun
en bariz vasıflarındandır. İslâm’ın doğup geliştiği
benzer ortamlarda Kur’an toplumunun karşı karşıya kaldığı
sıkıntı ve problemlerle başa çıkabilmesi için kaçınılmaz
olarak yerine getirilmesi gereken en önemli kulluk görevlerindendir.
Bunun yanı sıra yardımlaşma, toplumsal dayanışma
ve sosyal güvenliğin gerçekleşmesi, fertler arasında
duygusal farklılıkların ortadan kaldırılması açısından da gereklidir.
Zaten Kur’an toplumun fertleri bir bütünün azaları
olduklarından Kur’an toplumunun her ferdi İslami organizmanın
bir parçası olduğu bilinciyle hareket etmeli, bu toplumun
acı ve mutlu günlerini birlikte paylaşması gerektiğine
inanmalıdır.
“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara,
yoksullara ve Allah yolunda hicret
edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler
ve hoş görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını
sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.”397
“Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da,
yolcuya da. Allah›ın yüzünü (rızasını) isteyenler
için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler
onlardır.”398
396. Bakara 215
397. Nur 22
398. Rum 38
308 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Mal ve mülk Allah’a ait olup bunu kullarına rızık olarak
farklı şekil ve miktarlarda vermiştir. Kullarından mal
verdiklerine, bunda başkalarının hakkının bulunduğunu,
fedakârlıklarda bulunup bu hakkı kendi elleriyle sahiplerine
takdim etmelerini istemektedir. Zaten kulların kıldıkları namazlar
gibi zekâtlarını da verecekleri hesaba katılarak başka
fedakârlıklarda bulunup zekatla yetinmemeleri, sadakalarla
ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmalarıyla ilgili ciddi teşvik
söz konusudur.
Rızkı veren Allah Teâlâ olunca, mal Allah Teâlâ’ya ait
olunca, Allah Teâlâ’nın verdiği malla ilgili koyduğu sınırlar
Mü’minlerin biricik ölçüleridir. Zekâtlarını vermenin yanı sıra
ihtiyaç sahiplerinin mallarında haklarının olduğu bilinciyle
Müslüman şahsiyetlere yaraşır derecede hareket edilmelidir.
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz,
bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,
bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder,
bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler,
kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar
adına savaşmıyorsunuz?”399
Müslümanlar, yeryüzünün farklı noktalarında büyük sıkıntılar
yaşıyorlar. İslami kimliklerinden dolayı zulme maruz
kalıyorlar! Dinlerinden dönme ya da etkisiz hale getirilmeyle
karşı karşıya bırakılıyorlar. Dünyanın birçok bölgesinde
bu acı tabloyu her gün yaşıyoruz. Birkaç yıl önce Bosna’da
insan yüreğini dağlayan acılar canlı olarak ekranlardan insanlığın
gösterimine sunulmuştu. Binlerce Müslüman canlı
canlı mezarlara gömülmüştü. Filistin’de onlarca yıldır Müs-
399. Nisa 75
309
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
lümanlar zulüm altında. Her sabah yeni yeni katliamlarla
uyanıyorlar.
Dünyanın birçok yerinde Müslüman halklar büyük acılarla
boğuşuyorlar. En tabii haklarını istediklerinde katliamlarla
karşılık buluyorlar. Müslümanların kardeşlerine yardım etmemeleri
zalimlerin iştahlarını daha fazla kabartıp daha çok zulmetmelerine
sebep oluyor.
Bütün bu manzaralar, Müslümanların her alanda ağırlıklarını
ortaya koyup varlıklarını güçlü şekilde ifade etmek zorunda
olduklarını gösterir. Müslümanların cemaatleşmeleri,
bunun ülke sınırlarını aşan küresel bir hale getirilmesi gerekir.
Yeryüzünün farklı alanlarında ezilen Müslümanlara kanat gerip
zulmedenlere karşı çıkan, mazlum ve mustazafların haklarını
soran duyarlılığa ve kudrete ulaşmalıdırlar. Birileri dünyanın
bir bölgesinde Müslümanlara zulmetmeye yeltendiği
zaman bu İslami cemaatin varlığını hesaba katmak zorunda
kalmalı. Böylesi gelişmeler değişik coğrafyalarda yaşayan
Müslümanların emin bir şekilde hayatlarını sürdürmelerine
imkân tanıyacaktır.
Müslümanların küresel bir şekilde örgütlenmeleri uzun
zamana ve büyük fedakârlıklara ihtiyaç duyan zahmetli
ve bedel isteyen çalışmalardır. Bugün bunu gerçekleştirme
imkanı yoksa hakları ellerinden alınan Müslümanlara hangi
yollarla ne türden yardımlar ulaştırılabiliyorsa, seferber olmalı,
sıkıntılarını gidermek için çalışılmalıdır. Hatta Allah Teâlâ,
ayet-i kerimede zulmedenlere karşı neden savaşmadıklarını
sorarak, Müslümanları savaşa teşvik etmektedir.
İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar sadece Mekke’de
zulme tabi tutulurken, bugün dünyanın birçok yerinde
çok sayıda Mekke ile karşı karşıyayız. Zalimler, hiçbir
310 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
yerde durup dururken zulmü bırakıp adalete dönmüyorlar.
Zulme karşı duruşun ve zalimleri durdurmanın tek geçerli
yolu Müslümanların el ele vererek güçlü bir örgütlülük ve
ciddi şekilde cemaatleşmeye gitmeleridir.
Müslümanların zulümle yüz yüze bulundukları alanlarda
mazlumlara yardım, imkanı olan bütün Müslümanların üzerine
farzken, zulmün bertaraf edilmesi için hiçbir fedakarlıktan
kaçınılmamalıdır.
“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen
yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
“Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz;
sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne
bir teşekkür.” “Çünkü biz, asık suratlı, zorlu
bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz.”
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden
korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir
sevinç vermiştir. Ve sabretmeleri dolayısıyla
cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.”400
Ayetlerin önümüze serdiği altın tablo İslami sistemin özelliklerinden
birini gözler önüne sermektedir. İslam’ın sistemi,
Kur’an toplumu üyelerinin yükümlülüklerini yerine getirmede
azimli, ihtiyaç sahiplerine karşı şefkat ve merhamet
duyguları taşıyan, başkalarının sıkıntılarını önceleyen, İslam
için hiçbir bedeli ödemekten kaçınmayan, Allah Teâlâ’dan
gerektiği gibi korkup çekinen İslami kişiliğin nasıl olması gerektiğini
ortaya koyar.
Bu numune insanlar sorumluluklarını yerine getirmede
ve Müslümanların onurunu korumada özveriyle çalışırlar.
400. İnsan 8-12
311
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
İmkânları olduğu zaman içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan
ellerindekini kardeşleriyle paylaşırlar. İmkânları olmadığı
zamanlarda ise merhamet duygularıyla kucaklarını açıp et
kemik gibi bütünleşirler. Acı ve tatlı günlerinde yanlarında
olurlar.
Bugün birçok ülkede zenginler israfın içinde boğulurken,
fakirlerin açlık ve yoksulluk içinde karşılaştığı sıkıntılar herkese
aşikârdır. Örneğin dünyanın en zengin ülkelerinden
Amerika’da servet sahiplerinden herhangi birinin geliri bazı
ülkelerin bütçelerini katlarken, milyonlarca insan açlık ve yoksulluk
içinde yaşamaktadır. Çoğunun başını sokacağı küçük
bir evi bile bulunmamaktadır. Bütün bu manzaralar İslam’ın
sistemi ile insanlara bunca zulmü reva gören modern dünya
sisteminin farkını bariz şekilde ortaya koymaktadır.
Sadaka ve yardımda bulunma Müslümanların en bariz
özelliğidir. Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam birçok hadisinde
Müslümanları vermeye teşvik etmektedir.
Hz. Cabir (ra) anlatıyor: “Resulullah Aleyhisselatu Vesselam,
Haşir suresindeki şu ayeti okudu:
“Ey insanlar, Allah’tan korkun. Herkes yarına
ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun,
çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır”
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam sözüne
devamla: “Kişi dinarından, dirheminden, giyeceğinden,
bir sa’ buğdayından, bir sa’ hurmasından
tasaddukta bulunsun. Hiçbir şeyi
olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir
bağışta bulunmaya gayret etsin” buyurdu.
Derken Ensar’dan bir zat, nerdeyse taşıyamayacağı
kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra
312 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
halk sökün ediverdi (herkes bir şey getirmeye
başladı). Öyle ki, az sonra biri yiyecek, diğeri
giyecek maddesinden müteşekkil iki yığının
meydana geldiğini gördüm. Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam memnun kalmıştı, yüzünün
yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Şöyle
buyurdular: “İslam’da kim bir hayırlı yol açarsa,
ona bu hayrın ecri ile kendisinden sonra o
hayrı işleyenlerin ecrinin bir misli verilir. Bu,
onların ecrinden hiçbir şey eksiltmez de. Kim
de İslam’da kötü bir yol açarsa, ona bunun
günahı ile kendinden sonra onu işleyenlerin
günahı da verilir. Bu da onların günahından
hiçbir eksilmeye sebep olmaz.’’401
“Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten
nedir? Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük
vermek)tir; ya da açlık gününde doyurmaktır,
yakın olan bir yetimi veya sürünen bir yoksulu.
Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine
tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye
edenlerden olmak! İşte bunlar, sağ yanın
adamlarıdır (Ashab-ı Meymene)402
İmanın desteğiyle hareket edenlerin aşabildiği sarp yokuşlardır
bunlar. Kur’an toplumunun fedakâr evlatlarının geçebildiği
zorlu yokuşlardır bunlar. Yokuşun bitiminde ise güzellikler,
Mü’mini bekleyen cennetler vardır.
Zikredilen sarp yokuşla, işin zorlukları olduğu halde Kur’an
toplumunun bu işin üstesinden gelebildiği hatırlatılmaktadır.
401. Müslim, Zekat 39 (1017)
402. Beled 12-18
313
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Zaten bu zorluklarla mücadele Kur’an toplumunun mesleğidir.
Ellerindekini ihtiyaç sahipleriyle paylaşırlar. Hayatları
tebliğle, yani insanlara hakkı ve hakikati anlatmakla geçer.
Fitne, fesat ve haramları engelleme ve sağlam bir İslami toplumun
oluşması için çalışırlar.
Sarp yokuşu geçmek için kölelere, ezilmişlere, zorda kalanlara
ve yetimlere yardım edilmesi istenmektedir. Ayet-i kerime
“sonra” ifadesini kullanıp iman edenlerden birbirlerine
sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin de sarp yokuşu geçenlerden
olduğunu bildirmektedir.
Sabır, Müminlerin İslam’ı yaşama yolunda kuşandıkları en
güçlü silahlardandır. Kur’an toplumunun fertleri, hayatın her
aşamasında farklı zorluklarla yüz yüze gelirler. Bütün hayat
imtihan sahası olarak önlerine konulur. Her aşamada farklı
farklı bedeller ödemeleri gerekir. İşte sabır; şek ve şüpheye
yer vermeden, ikilik yaşamadan, sağlam adımlarla yere
basıp bela ve musibetlere karşı direnmektir. Kur’an toplumunun
fertlerinin birbirlerine tavsiye edecekleri en mümtaz
vasıflardandır. Diğeri ise merhameti tavsiye etmektir ki, bu
vasıf Kur’an toplumunun fertleri arasındaki kardeşliği pekiştirmekte,
bu toplumunun çelik gibi bütünleşmesini sağlamaktadır.
Müslümanların birbirlerine merhameti tavsiyeleri, safları
daha fazla güçlendirmelerine, omuz omuza vererek sıkıntı
ve zorlukları birlikte aşmalarına yol açar. Bütün bunlar ihtiyaç
sahiplerinin ve ezilmişlerin zorluklardan kurtulmalarına,
Kur’an toplumunun güçlenmesine ve İslami ruhun yeryüzünü
şekillendirmesine ön ayak olacak en belirgin özelliklerdendir.
ARAŞTIRMA
6-KANAAT
İnsanın azla yetinmesi, elindekine razı olması, maddi ihtiyaçlarını
asgari ölçüde karşılayabileceği imkanlarla yetinip
fazlasını arzu etmemesi, kısmetine razı olması, istaftan kaçınması
ve aşırı kazanma hırsından uzak durmasıdır. Hırs,
amah, tul-i emel gibi kavramlarla ifade edilen dünya sevgisinin
kalpten silinmesidir.
Dünyayı geçici ve basit gören İslam, dünyaya karşı ölçülü
durmayı onda ebedi kalacakmış gibi bağlanmamayı öğütler.
Materyalizmin ilahlaştırdığı malı hedef değil araç olarak kullanır.
Bu nedenle nefsinin azgın duygularının esiri olarak ona
bağlanıp ahireti unutmaz. Maddeyi sömürü unsuru olarak
kullanmaz. Onu belirli bir süre faydalanmanın ve paylaşmanın
vesilesi kabul eder. Kur’an toplumu metayı bir değer olarak
görmez ve binasını onun üzerine inşa etmez. Kur’an toplumunun
binası manevi ve ulvi değerler üzerine kuruludur.
Allah Teâlâ birçok ayet-i kerimede kanaatkârlığın önemi
üzerinde durmakta, dünya ve içerisindekilere karşı düşkünlüğü
yermektedir.
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış
altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanla315
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
ra ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara
‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının
metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında
olandır.”403
“Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence
türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten
ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir
bilselerdi.”404
“…Kim nefsinin cimriliğinden korunursa,
işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”405
Ayet-i kerimeler, Kur’an toplumunu dünyadan soyutlayarak
ahirete yönlendirmekte, dünya içindeki menfaatlerin
hoşa gitse de geçici olduğunu hatırlatmaktadır. Sonuçta ahiret
yurdunun kalıcı olduğu ve daha değerli olduğu vurgulanarak
mü’minlerin buna yönelik çalışıp gayret sarf etmeleri
istenmektedir.
Kanaat üzerinde çokça duran Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam birçok hadisi şerifte kanaatkârları övmektedir.
Kanaatkârlığı bir iffet, tok gözlülük ve gönül zenginliği olarak
nitelendiren Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam,
İslâm’la hidayete kavuşup yeterli miktarda rızka sahip olan
ve buna kanaat eden kişiyi övgüyle anmakta, asıl zenginliğin
mal çokluğu olmadığını bildirip kanaatkârlığı şükrün en ileri
derecesi saymaktadır.
Bu emirlerin doğal sonucu olarak müminlerin dünya metaına
karşı tutkuları törpülenmekte ve ona karşı mesafeli durulması
istenmektedir. Dünyada sahip olunan az şeylerlede
403. Al-i İmran 14
404. Ankebut 64
405. Haşir 99
316 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
hayatın devam ettirilebileceği ve mutlu olunabileceği öğretilmektedir.
Dünyaya sıkı sıkıya bağlanmak Kur’an toplumunun
şanından değildir. Bu aynı zamanda mü’minin izzet ve
onurunun korunmasını sağlamaktadır. Allah Resulü Aleyhisselatu
Vesselam hadislerinde Müslümanlara kanaatkâr
olmayı elde olanla yetinmeyi bilmeyi ve ona razı olmayı
tembihlemiştir. Dahası geniş perspektifle ‘istemeyi’ hoş görmediğini
ilan etmiştir. Bu da kanaatın temel alınmasını gerektirdiğindendir.
Fudale İbn-i Ubeyd (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “İslam hidayeti nasip edilen ve yeterli
miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne
mutlu!”406
Ebu Saidi’l-Hudri (ra) anlatıyor:
“Ensardan bazı kimseler, Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam’dan bir şeyler talep ettiler.
Aleyhisselatu Vesselam da istediklerini verdi.
Sonra tekrar istediler, o yine istediklerini
verdi. Sonra yine istediler, o istediklerini yine
verdi. Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle
buyurdular:
“Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı
olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim
iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar.
Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani
kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır
verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve
406. Tirmizi Zühd 35, (2530)
317
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.” Rezin,
şu ziyadede bulunmuştur: “İslam’a girip,
yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu
miktara Allah’ın kanaat etmeyi nasip ettiği
kimse kurtuluşa ermiştir.”407
Hz. Ömer (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz,
sizleri de, kuşları rızıklandırdığı
gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama
tok dönerdiniz.”408
Hz. Zübeyr (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi,
oradan sırtında bir deste odun getirip satması,
onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha
hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler
de.”409
Fiili bir şükürdür kanaat. Kanaatkâr olmayanın diliyle
yaptığı şükür inandırıcı olamaz. Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam’ın hadisi de dikkate şayandır.
“Kanaatkâr ol ki, insanların Allah’a en çok
şükredeni olasın.”410
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
407. Buhari Zekat 50
408. Tirmizi Zühd 33 (2345)
409. Buhari, Zekât 50
410. İbn Mâce, Zühd, 24
318 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Ensari bir zat gelip Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam’dan bir şeyler istemişti.
“Evinde hiçbir şey yok mu?” buyurdular.
Adam:
“Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla
örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz!
Bir de su içtiğimiz kabımız var.”
“Onları bana getir!” diye emrettiler. Adam
gidip getirdi. Aleyhisselatu Vesselam eşyaları
eline alıp:
“Şunları satın alacak yok mu?” buyurdular.
Bir adam:
“Ben bir dirheme satın alıyorum” dedi. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam:
“Bir dirhemden fazla veren yok mu?” dedi
ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya
çıkardı). Orada bulunan bir adam:
“Ben onlara iki dirhem veriyorum” dedi.
Aleyhisselatu Vesselam eşyaları ona sattı. İki
dirhemi alıp Ensari’ye verdi ve:
“Bunun biriyle ailen için yiyecek al, aline
ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!” buyurdular.
Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam, ona eliyle bir
saplık geçirdi. Sonra:
“Git, odun eyle, sat ve on beş gün bana
gözükme!” buyurdu. Adam aynen böyle yaptı,
sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem
kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir
319
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam:
“Bak, bu senin için, Kıyamet günü alnında
dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!”
buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:
“Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya
rüsva edici borca batmış veya elem verici
kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz
değildir.”411
Görüldüğü gibi Kur’an toplumu cahili toplumdan net çizgilerle
ayrılmaktadır. Malı seven cahili toplum daha çok mal
sahibi olmaya ve daha çok kazanmaya çalışırken buna paralel
olarak israfın büyük bir yaygınlık kazandığı görünmektedir.
Buna karşın Kur’an toplumu malı hayır aracı olarak
kullanmakta, hakkı olanların hakkını verme ve başkalarının
sıkıntılarını gidermede vasıta olarak istifade etmektedir.
“Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü
aşan (azgın) bir kavimsiniz.”412
“Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir
zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun
ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara
çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı.
Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde
büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü
taşıranlardandı.”413
411. Ebu Davud, Zekat 26 (1641)
412. A’raf 81
413. Yunus 83
320 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
(Benden onlara) De ki: “Ey kendi aleyhlerinde
olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım.
Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz
Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O,
bağışlayandır, esirgeyendir.414
Bir kimsenin günah bataklığına girerek kendi kendine kötülükte
bulunması anlamında kullanılmıştır.
414. Zümer 53
ARAŞTIRMA
7-İSRAF
Malı, zamanı, emeği ve başka sermayeleri lüzumsuz ve
faydasız şekilde kullanma, savurganlık yapma şeklinde tarif
edilen israf, meşru ölçünün dışına çıkma, itidalden sapma,
ifrat ya da tefrite yönelme anlamlarına gelmektedir.
İslam’ın uygun görmediği bu davranış türü birçok ayet-i
kerimede dile getirilirken müsrifler açıkça kınanmıştır.
“Elini boynunda bağlanmış olarak kılma,
büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret
(pişmanlık) içinde kalakalırsın.”415
Kur’an toplumu vasat bir topluluktur. Dininde de dünyasında
vasatı takip eder. İbadetlerinde aşırıya kaçmadığı gibi
geçiminde de aşırıya kaçmaz. Yemesinde içmesinde, giyiminde,
alımında, satımında her zaman vasat yolu izler.
Hiçbir şeyin boş yere yaratılmadığını bildiren İslam, gereksiz
şekilde kullanılamayacağını da bildirir. Bu bakış açısı
Müslümanın kendisine, çevresine, maddeye ve doğaya olan
saygısının göstergesidir. Müslüman akarsudan abdest alsa
bile suyu ihtiyacını görecek derecede kullanır. Çünkü israf
her yerde yasaklanmıştır.
Kur’an toplumu bir lokma ekmeğe muhtaç milyonlardan
haberdardır. Her şeyi bu bakış açısıyla kullanır. Saçıp savu-
415. İsra 29
322 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
ran acımasız bir makine gibi davranmaz. Eşyaya kalbiyle ve
duygularıyla bakıp hürmet eder.
Son derece sert ifadelerle israftan bahseden ayet-i kerimeler,
Mü’minlerin bundan uzak durmalarını istemektedir.
“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde
güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf
etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” 416
“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri,
ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine
benzer ve benzemez biçimde zeytin ve
narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği
zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı
gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin,
fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri
sevmez.”417
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını
ver. Gereksiz yere de saçıp savurma”418
“Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların
dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok
nankördür”419
İslam, Allah Teâlâ’nın insanlara bağışladığı maddi ve manevi
imkanları birer emanet olanak nitelendirmekte ve bunların
Allah Teâlâ’nın rızasını kazanacak şekilde kullanılmasını
istemektedir. İslam’ın haram kıldığı şeylerle birlikte lüks sayılan
tüketim malları haram kılınmakta ve israftan sayılmak-
416. A’raf 31
417. En’an 141
418. İsra 26
419. İsra 27
323
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
tadır. Ancak Allah Teâlâ’nın haram kılmadığı şeylerin de
ihtiyaçtan fazla kullanılması israfa sebep olduğundan haram
sayılmıştır.
İslam hayatın bütün alanlarında itidali esas kılmaktadır.
Ancak ibadetlerde ve hayırda ileri gitme israf sayılmamıştır.
“Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanması
gibi bir neticenin önünü almak için malın zenginler
arasında dönüp dolaşan bir devlet olması
yasaklanmıştır.420
Kur’an-ı Kerim, geçmiş milletlerden bahsederken bunlardan
kimilerinin lüks bir hayat sürdürdüğünden haber verir.
Nihayetinde israfın içine gömülmüş ve helake sürüklenmişler.
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve
gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere
karşı duyuları aşırı istek, insanlara süslü gösterildi.
Oysa bunlar, sadece dünya hayatının
geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah’ın
katındadır”421
“Biz herhangi bir ülkeye bir uyarıcı göndermişsek,
oranın zengin ve şımarık ileri gelenleri,
mutlaka; “Biz, sizin getirdiklerinizi inkâr ediyoruz”
demişlerdir”422
İsrafın üzerinde duran Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu
Vesselam Kur’an toplumunu israftan uzak durma konusunda
uyarmakta, daha doğrusu eğitmeye çalışmaktadır;
420. Haşir 7
421. Al-i İmran 14
422. Sebe’ 34
324 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
“Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz.
Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz
Allah Teâlâ nimetinin eserini (görüntüsünü)
kulunun üzerinde görmek ister.”423
“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan
ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat
etmesini bilen kurtulmuştur.”424
“Âdemoğlu, karnından daha şerli bir kap
doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç
lokma yeter. Eğer mutlaka yemesi gerekli
ise midesinin üçte birini yemeye, üçte birini
içmeye, üçte birini de nefes almaya (havayla
doldurup boş tutmaya) ayırsın.”425
“Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın
süs ve güzelliklerinin size açılmasıdır...”426
“Âdemoğlunun iki vâdi dolusu malı olsa,
üçüncü bir vâdi daha isterdi. Âdemoğlunun
karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.
Ama Allah tevbe eden kimsenin tevbesini kabul
eder.”427
423. Buhari, Libas 1
424. Müslim, Zekât 125
425. Tirmizi Zühd 47
426. Buhârî, Zekât 47
427. S. Müslim, Terc. ve Şerhi, 5/465
ARAŞTIRMA
8-SOSYAL DAYANIŞMA
Kur’an’ın ekonomik sisteminin temel taşlarından biri de
sosyal dayanışma ve yardımlaşmadır. Allah Teâlâ servet sahiplerini
paylaşmaya ve yardımlaşmaya yönlendirirken, iyilik
üzere birbirlerinin yardımına koşan dinamik bir toplum oluşturmalarını
ister. Sosyal dayanışmada ihtiyaç sahiplerine sevgi
ve muhabbet elinin uzatılmasıyla zekât, sadaka, fitre, infak
ve borç; hayır sahipleri, vakıflar, dernekler ve diğer kuruluşlar
vasıtasıyla dağıtılır. Bu şekilde maddi gücün insan emel ve
hırslarının aleti olmasının önüne geçilirken, Müslümanlar arasında
yardımlaşmanın ve paylaşmanın yolu açılır.
Bu üstün özellikten dolayı Kur’an toplumu tarih sahnesinde
altın harflerle yazılacak parlak devirlere imza atmıştır.
İslam’ın emrettiği sosyal dayanışmanın uygulanmasıyla zamanla
İslam toplumunda ihtiyaç sahipleri kalmamış, zekâtın
dağıtılabileceği kimseleri bulmak neredeyse imkansız hale
gelmişti. İslam’ın ekonomik sisteminin uygulanması toplumsal
birçok sıkıntıyı sona erdirirken, toplumsal barışın yaşanmasına
ve dinamik Kur’an toplumunun oluşmasına yol açmıştır.
326 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Beşeri sistemler, insan fıtratını esas almadıklarından İnsan
ruhuyla uyuşacak ölçüyü tutturamamakta, insanlığa huzur
getirecek bir yol bulamamaktadırlar. Sosyal dayanışmanın
oluşması için öncelikle insanların birbirlerine karşı samimi
ve iyi niyetle yaklaşmaları gerekir. Bugün yeryüzünde hakim
olan Batılı sistemde menfaat, şahsi ihtiras, nefsi arzu ve istekler
her şeyin esasını teşkil ettiğinden bu toplumlarda sosyal
dayanışmadan söz etmek mümkün değildir.
İslam, Kur’an toplumunun arasındaki sosyal yardımlaşma
için gerekli altyapıyı hazırlamıştır. Bunun için Müslüman fertlere
ve toplumlara sorumluluklar yüklenmiştir. Bu sorumluluklar
yerine getirildiği zaman soysal dayanışma müessesesi
işlemeye başlar.
“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür;
ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem
sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha
lâyıktır.”428
“Ey iman edenler... İyilik ve (Allah’ın yasaklarından)
sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun;
çünkü Allah’ın cezası çetindir.429
“Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi
vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti!
Siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle
yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi kendi katında
toplayacaktır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü
yeter.”430
428. Kehf 60
429. Maide 2
430. Bakara 148
327
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya,
yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından)
vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar;
feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını
arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır,
çok merhametlidir.”431
Kur’an-ı Kerim Mü’minlerin birbirlerine karşı sorumlukları
olduğunu, imkân sahiplerinin diğerlerine yardımcı olması
ve iyilik yapmasını şart koşmuştur. Kur’an toplumunda ferdiyetçilik
yoktur, ümmet, cemaat, birlik ve beraberlik vardır.
Çoğulculuğun olduğu yerde de dayanışma ve yardımlaşma
zaruridir. Bunun temellerini atan Kur’an-ı Kerim, bu konuda
mü’minleri eğitime tabi tutmuştur.
Mal ve serveti Allah’ın rızasını elde etmek için kullananlar
bahtiyar, yığıp biriktirerek doyumsuzluk gösteren ve onu
haksızlık ve zulüm aracı olarak kullananlar ise bedbaht sayılmıştır.
İbn-i Ömer (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Müslüman Müslümanın kardeşidir.
Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz.
Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah
da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı
bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple
onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır.
Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet
günü örter.”432
431. Nur 22
432. Ebu Davud Edeb 46
328 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
Kur’an toplumunun her ferdinin toplumuna karşı sorumlulukları
vardır. Sorumluluklarını yerine getirmeyi ihmal ettiği
zaman sıkıtılar başlar ve denge bozulur. Bu arada Kur’an toplumunun
da fertlerine karşı yerine getirmesi gereken ödevleri
vardır. Bunların hakkıyla icra edilmesi durumunda hem toplumsal
sıkıntılar azalacak, hem de ideal Kur’an toplumunun
oluşumu için gerekli ortam hazırlanacak.
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı
bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten
vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allaha
inanıyorsunuz”433
Fitne ve fesat toplumu sarıp, kötülükler yaygınlaşırken
buna seyirci kalanlar ve tepki göstermeyenler günahkâr olurlar.
Zira sorumsuzluğun, kötülüğe karşı duyarsızlığın ve neme
lazımcılığın İslami literatürde yeri yoktur.
İslam’ın yükümlü kıldığı kimi ibadetler, sosyal dayanışma
ve yardımlaşmanın temelini oluşturur. Örneğin hac ibadeti,
Müslümanların yıllık kongresi niteliğinde olup toplumsal tanışma
ve kaynaşmayı esas alır. Zekât ise zengin Müslümanların
mallarında bulunan fakir ve ihtiyaç sahiplerine ait hakkı
verip birçok sıkıntıyı ortadan kaldırmaya ve soysal dayanışmanın
canlılık kazanmasına neden olmaktadır.
Allah Teâlâ, Kur’an toplumunu bütün güzelliklerde yardımlaşmaya
davet eder.
“İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde
yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.
“434
433. Al-i İmran 51
434. Maide 2
329
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Hz. Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam, Müslümanlar
arasındaki yardımlaşma üzerinde ciddiyetle durmuş, Müslümanları
her zaman buna yönlendirmiştir:
Ebu Musa (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam: “Her
Müslümanın sadaka vermesi gerekir” buyurdu.
Kendisine: “Ya bulamayan olursa?” diye
soruldu. “Eliyle, çalışır, hem şahsı için harcar,
hem de tasadduk eder” cevabını verdi. “Ya
çalışacak gücü yoksa?” diye soruldu. “Bu durumda,
sıkışmış bir ihtiyaç sahibine yardım
eder” dedi. “Buna da gücü yetmezse?” dendi.
“Ma’rufu veya hayrı emreder” dedi. “Bunu da
yapmazsa?” diye tekrar sorulunca: “Kendini
başkasına kötülük yapmaktan alıkor. Zira bu
da bir sadakadır” buyurdu.435
Mekke’den hicret eden Muhacirlere Medineli Ensar’ın
yaptıkları yardımlar sosyal dayanışmanın ulaştığı boyutları
göstermesi açısından güzel bir tablo sunmaktadır:
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
“Muhacirler hicretle Medine’ye gelip
(Ensar’ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle
dediler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Biz, çok maldan
böylesine cömertçe veren, az maldan da
yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş
bulunduğumuz şu Medinelilerden başka
bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi
yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardım-
435. Buhari Zekat, 30
330 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
cı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız)
sevapların hepsini onlar alacak
diye korkuyoruz !” Resulullah Aleyhisselatu
Vesselam onlara şu cevabı verdi: “Hayır! Onlar
sizin dua ve teşekkürlerinizden hasıl olan
sevabı alacaklar.”436
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurdular
ki: “Şayet Ensar bir vadiye veya geçide
sülûk etse ben de mutlaka Ensar’ın gittiği vadiye
ve geçide sülûk ederim. (Eğer hicret olmasaydı
ben Ensar’dan biri olurdum.)”
Ebu Hüreyre (ra) der ki:
“Ona annem ve babam feda olsun. (Bu
sözüyle, Ensar’ın hakkından fazlasını onlara
vererek) zulmetmiş değildir. (Zira) onlar O’nu
barındırdılar ve O’na yardım ettiler veya bir
başka kelime (ile ifade edilecek) yardımlar
yaptılar. Mallarıyla kendisine ve Ashabına
muavenette bulundular.”
İnsani bütün değerlerin yerle bir edildiği günümüzün geçerli
sistemleri, fazilet denecek bütün değerleri yok etmek
için çabalamaktadırlar. Her alanda ferdiyetçiliği geliştirmiş,
insanları etraflarını bile göremez hale getirmişler. Müslüman
toplumlara yansıyan bu hastalıklı yapı komşuyu komşudan,
kardeşi kardeşten, çocuğu anne ve babasından bigâne kılmıştır.
Akrabalık, arkadaşlık, dostluk ilişkileri, insani irtibatlar
bütünüyle ortadan kaldırılmıştır.
436. Tirmizi, Kıyamet 45
331
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Kur’an toplumu değerlerine dönmek zorundadır. Kur’an-ı
Kerim’in çerçevesini çizdiği değerlere dönmedikçe yaşadığı
bunalımlardan ve çektiği sıkıntılardan İslam ümmetinin
kurtulması mümkün değildir. “Komşusu açken tok yatan
bizden değildir” buyuran İslam’ın mefkuresi, öze dönüşü
ve Kur’an’i değerlere sarılışı zorunlu kılmaktadır. Bu, Kur’an
toplumunun kurtuluşunun biricik yoludur.
İbn-i Mes’ud (ra)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Muhakkak ki, en güzel söz Allah’ın kitabıdır.
En güzel yol da Muhammed Aleyhisselatu
Vesselam’ın yoludur. İşlerin en kötüsü de dine
aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vaad
edilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah’ı
aciz bırakamazsınız.”437
Haris el-A’ver anlatıyor:
“Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri
terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor.
Hz. Ali (ra)’ye çıkıp durumdan haberdar
ettim. Bana:
- Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?
dedi, Ben:
- Ben Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın
şöyle söylediğini işittim:
- Haberiniz olsun bir fitne çıkacak! Ben hemen
sordum:
437. Buhari İ’tisam 2, Edep 70
332 kur’an toplumunun özellikleri
ARAŞTIRMA
- Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah’ın
Resûlü? Buyurdu ki:
-”Allah’ın Kitabı (na uymak)dır. O’nda sizden
önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden
sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet
ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin
aranızda (iman-küfür, taat-isyan, haram-helal
vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü
var. O, hak ile batılı ayırt eden ölçüdür. O’nda
her şey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim
akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nunla amel
etmezse, Allah onu helak eder. Kim O’nun dışında
hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın
sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru
yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan,
kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur.
Âlimler ona doyamazlar. Onun çokça tekrarı
usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere
düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez,
O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle
demekten kendilerini alamadılar: “Biz, hiç
duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir,
biz onun (Allah kelamı olduğuna)
inandık”438 Kim ondan haber getirirse doğru söyler.
Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur.
Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder.
Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey
A’ver, bu güzel kelimeleri öğren.”439
438. Cin 1
439. Tirmizi Sevabu’l Kur’an 14, 2908
333
ARAŞTIRMA
hüseyin yıldız
Bu çalışmamızla değerli okuyucularımızı Kur’an-ı Kerim’le
daha fazla irtibatlandırmaya ve Kur’an toplumunun nasıl olması
gerektiği hakkında bilgilendirmeye çalıştık. Eksik ve kusurlarımızla
birlikte elimizden geldiğince konuları açıklamak
için çabaladık. Çaba bizden, başarı ise Allah Teâlâ’dandır.
Davamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya
hamd etmektir.
334 kur’an toplumunun özellikleri


Dua Yayıncılık : 112
Araştırma : 25
.
Mizanpaj / Grafik:
Ayetullah Gönül
.
Baskı / Cilt:
Ravza Yayıncılık ve Matbaacılık
Davutpaşa Cd. Kale İş Mrkz. No: 51 - 52
Tlf: 0212 528 46 17
Topkapı / İstanbul
ISBN:
978-605-4772-50-6
Sertifika No: 17148
Mayıs/2015
Vezneciler / İstanbul
İrtibat:
Büyük Reşit Paşa Cd. Yumni İş Merkezi
No: 22/40
Vezneciler / İstanbul
Tel: 0212 526 60 68
Fax: 0212 526 67 84
DUA YAYINCILIK
İSTANBUL 2015
Hüseyin Yıldız
KUR’AN
TOPLUMUNUN
ÖZELLİKLERİ
İTHAF!
Yeryüzünün farklı köşelerinde İslam düşmanlarının
baskı ve engellemelerine rağmen
İslam’ı yaşamaya çalışan,
bu uğurda
hiçbir tavize yanaşmayıp
büyük fedakârlıklarda bulunan
ve
İslam ümmetinin vahdeti için yürekleri çarpan
Müslümanlara
ithaf
ediyorum...
ARAŞTIRMA
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ / 7
A)
İTİKADİ VE AMELİ ÖZELLİKLER / 9
1-İman / 9
2-Salih Amel / 28
3-İbadet / 35
4-Hayâ Ve İffet / 42
5-Takva / 52
B)
KÜLTÜREL ÖZELLİKLER / 61
1-İlim / 61
2-Eğitim / 66
3-Kardeşlik / 80
4-İyilik Ve Takvada Yardımlaşma / 90
5-Aile İnşaası / 97
6-Kirlerden Ve İffetsizliklerden Temizlenme / 117
7-Tesettür / 127
8-Ahlak Toplumu / 132
9-Şahsiyet Oluşumu Ve Arınma / 140
ARAŞTIRMA
6 kur’an toplumunun özellikleri
10-Ahde Vefa / 148
11-İtidal / 154
C)
SİYASİ ÖZELLİKLER / 173
1-Velayet / 173
2-Vahdet / 178
3-Meşveret / 185
4-Değerler Toplumu / 193
5-Cihad, Direniş Ve Şehadet Kültürü / 198
6-Özgürlük / 240
7-Eşitlik / 157
D)
EKONOMİK ÖZELLİKLER / 262
1-Dünya Ve Ahiret Hayatı / 262
2-Ekonomik Hayat / 276
3-Çalışma Ve Gayret / 284
4-Zekât / 291
5-Mahrumlar Ve Mustazaflar / 301
6-Kanaat / 314
7-İsraf / 321
8-Sosyal Dayanışma / 325
ARAŞTIRMA

Editör: Emir Aydın