Bu ayette, Allah'ın iman edenlerin yanında olduğu ve onları koruyup desteklediği ifade ediliyor. Işığı ve doğru yolu gösterirken, inkar edenlerin ise tağut olarak adlandırılan yanlış yolda olduklarına vurgu yapılıyor. Allah'ın yardımı ve rehberliği iman sahipleri için bir güvence ve koruma kaynağıdır.
Hadis (Müslim, "Zikir", 86): "Müslim kardeşinin gıyabında dua edene melekler, 'Âmin! Aynısı sana da olsun!' derler."
Bu hadiste, bir Müslüman kardeşinin dua ettiği zaman meleklerin ona destek verdiği ve aynı duayı tekrarladığı anlatılıyor. Bu, dua eden kişinin dualarının meleklerin katında kabul gördüğünün bir işaretidir. Birbirimize dua etmek, kardeşlik bağlarını güçlendiren ve yardımlaşmayı teşvik eden bir eylemdir.
Dize (Necip Fazıl): "Bir gemi arıyorum pusulası imandan, alıp beni götürsün hüzün dolu limandan."
Bu dizede Necip Fazıl, yaşamın sıkıntıları ve zorluklarıyla dolu dünyadan kurtulup huzura erişmek isteğini ifade ediyor. "Pusulası imandan" ifadesi, güvenilir bir rehber olan imanla donanmış bir yaşamın yönlendirmesiyle sıkıntılı limandan uzaklaşmayı ifade eder. İman, insanı manevi huzura ve aydınlığa taşıyan bir pusuladır.
Müminin Aydınlık, Münkirin Karanlık Dünyası
Işıklar arasında, Kur'an ve Peygamber rehberliğinde ilerleyen mümin ile karanlıklar içinde çaresizce yol alan münkir arasındaki zıtlığı düşünürken, her birinin tercihini yapacağı yolu belirlemesi önemlidir.
İman, bir nur kaynağı olarak tanımlanırken, inkar ise karanlık olarak anılır. Peygamberlerin ve kutsal kitapların gönderiliş amacı, insanları bu karanlıktan aydınlığa çıkarmaktır. "Bu Kur'an, insanları karanlıktan aydınlığa çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır." (İbrahim, 1)
Mümin, aydınlık içinde ilerler. Nereden geldiğini, niçin geldiğini ve nereye gideceğini bilir. Allah'tan gelip yine O'na döneceğinin bilinciyle yaşar.
A. Şeref Güzelyazıcı'nın ifadesiyle iman; dünya, ölüm ve ebedi alemleri aydınlatan bir hakikat güneşi olarak tanımlanır. İman, meçhul dünyanın, ölüm sonrası coğrafyanın ışık haritasıdır. İlahi huzura kabul vesikası, ebedi mutluluğa davetiye ve ölümsüzlük sırrının yazıldığı nur belgesidir.
Hayatın anlamını belirleyen, umutsuzluğu umuda, yönü kararsızlığı sağlam hedeflere çeviren ilahi ışık ve pusula imandır.
Hayat, yaratıcıyla buluşma yolculuğu olarak kabul edilirse, insan yolcudur, Hz. Peygamber rehberidir ve Kur'an-ı Kerim yol haritasıdır. Bu kutsal yolculuk, Cennet ve Cemalullah'a varışla sonuçlanır, sevgi ve heyecanla devam eder.
Mümin için bu yolculuk sevgiliye kavuşmanın sevincini taşır, zira aşık için Bağdat'a gitmek gereksizdir denir. Vuslat sevinci, tüm zorlukları kolaylığa dönüştürür.
Mümin, yalnızlık ve terkedilmişlik hissi yaşamaz, çünkü her şeyin sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah'ın koruması altındadır. O'na dayanır, O'na güvenir. Zorlukla karşılaşırsa sabreder, nimetle karşılaşırsa şükreder.
Mümin, kainatla bütünleşir, yaratılan her varlığın arkasında yaratıcısını görür, yaratılanı yaratandan dolayı sever. Telaş yerine teslimiyetle hareket eder, ümitsizlik ve karamsarlık duygusu taşımaz. Sonsuz hikmete ve kudrete sahip olan Allah'a güvenir, tedbirleri alıp çabaladıktan sonra sonucu O'na bırakır. İbrahim Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi:
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Mümin, ölüm ve yokluk korkusu yaşamaz, sürekli varoluşun sevincini hisseder. Ölümü bir karadelik gibi boşluk ve yokluk olarak görmek yerine, onun ardında başka bir hayatın olduğuna inanır. Bu noktada Yunus Emre'nin dizeleri anlamlıdır:
Ölümden ne korkarsın
Korkma ebedi varsın
Mümin, iç dünyası kadar dış dünyasıyla da temiz ve dürüst bir hayat yaşar. Haram ve helal sınırlarına uyar, haksızlık yapmaktan kaçınır. Hırsızlık, rüşvet, faiz, kumar, alkol, gıybet, iftira, yalan gibi kötü alışkanlıklardan uzak durur. Ahiretteki hesap ve ceza ödemesinin gerçek olduğuna inanır. İyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağına inanır ve bu inançla örnek bir yaşam sürer.
Münkirin Karanlık Dünyası
İmansızlık, anlamsızlık demektir ve küfür gerçekleri örtmek anlamına gelir. Kâfir, hakikatleri görmeyen veya görmek istemeyen biridir. İnkâr, bir başkaldırı şeklidir. Münkir, Allah'ın kurduğu düzene karşı çıkar, aykırı bir duruş sergiler ve anarşist bir tavır takınır. Fıtratı reddeder ve içsel bir savaş halindedir. Ebedi varoluşun neşesini yaşamaz, metafizik düşüncelerden yoksundur ve sınırlı dünyevi bakış açısına hapsolmuştur.
Münkirin gözünden dünyevi yaşam maddi çıkarlardan ibarettir. Amacı, temel ihtiyaçlarını gidermek, zevklerini tatmin etmek ve hayvani arzularını doyurabilmektir. Ahiret düşüncesini reddeder ve nefsi için köleliği tercih eder.
Münkir, manevi değerleri anlamsız görür. Muhabbeti hile, dürüstlüğü aptallık, utanç hastalık, kanaati tembellik, ahlaki kuralları zincir olarak nitelendirir. Kuralların ve sınırların dışında bir yaşam tarzını benimser. Ahiret hesabını göz ardı eder, dünyevi çıkarları önemser. Eğlence, içki, kumar gibi yollarla kendini avutmaya çalışır.
İnkar karanlığında yaşayan münkir, Allah'ın varlığını ve düzenini kabul etmediği için içsel bir boşluk ve anlam eksikliği yaşar. İstikbali belirsizdir, günlük yaşamı anlık tatminler üzerine inşa eder. Zayıf ve savunmasız hisseder, çünkü manevi dayanakları ve umutları yoktur.
Ümitsizlik içindedir çünkü Allah'a inanmadığı ve ahireti düşünmediği için geleceği karanlık görür. Kendisine rehberlik edecek ve destek sağlayacak bir ilahi güçten yoksundur. Böylece her türlü manevi sığınak ve umut kaynağından mahrum olarak yaşar. Bu da onun içsel huzursuzluğunu artırır ve uyuşturucular gibi geçici çözümler aramaya yöneltir.
İnkar karanlığı içinde yaşayan münkir, dış dünyada da kararsızlık ve belirsizlik yaşar. İç dünyası karmaşıktır ve dışarıya yansır. Sıklıkla huzursuzluk ve kaygı hisseder, yaşamın anlamını bulmakta güçlük çeker.
Kısacası, müminin aydınlık yolculuğu ile münkirin karanlık dünyası arasında derin bir kontrast bulunmaktadır. İman, insanın hayatına anlam, huzur ve umut katarken, inkar insanı içsel çatışma, belirsizlik ve ümitsizliğe sürükleyebilir. Her iki yolun da sonucu, tercihlere ve inançlara göre belirlenir.